1970’lerden Bir Ozan: Arkadaş Özger – Erinç Büyükaşık

1970’lerin şiiri bir yandan toplumsal mücadelenin yoğunluğu içinde 68 rüzgarının edebiyata ve Türkiye toprağına ektiği yüksek seslenimlerin şiiri olmuştur. Ülkedeki sol rüzgar, ozanın temel sorunsalının toplumsal alanla kesişmesini zorunlu kılmıştır buna bağlı olarak. Dönemin Toplumcu gerçekçi çizgisinin yanında İkinci Yeni?nin bireye ses veren imgelemi adeta bir kural bozucu olarak karşımıza çıkar bu bağlamda. İkinci Yeni her ne kadar dönemin egemen toplumsal seslenimininin dışında daha bireysel bir tutumla yola çıkmışsa da siyasal atmosferin belirlenimindeki aydın ve ozan için elbette yükselen toplumsal mücadele rüzgarına kapılmamak olanaksızdır. Bu belirlemeler kuşkusuz şiirin bireysel atmosferini ve imgesel yönünü göz ardı edemeyeceğimiz bir başka başlığı da gündeme getirmektedir. Ozan ne kadar şiirinde ?ben? olabilmiştir dönem gerçekliği açısından. Genç yaşta yitirdiğimiz Arkadaş Özger?in dizelerine kulak verdiğimizde içten içe kendi iç sesini duyurmaya çalışan bir ozanın ötekilik, ben olma sancıları da arasındaki gel gitlerine bir okur olarak kolaylıkla tanık olabiliyor tüm bu veriler ışığında. Arkadaş Özger şiiriyle devrimci bir ozanın şiire yüklediği mücadele dilini yansıtırken şiirin kurmaca gerçekliği ve ?ben?le kopmaz bağını da farketmiştir kuşkusuz.

Şiirin elbette imgesel, kendine özgü ve bir o kadar kurmaca niteliği Özger?i da birey oluşun dayanılmaz sancılarından kurtamamıştır hiçbir biçimde. Adeta Atay?ın ?Tutunamayanlar? ve Tehlikeli Oyunlar?da yansıttığı ülkenin savaş alanı haline geldiği toplumsal gerçeklikteki küçük burjuva aydının dramları onun şiirinde de yerini bulmuştur. Kuşkusuz bir başka bağlamda çıkar karşımıza çıkar bu durum: Aşkın öteki?lik halleri. Bir aydın olarak toplumsal gerçekçiliğin savunucusu olan ozan da bu dönemde kuşkusuz birey oluşun iç seslenmeleriyle de okuruna sessiz sedasız ulaşmaya çalışmıştır.. Nazım’ın Piraye’ye mektuplarındaki aşkın onulmazlığıyla toplumsal mücadeleyi bir kesişme ekseninde derin bir yalnızlık duygusuyla aktarmasına benzer bir yalnızlık temi Arkadaş?ın dizelerinde de yoğunluğunu hissettirir doğal olarak. Dönemi çözümlemenin sanıyoruz Özger?in şiirindeki büyük yalnızlığı kavramamız açısında yeterli ipuçları sunacağı da bir gerçektir.

Kuşkusuz 1970’lerden ’90’lara uzanan süreç, çağdaş Türk şiirinin oluşum çizgisinde farklı eğilimleri, farklı yönelimleri ortaya çıkardı. Ama bu süreçte yeni bir şiir kuşağının oluşumundan söz etmek mümkün değil. 1970’lerde ilk ürünlerini veren şairlerin , daha çok, 1940 ve 1960 Kuşağı şairlerinden etkilendikleri gözlenir. Ara dönemde ürünlerini verenler : Abdulkadir Bulut (1943-1985), Ali Rıza Ertan (1944-1979), Ahmet Telli( 1946), Hüseyin Yurttaş (1946), İsmail Uyaroğlu (1948) bir bakıma da ’70’li yılların şiirinin öncüleriydiler. Bunları şu şairler izledi: Ahmet Ada (1947), Ebubekir Eroğlu (1950), Mustafa Irgat (1950-1995), Barış Pirhasan (1951), İzzet Yasar (1951), Erdal Alova (1952), Enis Batur (1952), Erol Çankaya (1952), Veysel Çolak (1954).

