Kévorkian; Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas, Trabzon, Ankara, Kastamonu, Edirne, Bursa, Aydın, Konya, Adana Vilayetleri ile Maraş, Antep, Antakya, Urfa Mutasarrıflığı’ndaki tehcirler ile katliamları tek tek irdeleyip betimlemiş.

Hüsnü Mansur ve Besni [kazaları] arasındaki sınırda çürüyen cesetler olduğunu öğrendik. Cesetlerin, çürümek üzere açıkta bırakılması gerek hükümetin bakış açısından gerekse sağlık nedenleri açısından uygun değildir.”

“Tehcir emri Haziran sonunda duyurulur. Ancak yetkililer İslam dinine geçmeyi kabul eden ailelerin evlerinde kalmalarına izin vermek istediklerini bildirirler.”

“Agn’da işlenen suçların faili olan asıl devlet memurları kaymakam Asım Bey ve bütün kafilelerin yola çıkmasına ve erkeklerin katledilmesine nezaret eden polis komiseri Abdülkadir Bey’dir.”

“Sonuçta 400 erkek ‘askere alınır’ ve Fırat kıyılarında bulunan üç ayrı noktaya götürülür, beşli guruplar halinde birbirine bağlanır ve nehre atılır.”

En güzel genç kızlar kaçırılır, 12 yaşındaki Türk ve Kürt oğlan çocukları, kampa kendilerine kız seçmeye gelir.

“26 Haziran’da tellal Mamo Çavuş Mezre’nin bütün Ermeni mahallelerini dolaşarak bütün Hıristiyanların güneye doğru tehcir edileceğini duyurur. Çavuş duyurusuna şöyle başlar: Ey ahali! Gâvurların, bütün gâvurların dikkatine… Yüce devletimizin ve cihan padişahımızın emriyle Harput’taki bütün gâvurların Urfa’ya gönderilmesine karar verilmiştir. Beşikteki bebekten en son yaşlıya kadar herkes gitmelidir…”

Bu “gâvur” sözcüğünü çocukluğumdan hatırlarım. Oyunun veya diyalogun bir yerinde, biri, sanki perdenin ardında başka bir kimlik varmış da onu açığa çıkarmak için “gâvur musun yoksa?” derdi. Bu sözcükle, başka ülkelerdeki gayrimüslimler değil, ‘buradaki’ [gizlenmiş] gayrimüslimler kastedilirdi.

Yukarıdaki alıntıları, tarihçi Raymond Kévorkian’ın Ermeni Soykırımı adlı kitabından yaptım. Kévorkian’ın Ermeni Soykırımı 1167 sayfalık muazzam bir çalışma. Kévorkian, Erzurum, Van, Bitlis, Diyarbakır, Harput, Sivas, Trabzon, Ankara, Kastamonu, Edirne, Bursa, Aydın, Konya, Adana Vilayetleri ile Maraş, Antep, Antakya, Urfa Mutasarrıflığı’ndaki tehcirler ile katliamları, yukarıdaki alıntılarda görüldüğü gibi tek tek irdeleyip betimlemiş.

Kitabın bölüm başlıkları şöyle: 1-“Birlikte Muhalefet Yapan Jön Türkler ve Ermeniler”, 2-“İktidar Sınavındaki Jön Türkler ve Ermeniler”, 3-“Jön Türkler ile Ermeniler Karşı Karşıya”, 4-“Savaş Girdabında: Soykırımın İlk Aşaması”, 5-“Soykırımın İkinci Aşaması”, 6-“Osmanlı İmparatorluğunun Son Günleri”

Bu çalışmada benzersiz olan, kurbanların isimlerinin ve anlatılarının yanında, Ermenilere karşı yapılan zulme katılan kişiler ile kıyım suçunu işleyen devlet memurları ile onlara yardım eden kişilerin adlarının tek tek liste halinde verilmiş olmasıdır. Bu bakımdan, Ermeni Soykırımı bir mikro-tarih çalışması. Burada Kévorkian’ın kaynakçası çok önemli. Kaynakçası hakkında şunları söylüyor Kévorkian: “Çalışmam geniş ölçüde, aslında daha önce kullanılmamış kaynaklara –[İstanbul] Ermeni Patrikhanesi’nin Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra kurduğu Enformasyon Bürosu tarafından tutulan arşivlere dayanıyor. Bu büronun esas görevi Jön Türk liderleri hakkında hazırlanan iddianame için Ermeni tehciri ve katliamları hakkında bilgi toplamaktı.”

İstanbul Ermeni Patriği Zaven der Yéğhiayan, büronun başına genç tarihçi Arşag Alboyaciyan’ı getirir. “Enformasyon Büro’su demografik meseleler, Ermenilere yaspılan zulüm, katliamlar, tehcirler, çalınan mallar hakkında eski ve yeni belgeleri, katliamların asıl sorumluları hakkındaki verileri, tanıkları, kanıtları, kaçırılan ve alıkonan kişiler hakkındaki istatistikleri toplar.” Hazırlanan raporlar aynı zamanda günlük The Renaissance gazetesinde Fransızca yayınlanır. Patrik Zaven, Kasım 1922’de, malzeme ve belgelerin Kemalistlerin eline geçeceği korkusuyla, yirmi dört sandık halinde Mnchester’e o sırada Avrupa başpiskoposu olan Ekselansları Krikoris Balakyan’a gönderir. Belgeler, 1960’larda yeniden keşfedilip mikrofilme çekilir ve yaklaşık elli kutuda tasnif edilir.

