1968 Devrimci Eğitim Şurası / Komisyon 5: Türk Toplumunun Kültür Ve Sanat Sorunları

1968 DEVRİMCİ EĞİTİM ŞURASI / KOMİSYON 5:
TÜRK TOPLUMUNUN KÜLTÜR ve SANAT SORUNLARI

Özdemir NUTKU
Muammer SUN
Cengiz BEKTAŞ
Ramiz AYDIN
Alev ATEŞ
Veli ASAN
Erol KARAÇAY
Yücel GÜRSEL
N. Emin ALPAN
Erdoğan OKYAY
Halit TURANÇAM
Güngör DİLMEN
Mehmet SALÎHOGLU
Remzi İNANÇ
Vedat DALOKAY
Bildiriler:
1) Türk Toplumunun Kültür ve Sanat Sorunları;
Cengiz BEKTAŞ, Turan EROL, Özdemir NUTKU,
Muammer SUN.

KOMİSYON- 5
BİLDİRİ;
TÜRK TOPLUMUNUN KÜLTÜR ye SANAT SORUNLARI
ve
ÇÖZÜM YOLLARI
ile
TOPLUM HAYATINDA İHTİYAÇ DUYULAN YENÎ KÜLTÜR ve
SANAT KURUMLARI

Bildiriyi Sunanlar:
1. Cengiz BEKTAŞ, Mimar
2. Turan EROL, Ressam
3. Özdemir NUTKU, Tiyatro Eleştirmeni
4. Muammer SUN, Besteci
Kültür ve sanat konularını kapsayan bu bildirinin amacı, bu alandaki
sorunlarımızı tartışmak, onlara çözüm aramak, bu yoldan ilgililere yardımcı
olmaktır.
Kültür ve sanat konuları, ekonomik ve toplumsal konulardan bağımsız
değildir. Bir toplumun yapısı, ekonomik, toplumsal ve kültürel yönleriyle
bir bütündür. Bu bakımdan, toplum hayatının ekonomik ve toplumsal yönü
kadar kültürel yönü de önemlidir. Kültür konularıyla birlikte ele alınmadıkça,
ekonomik ve toplumsal sorunlar çözümlenemez. Bunun gibi, kültür
ve sanat konularını da ekonomik ve toplumsal sorunlar açısından, onlarla
birlikte ele almak zorunludur.
Bugünkü kültür ve sanat sorunlarımızın neler olduğunu ve bunlann çözümlerinin
neler olabileceğini doğru saptayabilmek için de, bir geçiş döneminde
bulunan toplumumuzun kültür ve sanat yapısını, bu yapının doğal
sonucu olan kültür ve sanat yaşayışını tarihsel koşulları içinde ele almak,
toplumumuzun kültür ve sanat alanındaki durumunu bilmek zorunluğu
vardır.
KÜLTÜR ve SANAT ALANINDA
TÜRK TOPLUMUNUN BUGÜNKÜ DURUMU:

Türkiye’de kültür düzeni, kültür ve sanat yaşayışı, Türk toplumunun
kültür ve sanat alanındaki durumu, başlıca dört noktada toplanabilir.
252
-.1) Otuziki milyonluk Türk toplumunun büyük çoğunluğu, içinde balunduğu
ekonomik ve toplumsal koşullar ve dolayısiyle, geçmişimizden
bugüne süregelen kültür ve sanat değerlerini (harsî değerleri)
yaşamaya devam etmektedir. Geçiş dönemi boyunca, büyük çoğunluğun
kültür ve sanat hayatı, hissedilir derecede büyük bir değişikliğe
uğramamıştır. Bu durumda gözlenen: Toplumun kültür ve sanat
yaşayışında çağdaş ulusal bir bütünlükten çok, yerel özelliklerin
yarattığı ayrılıklar ile çağdaş olmaktan çok çağ gerisi bir değerler
sisteminin egemen olduğudur. Ulus çoğunluğunun kültür ve
sanat düzenindeki, yaşayışındaki belirleyici nitelik DURUCULUK’-
tur. Zamanın ve koşulların ilerlediği, değiştiği de gözönüne alınırsa
buna GERİLEME de denilebilir.
2) Otuziki milyonluk toplumun, birkaç ilde toplanan sınırlı bir azınlığı,
bir aydınlar zümresi, batı toplumlarının kültür ve sanat değerlerini
de yaşamalarına katabilmektedir. Bu katma, toplumun kültür
yaşaması içinde kökleri bulunmadığı için yüzeyde kalmakta, de»
rinleşememekte, topluma yayılamamaktadır. Bu zümrenin yaşadığı
kültür ve sanat düzeninin, yaşayışının belirleyici niteliği de “AKTARMACILIK”
sözüyle anlatılabilir.
3) Çok dar ve dağınık bir çevre, çok küçük bir azınlık, güçlükler ve
olanaksızlıklar içinde ve ancak kişisel çabalarla çağdaş Türk kültür
ve sanat yapıtlarının yaratılmasına çalışmaktadır. Fakat yaratılmakta
olan yapıtlar, çeşitli nedenlerle, toplumun büyük çoğunluğunun
(hattâ aydınların) yaşamasına kalılamamakta, kazandmlamamaktadır.
Bu hareketin belirleyici niteliği ise “TOPLUMA
MALEDÎLEMEYEN YARATICILIK” sözleriyle belirtilebilir.
4) Bunların yanısıra, toplum koşullarının ve toplumun değişmesi, eski
kültürümüzün korunmasını güçleştirmekte, eski yapıtların bozulmasına,
yozlaşmasma yol açmakta, yerlerine çağdaş ulusal değerlef
de konulamadığı için, yerel özelliklerin kötü taklidi olan yoz yapıtları
toplum yaşamasına katmaktadır. Eskisi gibi kalamayan, batıhlaşmayan,
kendisi çağdaş ulusal değerler yaratamayan oldukça geniş
bir ara tabakanın kültür ve sanat yaşamında görülen belirleyici
nitelik de “YOKOLMA ve YOZLAŞMA” sözleriyle anlatılabilir.
Böylece, toplum çoğunluğunun kültür ve sanat yaşamındaki belirleyici
nitelikler duruculuk, aktarmacılık, yokolma ve yozlaşma biçiminde
görülmekte, asıl olması gereken yaratıcılık ve çağdaş değerleri
yaşama niteliği ise toplumun bazı hücrelerinde bulunmakta,
organizmaya yayılma şansına henüz sahip görünmemektedir.
Türkiye’de bütün toplumun kültür ve sanat düzenindeki, yaşamasmdaki
durum, kısaca budur. Özetle belirtilen bu durum, toplumumuzun
içinde bulunduğu bu geçiş döneminde. kültür ve sanat sorunlannm
ve çözüm yollarının neler olabileceğini de içinde bulundurmaktadır.
ANA SORUN:

Türk toplumunun temeldeki ana sorunu, köklü bir ekonomik kalkınmayla
köklü bir kültür kalkınmasının birlikte başarılması sorunudur.
Köklü ekonomik kalkınma ve köklü kültür kalkınması, mümkün olduğu
kadar çok yurttaşın, fırsat eşitliği içinde, kalkmmaya katılması demektir;
ekonomik alanda üretici – üleşici ve tüketici olarak; kültür alanında yaratıcı
– uygulayıcı ve yararlanıcı olarak katılması; ve bu katılma sonucu,
mümkün olduğu kadar çok insanın ekonomik ve kültürel koşullannm gelişmesi,
daha iyiye doğru değişmesi demektir.
Türkiye bütün yurt yüzeyinde, Türk toplumu en azından 32 milyonluk bir
foütün ‘olarak düşünülüyorsa, bu bütünü oluşturan bireylerin ekonomik ve
kültürel bakımlardan kalkınması ana sorun olmak gerekir. Türk toplumunun
yaşaması ve gelişmesi bu ana sorunun, ekonomik ve kültürel kalkınma
sorununun yurt çapında ve köklü olarak çözümlenmesine bağlıdır. Yirminci
yüzyılın ikinci yarısında var olmamn koşulu budur.
KÜLTÜR SORUNUMUZ VE TEMEL GÖRÜŞ

Kültür ve sanat konularında sorunlarımızın neler olduğu, temel görüşün
ne olacağı da bu ana sorun açısından ele alınmak gerekir.
Kültür sorunumuz, toplumumuzun, yalnızca eski kültür ve sanat ürünlerini
aynen yaşaması, değildir; kültür sorunumuz, toplumumuzun, yalnızca
başka toplumların yarattığı kültür ve sanat ürünlerini yaşar duruma getirilmesi
değildir; kültür sorunumuz, toplumumuzun, eski kültür ve sanat’
ürünlerimizle bunların yozlaştırılmış bir devamı olan yoz ürünleri ve b,aşka
toplumların kültür ve sanat ürünlerini (yalnızca bunları) bir arada yaşaması
değildir.
Kültür sorunumuz, kaynağını eski kültürümüzden alan,
evrensel verilerden yararlanan, Çağdaş Türk Kültür ve
Sanat yapıtlarının yaratılması, yurt yüzeyine sürekli olarak
yayılması, halk çoğunluğunun temelde çağdaş Türk
kültür ve sanatının ürünlerini yaşar duruma ulaştırılmasıdır;
bununla birlikte eski kültür ve sanat değerlerimizin
saptanması, korunması, değerlendirilmesi; bunların ve
bütün dünya toplumlarının yarattıkları kültür ve sanat
ürünlerinin, çağdaş Türk kültürüyle dengeli olarak, halkımızın
mümkün olan en büyük çoğunluğunca yaşanılır
olmasıdır.

Temel görüşümüz, kültür ve sanat sorunlarımız konusunda budur.
Bu sorunlar, bellidir ki, birdenbire değil, zaman içinde ve adım adım
çözümlenecektir. Ama, zamanı iyi değerlendirmek, adımları sağlam atmak,
sorunların doğru çözümünü çabuklaştırmak için işmdiden yapılacak işler
vardır. Bunlar, belirli bir temel görüşte birleşmenin, belirli bir temel görüşe
sahip olmanın yamsıra, sorunların konumunu doğru yapmak, amaç ve
hedefleri yerindelikle seçmek ve çalışmaları bütüncü bir plâna bağlıyarak
eldeki olanakları bu sorunların çözümüne yöneltmektir.
Kültür ve sanat sorunlarımızın neler olduğunu ve bu konudaki temel
görüşü belirttikten sonra, bu açıdan, sorunların çözümünde amaç ve hedeflerin
neler olması gerektiği üzerinde durulabilir.
AMAÇ:

Yurt çapında köklü kültür ve sanat kalkınması amaçtır.
Bu amaç, bütün yurt düzeyinde mümkün olan en büyük halk çoğunluğuna,
çeşitli kültür ve sanat dalarında eşit YETİŞME, GELİŞME ve YETİŞKİNLERDEN
HALKI YARARLANDIRMA olanakları sağlıyacak bir anlayışa
varmak ve düzen kurmakla gerçekleştirilebilir.
Bilindiği gibi, bu geçiş döneminde, toplumsal yapımızda büyük dengesizlikler
vardır. Bütünüyle, eski toplum yapımız, henüz çağımıza uygun bir
anlamda yenileşememiştir. Batıdan aldığımız kurumlar, özellikle kültür ve
sanat kurumları, toplum yapımızın doğurduğu doğal bir sonuç gibi değil, aktarma
yada yama birer kurum gibi görünmekte; birkaç ildeki belirli azınlığın
dışında, halkın yaşayışına girememektedir. Ayrıca, kültür ve sanat alanındaki
yetiştirici ve uygulayıcı kurumlar, dengeli bir biçimde bütün yurt
yüzeyine yaygın olmadıkları için halk da bu türlü kurumlardan yararlanma
yollarını bulamamakta, bilememektedir. Böylece, kültür ve sanat kurumları
halktan, halk da bunlardan uzak kalmaktadır. Aralarında organik bir
birleşim kurulamamaktadır.
Bu sakıncaları gidermek, sorunları çözmek, yurt çapında köklü bir ekonomik
kalkınmanın ve yurt çapında köklü bir kültür ve sanat kalkınmasının
birlikte yürütülmesiyle, bu anlayışla mevcut kurumlarımızı, sanatçı, para
ve zaman olanaklarımızı, belirli hedeflere ve mutlaka plânlı bir biçimde
yöneltmekle sağlanabilir. Bunun için, kültür ve sanat sorunlarımızı çözümlemek
üzere, bütüncü bir plânlamanın yapılmasını, aşağıdaki beş konunun
başlıca hedefler olarak seçilmesini gerekli görüyoruz. Kültür ve sanat alanındaki
sorunlarımızın, bu hedeflere ulaşıldığı ölçüde çözümleneceğine inanıyoruz.
HEDEFLER:

Yurt çapında köklü kültür ve sanat kalkınması amacını gerçekleştirebilmek
için ulaşılması gereken başlıca hedefler şöylece toplanabilir :
255
1) Üstün nitelikli çağdaş Türk kültür ve sanat yapıtlarının daha çok
sayıda yaratılması;
2) Çağdaş Türk yapıtlarının ve evrensel değerdeki yapıtların sürekli
olarak bütün yurt yüzeyinde yayılması, yerleşmesi, halkın günlük
yaşayışına kazandırılması;
3} Yeterli nitelikte ve halkımızın bütününün ihtiyacını karşılayacak
sayıda yaratıcı – uygulayıcı – araştırıcı – öğretici sanatçılar yetiştirilmesi;
4) Yaratıcı – uygulayıcı – araştırıcı ve öğretici sanatçılar yetiştirmek,,
kültür ve sanat ürünlerini bütün yurda yaymak ve bölgeler arasi
dengeli bir kültür gelişmesi sağlamak için, yurdun çeşitli yerlerinde,
yetiştirici – icracı – eğitici kurumlar kurulması;
5) Eski Türk kültürünün, folklorunun ve her türlü kültür ve sanat
ürünlerinin araştırılması, korunması, değerlendirilmesi ve bu işler
için gerekli kurumların kurulması…
PLÂNLAMA ZORUNLUĞU:

Yukarda belirtilen amacın ve hedeflerin gerçekleşmesi, bütüncü bir plânlamayla
sağlanabilir.
Belirtmek gerekir ki, ne Birinci Beş Yıllık Plân’da ne de İkinci Beş Yıllık
Plân’da, plânlama kavramının gerektirdiği bir kültür ve sanat kalkınması
plânı yapılmamıştır. Bundan dolayı, toplumun kültür ve sanat durumu,
mevcut kurumlar ve sanatçılar ile diğer olanaklarımız, bütünüyle kültür
ve sanat potansiyelimiz, istatistik verilere dayanılarak bilimsel bir doğrulukta
saptanamamakta, mevcut olanakların hangi amaçla, hangi hedeflere,
nasıl yöneltileceği açık seçik bilinmemektedir.
“Plânın hazırlanması esas itibariyle teknik bir iştir”. Kültür ve sanat
plânlaması da, konunun özellikleri gözetilmekle birlikte, plânlama tekniğine
göre hazırlanmalıdır. Her iki Beş Yıllık Plânlarda ve bunlara dayanılarak
hazırlanmış olan yıllık programlarda kültür faaliyetleri bölümleri, bu
anlamda bir plânlama tekniğine | göre hazırlanmış değildir. Bunu plâncılar
da bilmekte, fakat anlaşılan, kültür ve sanat kalkınmasını gereğince
önemsememektedirler.
Oysa, kültürel kalkınma ve onun planlanması konusunda Anayasa’nın
41. ve 129. maddeleri açık hükümler koymuştur.
“İktisadî, sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik yollarla gerçekleştirmek;
bu maksatla, millî tasarrufu artırmak, yatırımları toplum
yararının gerektirdiği önceliklere yöneltmek ve kalkınma plânlarım
yapmak Devletin ödevleridir.”
“İktisadî, sosyal ve kültürel kalkınma plâna bağlanır. Kalkınma bu
plâna göre gerçekleştirilir.”
256
Yapılması gereken, Devlet Plânlama Teşkilâtının yurt çapında köklü bir
ekonomik ve toplumsal kalkınmanın yamsıra, yurt çapında köklü kültür
ve sanat kalkınması plânı yapma konusunu da, önemine denk bir ciddiyetle
ele almasıdır. Bunun yamsıra, Milli Eğitim Bakanlığının da bir Kültür
Plânlama Şubesi kurması, kültür ve sanat sorunlarımızın çözümü için
çok yararlı olacaktır.
KÜLTÜR ve SANAT KALKINMASI PLÂNI ve TEMEL İLKELER:

Daha önce, değişik bir biçimde belirtildiği gibi; kalkınma, ekonomik –
toplumsal ve kültürel yönleriyle bir bütündür.. Kalkınmanın, ekonomik ve
toplumsal yönü kadar kültürel yönü de önemlidir. Kültür, kalkınmasıyla
birlikte uygulanmayan ekonomik ve toplumsal kalkınma insanî özden yoksun
olur ve başarıya ulaşamaz.
Bir toplumun kültür ve sanat düzeyi, o toplumun yaşama düzenini etkilediği
gibi, uluslararası durumunu da etkiler. Toplumumuzun kültür ve
sanat düzeyim yükseltmek, eski kültürümüzün daha iyi bilinmesine, daha
çok sayıda ve üstün nitelikte yeni kültür ve sanat ürünleri yaratılmasına,
kültürün ve sanatın her dalında yetişme, yaratma, araştırma sanat yapma,
kültür ve sanat ürünlerinden halkın yararlanmsı gibi konuların, bu konularda
olanakların daha iyi düzenlenmesine bağlıdır. Türk kültür ve sanatının,
uluslar arası alanda gerçek yerini alması da ancak böyle bir çalışma
ile mümkün olcaktır. Bunun için, kültür ve sanat kalkınmasının planlanması,
Türk toplumunun ekonomik ve toplumsal kalkınmasını plânlayan
örgütlerin ana amaçlarından biri olmalıdır.
Plânlamada temel ilkeler şunlar olmalıdır.
1) Eski Türk sanatları, yaşayan Türk folklorunun bütün dallan ve eski
eserler konusunda bilimsel saptama ve her türlü değerlendirmenin
yapılması;
2) Türk kültürünün ve sanatının her dalında daha çok sayıda ve üstün
nitelikte çağdaş yapıtların yaratılmasına olanak sağlanması;
3) Çağdaş Türk kültür ve sanat yapıtlarının ve başka toplumların yapıtlarının
geniş halk kitlelerinin yaşamına kazandırılması;
. 4) Yurt ihtiyacını karşılayacak sayıda ve nitelikte yaratıcı – uygulayıcı
– araştırıcı ve öğretici sanatçıların yetiştirilmesi;
5) Kültür ve sanat alanındaki mevcut olanakların, bölgelerarası dengeli
bir kültür ve sanat gelişmesi sağlamak üzere değerlendirilmesi
ve bu amaçla yeni kurumların kademeli olarak bütün yurt yüzeyinde
kurulması;
6) Kültür ve sanat değeri taşıyan yapıtların ve yaratıcılarının teşvik
edilmesi ve geniş halk kitlelerinin yararlanmasını sağlıyacak bir dağıtım
sisteminin getirilmesi;
7) Özel kuruluşların sanat değeri yüksek kültür ve sanat çalışmalarına.
çeşitli yollarla destek sağlanması;
8) Devlet sanat kuruluşlarının, sanat değeri yüksek kültür ve sanat çalışmalarının,
daha çok kimseye, yararlı olacak şekilde genişletilmesi;
yurt yüzeyinde yaygınlaştırılması;
9) Eski ve yeni ürünleriyle bütün Türk kültür ve sanatının yurt içinde
olduğu gibi uluslararası alanda da yerini alabilmesi için gerekli
koşulların sağlanması, olanakların değerlendirilmesi… Yurt çapında
köklü kültür ve sanat kalkınması amacıyla yapılacak plânlamanın
başlıca beş hedefi ve dokuz ilkesi burada belirtilmiş oldu.
Inmyoruz ki: Bu ilkelere uyulduğu, hedeflere ulaşıldığı ölçüde, yurt
çapında köklü kültür ve sanat kalkınması başanlacak, bu, yurt çapında
köklü ekonomik ve toplumsal kalkınmanın da önemli bir itici
gücü olacaktır.
BİTİRİŞ:
Kültür ve sanat sorunlarımıza genel açıdan bakan bu bildiri ,her türlü
siyasal düşüncenin üstünde tutulması gereken kültür ve sanat sorunlarımızın
çağdaş ve ulusal bir anlayışla ele alınmasında, planlanmasında ve çözümlenmesinde
ilgililere yardımcı olmak amacıyla hazırlanmıştır.
Bu genel bölümü, mimarî, resim, tiyatro ve müzik bölümleri izleyecek,
tou dallardaki sorunlarımız yukarda belirtilen temel görüş, amaç, hedefler
ve ilkeler açısından ele alınacak, çözüm yollan bu açıdan aranacaktır.
Belirtmek gerekir ki: Burada öne sürülen düşünceler, daha önce kısmen
VII. Millî Eğitim Şûrası’nda, çoğunlukla da Millî Eğitim Bakanhğı’nm
1964 Ağustosunda İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’nde topladığı Müzik
ve Sahne Sanatları I. Danışma Kongresi’nde öne sürülmüş, yurdumuzun
tanınmış kültür ve sanat adamlarından 80 kadarının katıldığı bu kongre tarafından
onaylanmış ve Millî Eğitim Bakanhğı’nm görüşü durumuna gelmişti.
Bu kez, TÖS’ün düzenlediği Devrimci Eğitim Şûrası’nda da onaylandığı
ve bütün öğretmenlerin ortak görüşü durumuna geldiği takdirde, ulusal
kültür ve sanat kalkınmamız, başarıya ulaşabilme yolunda daha da güçlenmiş
olacaktır.