1970’lerin sonralarına doğru farklı bir çizgide, adeta, yeni bir çıkış arayışını sezdiren şairlerin ürünlerinin ardı ardına dergilerde yayımlandığını, kitaplarını yayımladıklarını gözleriz. 1970’lerin siyasal ve toplumsal devinimi şiirin oluşumuna yansımıştır. Bu bağlamda Arkadaş Özger’in şiirindeki bireyselliği çözümlememiz 1980’lerin darbe ardılı aydın profilndeki açmazlarla dolu bireysellikten farklı irdelenmelidir. 12 Mart döneminin ağır baskı koşulları altında yaşadığı işkenceler sonucu 1973’te beyin kanaması nedeniyle yaşamını yitiren Özger, bir yandan topluma ve insana inancı şiirine taşırken, öte yandan cinsel kimlikler bağlamında bir ötekiliğin sancılarını yaşamaktadır. Dizelerine yansıyan siyasal aidiyetler açısından terk edilmişliğinin, iç ezikliğinin de şiire yansıması sayılabilir. Bu bağlamda cezaevindeki sevgilisine yazılmış şu dizelerin içtenliği, şiirin alt metni irdelendiğinde duyumsanan ?eşcinsel aşkın? devrimci bir romantizmle pekişmesi bu vurgumuzu somutlayabilir.


Giyecek çamaşır getirdim sana
adettir diye değil, sevdim diyedir
bağışla, eski biraz
bedenim uygundur diye bedenine
elimle yıkadım, ütüledim
elma ağacında kuruttum

Günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
Bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
Seni ben her yerinden öperim
bunu unutma

kadere inansaydım
sana inanırdım
Düşürmem sigaramın ucundaki külü ben

öyle kırık bakma bana
Caddeler nasıl da genişliyor
sana bunu söyleyecektim
Bileyli bir makas vardı yanımda
sana bunu söyleyecektim
Hadi kes büyüyen tırnaklarındaki kiri
sana bunu…
Oyy nasıl söyleyebilirim
deliren sevdamızın kısrak huyunu

Elimi tut
tuttururlar, o kadarına izin verirler
kahreden bir ayrılığın çılgınlığı değil bu
Bir isyanın kelepçeleşmiş resmidir parmaklarımız

sen içerde
Ben dışarda…
Oyyy mahpusluk mahpusluk..”

Şiirlerinde lirizm ve insancıl atmosfer, erken yaşta yaşamını yitiren ozanın suskunluğunu dizelerinde bozmasıyla da anlamını bulur kuşkusuz. Yalnızlık sarmalında Cemal Süreyya’ya yaklaşır onun bir o kadar toplumcu şiir evreni. Kendisini toplumun direnç ve emek türkülerinin içinde birey olduğunun bilinciyle tamamlar dizelerinde. Orhan Alkaya?nın ifade ettiği 70?lerin ?eperkek ? şiiri değildir onun şiiri. Kendisiyle yalnız kalmanın bir iç hesaplaşması gibidir onun dizeleri bu anlamda. Sağlık sorunları, duyarlılıkları, cinsel seçimi, toplum dışına atılma kaygıları Veysel Çolak?ın da tespit ettiği gibi kaçınılmaz bir bireyselleşmenin Özger?in şiiri açısından habercisi sayılabilir. ?Beni kendime gebe bırak? diyen bir kural tanımaz aşkın seslenici olmuştur dizeleri. ?Kural tanımayan sevgim benim/aykırım fizikötem doğaüstüm yanlışlığım/aşkım, sevgili yanılgım benim başyargıcım?

“ben az konuşan çok yorulan biriyim
şarabı helvayla içmeyi severim
hiç namaz kılmadım şimdiye kadar
annemi ve allahı da çok severim
annem de allahı çok sever
biz bütün aile zaten biraz
allahı da kedileri çok severiz”

“günler sarmal bir yay gibi
bunu unutma
bahar annemizin yemenisindeki solgun çiçektir
bunu unutma
seni ben her yerinden öperim.”