Kévorkian’ın Ermeni Soykırımı, aynı zamanda bir makro-tarih çalışması. Kévorkian, temel tezini şöyle dile getiriyor: “her soykırım şiddeti vakasının itaat ettiği ve onu eşsiz kılan bir iç mantığı vardır. Osmanlı İmparatorlu’nda yaşayan Ermeni halkının fiziksel inhasının da ayırt edici bir özelliği vardır: [Bu fiziksel imha] Jön Türklerin nihai hedefi olan Türk ulus-devletinin kurulması için gerekli bir koşul olarak düşünülmüştür.”

“Anadolu insanı”
Arsen Yarman, “Çarsancak, Çemişgezek, Çapakçur, Erzincan, Hizan ve Civar Bölgeler” alt başlıklı iki ciltlik Palu-Harput 1878 adlı kitabının “Adalet Arayışı” adlı birinci cildinde, “kanun” kavramının, özellikle 1839 yılından sonra Osmanlı İmparatorluğunun bütün coğrafyasında “sihirli bir metod” olarak algılandığını söyler. Ama bu yargı, Türk ulus-devletinin bireyleri bakımından, olgusal ve tarihsel karşılığı oldukça bulanık olan bir gerçekliği dile getirir. Türk ulus devletinin bireyleri için, kanun kavramı, 19. yüzyılda hiç de “sihirli bir metod” olarak algılanan bir kavram değil, daha çok verilen ‘taviz’i dile getiren bir kavramdır. “Kanun” kavramı, fiili olarak ‘cihan padişahının’ iradesine sınır koymuştur. Tanzimat Fermanı, milli eğitimin ulus-devlet tedrisatından geçerek şekillenmiş bilinç için, Osmanlının güçlü dönemlerinin özlemi içinde olan Tanzimat dönemi şair ve yazarları ile İstanbul’daki bir avuç gayrimüslim azınlıklara tanınan hak ve özgürlükleri dile getiren bir fermandan başka bir şey değildir. Bugün Kemalist, İslamcı ve milliyetçi ideolojinin aynı şemsiye altında bir araya gelerek uzlaşıp oluşturdukları bir kavram var ise, bu kavram, içinden gayrimüslim kavramının temizlendiği “Anadolu” ve “Anadolu insanı” kavramıdır. “Gayrimüslim” kavramı, Anadolu kavramının içinden alınarak, sadece “İstanbul” kavramının içine bir “azınlık” olarak konmuş; Anadolu kavramı, çilekeş Müslüman Türk halkını dile getiren bir kavram haline getirilmiştir. “Kanun” kavramının “sihirli bir metod” olarak algılanması, Osmanlı İmparatorluğu’nun Müslüman olmayan tebaası, yani Ermeni halkı hesaba katıldığında anlaşılabilir bir durumdur.

“Yapmak için yıkmak!” İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin benimsediği sloganı olabilirdi, diyor Kévorkian. Ona göre, Anadolu’daki Ermeni halkının fiziksel imhası, “Türk milletinin doğum safhası olan ‘ilk günahı’dır.” Ama sorunun Tanzimat Fermanı’yla birlikte başladığını ve İmparatorluğun akıbetinin ne olacağı sorusuyla tarihsel gerilime girildiğine dikkat çekiyor Kévorkian. Toplumsal skalanın en tepesinde yer alan Müslüman Osmanlılar ile skalanın en altında yer alan “gâvurların” eşit olacağını dile getiren Ferman karşısında dini çevreler ve ulema telaşlanacaktır. “İslamın kendilerine sağladığı üstüğn statüyü kaybetme riskini göze alamadılar.”

Raymond Kévorkian’ın Ermeni Soykırımı kitabını, Osmanlı İmparatorluğu’nun ne denli perişan ve utanç verici bir şekilde yıkıldığını gösteren bir Osmanlı tarihi kitabı olarak da okumak mümkün.

Yücel Kayıran
24.04.2015 http://kitap.radikal.com.tr/

Ermeni Soykırımı
Raymond Kevorkian
Çeviren: Ayşen Ekmekçi
İletişim Yayınları
2015, 1167 sayfa

Previous Story

Bir Âşığın Portresi Olarak Orhan Veli

Next Story

Çamaşır suyu çocukları hasta mı ediyor?

Latest from Ermeni Edebiyatı

Ekmeğin Şarkısı – Taniel Varujan

1915 öncesinde Ermenice edebiyatın en büyük şairlerinden biri olan Taniel Varujan, halkının yaşantısını şiir sanatının en yüksek zirvelerine ulaşan eserleriyle anıtlaştırmıştır. 24 Nisan 1915

1915 Yazıları – Taner Akçam

Ermeni meselesiyle ilgili yaptığı çalışmalarla dikkat çeken Taner Akçam, 1915 Yazıları’nda bir araya getirilen makalelerinde çözümsüzlük girdabında sürüklenen sorunu değişik yönleriyle ele alıyor. 1915
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