TÜRKİYE’DE GEREKLİ OLAN YENİ EĞİTİM KURUMLARI
ve MİMARLIK EĞİTİMİ

Cengiz BEKTAŞ
Üstün uygarlıkların beşiği olmuş Anadolu’muzun, Selçuklar ve Beylikler
döneminde mimarlık yönünden, sentezlere açık bir görünümü vardır.
Osmanlı çağında, SÎNAN’la, Ortaasya’dan Akdeniz’e, çeşitlemeli çağlar birliğe
yuğrulmuş, mutlu bir senteze ulaşılmıştır. Bu çağda, kültür tarihine, ortasında
insan bulunan mekânı yaratan, üstünlüğüne, insan dışı ölçülerle, gereksiz
büyüklüklerle değil, kişilerin eşitliğine, ölçülerine saygıyla, oranların
uyumlu güzellikleriyle varan bir mimarlığın, en güzel örnekleri bırakılmıştır.
Ancak daha sonra, Avrupa’nın Barok, Rokoko, yeni Klâsisizm çağlarının
etkileri, mimarlığımızı benliğinden uzaklaştırmış, doğrudan kültürün
aynası olan bu sanat dalında kopyacı, eklemeci, kişiliksiz yapılar ortaya
koymuşlardır.
Cumhuriyetin ardından, 1930 larda, bir düşünme, araştırma alanına girilmişse
de, ne yazık ki, bu kez de Avrupa’nın tutucu mimarları, bizleri yanlış
yollarda etkilemişlerdir.
Bugün, yalnız kalan bir kaç deneme dışında, hâlâ karışıklık, amaçsızlık
sürüp gitmektedir.
Bir toplumun kültürce üstün olma niteliğini kazanabilmesi için ilk koşul,
bütün plâstik sanatların barınağı olan yapı sanatında, bir kişiliğe ulaşmış
olmasıdır.
îşte bu sanatın yürütücüleri mimarların eğitimleri, bir toplumun ana
sorunlarından biridir.
Mimar, toplumunu, alışkanlıkları, gelenekleri, düşünüşleri, imgeleriyle
iyi tanıyan, geleceğini oranlayabilen, bütün bir ülkenin emeğiyle .ortaya
konan yapı araç gereçleriyle, yurttaşlarının olumlu, sağlıklı, verimli yaşama
düzenlerine olanaklar sağlayan kişidir. İşiyle çağının uygarlığını yansıttığı
gibi, özellikle, geri kalmış toplumlarda, kalkınmada önemli ödevler
alma durumundadır.
Yatırımların % 60 tan çoğunun yapı alanına ayrıldığı ülkemizde mimarın
durumu ayrıca önem kazanır.
îşte bu gerçeklerin ışığında, mimarlık dalının eğitimi konusundaki düşüncelerimizi
üç ana bölümde ortaya koymaya çalışacağız:
A. Mimarlık eğitimi
B. Mimar yardımcılarının eğitimi
C. Halkın eğitimi

Bunlardan, mimarlık eğitimi bölümünü de üç basamağa ayırmak gerekiyor;
Al. Mimarlık eğitimi öncesinde
A2. Mimarlık eğitimi sırasında
A3. Mimarlık eğitimi sonrasında
Al. Mimarlık eğitimi öncesinde :
Genel eğitim problemimizin sorunları içinde, önce, orta öğretimimizin,
kültür emperyalizmi karşısındaki durumunun çözümlenmesi
gelmektedir.
Kendi toplumuna, daha orta öğretimde yabancılaşma sakıncasryla
başbaşa bırakılan gençlerden, toplumcu yönü çok güçlü olması
gereken bir daim eğitiminde sonuç almak zorlaşacak, yada amaç
sapması olacaktır. Bu ana sorunun dışında, bugün için mimarlık
eğitimi öncesiyle ilgili olarak önermelerimiz şunlardır:
Ali. Ortaöğretim programında, gençlerin yeteneklerini ortaya
çıkaran derslere yer verilmelidir.
A12. Mimarlık üzerine görgü, bilgi edinmeleri sağlanmalıdır.
Kentlerindeki eski ve yeni mimarlık yapıtları üzerinde düşünmeye
alıştınlmalıdırlar.
A13. Lise son sınıflarda, meslekleri tanıtıcı dersler olmalı, mimarlar
öğrencilere, dallarını tanıtıcı konuşmalar yapmalıdırlar.
A14. Gençlere meslek seçimi işinde yol gösterici kişiler yada kuruluşlar
okullarda görevlendirilmelidir.
Al 5. Yüksek öğrenime giriş sınavlarında, meslek seçiminde doğruluk
sağlayacak, kendi toplumumuzun koşullarına göre
düzenleşmiş yöntemlere yer verilmelidir.
A2. Mimarlık eğitimi sırasında :
A21. Öğrencinin seçiminin doğruluğu daha ilk yılda saptanmalıdır.
A22. Mimarlık öğrencisi herşeyden önce üç boyutlu düşünmeye
alıştırılmalıdır.
A23. İhtiyaç plânlamasını, program kurmayı başarabilecek yolda
eğitilmelidirler. Öğrenciler ödevlerinin programlarım,
kendi toplumlarının ihtiyaçlarını araştırarak, kendileri kurmalıdırlar.
A24. Eğitim sırasında verilen proje konulan, bu toplumun konuları
olmalı, öğrenci yat klübünden önce, köy kitaplığı, sağlık
yurtlan çözdürülerek eğitilmelidir. İleride yükümleneceği
sorumlulukların bilinci kazandırılmalı, toplumuna yabancılaşması
önlenmelidir.
A25. Mimarlık öğrenimi, yaşayan sorunların kurcalanmaları, karşılıklarının
bulunmaları olmalıdır.
A26. Yöresel malzemeyi iyi tamyarak, sömürücü düzenlerin, yurdumuzda
kurdukları ortaklıklarla ortaya çıkardıkları malzemeleri
bilerek, yurdumuzun ekonomik gerçekleri ışığında,
döviz yitirilmesine yer vermeyecek çözümlere ulaşmaya alıştınlmahdırlar.
Kendi ülkesinin malzeme olanaklarında araştırıcılığa, yaratıcılığa
isteklendirilmelidir.
A27. Koordinasyon yeteneği geliştirilmelidir. İleri sınıflarda en
az bîr proje, mimarlık, statik, tesisat, elektrik yönleriyle ilgili
dalların öğrencilerince, ileride olacağı gibi birlikte el©
alınmalıdır.
A28. Mimarın öteki dallarla ilişkilerini ortaya koyacak genei
dersler birlikte yapılmalıdır, bunlar:
A281. îlk basamaklarda öteki mühendislik dallarıyla bir
likte okunacak teknik dersler,
A282. Öteki sanat dallarının öğrenim programlarındaki gen
nel derslerin, mimara yetecek kadar tutulmak koşuluyla
bazılarıdır.
A29. Mimarlık öğrenim süreleri bir birliğe getirilmeli, yüksek ot
mak, olmamak, mühendis mimar olmak yada yalnızca mimar
olmak gibi gereksiz ayrılıklar tez elden kaldırılmalıdır.
A210. Öğrencinin uygulama alanıyla ilişkileri düzenlenmelidir. Öğrencinin
bir yandan teknik güç eksikliğinin kapatılmasında
yararlı olması, bir yandan da kendi yetişmesini toplum
gerçekleri içinde yapması için, eğitim çizelgelerinde staj
konusu önemli yerini almalıdır. Öğrenci bir yapıyı, projelendirilmesinden
içine girilmesine dek izlemiş olarak dipmasını
almalıdır.
A211. Öğreticinin uygulama alanıyla olan ilişkileri düzenlenmelidir.
Mimarlık öğreticisi, proje ve uygulama alanında belirli
bir tecrübe edinip, kendi kişisel anlatımını kurduktan
sonra bu görevi alabilmelidir. Görevi sırasında da uygulama
alanındaki etkenliğini sürdürmelidir. Ancak yapan kimse
yapı sanatını öğretebilir.
A212. Mimarlık öğrencisi genel ekonomik ve sosyal konuların eğitiminden
geçirilmeli, sosyal sorumluluklara hazırlanmalıdır.
A213. Öğrenciye kollektif çalışma alışkanlığı verilmelidir.
261
A3. Mimarlık Eğitimi sonrasında:
Mimarlık eğitiminde, çağımızın ve yurdumuzun koşullan ışığında,
bir basamaklılığa gitmek zorunluğu vardır. İlk basamaklardaki
önermelerimizi, mimarın yardımcıları konusunda açıklıyacağız.
Burada genel eğitim süresi sonundan gelmesini doğru bulduğumuz
yönlerden birkaçım ele alacağız:
: A31. Eğitici yetiştirilmesi:
Yukarıda değinildiği gibi, genel eğitimin ardından, bir uygulama
döneminden geçen kimse, pedogoji eğitimini de belki
kurslarla yada ilgili öğretim kurumlarında geçirdikten
sonra dil ye yetenek sınavlarını başararak öğreticiliğe geçebilmelidir.
Bugünkü eğitici sayısı eksiğinin kapatılmasında, belirli süredenberi
uygulama alanında başarı kazanmış mimarlardan
isteyenleri, yukarıda adını ettiğimiz pedagoji eğitiminden
geçirerek öğretici olarak kazanma yoluna gidilmelidir.
Öğreticiler, devlet siparişleriyle desteklenmeli, uygulama
alanıyla ilişkilerinde belli bir düzen içinde kalmaları sağlanmalıdır.
, A32. Yönetici yetiştirilmesi:
Genel eğitimini en azından iyi dereceyje başarmış olanlar,
yönetim, hukuk gibi kurslardan geçirildikten, belirli sınavları
başarmalarından sonra, örneğin iller Bankasında bir
süre staj görerek İmâr Müdürü adını alabilmelidirler.
Eksik ödeme gücü yüzünden hâlâ tmâr Müdüründen yoksun
Anadolu kentlerimiz, öteki bir çok dalların yetkililerinde
olduğu gibi, devlet eilyle İmâr Müdürlerine böylece
kavuşturulmalıdırlar.
^ 3 . Mimarın kendi özel eğitimi:
A331. Meslek odası yoluyla, çeşitli konferans ve tartışma-
: larla
A332. Meslek odasına yardım edilerek, bu kuruluşun geni?
bir yayın çabasına sokulmasıyla
A333. Mimarlık öğrenimi kurumlarında zaman zaman düzenlenecek
seminerlerle
A334. Dış gezi olanakları sağlanmakla
A335. Meslek kongreleri toplayarak, yurdun kalkınmasında
önemli konuların, meslek yönünden işlenmeleriyle
desteklenmelidir.

B. MİMAR YARDIMCILARININ EĞİTİLMELERİ
Bugün, mimar, mühendis azlığından daha büyük bir eksiklik olarak, ontarm
mesleklerini uygulayabilmeleri için gerekli, tekniker, teknisyen, ustabaşı,
işçi eksikliği karşısındayız.
Mimarlar odasının tahminlerine göre, 1970 yılında mimar, mühendis açığı
3000 e inecekken teknisyen, tekniker açığı 90.500 e, ustabaşı açığı 62.250
ye çıkacaktır. Yapı alanının, tepesinde mimarın bulunduğu piramidinin kurulabilmesi
için, tekniker, usta, işçi sayısının yeterli olması zorunludur.
Bl. Mimarın, konusunu anlatmada, çizimde yardımcısı, teknik ressamdır.
Kabaca, bir mimara üç teknik ressam düşmesi gerektiğini söyleyebiliriz.
Oysaki bugünkü sayı çok eksiktir. Yenilerinin yetiştirilmeleri
için de belirli bir eğitim kurumu yoktur. Ancak kendi kendilerini
yetiştirme, yada bir sürü eksiklikler içindeki özel kurslarla
yetiştirilme durumundadırlar.
Bu dal için, en az orta okulu bitirmiş olmak koşulunu arayarak
1,5 yıllık bir eğitim kurumu gerçekleştirilmelidir.
B2. Yatırımların çoğunun serbest sektör tarafından gerçekleştirildiği
yurdumuzda, teknikerlerin çoğunluğu memurdur.
Serbest sektördeki açığın kapatılması, hem yeni teknik eğitim kurumlarının
açılmalarıyla hem de varolan teknikerlerin, masa başı
yerine kendi alanlarında verimli kılınmalarıyla olanak kazanır.
B3. Usta, işçi sayısının tamamlanmasında, önce, varolanların eğitilmeleri
konusu çözümlenmelidir.
Sağlıklı bir toplumun, verimli yaşama olanaklarına kavuşmaları
koşullarını hazırlamakla görevli, yapı ödevlilerinin, mimarından işçisine,
sosyal garantiler içinde istekle çalışmalarını sağlamanın ilk
basamağı, işçinin eğitimidir. İşçiden ilkokul diploması aranmalıdır.
İlkokulu bitirmiş olanların, yapıyla ilgili belli sınavlardan geçtikten
sonra durumlarını tesbit etmek, buna göre ellerine belge vererek
saat ücretlerini ve sosyal garantilerini sağlamak gerekir. Bu
belgeye sahip olmayan kişiler, ona sahip oluncaya dek ancak işçi
yardımcısı olarak çalışabilmelidirler. Bu alanda açılacak kurslarla
ayrıca yeni elemanlar yetiştirmek zorunluğu vardır. Çalışmalarıyla
birlikte yürütebilecekleri, haftanın belli iki gününde, yada günün
belli saatlannda yaptırılabilecek bir öğrenim yoluyla ilerlemelerine
olanak sağlanmalıdır. Başarılı olanlar, belli süre sonunda kalfalık,
daha sonra da ustalık sınavlarına sokularak, yapı alanının üst basamaklarına
doğru ilerlemeleri yolu açık tutulmalıdır.
B4. Öğrencilerden, staj konusu iyi düzenlenerek, teknisyen alanındaki
eksikliği doldurmada yararlanılmalıdır. Ayrıca yüksek öğrenimin
263
ilk basamaklarında belirli sınavlarla bu alana eleman kazanmanın
yolu düşünülmelidir. Örneğin, mimarlık öğreniminin programında
bu yönde de gerekli tedbirler alınarak, birinci yıl sonundaki sınavlarla
teknik ressamlık belgesi verilmelidir; 3. yıl sonundaki sınavlarla
da tekniker olarak mezun edilebilir. Böylece ilk başlangıçtaki
seçmeye bir yenisi eklenip, üst basamaklara gerçekten yeteneği
olanlar bırakılırken, tekniker sınıfına ayrılanlar da büyük bir boşluğu
doldurmada yararlı olacaklardır. Toplumun büyük yatırımlarıyla,
yüksek öğrenimde 3-4 yh geçirmiş bir kimsenin, mimar olmaya
yeteneği olmadığı halde mezun edilmesi yada edilmemesi du
rumlarmdaki sakıncalar böylece giderilebilir.
C. HALKIN EĞİTİLMESİ:

Mimarlık eğitiminin dolaylı yollarından biri olarak, halkın mmiarlık beğenisinin
eğiltilmesini görmekteyiz. Yapı alanında belli bir kültür düzeyine
ulaştırılmış bir toplumda, daha verimli bir mimarlık eğitimi zorunlu olacaktır.
Halkm eğitilmesinde:
Cl. Gazete, radyo, televizyon gibi yayın araçlarından yararlanılmalıdır.
Bu yayınlarda ödevli kişiler mimarlık kültürü yönünden eğitilmelidirler.
Bunun sağlanabilmesi için basm ve yayın yüksek okuluna
gerekli dersler konmalıdır.
C2. Siyasal Bilgiler Fakültesi gibi, idari kuruluşlara eleman yetiştiren
öğrenim kurumlarının programlarına, mimarlık ve şehircilik genel
kültür dersleri hemen konmalıdır.
C3. Gerek ilgili bakanlıklar kanalıyla, gerek meslek odası kanalıyla konferanslar,
uyarma gezileri, sergiler düzenlenmelidir.
C4. Mimarlık dalında ödüller dağıtarak halkm ilgisi çekilmeli, ilindeki
bir yapının tartışmasına katılması sağlanmalıdır.
C5. En azından her ilimizde, Mimarlar Odasıyla iş birliği yaparak, yapı
danışma merkezleri kurulup, halkın yapı sorunlarına yön ve çözüm
gösterilmelidir.
Ancak ana çizgileriyle ortaya koymaya çalıştığımız mimarlık eğitiminin
devrimi ve gerekli yeni kurumlan konusunu kapatırken şu gerçeği tekrarlamakta
fayda görüyoruz:
Mimarlık eğitiminin devrimi, ancak, yabancı gölgelerden kurtarılacak
toplu bir eğitim devrimi çerçevesi içinde istenen başarıya ulaşabilir.