1970 Türkiye’sinde Murathan Mungan’ın dizelerinde de karşımıza çıkan ve 1980’li yıllarda küçük İskender’le anarşizan bir söylemle yer değiştiren seslenim Arkadaş Özger’in güçlü lirizminde “Zeki Müren’i seviniz.” dizelerinde de olduğu gibi yaşamın içinde öteki olmak ve öteki olanı anlamak konusunda dönemin birçok toplumcu ozanından da farklılaşır. Onun dizelerinde cezaevi, üniversite işgalleri, sokak eylemleri, direnişler canlı bir gerçekliktir ; ama “hayat trajik bir homoseksüeldir” ayrıca. Günümüz şiirinde çok az ozanın yakalayabildiği lirizm ve toplumsal duyarlılığın bileşimi sayılabilecek tutum bu şiirlerde tüm canlılığıyla yerini bulmuştur. Halim Şafak?ın değerlendirmesiyle onun şiirindeki bereylik birçok açıdan İkinci Yeni?den ileri düzeydedir. İkinci Yeni?deki tutum topluma ve kurumsal olana tepki değildir kuşkusuz. Kendi halinde olmak durumu olarak görebileceğim İkinci Yeni tutumuyla ötekiliğin aforizmasıyla kesişen Özger?in bireyselliği oldukça farklılıklar göstermektedir. Ki birey oluşun piolitikasıdur onun seslenimi. ?Zeki Müren?i seviniz? diyerek oldukça farklı bir çağrışım alanı yaratan ve toplumsal algının dışına bilinçli bir çıkışı yeğleyen bir poetik dilin onun şiirinde yoğun olarak bulunduğunu söyleyebiliriz.


hayat trajik bir homoseksüeldir
bence bütün homoseksüeller adonistir biraz
çünki bütün sarhoşluklar biraz
freüdün alkolsüz sayıklamalarıdır

siz inanmayın bir gün değişir elbet
güneşe ve penise tapan rüzgârın yönü
çünki ben okumuştum muydu neydi
biryerlerde tanrılara kadın satıldığını

ah canım aristophones
barışı ve eşek arılarını hiç unutmuyorum
ölümü de bir giz gibi tutuyorum içimde
ölümü tanrıya saklıyorum

ve bir gün hiç anlamıyacaksınız
güneşe ve erkekliğe büyüyen vücudum
düşüvericek ellerinizden ellerinizden ve
bir gün elbette
zeki müreni seviceksiniz

(zeki müreni seviniz)”

Üzerine az yazı yazılmış, az söz söylenmiş ve hatta şiirimizde unutulmaya meyledilmiş bir ozan olarak Hüzün Mevsimi şiirindeki gibi insana duyulan hasretle başlar onun poetik aforizması, yalnızlık ve bir yandan içten içe yaşanan öteki olma durumu şiirlerindeki yüksek sesi, toplumsal seslenimi farklı bir bağlama yerleştirir. Özger’in şiirleri sevilmelidir kuşkusuz bu nedenle de. İçindeki insanı, insanın yabancılığını, yalnızlığı kavrama bilinciyle okunduğunda okurca bu metinler daha doğru anlaşılacaktır kuşkusuz ve elbette şu sözü ozanın yukardaki dizelerinden yola çıkarak söyleme olanağınız da olacaktır: “Arkadaş Özger’i seviniz.”

“Gece
bir tabut gibi çöker omuzlarıma
bir ölünün iç çekmesi olur rüzgar
hüzünle düşünürüm uzaktaki bir evi

yıldızlar sayılmaz: hasret uzakta
hasreti bir ben bilirim “

Erinç Büyükaşık

Yazarın Yazıları

Yazarın İletişim Adresi:
erincbuyuk@gmail.com

Previous Story

Erinç Büyükaşık

Next Story

Grevden Sonra, Hakkı Özkan “Düşündüm taşındım. Bizim için en doğrusu direnmek, hakkımızı aramak”

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