PLÂSTİK SANATLAR ALANINDA
Turan EROL
1960 yılından bu yana millî eğitimimizin bütün konulan ve alanlarında
yapılan çeşitli çalışmalarda plâstik sanatlarımızla ilgili sorunlar da söz konusu
edilmekten geri kalmamıştır. En az sekiz yıldır resim, heykel ve süsleme
sanatlarımızın dünü, bugünü ve geleceği, bu alanlarda değerli sanatçıların
nasıl yetiştirileceği ve onların yaşatacakları üstün nitelikteki sanat eserlerim
nin halkımıza nasıl iletileceği konularında hemen hemen her şey söylenmiş,
gerçekçi olmıyan bazılarının yanısıra, uygulanırsa meselelere çözüm getirebilecek
değerde birçok teklifler, tasanlar ortaya konmuş bulunmaktadır.
Hattâ bu tekliflerden birçoğu Millî Eğitim Bakanlığınca da benimsenmiştir.
Ne var ki Millî Eğitim Bakanlığı kendisinden beklenen bünye değişikliğini
yapamadığından ve gerçekleştirmeye teşebbüs ettiği projelerde plânlama
Dairesinin ve Maliyenin desteğini sağlıyamadığından, başarısızlığa uğramıştır.
Plâstik sanatlar alanında öteden beri doğruluklarına inandığımız, teklif
edip savunduğumuz taşanların tümünü bugün gözden geçirdiğimizde bu
taşanlardan bazılarının geçen zaman içinde daha da önem kazandığı sonucuna
vanyor ve bunları tekrar ifade etmekte fayda görüyoruz.
MİMARLIK ESERLERİMDE RESİM, HEYKEL
VE SÜSLEMECİLİĞİN YER ALMASI:

Devletin görevi eski kültür değerlerini koruyup yaşatırken, yeni kültür
değerlerinin yaratılmasına imkân hazırlamak ve sonra eski ve yeni kültür
değerlerini halka mal etmeye çalışmaktır, diyoruz.
Kültür değerlerini, yani edebiyat, resim, heykel, tiyatro, müzik, v.b,
eserlerini bireyler yaratırlar. Devlet yaratıcı bireyleri, sanatçıları yetiştirecek
kurumları ve ortamı meydana getirecektir. Üstün nitelikte eserlerin
yaratılmasını, çeşitli yollarla kolaylaştıracaktır. Örneğin ödüller verecektir.
îyi eserleri satın alacaktır. Bunlan halkın görebileceği yerlere koyacak, bunlardan
halkın faydalanmasını sağlıyacaktır.
Bu noktada plâstik sanatlarda toplumculuk ve halk yararına olmak
sorunu, tartışılması kaçınılmaz bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.
Gerçek bir sanat eserinin doğuşunda sanatçının öznel güzellik anlayışı
ilk etkendir. Gerçek bir sanat eseri öznel bir belgedir. Bir sanat eserini
başka sanat eserlerinden ayıran, onu yaratanın hayalleri, yorumları, nesnelere
ve hayata bakışındaki kendine özgülüktür. Konular, sanatçının kendi
yaşantılarını, yaşadığı çevreyle ilgili yorumunu sanat biçimine sokmasına
265
yararlı oldukları ölçüde önem kazanır. Ayrı ayrı sanatçılar aynı konulardan
ve olaylardan herzaman aynı heyecanı duymazlar. Ayrı ayrı sanatçılar aynı
konulan ortak bir anlayışa göre ele alsalar bile herzaman aynı sonuçlara
varmazlar. Bu sebepten sanat üzerinde girişilen her türlü baskı denemele*-
ri, sanata ve sanatçıya yön verme çabalan sonuna kadar sürdürülememektedir.
Hele baskıyla, buyrukla sanat adamlarını aynı kalıba sokmak mümkün
değildir.
Siyasî iktidarların baskılarına, “Resmi sanat” yapma yolundaki zorlamalarına
sanat adamları herzaman, “Eşyanın tabiatı icabı” kuralınca, tepki
göstermişlerdir. Ne var ki toplumsal değişmelerin güçlendirdiği fikir akımları,
çeşitli siyasî ve iktisadî görüşler de sanatçıyı baskı altında tutmakta^
dır. Bir cins sorumluluk duygusunun baskısı altında sanatçı, belirli konulan
bir biçimde işlemekle, eserlerine belirli muhtevalan sokmaya çalışmakla,
toplum sorunlarını belli bir görüş açısından görüp göstermeye kendini
zorlamakla baştan bir çıkmaza girmektedir. Özellikle resim ve heykel sanatlarında
böylesine bir çaba, ortaya ucuz, kaba, ilkel propaganda araçlar»
çıkarmaktadır.
Bundan başka, geleneksel süsleme sanatlanmıza, halk sanatlanna, folklor
zenginliklerimize bağlanmakla, halkımızın asırlar boyunca yarattığı bir
estetiğe sanatını uydurmakla halkçı, toplumcu olunabileceği düşüncesiyle denemelere
girişenler de davranışlanndaki tutarsızlığı farketmektedirler.
Kökü batıda olan, batıdan aldığımız resim ve heykel sanatlanyla süsleme
sanatlarımız, halk el sanatlarımız arasında mahiyetleri bakımından büyük
farklar vardır.
Bütün bu etkenler Türk sanatçısının bunalımının nedenleridir. Köylerde,
kasabalarda yaşayıp devrini tamamlayan geleneksel süslemeciliğimizle
kendi sanatları arasında ilişki kuramıyan ve böylesine zorlama bir ilişkinin
gereksizliğini bilen, bir yandan da varlıklı zümrelerin zevklerini küçümsediği
kadar, yeni şehirlileşmekte olan ve henüz oturmamış, zevkleri, eğilimleri
belirmemiş kitlelerin de çok uzağında kalan sanatçı, toplumda yeri olduğundan
kuşkuya düşmektedir. Sanatımızda görülen içe dönüklüğün, buyfukluğun
nedeni budur.
Plâstik sanatlar alanında, eğitim kalkınması çabalarına paralel olarak
alınacak tedbirlerin başında, bu içe dönük, buruk, hattâ sekter özellik gösteren
sanat gücümüzü en kestirme yoldan yaşanılır duruma getirmek, toplumumuza
mal etmek gelir. Resim ve heykel gibi görsel sanatlar halkm
ayağına en akıllıca nasıl götürülebilir? Bu sanatların ürünleri halkın gündelik
hayat içinde göre göre tanıyıp seveceği, tartışma konusu edeceği kültür
değerleri olmalıdır. Böylece bir sonuca yapı sanatı içinde resim, heykel
ve öbür görsel sanatların yer alması ile varılabilir. ,
Sanatçılann kâğıda, beze geçirip, cama çerçeveye gömdükleri renkler,
biçimler kiminde fresk, kiminde seramik olup kocaman yapıların duvarlannda
yer almalı, taşa, tuğlaya, ağaca işlenmeli, renkli cam olup pencerelere
yerleşmelidir.
266
Kamu yapılarında plâstik sanat eserlerine bir oran içinde yer verilmesi,
kanunla zorunlu olmalıdır. Böyle bir kanun daha başka sorunların çözümünü
de birlikte getirecek, sanatçılarımızı, açacağı yol üzerinden toplumumuza
daha gerçekçi plânda bağlıyacak, dolayısiyle sanat gücümüze insanlarımızm
zevk ve fikir düzeyini yükseltici bir ödev yüklenmiş olacaktır.
MESLEKÎ TEŞKİLÂTLANMA:

Devlete ve iktisadî devlet kuruluşlarına ait yapılarda plâstik sanat
eserlerine yer verilmesi bir kanuna bağlanırsa, mimarlar, mühendisler nasıl
odalara kayıthysalar ressamlar, heykeltraşlar dekoratörler de, hazırlanacak
özel tüzüklere göre teşkilâtlanacaklardır. Özel tüzüklere göre kurulmuş
bağımsız jürilerin görev alacağı yarışmalara, meslekî teşkilâta bağlı
sanatçılar katılabileceklerdir.
ÖĞRETİM KURUMLARI:

Böyle bir kanun gerçekleşecek olursa; yarının kalkman Türkiyesi’nin
ihtiyaç duyacağı nitelikte ve sayıda sanatçıları yetiştirebilmek için plâstik
sanatlar alanında öğretim yapan kurumlar, öğretim programlarını gözden
geçirmelidir, istanbul’daki Devlet Güzel Sanatlar Akademisi şimdiden bu
ihtiyacı duymaktadır.
En kısa zamanda açılması gereken Ankara Güzel Sanatlar Okulu öğretimde
uygulamaya, fresk, seramik, mozayik gibi çeşitli duvar resmi tekniklerine,
malzeme bilgisine ve deneylere geniş yer vermelidir.
Mimarlık ve plâstik sanatların öğretiminde, genç mimar ve sanatçılara
yapı sanatı ile renk ve şekil sanatının elele verdiği ilginç örnekler tanıtılmalı,
onları böyle bir işbirliğine hazırlıklı yetiştirmelidir.
SANAT MÜZELERİ VE GALERİLER:

îkinci temel konumuz sanat müzeleri ve galerilerdir.”
Çok yönlü olumlu etkileriyle plâstik sanatar hayatımızı hızla değiştirebilecek
olan sanat müzeleri ve il galerileri vakit geçirilmeden çoğaltılmalıdır.
Ankara’da, günden güne gelişip büyüyen yüksek eğitim kurumlarının,
tiyatroların, çeşitli müzelerin yanısıra bi rsanat müzemiz yoktur. Bu büyük
bir eksikliktir. Başkent Ankara’da yaşayan Türk kültür ve sanatının ürünlerini
toplu halde görmemize ve göstermemize imkân yoktur. Eğitim hayatımız
bakımından bu eksiklik sakıncalı, dosta düşmana karşı da hazindir.
Bugün yakınımızda, gözlerimizin önünde olup bittiği veya doğduğu için
önemsemediğimiz sanat olayları ve sanat eserleri ileride ve gelecekte kül-
tür hayatımızın aşamalarını, millî yaratıcılığımızı temsil eden değerler sayılacaktır.
Bu değerlerin dağılıp yokolmalanm önlemek ve onları halk yararına
sunmak için büyük şehirlerimizde büyük sanat müzeleri kurmaya
doğru gidilmelidir. Mütevazî bir binada da olsa hemen bu maksatla işe
?başlanmalıdır.
tilerde güzel sanatlar galerileri, hem küçük birer Türk sanatı müzesi,
hem de amatör sanat çalışmalarının merkezi olmaları bakımından çok
önemlidirler.
Bugün bütün Türkiye’de dokuz ilde sanat galerisi vardır. Bu galeriler
umut vericidir, sayılan hızla artırılmalıdır. Her ilde bir sanat galerisi açılmalıdır.
Sanat müzeleri ve il galerileri, plâstik sanatlarımızın üstün nitelikteki
ürünlerinin derlenip toparlanacağı yerlerdir. Böylece yaratıcılık teşvik edilirken,
halk kitlelerine kültür ürünlerinin iletilmesi de bir başka yoldan
sağlanmış olacaktır.
Sanat müzeleri, yaşayan, canlılığı olan çok yönlü birer kültür yuvası
olarak kurulmalıdırlar.
RESİM ÖĞRETMENLERİ:

iyi yetişmiş, sanat formasyonu olan resim öğretmenleri belki de en etkili
ve süratli bir şekilde, sanat eğitiminin yürütülmesine yardımcı olabilirler.
Sanat dersi öğretmenlerinin ödevleri dershanelerde başlayıp bitmez, büyük
ölçüde bulundukları çevreye taşıp yayılır.
Resim öğretmenleri, öğretmenlikle sanatçılığı başarıyla bir arada yürütebilecek
güçte yetiştirilmelidir.
Resim öğretmeni yetiştireni kurumların en eskisi ve başta geleni olan
Gazi Eğitim Enstitüsü Resim – îş Bölümü bir süreden beri bu amaca yönelme
çabalan içindedir. Fakat bu bölüm, tasavvur edilemiyecek kadar sınırlı
imkânlar içinde, daha doğru bir deyişle, imkânsızlıklar içinde, çırpınmakta,
tasarladığı reformu gerçekleştirememektedir.
Eğitim Enstitülerinin resim – iş bölümleri dört yıl öğretim süreli ve
meselâ, “Sanat eğitimi ve yaratıcılık” bölümü (veya okulu) adı altında yeniden
organize edilmelidirler.
Görev başındaki resim öğretmenleri de programlı olarak, seminerlere,
atölye çalışmalarına çağınlmalıdır.

ÜLKEMİZDE TİYATRONUN DURUMU
İLKELER, KURUMLAR
özdemir NUTKU
TİYATRONUN DURUMU:

Yurt çapında, köklü bir kültür kalkınması içinde, çağdaş Türk Tiyatrosunun
yaratılması, tiyatro eyleminin yurdumuzun her yanında sürekli olarak
uygulanması ve yorumlanması, halk çoğunluğunun da tabanda bunu yaşar
durumda olması zorunludur. Bu da ancak bütün yurtta halk çoğunluğuna
tiyatro alanında eşit yetişme, gelişme, yaratma ve yararlanma imkânları
sağlıyarak gerçekleştirilebilir.
Toplumsal aypımızdaki dengesizliğin en önde gelen nedeni, birkaç foü-i
yük kentimizin dışında eski toplum yapımızı yeniliyecek. imkânlarımızı hazır-
Jamamış olmamızdır. Ulusal kimliğimizi ortaya çıkaracak bilinçte ve çabada
olmayan tiyatrolarımızın çoğu bir iki büyük kentin tekelindedir. Gerek ödenekli,
gerekse özel tiyatroların çeşitli kentlere yaptıkları turneler, en iyimser
rakkamlarla bile, gerekli olan sonucu vermekten uzaktır. Üstelik, ulusal özellikler
açısından denemelere girişmeyen ve yalnızca yabancı tiyatro anlayışı
ile perdelerini açıp kapama alışkanlığında olan tiyatroların yaptıkları turnelerin
de “ulusal kimlik” açısından sağlıyacaklan yarar ne olabilir? Halk
çoğunluğu ile ilişki kurmak çarelerini aramayan çoğu tiyatrolar sanatı bir
ticaret durumuna indirgemiş olan bilinçsiz yöneticilerin çıkarları uğruna
harcanıp gitmektedir.
Devlet ödeneği alan tek tiyatromuz, elindeki geniş imkânlara rağmen,
yine bilinçsiz ve plânsız bir tutumla, yalnızca perdelerini açıp kapayan, zengin
bir vitrin olmakla yetinen, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını anlamaktan
kaçman bir kurum olarak göze çarpmaktadır. Halktan alınan veriglerle, halk
yararına kurulmuş olan bu sanat kurumu, bugün yalnızca sayısı çok değişmeyen,
sınırlı bir seyirciye yönelmekte, kendini yenilemek, çağın gelişimine
ve Türkiye’nin ilerlemesindeki şartlara, bağnaz bir asnat tutumu ile, erişebilmek
dinamizminden ve anlayışından yoksun bulunmaktadır.
özel tiyatrolar ise, belediyelerce alman eğlence resmi, dergi, ilân, afiş ve
pul vergisiyle yükümlüdürler. Bunların gerçek sanat kurumu olma niteliklerine
sahip olanları bile devlet yardımı almazlar; bunun için de, zaten bünyeleri
açısından eğilimli olduklarından, bunlar, tamamen ticarî amaçlara yönelmektedirler.
XIX. yüzyılın ilk yarısında kabul olunan, eğlence yerlerini vo
barları, tiyatro ile aynı seviyede tutan bu vergi sistemi, bugün için tamamen
yanlış olduğu gibi, tiyatro sanatını, öbür ticarî işletmeler gibi görmektedir.
: Ülkemizin büyük ve küçük kentlerinde sevinçle izlenen amatör toplulukların
ve gençlik tiyatrolarının çabalan resmî, yada gayrı resmî kişiler tarafından
engellenmektedir. Kendi çevrelerinde, yardımsız, bir sanat faaliyeti
göstermek için çaba harcayan bu bir avuç ülkücü gençler, bilinçsiz ve cahil

kişilerin, tiyatroyu yanlış yorumluyanlann hücumuna uğramaktadırlar.
Hattâ öyle ki; tiyatroyu değerlendirmek bir mahalle bakkalının işi bile olabilmektedir.
Bütün bunların nedeni, bugüne kadar, kültür kurumlarımızı
yurt yüzeyinde yaygın bir duruma getirmemiş oluşumuzdan ileri gelmektedir.
Birkaç kentin tekelinde, sanki bir lüksmüş?? gibi kabul edilen sanat, elbette
yurdun sanat girmemiş yerlerinde yanlış yorumlanır. Bu durum kültürel
parçalanmayı, dolayısı ile toplumsal parçalanmayı hızlandıran bir tehlike
olarak ortaya çıkmaktadır.
Tiyatro yazarı, sanatçısı, düşünürü, teknisyeni yetiştiren kurumlar bugünkü
ihtiyacımızın çok altındadır; elde olanlar eksik, yetersizdir; bunlarra
çağdaş eğitim gelişimine göre .genişletilmeleri ve sayıca çoğaltılmaları gerekmektedir.
Özellikle tiyatro alanındaki yetiştirici kurumların bugünden ele
alınıp daha geniş ve yurt çapında bir çalışma yeteneğine sokulmaları ülkemizin
kültürel gelişmesi ve yarının Türkiyesi açısından birinci derecede bir
önem taşımaktadır.
Tiyatro alanında başka bir sorun da tiyatro müzesi ve arşivinin yokluğudur.
Böyle olduğu için de tiyatro mirasımız kişilerin elinde kalmakta, bu
kişiler öldükten sonra bu değerli kültür mirasları ya dağılıhakta, yada tüccarların
eline geçip yüksek fiyatla yabancı ülkelerin müzelerine satılmaktadır.
Bugün çok değerli eski tiyatro malzemeleri, eserleri ve el yazmalarını
ancak Avrupa müzelerinde ve kütüphanelerinde görmek mümkündür.
Tiyatro yoluyla eğitim konusu ise, ülkemizde henüz ele alınmamıştır,
Ekonomik yönden gelişmiş hangi ülkeye bakarsak bakalım, ilk, orta ve lise
öğrencilerinin tiyatro yoluyla yetişmesi kadar, üniversitelerde çeşitli tiyatro
bölümlerinin kurulması hükümetlerin kültür programları içinde önemli bir
yer tutar. Tiyatro bir bilim ve sanat dalı olarak halkm önüne bir amaç, bir
sonuç olarak çıkar. Ancak tiyatronun bir de araç olma niteliği vardır. Tiyatronun
“sonuç” oluşu o sanatın estetik bütünlüğünü, “araç” oluşu ise eğitim
yanını ışığa’çıkarır.
Öne Sürülen İlkelerin Çıkış Noktası:
Bir ulusun sanatı o olusun birleşik ifade gücüdür. Bunun için de, sanat”,,
insanı parçalanmış bir durumdan birleşmiş bir bütüne götürür. Bir toplumun
kendi özgürlüğünü ve egemenliğini sürdürebilmesi için birleşmiş, bütünleşmiş
bir ifade gücüne sahip olması gerekir. Öyleyse, ulusal bağımsızlık
her şeyden önce kültür bağımsızlığı ile varolur.
Her yönden zengin olan Türk kültürü, tarihsel gelişim içindeki siyasal ve
toplumsal nedenlerden dolayı, yitirilmemişse bile, dış etkilerin yoğunlaşması
yüzünden gittikçe baskı altına girmiştir. Bu neden böyledir? îçine kapanık,
her yanım sıkı bir duvarla örtmüş bir kültür zaman geçtikçe boğulur ve yaşama
imkânlarını kaybeder. Bir ulusun kültürü, başka kültürlerle alışveriş
yolunda olursa gelişir. Ancak bu, başka bir kültürü taklit ve temsil etmek
anlamına gelmez; çünkü bir yaratış olmadan sanat olmaz; sanat olmadan da
o toplumun birleşik ifde gücü hayat bulmaz. Taklit ve aktarmacılık toplum-
daki ulusal kimliği yozlaştıran ve kültür bilincini yıkan ve ulusu parçalan*
maya götüren sinsi bir tehlikedir.
Bu düşüncelerle şu sonuca varmak istenmiştir: Ulusal kimliğin yaşamass
bir toplumun kültür bilincinin varolması ile orantılıdır. Kültür bilinci ise na
yalnız eskiye saplanıp kalmak, ne de yabancı kültürün baskısı altına girmektir.
Yaşıyan bir kültür bilinci her çağda kendini yeniliyerek, yeni güçler
kazanan, yaşadığı çağın koşullarına yabancı olmadan yolunda ilerliyen, toplumu
birleştirici, ilerletici, kısaca topluma yararlı olan sanatçılar tarafındac
yaşatılır.
İLkeler:
Tiyatro alanında sorunlarımızı çözüme götürebilmemiz, eldeki yazar,
sanatçı, uygulayıcı, teknisyen, yönetici, para ve zaman imkânlarımızı belirli
hedeflere, plânlı bir yolda yöneltmekle elde edilebilir. Aşağıdaki konularda
eldeki sorunların çözümüne yönelmiş temel ilkeleri gösterebiliriz:
1. Tiyatro eserlerinin yaratılmasının nitelikçe ve sayıca yükseltilebilmesi
ve hızlandırılabilmesi için yetiştirici ve uygulayıcı kurumların bütçesine
belirli bir oranda ve imkânlara göre yaratma akçesi konulmalıdır.
2. Yerli ve evrensel nitelikteki yabancı eserlerin bütün yurt yüzeyinde
yayılır ve yaşanılır olması gereklidir:
a. iyi bir plânlama ile her yerleşik kuruluşa, toplumun çoğunluğunu
kapsamak şartiyle gezici görevler verilmelidir. Ödenekli tiyatroların bütün
sahneleri ile gezici görev alması gereklidir.
b. Halk çoğunluğuna yönelebilmek ve sanat gelişimini hızlandırmak
için halka, okullara, fabrikalara ve çeşitli iş yerlerine parasız temsiller
düzenlenmelidir.
c. Yalnızca birkaç büyük kentte değil, Edirne’den Artvin’e, bütün yurtta
yerleşik sanat ve kültür kurumlan kurma yollan aranmalıdır. Bunun, belli
pilot bölgeler seçilip bu pilot bölgelere yine plânlı bir yolda bölge kültür
merkezleri açılsamıyla sağlanabileceğine inanıyoruz.
d. Yerleşik kuruluşlarda, o yörenin özelliklerinden yararlanılmalı, bu
yerleşik kuruluşlar o yörenin potansiyel gücü ile gelişmelidir. Başlarda büyük
kentlerden gelecek yetiştirici elemanları, temel ilkeleri ve teknik noktalan
saptamada kullanmalı ve ana ilkeler saptandıktan sonra yabancılaşmayı
ve kopmayı bertaraf etmek için yöresel kuruluşlrın gelişmesini o yöreden
yetişecek yaratıcı ve uygulayıcılara bırakmak ilkesi kabul edilmelidir.
e. Bu hedeflere uygun,’ yöresel şenlikler düzenlenmelidir. Bu gibi şenliklerde
turistik amaçlardan önce halkın çıkarı öncelik kazanmalıdır.
f. Bütün sanat kuruluşlarında, seçilen, oynanan ve tanıtılan eserler
halkın yararı açısından saptanmalıdır.
271
3. Yurt gerçeklerine uygun olarak, plânlı bir yolda sanatçı yetiştirilmesinde
nitelik üstünlüğü olmalıdır. Sanat kuruluşlarını dengeli bir yolda
yurt yüzeyine dağıtmak gereklidir. Bunun için, yurt yüzeyindeki bütün kabiliyetli
gençlerin bu alanda eşit imkânlara sahip olmaları göz önüne alınmalıdır
:
a. Plânlı ve dengeli bir dağıtımla yurdun çeşitli yerlerinde açılacak bölge
kültür merkezlerinde önceleri orta dereceli olan konservatuvarlar açılması
gereklidir.
b. Buradan yetişecek elemanlarla yurdun başka yerlerinde açılacak
bölgesel sanat kuruluşlarına sanatçı sağlanabileceği gibi, yeni bölge kültür
merkezlerine yetiştirici de gönderilebilir.
c. Bölge kültür merkezlerinde bu alanda öğretmen yetiştirmek, kendi
konularında araştırmalar yapmalarına imkânlar hazırlamak ve daha yük
sek seviyede yaratıcı ve uygulayıcı elemanlar yetiştirmek üzere Ankara Devlet
Konservatuvarmı bugünkü durumdan kurtarıp iyi bir reformla elverişli
ve bugünkü çağdaş gelişmeye uygun olarak yeniden düzenlemek zorunludur.
d. Üniversite seviyesinde tiyatro eğitimi yalnızca Ankara Üniversitesi’nde
vardır. Tiyatromuza yön verecek, yeni araştırmalara girişecek ve çağdaş
Türk tiyatrosunu yaratmada öncü olacak bilim ve sanat adamlarının ve uzmnlann
yetişmesi için Türkiye’nin bütün Üniversitelerinde birer Tiyatro
Kürsüsü ve Enstitüsü açılması zorunludur.
Kurumlar:
1. Devlet Tiyatrosu: Halk yararına, devlet eliyle kurulmuş bir tiyatro
olarak tutumu ve götürücü niteliği ile ülkemizin bu alandaki öbür tiyatro
kuruluşlarına önderlik etmesi gereken Devlet Tiyatrosu’nun hedeflerini şöylece
özetliyebiliriz:
a. Seyirci yetiştirmek: Bu kuruluş son yıllarda seyirci yetiştirme gücünü
yitirmiştir. Oyun seçimi ve oyunların sahne üzerinde uygulanması çoğu
kez düşük kalitededir. .
b. Çocuk Tiyatrosu: Başlangıçta, tiyatro döneminin başından itibarca
en az iki çocuk oyununu repertuvanna alan bu sanat kurumu, bugün, dönem
sonunda bir çocuk oyununu zorlukla oynamaktadır. Bu konunun ciddiyetle
ele alınması gereklidir.
c. Çevresi içinde disiplinli bir sanat havası yaratmak ve devletin verdiği
ödeneğe lâyık ulusal bir tiyatro olması zorunludur.
d. Türk ulusal tiyatrosunu yaratma konusunda araştırmalar ve deneyler
yapmak imkânı bütün kuruluşlardan daha çok Devlet Tiyatrosu’nun
elindedir.
e. Genç sahne yönetmenleri yetiştirmek için imkânlar hazırlamak gerekir.
Yoksa Genel Müdürlüğün, sempati duyduğu herhangi bir genç sanat-
272
çıya oyun koyma yetkisi verip onu kamu gözünde küçük düşürmesi sahne
yönetmeni yetiştirme konusuyla ters orantılıdır.
f. Tiyatro çalışmalarına yardımcı olacak ve herkese açık bir kütüphane
ve arşiv düzenlemek zorunludur. Böylece, şimdiye kadar ciddiye alınmamış
olan ulusal mirasları koruma sorunu Devlet Tiyatrosu’na ilişkin olarak çözümlenmiş
olacaktır.
g. Gerek Türk oyun yazarlığının gelişmesi, gerekse tam güçle çalışma
imkânının elde edilebilmesi için Edebi Kurul yerine, sanat tutumunu doğrulukla
saptayacak Dramaturg’luk sisteminin getirilmesi önemlidir.
2. Özel Tiyatrolar: Özel tiyatrolara, birer sanat tiyatrosu oldukları
anda, oynadıkları eserler, oyun sayısı, bulundukları ve gezdikleri yerler, seyirci
sayısı, kadro, kira, bütçe vb. göz önüne alınarak tarafsız ölçülerle, bir
“sahne sanatlarını destekleme fonu” kurulup yardım edilmelidir. Ayrıca, bu
tiyatrolarla anlaşmalar yapılarak bu topluluklara yerleşik ve gezici görevler
de verilebilir.
3. Gençlik Toplulukları: Tiyatro bir toplumun barometresidir. Genç-
Jik tiyatroları ise esneklikleri, heyecanlan, bağımsızlıkları ve yeniye olau
eğilimleri ile bir ülkenin yaratıcı özelliklerini dile getirmede bu barometreyi
çalıştıran unsurlardır. Bu gibi toplulukların korunması ülkemizin çıkarı
için gereklidir. x
4. Tiyatro Müzesi ve Arşiv: Türk tiyatrosu geleneğini ve Türk tiyatrosunun
gelişimini tanıtmak amacıyla çoğaltma ve ödünç verme merkezi olarak,
ayrıca bilimsel araştırmalara malzeme ve hukukî durumlara belge sağiıyacak
bir tiyatro müzesi ve arşivine’ ihtiyaç vardır. Bu merkez, müze, arşiv,
kütüphane, fonotek, filmotek ve kartotek bölümleriyle çoğaltma ve
ödünç verme servislerinden kurulmalıdır.
5. Okul Tiyatroları: Çağdaş Türk kültürünü yaratmada, yaymada, anlama
ve anlatmada küçük yaştan itibaren bilinçli organlar yetiştirmek işi
okullarda yapılacak tiyatro faaliyetleri ile gerçekleşebilir, tik okuldan itibaren,
plânlı bir yolda tiyatronun eğitime girmesi yurt çapında özdeş bir kültür
anlayışı sağlar.
S O N U Ç :
Kültür kalkınmasının ve bütünlenmesinin en etkin aracı olan tiyatro sanatını,
aynı zamanda, köklü ekonomik kalkınmanın da itici gücü sayıyorum.
Bütünlenmiş bir kültür bilincinde bir toplumun BÎRLEŞÎK ÎFADE GÜCÜ
hayat bulduğu için kalkınma da hızlanır, kanısındayım.
273
“Türkiye Öğretmenler Sendikası’mn düzenlemiş olduğu Devrimci
Eğitim Şûrası, resmî geçmişi 120 yılı aşan mesleğimizin,
eğitim sorunlarım, ülke sorunlarının bütünü içinde inceleyen ve
bugünkü çıkmaza bilimsel ve devrimci bir çıkar yol arayan ilk
derlitoplu girişimdir.
Cumhuriyet döneminde, Türkiye’nin sorunlarını çözmek
amacıyla çok toplantılar yapılmış, kongre ve şûralar toplanmıştır.
Yalnız eğitim alanında toplanan resmî şûraların sayısı 7’dir.
Millî Eğitim Şûralarının ilki 1939’da sonuncusu da 1962’de toplanmıştır.
Üç yılda bir toplanması gereken bu şûralar, sonuncusunun
üzerinden 6 yıl geçtiği halde toplanmamaktadır. Toplandığı
zaman da, Türkiye’nin eğitim sorunlarını, temel alt yapı sorunlarından
ayrı ele aldığı için, kararları bakımından, gerektiği
kadar yapıcı olamamış, yapıcı kararları da sistemin engellemesi
yüzünden uygulanamamıştır.
Türkiye öğretmenler Sendikası, ilgililere ışık tutacak yolları
yöntemleri bulup saptamak için bu çalışmalara lüzum gördü..
Bakanlık sormuyor diye bir süre daha susamayız. Görüşlerimize
itibar edilmezse, onların da, bizim de tatlı canlarımız sağ olsun!
Bu hep böyle gelmiş ama bundan sonra da böyle gidecek değildir.
Türk ulusu, Anayasasına içtenlikle bağlı, onu tastamam uygulamaya
candan istekli, sınıfçı değil toplumcu hükümetlere de
kavuşacaktır. O zaman Devrimci Eğitim Şurası’mn karar ve önerileri
yeni plân ve uygulamalara ışık tutacaktır.”

MÜZİK SORUNLARIMIZ
VE İHTİYAÇ DUYULAN YENİ KURUMLAR
Muammer SUN
DURUM:

Müzik sorunlarımız, çözüm yollan ve ihtiyaç duyulan yeni müzik kurumlan,
bu bildirinin konusu olacaktır. Konuyu yurt çapında ve köklü olarak
ele almak için, müzik düzenimize kısaca da olsa gözatmak gereklidir.
“Müzik düzenimiz” sözünden, yalnız sınırlı bir azınlığın batı anlamındaki
müzik anlayışı ve bu türlü müzik yaşayışını doğuran müzik kuruluşları
anlaşılmamalıdır; bununla birlikte, bütün halkımızın yerel ve çok çeşitli
müzik yaşayışı ile bu türlü müzik yaşayışını doğuran Türkiye çapındaki müzik
kuruluşu, bu kuruluşun işleyişi anlaşılmalıdır.
Halkımızın müzik yaşayışında, genellikle, folklor müziği beğenisi ile yoz
müziklerin niteliksiz beğenisi egemendir. Bu sonucu, Türkiye’deki (ekonomik,
toplumsal, kültürel düzenle bağımlı olan) müzik düzeninin, müzik kuruluşunun
işleyişi doğurmaktadır. Bu müzik düzeni büyük çoğunluğuyla
ilerletici değil tutucu, gerileticidir; ulusal değil yereldir; yaratıcı değil yozlaştmcı
ve yokedicidir; bu özelliklerinden dolayı da çağdaş değil çağgerisi
bir müzik düzenidir.
Bizi bu yoruma vardıran müzik düzenimizi, gözlemlerimizi başlıca dört
noktada toplayarak açıklamak mümkündür.
1) Büyük halk çoğunluğunun müzik yaşamı ve bunu doğuran nedenler:
Türkiye’de halkın büyük çoğunluğu, özellikle köylüler ve köylü işçiler,
eski toplum düzenimizin yarattığı doğal sonuç olan folklor ürünlerini çalıp
söylemeye, günlük yaşayışlarında kullanmaya devam etmektedirler. Bu çoğunluğun
müzik ihtiyacı, folklor müziği yaratıcılan ve icracılan tarafından
karşılanmaktadır. Bunlar, usta-çırak yoluyla yetişmekte, ustalarından, çevrelerinden
ve radyolardan öğrendikleri müzikleri çalıp söyleyerek geçimlerini
sağlamakta, yaratıcı yeteneğe sahip olanlar gelenek içinde yeni müzikler
de yaratmaktadırlar. Fakat, değişen koşullar, folklor değeri önemli olan eski
müzikleri korumalarına engel olmakta, bunlardan bir çoğunun unutulmasına,
bir çoğunun da radyolann ve dolmuş plâklarının etkileriyle değiştirilmesine
– yozlaştırılmasma sebep olmaktadır. Aynı etkenler yüzünden yeni
yaratmalar da çoğu kez folklor ürünü niteliğine sahip bulunmamaktadır.
Folklor müziği yaşayışı, tarihsel koşullann doğal sonucu olarak, bölgesel
özellikler göstermekte, ulusal bütünlükten çok, bölgesel ayrılıklar taşıyarak
sürüp gitmektedir. Karadeniz bölgesi kendi müziklerini, doğu kendi müziklerini,
güney ve batı anadolu halklan kendi müziklerini yaşatmaktadırlar.
Kuruluş ve yaşayışın doğal sonucu olarak da büyük çoğunluğun müzik beğenisine
folklor değerleri egemen olmaktadır.

2) Büyük kentlerimizdeki sınırlı azınlığın müzik yaşamı ve bunu doğuran
nedenler:
Toplumumuzun çok sınırlı bir azınlığı, konser, radyo, televizyon ve plâklar
yoluyla batı sanat müziğini günlük yaşamasına katabilmektedir. (Çağdaş
Türk müziği, çalınıp söylenme ve radyolardan yayınlanma olanakları az
olduğu için, pek az yapıtıyla tanınabilmektedir. Bunun için, onu saymıyoruz.)
Bu azınlığın müzik yaşaması, bulundukları yerlerdeki müzik kuruluşlarıyla
ilgilidir. Konservatuvar, orkestra, opera gibi müzik kurumları yalnı»
Ankara, İstanbul ve İzmir’de vardır; Türkiye’nin başka hiçbir yerinde yoktur.
Bundan dolayı, 67 ilden yalnız bu üç ilin halkı bu türlü müzik kuruluşlarından
yararlanma olanaklarına sahip görünmkete; bireylerin çevresel, toplumsal,
ekonomik ve eğitsel farklılıkları önemli birer etken olduğu için, bu
kurumlardan bu illerdeki nüfusun çoğunluğu da değil, yukardaki anlatımla,
sınırlı bir azınlığı yararlanmaktadır. Bu koşulların sonucu olarak, toplum
içinde çok küçük bir azınlığın müzik yaşamında batı sanat müziği beğenisi
egemen görünüyor.
3) Geniş ara tabakanın müzik yaşamı ve bunu doğuran nedenler:
Toplumun büyük çoğunluğuyla, bu sınırlı azınlık arasında kalan geniş
bir ara tabaka vardır; bu ara tabakanın yaşayışına katılan müzikler de şöylece
sıralanabilir:
a. Az ölçüde Osmanlı Divan müziği ve büyük ölçüde piyasa şarkıları;
(bu piyasa sarkılan, ya divan müziğimizin yozlaştırılmış devamı
ya arap taklidi, yada batı eğlence müziklerinin olumsuz etkilerini
taşıyan düşük nitelikli, yoz müziklerdir…)
b. Bütün bölgelerimizin halk müzikleri ve büyük ölçüde de piyasa türküleri;
(bu piyasa türküleri de, halk müziklerimizin ya kötü birer
kopyası, yada yozlaştırılmış devamı olan müziklerdir..)
c. Sınırlı azınlığın ve bu ara tabakanın özellikle gençleri arasında yaygın
olan hafif batı müziği ve bu türlü müziklere özenilerek yapılmış
çoğu niteliksiz (aranjman) düzenleme türküleri
Bu türlü çoğu yoz müziklerin yaşama alanı ve yayılma araçları, her çeşit
eğlence yerleri ile radyolar ve dolmuş plâklarıdır.
Ara tabakanın bu türlerde müzik ihtiyacı, bir yandan, büyük kentlerde
kurulmuş olan müzik dernekleri, İstanbul Belediyesi Türk Müziği Konsevvatuvan,
radyoların yetiştirme kursları, usta-çırak yolu v.b. yollardan yetişenler
tarafından; bir yandan da idğer çeşitli müzik okullarından şu, yada bu
sebepten ayrılmış olanlar tarafından karşılanmaktadır. Müzikte yaratıcı ve
icracı olarak çoğu yetenekli olan bu kimseler, toplumun ihtiyacını karşılayacak
sayıda yetiştirici müzik kurumu bulunmadığı için iyi yetişme olanaklarına
zamanında kavuşamamakta, bu eksik ve yetersiz durumlarında bile
toplumun düşük nitelikli beğenisinden dolayı para kazanabildikleri için, ar^
276
tabakanın müzik isteğine cevap verebilmektedirler. Besteleyen ve çalıp söyleyenlerin
niteliği yüksek olmadığı için, ara tabakanın müzik beğenisi de yoss
müziklerin niteliksiz beğenisi olarak sürüp gitmektedir.
4) Eğtim alanındaki müzik yaşayışı ve bunu doğuran nedenler:
Halkın müzik beğenisinin yükseltilmesine engel olan bir etken de eğitim
müziği alanındaki durumdur. Bu durum yanlış bir temel görüşün ve uygulamanın
sonucudur.
Müzik derslerinde şimdiye kadar, yalnız yabancı toplumların okul va
halk müzikleri ile bunlara özenilerek yapılan müzikler, eğitsel müziğin temel
dağarcığı yapılmış, bunlar öğretilmeye çalışılmıştır. Bu türlü yabancı,
okul şarkıları için uydurulan türkçe sözlerin genellikle ne edebî değeri, ne
de eğitsel değeri vardır. Üstelik bunlarda sözle müziğin uyuşması da çok
kötüdür. Toplu müzik yapma geleneğimiz olmadığı, bu şarkılar kendilerin©
yabancı kaldığı, sözlerinin değersizliği, müzikle uyuşmazlığı, öğretim yöntemlerinin
aktarma oluşu gibi nedenler yüzünden öğrenciler bu şarkıları ya
öğrenememekte, ya yarım yamalak öğrenmekte, yada okul dışındaki yaşamalarında
sürd.ürememektedirler. Okulda öğretilen müzikler okul dışında yaşamamaktadır.
Bir büyük yanlış da, öğrenciye hiç gereği olmadığı halde müzikle
ilgili teknik ve kuramsal bilgiler verilmeye kalkışılmasıdır. Bunun sonucu
olarak, eğitimden geçen iki kişi, birlikte ve doğru olarak söyleyecekleri
10 şarkılık bir dağarcığa bile sahip olamamaktadır. Şarkılar için sıralanan,
sakıncalarla kuramsal bilgiler alma zorunluğu birleşince, müzik eğitimi çoğun
çekilmez duruma gelmekte, gevşetilip önemsenmemektedir. Çekilmezliğis
veya gevşetmenin sonucu olarak da öğrenci yoz müziklerin kucağına itilmektedir.
Bu yıl okullarımızda beşbuçuk milyon öğrenci olduğu düşünülürse
eğitsel müziğin önemi kendiliğinden çıkar ortaya. Toplumun geleceğine
okulda yön verilir. Müzikte bu yön, temel görüş ve uygulama bugüne kadar
yanlış olduğu için, öğrencinin müzik beğenisini ilerletici, yükseltici yönda
olamamıştır.
Toplumumuzun, müzik konusunda gözlenen genel durumu, kısaca budur.
Belirtilen kapsamıyla Türkiye’deki müzik düzeni geliştirilip değiştirilmedikçe,
toplum yapısı çağdaş bir müzik kuruluşuna kavuşturulmadıkça,
bugünkü kuruluşun doğal sonucu olan bu olumsuz durum da değişmez.
Bu^ gözlem, sorunları kapsadığı gibi çözüm yollarım da içinde bulundurmaktadır.
TEMEL GÖRÜŞ:

Kültür alanındaki Temel Görüşle tutarlı olarak müzik konusunda da
Temel Görüş şöylece belirtilebilir.
Müzik sorunumuz, toplumumuzun, yalnızca eski müziklerimizi aynea
yaşaması değildir; müzik sorunumuz, toplumumuzun, yalnızca batı müziği-
277
m bütün türleriyle yaşar duruma getirilmesi değildir; müzik sorunumuz,
toplumumuzun, eski müziklerimizle bunların yozlaştırılmış devamı olan yoz
müzikleri ve batılı toplumların her türlü müziklerini (yalnızca bu ikisini)
bugün olduğu gibi bir arada yaşaması değildir. Ve de, bugünkü durumun
böylece sürüp gitmesini kaçınılmaz kılan, toplumumuzun bugünkü müzik
kuruluşunun aynen korunması, değiştirilmemesi değildir.
Müzik sorunumuz, kaynağını eski müziklerimizden alan, evrensel
verilerden -yararlanan çağdaş Türk müziğinin (sanat mü’
ziği, eğitim müziği, ordu müziği, eğlence müğizi v.b. bütün türlerde)
yaratılması; bütün yurt yüzeyinde sürekli olarak yayılması;
halk çoğunluğunun temelde çağdaş Türk müziğini yaşar
duruma ulaştırılmasıdır; bununla birlikte, eski divan müziği ve
folklor müziği ürünlerimizin saptanması, bozulmadan korunması,
yozlaştırılmamış örneklerinin yaşatılması, değerlendirilmesi;
bunların ve bütün dünya müziklerinin çağdaş Türk müziğiyle
dengeli olarak, halkımızın çoğunluğunca yaşanılır olmasıdır.
Ve de, bugünkü müzik düzenimizin, bu temel görüşü gerçekleştirecek
ve doğal bir sonuç durumuna getirecek yönde değiştirilmesi,
yenileştirilmesi, bütünüyle yeniden kurulmasıdır.
Temel görüşümüz, müzik sorunlarımız konusunda budur.
AMAÇ: ,

Yurt çapında köklü müzik kalkınması amaçtır.
Bu amaç, bütün yurt yüzeyinde mümkün olan en büyük halk çoğunluğuna,
müziğin bütün kollarında eşit yetişme, gelişme ve yetişkinlerden halkı ya
rarlaridırma olanakları sağlıyacak bir anlayışa varmak ve düzen kurmakla
gerçekleştirilebilir.
HEDEFLER:

Bu amacın gerçekleştirilmesi için ulaşılması gereken hedefler şunlar
olabilir:
1) Üstün nitelikli çağdaş Türk müziği yapıtlarının daha çok sayıda
yaratılması;
2) Çağdaş Türk müziği ürünlerinin ve evrensel müzik yapıtlarının bütün
yurt yüzeyinde sürekli konserler ve temsillerle yayılır ve yaşanılır
olması;
3) Yaratma, çalma, söyleme, öğretme ve araştırma işlerini başaracak
nitelikte ve yurt ihtiyacını karşılayacak sayıda sanatçıların yetiştirilmesi;

4) Bu türlü sanatçıları yetiştirmek, müzikleri bütün yurda yaymak ve
bölgeler arası dengeli bir müzik gelişmesi sağlamak üzere, yurdu»
çeşitli yellerinde yetiştirici ve icracı kurumlar kurulması;
5) Bütün bunların gerçekleşebilmesi için gerekli ANLAYIŞ’ın mevcut
sanatçılarda, yöneticilerde, siyasal partilerde yerleşmesi ve kurumlarıyla,
örgütleriyle gerekli düzenin kurulması…
ÎLKELER:

Bu hedeflere ulaşmak için, herşeyden önce gerçekçi bir plânlamayla
mevcut sanat kurumlarını daha verimli kılmak gerekir. Mevcut kurumlarla
verimlerinin plânlı olarak artırılması, bütçeye önemli bir yük yüklemede®
bu kurumlardan daha çok yurttaşın yararlanmasını sağlıyacaktır.
Mevcut kurumların hedeflere yöneltilmesinde ve daha verimli kılınmasında
ilkeler:
1) Yaratmayı Hızlandırmak
Müzik yaratılmasının sayıca çoğaltılabilmesi, nitelikçe yükseltilebilmesi
için, yetiştirici ve uygulayıcı kurumların bütçesine belirli bir
oranda “Yaratma Akçesi” konulmalıdır. Bununla, besteciler arasında
yarışmalar açılmalı, tanınmış bestecilere müzikler ısmarlanmalı.
: 5856 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu uyarınca telif hakkı ödenmelidir.
2) Yerleşik ve Gezici Görevler Almak
Üç ilde toplanan bütün sanat kuruluşlarının yerleşik görevleri yanısıra
gezici görevler de alması sağlanmalıdır. Cumhurbaşkanlığı Senfoni
Orkestrası görev alanını daha genişletmeli, İstanbul Orkestrası,
Ankara Opera Orkestrası, Ankara? İzmir ? İstanbul konservatuvar
orkestraları ile İstanbul ve Ankara opera koroları ve Ankara konservatuvarı
ile Gazi Eğitim Enstitüsü Koroları gezici görev almalıdır.
Plânlı olarak düzenlenecek yurt içi konserleriyle bu kurumlardan yararlanan
halkın sayısı çoğaltılmalıdır.
3) Ekilecek Yeri Seçmek ve Sulamak
Mevcut sanatçı ve sanat kurumu olanaklarımız sınırlı olduğuna göre,
bunları artırmak için, ilerde kültür ve sanat merkezi olmaya bugünden
aday olan büyük nüfuslu iller seçilmeli; bir yandan buralarda
Bölge Müzik Okulları, Bölge Konservatuvarlan kurma hazırlıklarına
girişilirken, bir yandan da mevcut kurumların öncelikle bu türlü merkezlerde
konser ve temsiller vermeleri sağlanmalıdır.
4) Mümkün Olduğu Kadar Çok însana Yararlı Olmak
Gezici görevlerle gidilen yerlerde genellikle devlet sanat kurumlan
çok az kalmakta, yada iki konser vermekte, çok az kimseye yararlı ol-
279
maktadır. Bunların daha çok kimseye yararlı olmaları için gidilen
yerde bulunan bütün öğrencilerin konser ve temsillere katılmaları
sağlanmalı, en az 4-5 konser öğrencilere ayrılmalı, idarî ve mülkî erkân
ile varlıklı çevrelerin dışında kalan geniş halk çevrelerinin de bu
türlü sanat çalışmalarını izlemeleri olanağı hazırlanmalıdır.
5) Bilinen’den Bilinmeyen’e Gitmek
Her konser programında en az bir çağdaş Türk müziği bulunmalıdır,
özellikle gezici görevlerde bu türlü müziklere daha çok yer verilmelidir.
İnsan, içinde kendini bulduğu şeyi sever, halkımız da çağdaş
Türk müziği içinde kendi müziğini bulacak, çok sesli müziğe bu yoldan
daha kolay açılacaktır.
6) Toplumu Sanatla Harmanlamak
Yaratma ve yorum bakımlarından çağdaş Türk müziğinin daha hızh
gelişebilmesi, toplum yaşantısına girebilmesi ve toplumun sanat gelişmesinin
hızlandırılabilmesi için, yurdun çeşitli yerlerinde sanat
şenlikleri düzenlenmelidir.
7) Müzik Kalkınmasını Desteklemek
Yukarda sıralanan ilkelere de uygun olarak, merkez radyolarında örnek
bandlar doldurulmalı, TRT’nin bütün radyolarında yayınlanmalı,,
bu türlü çağdaş Türk müziklerine belirli gün ve saatlerde özel programlar
ayırmalıdır. Müzik ve diğer sanat kurumlarının çalışmalarını
etkin bir propaganda ile, tıpkı spor haberlerinde olduğu gibi, radyolarımızdan
halka duyurmalıdır.
Bu yedi ilke, mevcut, kurumların daha verimli kılınmasını ve daha çok
yurttaşa yararlı olmasını sağlıyacaktır. Bu ilkeler uygulandığı ölçüde mevcut
kurumlar hedeflere yönelmiş olacaklardır.

İHTİYAÇ DUYULAN YENİ MÜZİK KURUMLARI
VE PLÂNLAMA ZORUNLUĞU

Yurt çapında müzik kalkınması amacını gerçekleştirebilmek için mevcut
kurumların etkinliğini artıracak bir plânlama gerekli olduğu gibi, yeni sanat
kurumlarının kurulabilmesi için de yine plânlamaya ihtiyaç vardır.
Bugün, bütün Türkiye’de üç konservatuvar vardır: Ankara, izmir Devlet
Konservatuvarlan ile istanbul Belediye Konservatuvarı. Orkestralara,
Korolara, tiyatro ve baletlere sanatçı yetiştiren bu üç kurumdan başka Türkiye’nin
hiçbir yerinde konservatuvar yoktur. Bunların öğretimiyle bugüne
kadar Ankara’da bir opera, bir balet kurulmuş. Orkestra takviye edilmiş, biri
îzmir’de, biri Bursa’da, altısı Ankara’da olmak üzere 8 devlet tiyatrosu kurulmuş,
istanbul’da bir opera, bir orkestra kurulmak üzere, izmir’de henüz
bir kuruluşa gidilememiştir. Bu üç konservatuvar daha uzun yıllar bu üç
ilin her gün artmakta olan ihtiyacım karşılamak için sanatçı yetiştirecek,
Türkiye’de diğer illerin sanatçı ihtiyacı hiçbir zaman karşılanamıyacaktır.
Devlet Konservatauvan 1936’da Ankara’da kurulduğu zaman, nüfus
120 bin civarındaydı. Bugün sanat kurumlan 32 yılda bu duruma geldi.
Nüfusu 120 bini aşan 14 ilimiz vardır bugün, buralarda konservatuvarlar ne
zaman kurulacak ve kaç yıl sonra buralarda da orkestra, koro, tiyatro, balet,
ulusal oyun topluluklarımız olacak; kaç yıl sonra halkımızın oralarda da sanat
ve müzik ihtiyacı karşılanmağa başlanacak?… İhtiyacımız böylesine büyük,
sanatçı – para – zaman olanaklarımız böylesine az; bunun için plânlama
gerekli.
Devlet Plânlama Teşkilâtı’nca, artan ihtiyaçlar karşısında beş yıl sonra
Türkiye’de kaç tane şeker fabrikasının, kaç tane çimento fabrikasının gerekli
olduğu nasıl hesaplanıyorsa; kültür kalkınması alanında da, onun bir
parçası olan müzik alanında da bu türlü hesaplar ve plânlar yapılmasına
ihtiyaç vardır. Türkiye’de on yıl sonra kaç tiyatro, kaç orkestra, kaç koro,
kaç ulusal oyun topluluğu, kaç bando gerekliyse bunlar da hesaplanmalıdır.
Bunlan, bu süre içinde kurabilmek için mevcut konservatuvarlar nasıl değerlendirilmeli,
bunlara ek olarak nerelerde ve kaç konservatuvar daha kurulmalıdır?
Bu konservatuvarlar, öğretmen, yapı, araç-gereç v.b. bakımlardan
nasıl kurulabilir, hangi olanaklarla bu işe girişilebilir? işte bütün
bunlar bir plânlama işidir; ve görülüyor ki, ekonomik konularda ve sosyal
konularda olduğu gibi, kültür ve sanat konulannda da, bunun bir kesimi
olan müzik alanında da mevcut ve gelecekteki ihtiyaçları karşılamaya yönelmiş
bir plânlama gereklidir. Bu plânlama Devlet Plânlama Teşkilâtı ve Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından yapılabilir. Bunun için, Devlet Plânlama Teşkilâtı’nın
bu konulan da gereğince önemseyerek ele alması ve Millî Eğitim
Bakanlığı’nin da Kültür Plânlama Şubesi kurması, yurt çapında köklü sanat
kalkınmasının başanlması için gerekli görünmektedir.
Yurt çapında köklü müzik kalkınmasının başanlması için aşağıdaki kurumlara
ihtiyaç vardır:

Bütün yurt yüzeyinde : ?
1) Bölge Konservatuvarlan kurulmalıdır;
2) Devlet Korosu ve Bölge Koroları kurulmalıdır;
3) Bölge ‘Orkestraları kurulmalıdır;
4) Bölge ulusal oyun toplulukları kurulmalıdır;
5) Bölge müzikli oyun toplulukları, giderek bölge operaları kurulmalıdır;
6) Çalgı Yapımevi kurulmalıdır;
7) Nota basımevi kurulmalıdır;
8) îlköğretmen okullarının kademeli olarak tümünde müzik seminerleri
açılmalıdır;
10) Millî Fonklor Enstitüsü’nün malî olanakları genişletilmeli, daha vc*
rimli olabilmesi için uzman ihtiyacı giderilmelidir. Bütün yurtta
derleme seferberliği yapılmalıdır;
11) Müzik, edebiyat, süsleme sanatları, mimarlık v.b. konularda eski
Türk sanatlarını araştırma, değerlendirme çalışmaları yapacak bir
Türk Sanatları Araştırma ve Yayma Kurulu kurulmalıdır;
12) Üniversitelerde müzikoloji bölümleri kurulmalıdır.
Besbelli ki, bu yeni kurumlar birdenbire değil, zamanla ve plânlı olarak
kurulabilecektir. Bunun için, herşeyden önce Ankara Devlet Konservatuva»
rının Bölge Konservatuvarianna öğretmen de yetiştirecek bir duruma getirilmesi,
bütün dallarına yurdun bugünkü ve gelecekteki ihtiyaçlarına göre
öğrenci alması, bu amaçla öğretim kadrosunun takviye edilmesi, eksiklerin
giderilmesi, kuruluşunun yeni bir kanunla Yurt Çapında Köklü Sanat Kat
kınması amacına hizmet edecek bir yapıya kavuşturulması gereklidir.
Bunlar bir yandan olurken, bir yandan da mevcut olanakları iyi değer*
lendirerek ve kademeli olarak Bölge Merkezlerinde Bölge Konservatuvarlan
açılmalıdır. Müzik ve temsil sanatlarıyla ilgili konularda yaratıcı ve icraca
yetiştirmek üzere kurulacak her bölge konservatuvarı, öğrencilerinin koro,
orkestra, tiyatro, ulusal oyun ve bale çalışmalarını halka sunarak, kuruluşundan
1-3 yıl sonra, çevre halkının sanat ihtiyacını yeni yük yüklemeksizin,
karşılamaya başlıyacaktır.
Bölge Konservatuvarlarından yetişecek sanatçılar çoğaldıkça, önce ayru
illerde, daha sonra diğer büyü killerde bölge tiyatrosu, bölge korosu, bölge
orkestrası, bölge ulusal oyun topluluğu, bölge balesi v.b. sanat kurumlan,
bölge çocuklarından yetişenlerle, bir süre sonra kendiliğinden kurulacaktır.
Plânlama yoluna gidildiği taktirde, 10 yıl içerisinde, 12 bölge merkezinde,
12 Bölge Konservatuvarı açılabileceği, bu konuda çalışanlarca bütün ayrıntılarıyla
hesaplanmış ve yayınlanmıştır. Bu hesaba göre 15 – 20 yıl sonra,
bütün illerimizde değilse bile, başlıca bölge merkezlerimizde birer koro, orkestra,
tiyatro, ulusal oyun topluluğu, bale, müzikli oyun topluluğu bulunabilecektir.
Bölge Konservatuvarlan, Türkiye’nin köklü sanat kalkınmasının meslekî
temelini teşkil edecektir. ?

Eğitim müziği alanında da önemli sorunlarımız vardır. Bu sorunîanmm
çözümlemek için şunlar yapılmalıdır:
a) Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü, yurdun müzik öğretmeni ihtiyacını
hem sayı, hem de nitelik bakımından karşılayacak olanaklara
ve daha dinamik bir yönetime kavuşturulmalıdır; istanbul, îzmir
başta olmak üzere, diğer bazı eğitim enstitülerinde de müzik
öğretmeni yetiştirmek, müzik bölümleri açmak için plânlı bir hazırlığa
girişilmelidir.
b) îlköğretmen okullarında müzik seminerleri açılmalı, ilkokullardaki
müzik dersleri, bu seminerleri başarıyla bitiren Rehber Müzik Öğretmenleri
tarafından verilmeli, müzik dersleri dışında da müzik
daha etkin kılınmalıdır.
c) ilk ? Orta ? Lise ve dengi okullar ile yüksek öğretmen okullarının
ve ilköğretmen okullarının müzik müfredat programları değiştirilmeli,
burada belirtilen temel görüş, amaç, hedefler ve ilkelere uygun
duruma getirilerek, ulusal niteliği önde gelen müzik müfredat programları
hazırlanmalı, uygulanmalıdır.
d) Müzik öğretmeni yetiştirilmesi planlanmalı, mevcut öğretmenler ve
müfettişlerin tümü yeni görüşlere uygun ve meslekî bakımdan ilerletici
kurslardan geçirilmelidirler.
e) Müzik kitapları yeni müfredat programlarına göre hazırlanmalı, kaynağını
halk müziğimizden alan bir ulusal okul müziği dağarcığının
doğması için besteciler arasında yarışmalar açılmalı, onlara müzik
ler ısmarlanmah, kazanılan yapıtlar basılıp yayınlanmalıdır. Böylece,
on kişi bir araya gelince birlikte ve doğru olarak söyleyebilecek-
; leri bir ulusal şarkı dağarcığı doğmalı, eğitimden geçenler, böylesine
ulusal bir şarkı dağarcığına sahip kılınmalıdır.
f) Ulusal şarkı dağarcığının .giderek toplumumuzca yaşanılır duruma
gelmesi için, öğrencilerden sınıf korosu, okul korosu, okullar arası
koro, ilçe ve il koroları kurulmalıdır. Bunlar radyo yayınlan, nota,
plâk v.b. araçlardan yararlanarak desteklenmeli, geleneksel birer
kuruluş durumuna getirilmelidir.
Bunların yanısıra Çalgı Ypımevi kurulması, eğitim müziğinin daha başarılı
olabilmesi için gereklidir. Bu aynı zamanda, Türkiye’de müziğin okul dışında
da yaygınlaşarak gelişmesi, döviz tasarrufu, ve yeni meslek dallarının
kurulması açısından da önem taşımaktadır. Beşbuçuk milyon öğrencidea
yüzde biri çalgı çalmak istese şu anda 55 bin çalgıya ihtiyar var demektir.
Millî Eğitim Bakanlığı fizik îaboratuvan ihtiyacını yerinde tedbirlerle karşılamaya
çalıştığı gibi, müzik dersleri için çalgı ihtiyacını karşılamak üzere
yerinde tedbirler de alabilir. Olanaklar buna elverişlidir.
Millî Folklor Enstitüsü’nün olanaklannm genişletilmesi ve yurt çapında
bir folklor derlemesi seferberliği yapılması, çok zengin olan folklorumuzun
saptanması, bozulmadan yaşatılması ve çağdaş Türk sanatının doğuşuna
kaynak olması açılarından büyük önem taşımaktadır. Bu konu bugün, belkide,
kültür sorunumuzun en önemli kesimidir. Çünkü, yeterince bilinmeyen
folklor ürünlerimiz, değişen koşullar yüzünden hızla bozulmakta, yaşlılar
öldükçe onlarla birlikte yokolup gitmektedir. Bu paha biçilmez ulusal
hazinemizden 10 yıl öncesine göre çok değer kaybedildi; 10 yıl sonra bugünküler
de bulunamıyacak ve gelecek kuşaklar ulusal kültür ürünlerinden yoksun
bırakılmış olacaktır. Bunun için, hiç vakit geçirmeden bütün ilgili kuruluşlar
arasında işbirliği sağlanarak, bütün uzman bilinen kişiler seferber
delirek, folklor derlemesine yurt çapında girişmek gerekli görülmektedir.
Türk sanatlarını Araştırma ve Yayma Kurumu da folklor konusu gibi
çok önemli bir konudur. Eski kültür ve sanat ürünlerimizle folklorumuzun
yeterince bilinmemesi, değerlendirilmemesi, onları bugünkü kuşaklara tanıtıcı
yayınların azlığı, kültür yaşamımızda büyük bir boşluk doğurmaktadır.
Bu boşluk eski kültür ürünlerimizle yeni kuşaklar arasmda kopukluğa sebep
olmaktadır. Böylece kültür ve sanat ortamı, (yeni kültürün, çağdaş kültür
ve sanat ürünlerimizin özünü teşkil edecek olan) eski kültür ürünlerini yeterince
bilmekten, yaşatmaktan ve yaratmalara temel almaktan yoksun
kalmaktadır.
Türk Sanatları Araştırma ve Yayma Kurumu ya Millî Eğitim Bakanlığı
olanaklarıyla, yada Üniversitelerimizin olanaklarıyla kurulabilir.
Üniversitelerimizde, ayrıca, Tiyatro Enstitüsü bulunduğu gibi müzikoloji
enstitüsü de kurulması gereklidir. Bu kurum, eski müziğimiz, folklorumuz
ve yeni müziğimiz konusunda bilim adamı yetiştirecek, bilimsel araştırma,
değerlendirme yayınlan yapacaktır. Bilim yönü eksik olan sanat
hiçbir ülkede sağlıklı olarak gelişemez.
Buraya kadar, sorunlardan ve yapılması gerekenlerden söz edildi, yapılan
ve yapılmakta olanlardan da sözetmeyi gerekli buluyorum.
Millî Eğitim Bakanhğı’nca 1968 ? 69 öğretim yılında, Türkiye’nin her
ilinde ilkokul öğrencilerinden seçmeyle bir çocuk korosu, orta öğretim öğ
rencilerinden seçmeyle bir Gençlik Korosu kuruluyor. Bu kuruluş, 19 Hazi.
ran 1968 tarihinde valiliklere yollanan “Çocuk ve Gençlik Koroları Talimatı”
uyarınca gerçekleştirilecek, böylece bütün Türkiye’de 80 Çocuk, 80 Gençlik
Korosu olmak üzere 160 kadar koro. Ekim ayında kurulmuş. Kasım ayında
çalışmalara başlamış olacaktır.
llköğretmen Okulları Müzik Seminerleri Yönetmeliği kazırlanmış, ilgili
mercilere sunulmuştur; yakında yürürlüğe gireceğini umuyoruz.
İlkokul Program Taslağı’nm müzik kısmı değiştirilmiş, Millî Eğitim Bakanlığı’nm
görüşü durumuna gelmiş, yayınlanmıştır.
Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü, yurt ihtiyacına cevap verecek bir
anlayışa ve işleyişe kavuşma yönünde olumlu adımlar atmaktadır. Okullarımızda
eksikliği duyulan müzik araçları ihtiyacım karşılamak üzere beş bölümlü
bir Çalgı Yapımevi kurulması yönünde çalışmalar yapılmaktadır.
284
Mevcut kültür ve sanat kurumlarını daha çok yurttaşa yararlı kılma yönünde
çalışmalar yapılmakta, tedbirler araştırılmaktadır.
Belirtmek gerekir ki: Sorunların ve yapılması gerekenlerin çokluğu yanında,
yapılan ve yapılmakta olan bu işler, az da olsa, Yurt çapında köklü
müzik kalkınması yönünde Millî Eğitim Bakanlığı’nca atılmış olumlu ve
önemli adımlardır.
ULUSAL SANAT

Burada sıralanan düşünceleri tamamlamak amacıyla yaratıcılık konusuna
da değinmeyi gerekli buluyorum.
Her ulusun kendine özgü bir sanatı vardır. Ulusal sanat, ulusal kültüre
dayanan ve uluslararası olan sanattır. Evrensel sanatı, ulusal sanatlar
oluşturur.
Folklorumuz yereldir, bölgeseldir; bir bölgenin folkloru bir başka bölgeye
göre farklıdır, bunun için folklor değerleri bölgeseldir. Eski sanatlarımız
zümreseldir; Türk toplumunun bir zümresinin yaratmasıdır ve bir zümrenin
yaşadığı ürünler olmuştur. Zümresel ve bölgesel değerlerimiz, ulusal
kültürümüzün, tarihsel gelişimi içinde, birer aşaması, önemli birer parçasıdırlar.
Türk toplumu tarihsel süreç içinde ulus olma, ulusal sanatımız da bununla
paralel olarak kurulma dönemindedir. Sanatımız, kaynağını, zürrresel
ve bölgesel sanatlarımızdan alacaktır, almaktadır; insanlığın bugüne kadar
yarattığı bütün verilerden yararlanacaktır, yararlanmaktadır. Ve Çağdaş
Türk sanatı böylece kurulmaktadır. Bu anlamda, çağdaş Türk sanatı ulusal
ve evrenseldir.
Her ulusun sanatını kendi yaratıcıları var eder. Yeterli sayı ve nitelikte
yaratıcı ve onların yapıtları olmadıkça ulusal sanat da var olamaz, kurulamaz.
Kuruluşu, her türlü destek, tedbir ve düzenlemeyle çabuklaştırmak
mümkündür. Türk kültür ve sanat yaşamına yapılabilecek hizmetlerden en
büyüğü, çok sayıda ve yüksek nitelikte yaratıcı yetiştirmek, bu alanda yeteneği
olanlara gerekli bilgileri vermelj: ve yüksek nitelikli yapıt sayısını çoğaltacak
tedbirler almaktır. Bizim gibi, çeşitli sanat dallarında pek çok yapıta
ve yaratıcı sanatçıya ihtiyacı olan ülkelerde, yaratıcı yetişirine işi, ulusal
külürün yaratılması işinin ta kendisidir.
Yaratıcı niteliğe sahip sanatçının, yetişmesi ve yaşaması boyunca evrensel
kültüre, tekniğe açık olması gerektiği gibi, kendi toplumunun kültürüne,
sanatına ve tekniğine de açık olması gerekir. Sanat yapıtı özenti değil, taklit
değil, özgün yaratıştır. Evrensel diye başka akımların, yada bizdendir diye
yerel değerlerin taklitçisi olan sanatçı gerçek sanatçı olmadığı gibi, yaratılan
yapıt da eğer taklit ve özenti niteliğini aşamıyorsa, özgün yaratış niteliğine
ulaşamıyorsa, gerçek sanat yapıtı değildir.
Yaratma konusunda sanatçı özgür olmalıdır. Yolunu, yöntemini kendi
geçmelidir. Yetişme ve yaşama süresince sanatçının tek yanlı değil, çok yanlı
bir dünya görüşüne sahip olması, bütün dünya kültürüne ve kendi toplumunun
kültürüne açık olması, onun, kendi yaratış yolunu, yöntemini seçme
ve yaratışta gerçekten özgür olma olanaklarını artıracaktır. Kendi özgür
seçimiyle belli görüşlere bağlı olan sanatçı gerçekten özgürdür. Bu anlamda
gerçek özgürlük bağımsızlık demektir; sanatçının gerçekten özgürce seçtiği
dünya görüşüne, yaratma yoluna, yöntemine bağımlılığı demektir. Bağımlılığın
en güzeli özgür olarak seçilendir. Bağımlı sanat yaptığını sanıp da kötü
yapıt verenlere bakılarak bu anlamdaki bağımlılık yadsınamaz. Çünkü, bağımsız
sanat yaptığını sanıp da kötü yapıt verenler de vardır. Belirtilmesi
gereken: Yapıtın gerçek sanat yapıtı olup olmadığı, yada yaratıcının gerçek
sanatçı olup olmadığıdır; bağımlılık bağımsızlık değil.. Bunun için bağımlılık
da, bağımsızlık da, seçme için hazırlığı yeterli olan bir sanatçının özgürce
seçtiği bir yolsa, aslında aynı şeydir ve her ikisi de hem özgürlük, hem bağımlılıktır;
özgürlüğün bağımlılığı, yada bağımlılığın özgürlüğü..
Peki sanat kimin içindir?. Sanat elbette insan içindir. Çünkü bu dünyada
tıe varsa herşey insan içindir. Ama bu insan soyut, simgesel bir insan değildir
sanatçının gözünde, olmamalıdır. Bu insan; somut insan, eli ayağı olan,
acıkan, yorulan, kızan, yaşamayla daima kavgası olan insandır. Ve sanat, bu
türlü somut insan için yapılır; insanlığının bilincine daha çok varsın diye, daima
aşılması gereken kendi kişiliğini aşsın diye.. Ve asnat yapıtı, insanı, kendisini
aşmaya götüren yapıttır. Sanat yapıtı bunun için kavrar insanı, yüceltir,
bilinçlendirir, yaşama gücü verir insana..
îşte bunun için biz, ulusal sanatın, özgürce yapılan bir seçmeyle bağımlı
olarak, insanlarımız için, bütün insanlar için yaratılmasını istiyoruz. .
Yaratılan sanat yapıtlarımızın bütün yurt yüzeyine yayılmasını, bütün
halkımızın yaşayışına katılmasını istiyoruz. Bunun için daha çok yaratıcı,
bunun için daha çok yayıcı sanatçı yetiştirilmesini, bunun için daha çok yurttaşın
kültür ve sanat değerlerinden yararlanmasını, yücelmesini, bilinçlenmesini,
daha çok yaşama sevincine ve yaşama gücüne sahip olmasını istiyoruz-
Bunun için, bütün bu istenilen iyi şeyleri gerçekleştirecek yurt çapında
ulusal sanat kuruluşu, çağdaş sanat düzeni istiyoruz. Ve bütün bunların
adına Yurt Çapında Köklü Kültür ve Sanat Kalkınması diyoruz.
Ve inanıyoruz ki: Yurt çapmda köklü, ekonomik ve toplumsal kalkınmayla
birlikte, YURT ÇAPINDA KÖKLÜ KÜLTÜR ve SANAT KALKINMASI
ER-GEÇ BAŞARILACAKTIR.
BİLDİRİ ÜZERİNE TARTIŞMALAR:

Konunun niteliği ve niceliği nedeniyle tartışmalar uzun sürdü ve geniş
bir alana yayıldı. Eleştiriciler genellikle her alandaki sanatın, her şeyden,
önce bir dengeli toplum yaşantısı ortamında gelişebileceğinden söz ettiler.
286
“? Toplum yaşantısında bireyler arasmda, sınıflar arasında adaletli bîr
denge kurulmadığı sürece sanatçımn halktan kopması, yada koparılması söz
konusudur.” .
“? Devrimci Eğitim Şûrası’nm amacı Devrimin niteliğini ortaya koymaktır.
Bunun için Devrimci sanatın düzenle ilişkisini açık seçik belirtmek
gerekir. Bizim içinde çırpındığımız düzen bir sömürü düzenidir. Bu sömürü,
içeride ortaklar bularak dıştan gelmektedir. Emperyalist ülkeler ekonomik
sömürüyü gerçekleştirmek için bir destek arar ve bunu kültür sömürüsünde
bulur. înanç sömürüsünden yararlanır. Alevî, Sünnî çatışmasını yaratır.
“Bu bütün kültür ve sanat alanında uygulanan bir metoddur. tik önce
kendi kültür değerlerini yoğun bir burs sağlama, kendilerine burs sağlanan
kişileri satm alarak kabul ettirir ve kendi kültürünü o ülkede uygulamaya
koyar. Millî kültür bu arada yozlaştırılır. Bu hale satılık eğitim yolu ile düşürülmüş
olan bir ülkenin bundan kurtuluş yolu ancak millî kültürün şahlan
ması ile bulunabilir. Eğitim, devrim için en etkili araçtır. Devrim yolunda
kullanılacak eğitim aracının en etkili yönü ise saant ve sanatçıdır.”
“? Tiyatro, açıktır ki, halkı en etkili uyarma aracıdır. Devlet Tiyatrosu
örgütü, özel tiyatrolar, siyasal iktidarın elinde ve yönetimindedir. Siyasal
iktidarlar Devlet Tiyatrosunu, ödenekler ve edebî kurullar aracılığı ile denetler,
onlara bir noktadan öteye adım attırmaz. Özel tiyatroları Belediyeler
kanalından vergilerle bunaltır. Ayrıca her iki alandan yönetici, hattâ, sanatçı,
da satın alır. Bunlardan ayrı olarak birtakım kabadayılara saldırı yaptırmak
da iktidarların başvurageldiği yollardır.
Geri bırakılmış ülkelerde iktidarlar özerk değildir aslında. Kendi başlarına
iş yapamazlar. İktidarlar halk tarafından özgür kanı ve özgür oyla değil,
yeni sömürgecilik metodu uygulayan emperyalistlerin ortağı olan komprador
– bürokrat – ağa üçlüsünün para oyunu, duygusal kandırmaca ile işbaşına
gelirler, onların yararına hükümet ederler. Bu ortam içinde emekçi ve devrimci
kuruluşların yararına sanat yapmak kolay iş değildir. Bu kodamanların
türlü kandırmalarla kendi taraflarına çektiği sanatçılar bile görülmüştür.
Bu bizim ülkemizde de böyledir.
Sanatçının toplumculuğu çok önemlidir. Gerçekten bu Şûra, sanatçının
toplumdaki görevi nedir, ne olmalıdır? bunu saptamalıdır. Sanatçı çağı içinde
sorumludur, insanından sorumludur. Yaratılması gereken insandan ve
düzenden sorumludur.”
Söz alan Hakkı YALÇIN, İkinci Beş Yıllık Kalkınma Plânında eğitimin
7’nci sıraya atılmasını eleştirdi ve emekçilerin plânın hazırlanmasına etki
yapmalarını istedi. Alev ATEŞ, bildirideki kimi cümlelerin yanlışlığına dokundu
ve düzeltilmesini önerdi.
287
Alâittin NACAK söz aldı:
“? Tiyatronun toplum yaşantısında büyük Önemî açıktır. Antik çağda
nüfusu 30 bini geçmeyen Atina’da 55 bin kişilik bir tiyatro vardı. Bergama’-
nın nüfusu 160 binken 100 bin kişilik tiyatrosu vardı. Bugün, bu çağda nüfusu
200 bini geçen Eskişehir’de 100 kişinin gidebileceği bir tiyatro yoktur. Türkiye’de
Devlet Tiyatrosuna devlet her yıl 20 milyon liradan fazla yardım yapar.
Türkiye’de tiyatroya gidenlerin sayısı 900 bin kişi olduğu hesaplanmaktadır.
Mutlu azınlığın yılda 9 defa tiyatroya gittiğe kabul edilirse tiyatro SJByircisinin
sayısı 100 bin kişidir.
Bir ilginç rakam daha vereyim; Iran donanmasını yenen, Atina donanmasına
harcanan para Atina belediyesinin tiyatroya verdiği bir yıllık ödenekten
çok azdır. Tiyatrolar ödeneği 26 kilo altın olduğuna göre 30 bin nüfuslu
bir şehir tiyatrolarına yılda 40 milyon lira harcanıyor demektir. Bir bu
durumu, bir de bugün tiyatro kapatan 200 bin nüfuslu Eskişehir’i düşünün.”
îsmail ALTINOK, ilkokul ve ortaokullarla, lise ve yüksek okullarda ulu-
,sal sanatla ilgili eylemlere değindi ve dedi ki:
“? îlk ve ortaokullarla liselerde öğretim, çocuklara sanat eğitimi aşılar
yacak nitelikte olmalıdır. Çalışmalar çocuğun yaratıcı gücüne dayandırılma!*
ve derste çocuğa estetik kurallar telkin edilmelidir. Bazı patalojik haller dışında
çocuğun artistik bir yetenek taşıdığı göz önünde tutulmalıdır. Malzemeler
Bakanlıkça sandart olarak verilmelidir.
Güzel Sanatlar Akademisi, Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu ve Gazi Eğitim
Enstitüsü Resim-iş bölümü. Konservatuar sanatçı yetiştirir. Liselerde başarısızlığa
uğrayan fakat sanat yeteneği taşıyan öğrenciler hiç düşünülmemiştir.
Lise öğrenimi sanat yeteneği taşıyan çocuklar için daha da güç sayılmaktadır.
Bu yüzden çocuklar belgelenip ziyan olmaktadırlar. Bunlar için ticaret
liseleri gibi, sanat liseleri açılması düşünülmelidir. Belli başlı bölgelerde
bu tür okulların açılması, Türk sanatı için ulusal kaynak olabilir.”
Eleştirmeci ALTINOK, “Ulusal Sanatla ilgili Eylemler” konusundaki görüşlerini
şöyle açıklamıştır:
“? Şimdiye kadar sanat alanında istanbul egemen olmuştur. Sanatçılar
Anadoluya plâtonik bir aşkla bağlanmışlar, bir çeşit istanbul romantizmi ile
pasif kalmışlardır. Anadoluya eğilmek istedikleri zaman bir gözlemci olmaktan
ileri gidememişlerdir. Oysa Anadolu’yu daha yakından tanımak ve onun
kaynaklarından yararlanmak gerekir. Büyük Atatürk’ün Anadolu’ya geçişi
çok derin bir anlam taşır. Bu Şûra da buna benzer bir nitelik taşır. Onun
için Anadolu’nun ortasında bu tür yüksek okullar açılmalıdır. Ankara’da modern
bir müze ile Anadolu hah ve kilim işlemelerini içine alan bir eski sanatlar
müzesi açılmalı, yada Etnografya müzesi bu anlamda genişletilmelidir.
Devlet resim ve heykel sergileri herkesçe bilinen bir mutlu azınlığın kapris
ve çıkarlarından arınmalıdır.”
288
Ramiz AYDIN, mimarlık sanatına değinmiş ve demiştir ki:
“? Bugün yapıtlarına saygı duyduğumuz mimarlar Selimiyeleriyle, Süleyrnaniyeleriyle,
köprüleriyle sarayın emrinde, kendine kişiyi kul eden Padişahlığın
hizmetindeydi. Bugün de durum değişmemiştir. Bugün mimarlarımızın
kurduğu milyonluk gökdelenler, gazinolar, oteller, köşkler güzel yapitlardır.
Ama halk için değillerdir. Bugünkü sömürü düzeninin yiyicisi mutlu
azınlık içindir. Dar gelirli yurttaş için mimar yabancıdır, köylü için mimar
yabancıdır. Hiçbir mimar köye gitmez. Köye giden tek aydın öğretmendir.
Onun için en ufak bir sarsıntı ile evler yıkılır. Yapanlar resmî yapıların
yıkıntıları altında can verirler. Bir yanda gittikçe yükselen gökdelenler, bir
yanda gittikçe çöken gecekondu, Türkiye’nin gülünç ve acı gerçeğidir.”
Ramiz AYDIN, eleştirilerini şöyle tamamladı:
“? Sanat sanat içindir kuralı eskimesine rağmen hâlâ geçerlidir. Bu
kural bırakılmalıdır artık, ve sanat halk için olmalıdır. îyi bir sanatçı çağının
sorunları karşısında ilgisiz kalamaz ve sanatçı çağından sorumludur.”
Mehmet SALÎHOGLU SÖZ aldı. “Hangi türden olursa olsun sanatın halka
ulaşması dille başlar, dille gelişir ve dille yücelir. Ulusal birliğin temeli dildir.”
diye eleştirisine başladı:
“? Bütün kültür ve sanat sorunlarının temeli olan dil gibi önemli bir
konuda Devrimci Eğitim Şûrası’nm elbette susması beklenemezdi. Devrim
ci cephenin ençok saldırıya uğrayan kesimi dil devrimidir. Türk toplumunun
düşüncesinde, duygusunda görülen ileri atılışların anlamını halka yayan,
halka ulaştıran dildir.
Türk toplumunun kültüründe, yaşantısında, gelişmesinde, uygarlaşmasında,
bir kelime ile millî benliğine kavuşmasında dil devrimi elbet en başta
gelir. Atatürk Dil Kurumunu işte bu millî duygu ve özlemle kurmuştur.
1950 den bu yana acaip milliyetçiler türemiştir. Bunlar Türk Dil Kurumu
çalışmalarına, dilde özleşmeden yana aydınlara ve öğretmenlere saldırmaktadırlar.
Bunun neresinde, nesinde milliyetçilik vardır?”
Salihoğlu daha sonra dil özleşmesinden örnekler verdi ve sözlerini şöyle
bitirdi :
“? Dilde özleşmenin amacı, halkla aydını kaynaştırmak, her türden sanatı
halka ulaştırmaktır. Böylelikledir ki arabın hüllesinden gelen istiklâl
değil Türk’ün benliğinden, tarihsel varlığından fışkıran özgürlük sağlanmış
olur.”
Bildiriyi genellikle desteklediğini söyleyen Adalet AGAOGLU:
“? Gençlik tiyatroları, genel anlamda üniversite tiyatrolarını akla getirmektedir.
İçine her geçen gün Anadolu’nun şurasında burasında kurulan
ve asıl çeşitli baskılar ve olanaksızlıklar içinde faaliyet çabasında olan Amatör
Tiyatro Topluluklarını almamaktadır. Halka dönük, gerçek halk tiyatrosunun
yine halkın içinden doğacağ’na ve ancak kendi içinden çıkan bir
tiyatronun halka etkili olacağına inanıyorum. Bu bakımdan halkın içinden
çıkan ve son yıllarda bu görüşü destekleyen amatör gençlik tiyatrosu yaşa-
289
malı, gelişmelidir. Bu toplulukların baskılardan kurtulabilmeleri, daha plânlı
bir biçimde çalışabilmeleri için bir birlik altında toplanmaları, örgütlenmeleri
gerekir. Üniversite tiyatrolarından daha bağımsız olan bu toplulukların,
bir birlik yada federasyon halinde örgütlenmeleri sağlanmalıdır.”
Metin AND, okullarda tiyatronun etkin olarak yerleşmesini, yalnız öğretmenlerin
kişisel çabaları olmaktan çıkarılarak ders programlarına alınmasını
önermiştir. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Öğrenci Birliğinden Aydın
GÜRPINAR ve bu üniversite Tiyatro Kulübünden Metin DURGUT da, “En
devrimci vurucu güçlerden biri olan tiyatronun halka dönük olabilmesi
için TÖS’ün bir örgüt kurmasını ve her yıl Mart ayında yapılan Amatör
Tiyatro Şenliğini desteklemesini” istemiştir.
Başka eleştirici kalmamıştı. Muammer SUN kürsüye geldi, “Biz, kültür
ve sanat konularının Devrimci Eğitim Şûrası’nda bu kadar önemsenmesinden
memnunluk duyduk” dedi ve eleştirmecilere teşekkür ettikten sonra şu
açıklamaları yaptı:
“? Kültür ve sanat sınıfsal çelişkilerin gün ışığına çıkmasında, çıkar
çatışmalarının ezilen ve sömürülen geniş halk kitlelerinin lehine çözümlenmesinde,
emekçi ve emekten yana olan halka ışık tutar. Çözüm için sınıfsal
çelişkilerden harekete geçmek zorunluğu vardır.
Çalışmalarımıza iki ana ilke temel olmuştur. Biri konuların incelenmesinde
bizim gerçeklerimize dayanılması, ikincisi uzak geçmişten gelen ve
toplumumuzu, kahplaştınp donduran hareketsizliğin devrimci anlayışa dönüştürülmesi.
Biz araştırmalarımızda bu ilkelerden hareket ettik. Ancak gerçekçi
olarak bir noktaya değinmek zozunluğu vardır: Kalkınma plânı devrim
hükümeti tarafından yapılabilirse bütün meseleler çözümlenebilir demek
güçtür. Şu da var ki, biz henüz devrimin şartları içinde miyiz, devrimin
Ön şartlan içindemiyiz, neredeyiz? Biliyorsunuz bu, konunun birinci derecedeki
temsilcisi sanılan kamplar arasında bile tartışma halindedir. Bu
bakımdan biz araştırmalarımızda sınırı aşmaktan, kesin hükme varmaktan
kaçındık.
Biz bildiriyi, onun ayrıntılarını hazırlayanlar, olayların içinde bu olayları
izleye izleye ölçe biçe yaşıyoruz. Resim, hah, kilim, heybe ve çorap motifleri,
mimari örnekleri, halk türküleri, maniler gibi şayılamıyacak ölçüde
çok derin ve geniş anlamlı bir hazine ortasında yaşadığımızı biliyoruz. Bunların
ilkönce bir araştırma ve bir derleme, bir inceleme ve çözümleme, sonra
da bir değerlendirme ve yayınlama konusu yapılmadığına üzüldük. Sıra
geldi, aşınldığmı öğrenerek çırpındık. Uzmanlar getirildi memlekete. Bunların
sanat değerlerimizi kaçırdıklarından kuşkulandık, üzüldük.
Bir başka kaygımız da ülkemizin sanat değerlerinin yapıtlarına önem
verilmemesi ve onların da bu yapıtlarını yabancı ülkelere satma durumunda
kalmalarıdır. Bilmeyenler bu gerçekleri çok olumsuz karşılarlar.
Bütün bu çapraşıklıklara bir son vermek için TÖS’ün öncülüğü gerek.
TÖS en azından bîr nota basımevi kurulması kampanyası açmalıdır. Daha
başka işleri arkadaşlar önerdiler. Biz o önerilere de içtenlikle katılıyoruz.”

KOMİSYON RAPORU:
TÜRK TOPLUMUNUN KÜLTÜR
VE SANAT SORUNLARI

Kültür ve sanat konularını kapsayan bu bildirinin amacı bu alandaki
sorunları tartışmaktır.
Kültür ve sanat konulan, ekonomik ve toplumsal konulardan bağımsız
değildir. Bu toplumun yapısı, ekonomik, toplumsal ve kültürel yönleriyle
bir bütündür. Bu bakımdan toplum hayatının ekonomik ve toplumsal yönü
kadar kültürel yönü de önemlidir. Kültür konularıyla birlikte ele alınmadıkça
ekonomik ve toplumsal sorunlar çözümlenemez. Bunun gibi kültür
ve sanat konularını da ekonomik ve toplumsal sorunlar açısından, onlarla
birlikte ele almak zorunludur.
Bugünkü kültür ve sanat sorunlarımızın neler olduğunu ve bunların çözümlerinin
neler olabileceğini doğru saptayabilmek için de bir geçiş döneminde
bulunan toplumumuzun kültür ve sanat yapısını, bu yapının doğa’,
sonucu olan kültür ve sanat yaşayışını tarihsel koşullar içinde ele almak,
toplumumuzun kültür ve sanat alanındaki durumunu bilmek zorunluğu
vardır.
Tarihsel koşullar içinde, Anadolu Türk toplumunun ekonomik, toplumsal
ve kültürel yapısı, batılı toplumların ekonomik, toplumsal ve kültürel
yapısından başka olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu kendine özgü yapısıyla
kendi düzeninin getirebileceği tepe noktasına ulaşmış, fakat hem kendi kora)
Harının, hem dünya koşullarının, özellikle batılı kapitalist toplumların etkileriyle,
bir gerileme dönemine girmiştir.
Osmanlı toplumunun zümresel sanatları ve halk sanatları bu gerileme
döneminde, ekonomik ve toplumsal koşullarla da bağımlı olarak, bir yandan
kendini tekrar eder, yozlaştırır bir olguya yönelirken, bir yandan da gelişme
süreci içinde bulunan kapitalist toplumların ekonomik sosyal ve kültürel
etki alanına girmiştir. Bu durumda eski toplum yapısını oluşturan ekonomik,
toplumsal ve kültürel düzen bozulmağa başlamış; yerine konulmak
istenen aktarmacı, Kopyacı, öykünmeci düzen de, yine tarihsel koşullar nedeniyle
ve Osmanlı düzeninin doğurduğu doğal sonuç olmayışı nedeniyle bütün
alanlarda çağdaş, toplumsal bir düzenin kuruluşunu getirmemiş, geciktirmiştir.
Çökmekte olan imparatorluğun enkazı üzerinde, Osmanlı yönetimine ve
emperyalizme karşı verilen ilk kurtuluş savaşı sonucunda kurulan Cumhuriyet
düzeni, alt yapı kurumlarının tüm değiştirilmeleri alanında çeşitli ne-
denlerle yetersiz kalmış, fakat üst yapı kurumlarında önemli değişiklikler
getirebilmiştir. Yapılmağa çalışılan üst yapı devrimleri de esas olan alt
yapı devrimlerini gerçekleştiremediği için toplum yapısını bütün yönleriyle
ve yurt çapında çağdaş bir gelişme süreci yoluna sokamamış, fakat bu yola
yönelme olanaklarını yaratabilmiştir. Türk toplumu bugünkü dünya koşullan
içinde iç ve dış sömürünün egemenliği altında bulunmakta, çağdaş bir
toplum yapısını gerçekleştirme ihtiyacının güçlendiği, yaşamsal önem taşıdığı
bir geçiş dönemi sürecinde görülmektedir.
Bu dönemde sömürücü ülkelerin kültür ve sanat alanındaki tutumu,
kendi kültürlerini Türk toplumunun yaşamına egemen kılmak ve Anadolu
halkının yarattığı kültür ve sanat ürünlerini yurt. dışına kaçırmak şeklinde
belirlenebilir.
Sanatçı, ülkesinin mutluluğu ve özgürlüğü için, çağdaş uygarlık verilerini
açık anti-emperyalist ve anti-kapitalist bir tutumla çalışmalı, iç ve dış sömürü
ile uyuşturulmuş kendi halkına, düşünce özgürlüğünü, ulusal benliğini,
insanlığını ve ekonomik bağımsızlığını kazanma yönünden yardımcı, devrimci
ve aydınlatıcı olmalıdır.
Eski bir ekonomik düzenden yeni bir ekonomik düzene, eski bir top
lumsal ve kültürel düzenden, yeni bir toplumsal ve kültürel düzene geçiş
döneminde bulunan toplumumuzun, bugünkü kültür düzeni ve bu düzenin
doğurduğu kültür ve sanat yaşamı, başlıca dört noktada toplanabilir, açıklanabilir.
1) Otuziki milyonluk Türk toplumunun büyük çoğunluğu içinde bulunduğu
ekonomik ve toplumsal koşullar ve dolayısile geçmişimizden bugüne
süregelen kültür ve sanat değerlerini (harsî değerleri) yaşamaya devam etmektedir.
Geçiş dönemi boyunca, büyük çoğunluğun kültür ve sanat hayatı,
hissedilir derecede büyük bir değişikliğe uğramamıştır. Bu durumda gözlenen:
toplumun kültür ve sanat yaşayışında çağdaş ulusal bir bütünlükten
çok, yöresel özelliklerin yarattığı ayrılıklar ile çağdaş olmaktan çok çağ gerisi
bir değerler sisteminin egemen olduğudur. Ulus çoğunluğunun kültür ve
sanat düzenindeki, yaşayışmdaki belirleyici nitelik DURUCULUKTUR. Zamanın
ve koşulların ilerlediği, değiştiği de gözönüne alınırsa buna GERİLEME
denilebilir. ‘
2) Otuziki milyonluk toplumun, birkaç ilde toplanan sınırlı bir azınlığı,
bir aydınlar zümresi, batı toplumlarının kültür ve sanat değerlerini de
yaşamalarına katabilmektir. Bu katma toplumun kültür yaşaması içinde
kökleri bulunmadığı için yüzeyde kalmakta, derinleşememekte, topluma
yayılamamaktadır. Bu zümrenin yaşadığı kültür ve sanat düzeninin yaşayışını
belirleyici niteliği de “AKTARMACILIK” sözüyle anlatılabilir.
292
3) Çok dar ve dağınık bir çevre, çok küçük bir azınlık güçlükler ve
olanaksızlıklar içinde ve ancak kişisel çabalarla çağdaş Türk kültür ve sanat
yapıtlarının yaratılmasına çalışmaktadır. Fakat yaratılmakta olan yapıtlar,
çeşitli nedenlerle, toplumun büyük çoğunluğunun (hattâ aydınların)
yaşamasına katılmamakta, kazandırılmamaktadır. Bu hareketin belirleyici
niteliği ise “TOPLUMA MALEDÎLMEYEN YARATICILIK” sözleriyle belirtilebilir.
4) Bunların yanısıra, toplum koşullarının ve toplumun değişmesi, eski
kültürümüzün korunmasını güçleştirmekte, eski yapıtların bozulmasına,
yozlaşmasına yol açmakta, yerlerine çağdaş ulusal değerler de konulmadığı
için, yöresel özelliklerin kötü taklidi olan yoz yapıtları toplum yaşamasına
katmaktadır. Eskisi gibi kalamayan, batılılaşamayan, kendisi çağdaş ulusal
değerler yaratamayan oldukça geniş bir ara tabakanın kültür ve sanat yaşamında
görülen belirleyici nitelik de “YOKOLMA ve YOZLAŞMA” sözleriyle
anlatılabilir.
Böylece toplum çoğunluğunun kültür ve sanat yaşamındaki belirleyici
nitelikler duruculuk, aktarmacılık, yokolma ve yozlaşma biçiminde görülmekte,
asıl olması gereken yaratıcılık ve çağdaş değerleri yaşama niteliği
ise toplumun bazı hücrelerinde bulunmakta, organizmaya yayılma şansına
henüz sahip görünmemektedir.
Türkiyeı’de, bütün toplumun kültür ve sanat düzenindeki durum,
kısaca budur, özetle belirtilen bu durum toplumumuzun içinde bulunduğu
bu geçiş döneminde kültür ve sanat sorunlarının ve çözüm yollarının
neler olabileceğini de içinde bulundurmaktadır.
ANA SORUN:

Türk toplumunun temeldeki ana sorunu, köklü bir ekonomik kalkınmayla
köklü bir kültür kalkınmasının birlikte başarılması sorunudur.
Köklü ekonomik kalkınma ve köklü kültür kalkınması, mümkün olduğu
kadar çok yurttaşın, fırsat eşitliği içinde, kalkınmaya katılması demektir;
ekonomik alanda üretici, üleşici ve tüketici olarak; kültür alanında yaratıcı
uygulayıcı ve yararlanıcı olarak katılması; ve bu katılma sonucu, mümkün
olduğu kadar çok insanm ekonomik ve kültürel koşullarının gelişmesi, daha
iyiye doğru değişmesi demektir.
Türkiye bütün yurt yüzeyi, Türk toplumu en azından 32 milyonluk bir
bütün olarak düşünülüyorsa, bu bütünü oluşturan bireylerin ekonomik ve
kültürel bakımlardan kalkınması ana sorun olmak gerekir. Türk toplumunun
yaşaması ve gelişmesi bu ana sorunun, ekonomik ve kültürel kalkınma
sorununun yurt çapında ve köklü olarak çözümlenmesine bağlıdır. Yirminci
yüzyılın ikinci yarısında var olmanın boşulu budur.

KÜLTÜR SORUNUMUZ ve TEMEL GÖRÜŞ
Kültür ve sanat konularında sorunlarımızın neler olduğu, temel görüşün:
ne olacağı da bu ana sorun açısından ele alınmak gerekir.
Kültür sorunumuz, toplumumuzun, yalnızca eski kültür ve sanat ürünlerini
aynen yaşaması, değildir; kültür sorunumuz, toplumumuzun, yalnızca
başka toplumların yarattığı kültür ve sanat ürünlerini yaşar duruma getirilmesi
değildir; kültür sorunumuz toplumumuzun eski kültür ve sanat ürünlerimizle
bunların yozlaştırılmış bir devamı olan yoz ürünleri ve başka
toplumların kültür ve sanat ürünlerini (yalnızca bunları) bir arada yaşaması
değildir.
Kültür sorunumuz, kaynağını eski kültürümüzden alan, evrensel verilerden
yararlanan. Çağdaş Türk Kültür ve Sanat yapıtlarının yaratılması, yurt
yüzeyine sürekli olarak yayılması, halk çoğunluğunun temelde çağdaş Türk
kültür ve sanatının ürünlerini yaşar duruma ulaştırılmasıdır; bununla birlikte
eski kültür ve sanat değerlerimizin saptanması, korunması, değerlendirilmesi;
bunların ve bütün dünya toplumlarının yarattıkları kültür ve sanat
ürünlerinin, çağdaş Türk kültürüyle dengeli olarak, halkımızın mümkün
olan en büyük çoğunluğunca yaşanılır olmasıdır.
Temel görüşümüz, kültür ve sanat sorunlarımız konusunda budur.
Bu sorunlar bellidir ki, birdenbire değil, zaman içinde ve adım adım
çözümlenecektir. Ama, zamanı iyi değerlendirmek, adımlan sağlam atmak,
sorunların doğru çözümünü çabuklaştırmak için şimdiden yapılacak işler
vardır. Bunlar, belirli bir temel görüşte birleşmenin, belirli bir temel görüşe
sahip olmanın yanısıra, sorunların konumunu doğru yapmak, amaç ve
hedefleri yerindelikle seçmek ve çalışmaları bütüncü bir plâna bağlayarak
eldeki olanakları bu sorunların çözümüne yöneltmektir.
Kültür ve sanat sorunlarımızın neler olduğunu ve bu konudaki temef
görüşü belirttikten sonra, bu açıdan, sorunların çözümünde amaç ve hedeflerin
neler olması gerektiği üzerinde durulabilir.
AMAÇ:
Yurt çapında köklü kültür ve sanat kalkınması amaçtır.
Bu amaç, bütün yurt düzeyinde mümkün olan en büyük halk çoğunluğuna,
çeşitli kültür ve sanat dallarında eşit YETİŞME, GELİŞME ve YETİŞENLERDEN
HALKI YARARLANDIRMA olanakları sağlayacak bir anlayışa
varmak ve düzen kurmakla gerçekleştirilebilir.
Bilindiği gibi, bu geçiş döneminde, toplumsal yapımızda büyük dengesizlikler
vardır. Bütünüyle, eski toplum yapımız, henüz çağımıza uygun bir anlamda
yenileşememiştir. Batıdan aldığımız kurumlar, özellikle kültür ve-
sanat kurumlan, toplum yapımızın doğurduğu doğal bir sonuç değil, aktarma
yada yama birer kurum olarak halkın yaşayışına girememektedir. Ayrıca,
kültür ve sanat alanındaki yetiştirici ve uygulayıcı kurumlar, dengeli
bir .’biçimde bütün yurt yüzeyine yaygın olmadıkları için halk da bu türlü
kurumlardan yararlanma yollarım bulamamakta, bilememektedir. Böyleca
kültür ve sanat kurumlan halktan, halk da bunlardan uzak kalmaktadır. Aralannda
organik bir bileşim kurulamamaktadır.
Bu sakmcalan gidermek, sorunlan çözmek, yurt çapında köklü bir ekoiıomifc
kalkınmanın ve yurt çapında köklü bir kültür ve sanat kalkınmasının
birlikte yürütülmesiyle, bu anlayışla mevcut kurumlarmuzı, sanatçı, para
ve zaman olanaklanmızı, belirli hedeflere ve mutlaka plânlı bir biçimde
yöneltmekle sağlanabilir. Bunun için, kültür ve sanat sorunlarımızı çözümlemek
üzere, bütüncü bir plânlamanın yapılmasını aşağıdaki beş konunun
başlıca hedefler olarak seçilmesini gerekli görüyoruz. Kültür ve sanat alanındaki
sonınlanmızm, bu hedeflere ulaşıldığı ölçüde çözümleneceğine inanıyoruz.
HEDEFLER»
.:
Yurt çapındaki köklü kültür ve sanat kalkınması amacını gerçekleştirebilmek
için ulaşılması gereken başlıca hedefler şöylece toplanabilir:
1) Üstün nitelikli çağdaş Türk kültür ve sanat yapıtlarının daha çok
sayıda yaratılması; *
2) Çağdaş Türk yapıtlannın ve evrensel değerdeki yapıtların sürekli
olarak bütün yurt yüzeyinde yayılır olması, yerleşmesi, halkın günlük yaşayışına
kazandırılması;
3) Yeterli nitelikte ve halkımızın bütününün ihtiyacını karşılayacak sayıda
yaratıcı-uygulayıcı-araştıncı-öğretici sanatçılar yetiştirilmesi;
4) Yaratıcı-uygulayıcı-araştıncı ve öğretici sanatçılar yetiştirmek, kültür
ve sanat ürünlerini bütün yurda yaymak ve bölgeler arası dengeli bir
kültür gelişmesi sağlamak için, yurdun çeşitli yerlerinde, yetiştirici-icracieğitici
kurumlar kurulması;
5) Eski Türk kültürünün, folklorunun ve her türlü kültür ve sanat ürünlerinin
araştınhnası, korunması, değerlendirilmesi ve bu işler için gerekli
kurumlann kurulması..
6) Eski ve yeni ürünleriyle bütün Türk kültür ve sanatının yurt içinde
olduğu gibi, uluslararası alanda da yerini alabilmesi için gerekli koşulların
sağlanması olanaklann değerlendirilmesi.
PLÂNLAMA ZORUNLUĞU:
Yukarda belirtilen amacın ve hedeflerin gerçekleşmesi bütüncü bir kültür
ve sanat planlamasıyla sağlanabilir. Kültürel kalkınma ve onun plân-
lanması konusunda Anayasa’nın 41. ve 129: maddeleri açık hükümler koymuştur.
“iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı demokratik yollarla gerçekleştirmek;
bu maksatla, milli tasarrufu arttırmak, yatırımları toplum yararının
gerektirdiği önceliklere yöneltmek ve kalkınma plânlarını yapmak Devletin
ödevidir.”
“İktisadi, sosyal ve kültürel kalkınma plâna bağlıdır. Kalkınma bu plâna
göre gerçekleştirilir.”
KURUMLAR:

1. Plâstik Sanatlar:
a) Kamu yapılarında plâstik sanatlara yer verilmesi,
b) Meslekî örgütlenmenin sağlanması,
c) Kaynak kurumlar olarak sanat müzelerinin açılması, her ilde
amatör çalışmalara da yarayacak snat galerileri açılması,
d) Resim öğretmenlerinin daha iyi yetiştirilmeleri ve görevlerinia
ders dışına taşırılmaları,
e) Bölge akademilerinin kurulması gerekir.
2. Mimari:
a) Gençlere meslek seçimi işinde yol gösterici kuruluşlar okullarda
görevlendirilmelidir.
b) İhtiyaç plânlaması, program kurmayı başarabilecek yolda eğitilmelidir.
Öğrenciler ödevlerinin programlarını, kendi toplumlarının ihtiyaçlarım
araştırarak, kendileri kurmalıdırlar.
c) Eğitim sırasında verilen proje konulan bu toplumun konulan
olmalı, öğrenci yat kulübünden önce, köy kitaplığı, sağlık yurtlan çizdirilerek
eğitilmelidir. İleride yükümleneceği sorumlulukların bilinci kazandırılmalı,
toplumuna yabancılaşması önlenmelidir.
d) Yöresel malzemeyi iyi tanıyarak sömürücü düzenlerin yurdumuzda
kurduklan ortaklıklarla ortaya çıkardıkları malzemeleri bilerek, yurdumuzun
ekonomik gerçekleri ışığında döviz yitirilmesine yer vermeyecek
çözümlere uluşmaya ahştırılmahdırlar.
Kendi ülkesinin malzeme olanaklarında araştırıcılığa, yaratıcılığa istteklendirilmelidir.
e) Koordinasyon yeteneği geliştirilmelidir.
f) Mimarlık öğrenim süreleri bir birliğe getirilmeli, yüksek olmak,
296
olmamak, mühendis mimar olmak yada yalnızca mimar olmak gibi gereksiz
ayrılıklar tezelden kaldırılmalıdır.
g) Mimarlık öğrencisi genel ekonomi ve sosyal konuların eğitiminden
geçirilmeli, sosyal sorumluluklara hazırlanmalıdır.
h) öğrenciye kollektif çalışma alışkanlığı ve olanağı verilmelidir.
ı) Bugünkü eğitici sayısının kapatılmasında belirli süreden beri
uygulama alanında basan kazanmış mimarlardan isteyenleri yukarda adını
ettiğimiz pedagoji eğitiminden geçirerek öğretici olarak kazanma yoluna
gidilmelidir.
i) Öğreticiler Devlet siparişîeriyle desteklenmeli, uygulama alanıyla
ilişkilerinde belli bir düzen içinde kalmaları sağlanmalıdır. Okul dışında
başka uğraşılara imkân verilmelidir.
j) Yapı işçileri yetiştirmek için kurslar düzenlemeli, kalfalık, ustalık
sınavları açılarak yeteneklerin saptanması yoluna gidilmelidir.
k) Genel eğitimini en azından iyi derece ile başarmış olanlar, yönetim,
hukuk gibi kurslardan geçirildikten ve belirli sınavları başarmalarından
sonra, örneğin İller Bankasında bir süre staj görerek tmar Müdürü
adını alabilmelidirler.
1) Gazete, televizyon, radyo gibi yayın araçlarından yararlanılmalıdır.
m) En azından her ilimizde Mimarlar odası ve Yapı-Iş Sendikaları
ile işbirliği yaparak yapı danışma merkezleri kurulup halkın yapı sorunlarına
yön ve çözüm gösterilmelidir.
3. Tiyatro:
a) Ödenekli tiyatrolar bütün sahneleri ile gezici görev almalı ve bu
gezilerde oynanan oyunlar halk yararına olmalıdır.
b) Halka, öğrencilere, işçilere parasız temsiller düzenlenmelidir.
c) Yerleşik kuruluşlar da o yörenin özelliklerinden yararlanılmalı,
?bu yerleşik kuruluşlar o yörenin potansiyel gücü ile gelişmelidir.
d) Halkın eğitilmesini amaç edinen yöresel şenlikler düzenlenmelidir.
e) Tiyatromuza yön verecek, yeni araştırmalara girişecek ve çağdaş
Türk tiyatrosunu yaratmada öncü olacak bilim ve sanat adamlarının ve uzmanların
yetişmeleri için Türkiye’nin bütün üniversitelerinde birer tiyatro
kürsüsü ve Enstitüsü açılmalıdır.
f) Devlet Tiyatrosu halkın tiyatrosu olmalıdır.
g) Devlet Tiyatrosu çocuk temsillerine önem vermelidir.
h) Türk ulusal tiyatrosunu yalatma konusunda Devlet Tiyatrosunun
araştırmalar ve deneyler yapması görevidir.
ı) Genç sahne yönetmenlerinin yetişmeleri için Devlet Tiyatrosu
olanak hazırlamalıdır.
i) Devlet Tiyatrosu, herkese açık bir kütüphane ye arşiv kurmalıdır.
j) Devlet Tiyatrosu’nda Edebi Heyet yerine, sanat tutumunu doğrulukla
saptayacak Dramaturgluk sistemi getirilmelidir.
k) Ödenekli tiyatrolar üzerinden (Devlet Tiyatrosu, Şehir Tiyatrosu)
her çeşit baskı kaldırılmalıdır. \
1) Özel tiyatrolara yardım edilmeli ve alman, Belediye resmi kaldırılmalıdır.
m) Gençlik topluluklarının korunması, Türkiye’deki bütün amatör
tiyatroların federasyon halinde örgütlenip sanat ve bilgi alışverişinde bulunmaları
sağlanmalıdır.
n) Tiyatro müzesi ve arşivi kurulmalıdır.
0) îlk, Orta, Lise, Öğretmen okulları gibi bütün eğitim kurumlarında
tiyatro dersleri konulmalı ve eyleme geçilmelidir.
4. Müzik:
Bütün yurt yüzeyinde
a) Bölge konservatuarları,
b) Devlet korosu ve bölge koroları,
c) Bölge orkestraları,
d) Bölge ulusal oyun toplulukları,
e) Bölge müzikli oyun toplulukları, giderek bölge operaları,
f) Çalgı yapımevi,
g) Nota basımevi, kurulmalıdır,
h) Yüksek Müzik Öğretmen okulları, çoğaltılmalıdır.
ı) İlk Öğretmen Okullarının kademeli olarak tümünde müzik seminerleri
açılmalıdır.
1) Milli Folklor Enstitüsünün Mali olanakları genişletilmeli, daha
verimli olabilmesi için uzman ihtiyacı giderilmelidir. Bütün yurtta derleme
seferberliği yapılmalıdır.
j) Müzik, edebiyat, süsleme sanatları, mimarlık vb., konularda Türk
sanatlarım araştırma, değerlendirme çalışmaları yapacak bir Türk Sanatlar*
Araştırina ve Yayma Kurulu kurulmalıdır.
298
k) Üniversitelerde Müzikoloji bölümleri kurulmalıdır.
1) Ankara Devlet Konservatuarının bölge konservatuarlarına öğretmen
de yetiştirecek bir duruma getirilmesi, bütün dallarını yurdun bugünkü
ve gelecekteki ihtiyaçlarına göre öğrenci alınması, bu amaçla öğretim kadrosunun
takviye edilmesi, eksiklerin giderilmesi, kuruluşunun yeni bir kanunla
yurt çapında köklü sanat kalkınması amacına hizmet edecek bir yapıya
kavuşturulması gereklidir.
Kalkınmanın, ekonomik ve toplumsal yönü kadar kültürel yönü de önemlidir.
Kültür kalkınmasıyla birlikte ekonomik ve toplumsal kalkınma
insani özden yoksun olur ve başarıya ulaşamaz.
Yaratılan sanat yapıtlarımızın bütün yurt yüzeyine yayılmasını, bütün
halkımızın yaşayışına katılmasını istiyoruz. Bunun için daha çok yaratıcı,
bunun için daha çok yayıcı sanatçı yetiştirilmesini, bunun için dah çok yurttaşın
kültür ve sanat değerlerinden yararlanmasını, yücelmesini, bilinçlen
meşini, daha çok yaşama sevincine ve yaşama gücüne sahip olmasını
istiyoruz.
Bunun için, bütün bu istenilen iyi şeyleri gerçekleştirecek bir yurt ça
pında ulusal sanat kuruluşu, çağdaş sanat düzeni istiyoruz. Ve bütün bunların
adma Yurt Çapmda Köklü Kültür ve Sanat Kalkınması diyoruz.
Ve inanıyoruz ki: Yurt çapında köklü ekonomik ve toplumsal kalnınmayla
birlikte, YURT ÇAPINDA KÖKLÜ KÜLTÜR ve SANAT KALKINMASI
ER-GEÇ BAŞARILACAKTIR.

“Bugün Türkiye’de siyasî ve iktisadî güç, toplumun tutucu
ve statükocu niteliklerini sürdürücü, kendine direnenleri
azaltıcı, direnme güçlerini zayıflatıcı bir çalışma içinde
dir. Çevre etkileri, bu tutuma rağmen, onlara karşı çıkabilecek
bir genç kuşağı yetiştirebilmiştir. Statükoyu sürdürmek için yapılan
baskı kendisine karşı çıkacak güçleri de doğurmuştur.
Eğitimcinin amacı ‘Karşı koyucu güçler’in kendiliğinden
oluşmasını beklememek, bunların oluşmasına yardım ederek.
tarihsel süreci hızlandırmak olmalıdır. Öğretmenler, yayınevleri,
basın organları bu sürecin hızlandırılmasında ön plânda rol
oynarlar.
Saptadığımız amaçlar, ilkeler, yöntemler statükocu bir iktidara,
yan etkilerine rağmen, bu iktidara karşı çıkacak öncü kuşaklan
yetiştirici eğitimin amaçlan, ilkeleri, yöntemleridir. Aslında
son üniversite olaylarının ortaya koyduğu gibi Türk Toplumu,
eğitimcilerin genç kuşaklara rehberlik edeceği yerde, durumun
tersine döndüğü bir aşamaya erişmiş bulunuyor. Statükocu
baskılar, okul dışı eğitimin bllinçlendirilmesiyle yetişenlerin
eğiticiye rehberlik etmesi sonucuna varmıştır. Bu durum,
devrimci eğitimin uygulanmasını kolaylaştırmaktadır. Çünkü
öğrenciler böyle bir uygulamayı destekliyecektir. Bu yolda siyasî
iktidarı zorlayıcı baskı grupları ortaya çıkacaktır.”

DEVRİMCİ EĞİTİM ŞURASI
İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ Sayfa(Bş-Bt):5-8

GENEL BAŞKAN FAKİR BAYKURT?UN DEVRİMCİ EĞİTİM ŞÜRASI?NI AÇIŞ KONUŞMASI Sayfa(Bş-Bt):15-28

KOMİSYON – 1 DEVRİMCİ EĞİTİMİN AMAÇLARI İLKELERİ YÖNTEMİ Sayfa(Bş-Bt):29-36

KOMİSYON – 2 GERİ KALMIŞ ÜLKELERİN EĞİTİMİ ÜZERİNDE EMPERYALİST ve KAPİTALİST ETKİLERİ Sayfa(Bş-Bt):37-115

KOMİSYON – 3 ANAYASADA EGlTİM İLKELERİ ve ÜLKEMİZDEKİ TEMEL ÇELİŞKİLER Sayfa(Bş-Bt):117-138

KOMİSYON – 4 BUGÜNKÜ EĞİTİM KURUMLARI ve YENİ KURUMLARA İHTİYAÇ Sayfa(Bş-Bt):139-250

KOMİSYON – 5 TÜRK TOPLUMUNUN KÜLTÜR ve SANAT SORUNLARI Sayfa(Bş-Bt):251-300

KOMİSYON – 6 TÜRK EĞITIMINDE ÖĞRENCI SORUNLARI Sayfa(Bş-Bt):301-366

KOMİSYON – 7 KÖY ENSTİTÜLERİ UYGULAMASINDAN ÇIKAN SONUÇLAR Sayfa(Bş-Bt):367-394

KOMİSYON – 8 EKONOMİK ve TEKNOLOJİK AÇIDAN DEVRİMCİ EĞİTİM Sayfa(Bş-Bt):395-422

KOMİSYON – 9 TÜRK EĞİTİMİNDE ÖĞRETMENİN YERl ve SORUNLARI Sayfa(Bş-Bt):423-474

KOMİSYON – 10 TÜRK EĞİTİMİNİN PLANLANMASI Sayfa(Bş-Bt):475-498

ŞÛRA BİLDİRİSİ Sayfa(Bş-Bt):499-502

TÜRKİYE ÖĞRETMENLER SENDİKASI GENEL BAŞKANI FAKİR BAYKURT?UN KAPANIŞ KONUŞMASI Sayfa(Bş-Bt):502-505

DEVRİMCİ EĞİTİM ŞÜRASI’NDAN NOTLAR Sayfa(Bş-Bt):507-508

ŞÜRA’YA KATILANLAR Sayfa(Bş-Bt):509-521

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir