50. Sanat Yılında Şair Burhan Mendi?yle Söyleşi – Duran Aydın

?YOKSULLUĞU YÜREĞİNİZDE TAŞIMIŞSANIZ ŞİİRLERİNİZDE İSYAN OLACAKTIR??

Duran Aydın- ?Farsak yiğidi Trenci Hacı Yusuf Mendi?yle ?Avşar güzeli Iraz Ana?dan doğma, katışıksız bir Çukurovalı; Köy Enstitülüler kuşağından gelme emekli öğretmen, yayıncı Burhan Mendi? Bu kimliklerinizle bire bir örtüşse de öne çıktığını düşündüğümüz şair kişiliğinizle yanıtlar mısınız: Bu dünyayla, hayatla nedir alıp veremediğiniz? Niye, ne oldu da kavga biçimi olarak şiiri seçtiniz? Şiirle eksilmeyen, eskimeyen aşkınızı; içinizi ürperten ilk anlarından başlayarak anlatır mısınız?

Burhan Mendi- Kalabalık, yoksul bir demiryolcu ailesinin son çocuğu olarak doğdum. Hayal içinde, yoksulluk içinde, küçük bir tren istasyonunda (Yenice?de) büfede garsonluk yaptım. Yolcu trenlerinde simit sattım, posta trenlerinde hamallık yaptım. Kazandığım parayla anam okul giderlerimi karşılar, giysilerimi alırdı. Siyah gıslavet lastik ayakkabımı geceleri kucaklar öyle yatardım. Evimizin önünden geçen Toros Ekspresi?nin yataklı vagonlarından sarkan Tarsus beyazlarının peşine takılır, onlara imrenir el sallardım arkalarından. İçimde bir şeyler kıpır kıpır ederdi. Meğer sevda denilen baş belası böyle başlarmış.

D.A.- Bitek toprakların üretken bir şairi olarak yaşadığınız coğrafyanın şiirinize katkısından söz eder misiniz?

B.M.- Toroslar, Yörüklerin baba ocağı, ana kucağıdır. Kimi zaman haksızlığa, zulme başkaldırır Dadaloğlu. Gözü, gönlü sevda yüklü bir Karacaoğlan, Avşar kızlarıyla gönlünü avutur. Çapkın, tipik bir Çukurovalıdır Karacaoğlan. Çocukluğumda, Aşık Veysel?i bir gezgin ozan olarak gördüm. Sazına, sözüne imrendim. Pir Sultan Abdal gibi haksızlığa başkaldırmayı öğrendim. Aşık Ömer ve Ferhat gibi sevdalandım. Onlara özendim, koşma ve türküler yazdım ben de. Kimi zaman Karacaoğlan, kimi zaman Pir Sultan Abdal olurdum. Ama hiçbir zaman ?gibi? olmadım. Halk aşıklarının yüzyıllardır yarattığı halk şiirini yadsımak, yazar-şair kimliğime ters düşer. Çünkü onlar Türkçe? yi gergef gibi işlemişler, bir sanat dili olarak bize sunmuşlardır. Serbest ölçüyü benimseyip bu ölçüyle şiir yazmama karşın bugün hâlâ halk şiirimizin geleneğinden kopmuyorum. Örneğin son günlerde yazdığım ?Gelirsin? adlı şiirim koşma biçiminde yazıldı. Bu şiirin son dörtlüğü şöyle:

?Yobazlar çıkarsa karşına bir gün
Bıçağı korkuna saplar gelirsin
Eğer gönülden sevdiysen beni
Sevdanı namluya sürer gelirsin.?

D.A.- Tümü değilse de birçok şiirinizin beslendiği birer öykülerinin olduğunu düşünüyor musunuz? Bu öykülere yaslanan şiirler soluğunu yaşanmışlıklarından ısıtıyor. İmgeler bu yüzden ayağı yere basan, sokakta karşılığı olan somut resimler çiziyor. Bu lirizme açılan şiirinizin uğrak yerleri nerelerdi, nelerdi; sizi okurla kaynaştıran gizemi, büyüyü bizimle paylaşır mısınız?

B.M.- Her şiirimin dayandığı bir öykü, bir yaşanmışlık vardır. Bende izlenim bırakan bir güzelin, bir çocuğun, bir olayın, ayrılığın ve acının, ezilmişliğin izleri vardır. Genelde şiirler yaşanmadan yazılmaz ki. Güzelin bir bakışı, çocuğun bir çığlığı, bir ihtiyarın iç çekişi şiirimin konusu olabilir.
 Siz hiç aç uyudunuz mu? Sofraya konan ekmeğin en büyük dilimini  almak için kardeşlerinizle kapıştınız mı? Açlığı, yoksulluğu, yokluğu çok küçük yaşlarda tattınız mı?
 Yoksulluğunuz gömleğinizden sarkar, ayaklarınızda dolaşırsa  bunun ezikliğini yüreğinizde taşımışsanız, şiirlerinizde elbette bir isyan  olacaktır. Tüm bu olumsuzluklara karşın, bazen trenlerden el sallayan  kızlara, pamuk tarlalarında kızarmış ekmek gibi kokan köylü kızlarına  karşı içinizdeki platonik bir aşkla yatıp kalkarsınız. Henüz şiirle  tanışmamış olsanız da bütün bunlar belleğinizin bir köşesinde, çocukluğunuzu yansıtan şiirlerinize kaynak olacaktır.

D.A.- Bugüne kadar oluşan Burhan Mendi imgesinde kuşkusuz, yayıncısı ve sanat yönetmeni olduğunuz ?Söylem? ve ?Ardıçkuşu? dergileri hemen anımsanıyor. Ama şiir dünyamızda yayımladığınız kitaplar, şiirlerinizle var olmak, anılmak sanırım daha önemliydi. Bunca derinlikli, değişik boyutlu çağrışım zengini şiirlerden oluşan kitaplarla edebiyata bir ömür sunmanın ötesinde, bütün bunları yapmayıp da ne yapabilirdiniz? Şiirin karşısında ikinci bir seçenek düşmedi mi gönlünüze?

B.M.- Şiirlerim bugüne dek değişik sanat-edebiyat dergilerinde  yayımlandı. Ama bunlar içinde ?ARDIÇKUŞU?nun özel ve önemli bir  yeri vardır. Uzun soluklu şiirlerim bu dergide yayımlandı. Ardıçkuşu?na  gönül veren yüzlerce şair dostum oldu. Ardıçkuşu, aylık sanat- edebiyat dergisi olarak düzenli bir şekilde 104. sayıya ulaştı. Adana?da dalya diyen tek dergi oldu.
 Yazmayıp da ne yapacaktım? Çocukluğum ve gençliğim, şiirimin en  zengin kaynakları oldu. Hala, zaman zaman bu kaynaklardan  beslendiğimi söylemeliyim. Rüzgarlı yıllarda bana göz kırpanlar arasında ilk göz ağrısının yeri bambaşka.
 Bir şiir, okurunu alıp başka dünyalara götürüyor ve onu  dinlendiriyorsa görevini yapmış demektir. Duygudan, duyarlılıktan yoksun bir şiiri düşünmek bile istemem.

D.A.- Şiirlerinizin mayası insan? İnsanlık maceralarımızda bizi tutuşturan aşklarımız, ayrılıklarımız, özlemlerimizden bir şair olarak beslendiniz. Hayata şiir gözüyle bakmanın, şairce karışmanın ayrıcalıklı acıları sizi de yormuştur. Bu acıları çekmekten mutlu musunuz? Örneğin, bir türkü en son ne zaman ağlattı sizi?

B.M.- Her aşk, şiire açılan yepyeni bir penceredir. Önemli olan bu  pencereden doğru yerlere bakabilmektir. Bir şiiri yaratan da şairin  dilidir, duygu ve düşünceleridir, kısacası lirizmidir. Şiirde  anlaşılmamayı bir ustalık sanan 2. yenicilerin şiirimize olumlu  katkıları olmamıştır. Yalnız kendilerinin anlayacağı bir anlamsızlığı yaratmayı bir ustalık saymışlardır.
Oysa bir şair önce halk edebiyatımızın yarattığı dili, duyguları, deyişleri tanımalıdır. Bu zenginliğe kendisi de yeni bir soluk katmalıdır. Halk edebiyatımız şairlerimizin esin kaynağıdır. Yüzlerce yıl işlenmiş bir dil ve duygu zenginliğini yaşatmak, ona yeni değerler katmak ödevimiz olmalı. Biçim ve öz aynı kalsa da yeni yeni söyleyiş özellikleriyle, içeriğine değişik konular katıp, onu, çağdaş Türk şiirimizin zenginliğini yeşerten arayışlar içinde olmalıyız.
Ayrılığın acısını yüreğinde duyan bir Karacaoğlan, haksızlıklara karşı çıkan bir ozan Dadaloğlu günümüz ozanlarına da ışık tutmuştur. Ayrılık acısıyla yanıp tutuşan Karacaoğlan der ki:

?ağlayı ağlayı düştüm yollara
karışayım boz bulanık sellere
adı sanı bilinmedik illere
gitmeyince gönül yardan ayrılmaz?

Ayrıca Cahit Sıtkı Tarancı, Ziya Osman Saba, Rüştü Onur, Orhan Veli Kanık esinlendiğim ilk ozanlar oldu. Köyümüze kadar gelip sazıyla sözüyle hepimizi etkileyen bir Aşık Veysel?i nasıl unutabilirim?

?Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece?

Çağdaş şairlerimizden Attila İlhan esinlendiğim en değerli ozandır.

D.A.- Sayın Mendi; şiirin yürek kapanına düşme süreci sizde nasıl başlar? Nasıldır bir şiirin yazılma macerası? Oluşum ve gelişimini anlatır mısınız?

B.M.- Bir şiirin içinize doğması için, önce, sizi kucaklayan varlıkları gerçekten sevmeniz gerekir. Sevmeniz için de o nesneyi iyi tanımalısınız. O çocuk, o kadın, o olay sizi çarpmalı, çırpmalı, özeti sizde derin izlenimler bırakmalıdır. Sevdasını yarınlara taşıyan bir kızın yalnızlığını kucaklayan bir ozan olmalısınız. Yanınızdan geçip giden bir dünya güzeli de olsa, göğsüyle, bakışlarıyla, saçlarıyla sizi okşamıyorsa, şiirinizin konusu olamaz, olmamalıdır. Ama çok daha basit doğal giyimi, kuşamıyla köylü kızları da sizde değişik izler bırakabilir.

D.A.- Birikimleriniz, deneyimleriniz özellikle şiire yeni başlayan ?eşikteki? gençleri ışıtacaktır. Sizin için ?şiir? ve ?şair? sözcükleri ne anlatır?

B.M.- Bir gün hiç unutmam, genç bir şairimiz Ardıçkuşu?nun bürosunda beni ziyarete gelmişti. Kendisinin de şiir yazdığını söyledi. ?Bu şiirimi sabaha karşı yazdım. Rüyamda gördüğüm gibi yazdım, hiç değiştirmedim. Noktasına, virgülüne dokunmadım.? deyince onu uyarmam gerektiğine inandım, ?Sana o gece vahiy mi geldi?? deyince bana kırıldı ama, olsun, o, bana gün gelip hak verecektir. Çünkü şiir yazmak bir birikim, bir emek ister. Ha deyince, şiir yazılmayacağını bilmek gerekir. Bazen üzerinde aylarca çalıştığım şiirlerim olmuştur.
 Şiir yazarken ?gibi? olmaktan kaçınmalıyız. Başka şairlerin ayak  izlerine basmak ?gibi? olmaktır. Bir şair için ?gibi? olmak başka, esinlenmek başka şeydir. Bence esinlenmeyen şair yoktur.

D.A.- Türkiye?de yazılan şiirin; geldiği yerden, bulunduğu ve gideceği yer düşünüldüğünde düzeyi nedir? Şiirimizin sorunlarının ?Burhan Mendi şiiri?yle kesiştiği noktaları öğrenmek ve çözüm önerilerinizden yararlanmak isteriz.

B.M.- Türkiye?de, biçim ve içerik açısından zengin ve özgün şiirler de yayımlanıyor. Bunlara ulaşmak da pek kolay olmuyor. İstanbul ve Ankara dukalıkları bu tür yayınları taşraya ulaştırmıyor. Anadolu?da bu tür şiir kitapları okuyucu bulamadığı için de taşraya düzenli olarak ulaştırılmıyor. Böyle olunca da şairlerimizin çoğu kendi kabuğuna çekiliyor, kendi yazıp kendi okuyor. Ekonomik yönden yoksulluk içindeki şairlerimizin çoğu kendi kaderine küsüp içine kapanıyor, şiirlerini yayımlayamadıkları için de kahroluyor, şiiri kucaklamak yerine acılarını içine gömerek yaşıyor.

D.A.- Şiirin okuruyla buluşmasının git gide zorlaştığını düşünüyor musunuz? Türkiye ve dünyada şairlerin okurunu her geçen gün yitirdiği söylenebilir mi? Okur yeniden, nasıl kazanılır? Elbette okumak; izleme ve dinlemeye göre ?emek? gerektiriyor. Hayatlarından şiir eksilen insanların bu yöndeki yoksulluklarından da söz eder misiniz?

B.M.- Şiirin ve şairin okurla buluşması giderek zorlaşıyor. Şairlerimizin  çoğu yoksulluk sınırında yaşamını sürdürüyor. Onların çoğu şiirlerini kitaplaştıramıyor. Şiirlerini bazı dergilere göndermekle yetiniyor.
 Devlet zaten şairlerden elini ayağını çekmiş. Yılda bir defa olsun, seçici  kuruldan geçen şiirleri bir antolojide yayımlamıyor. Şiir yarışmalarının çoğu adam kayırmalar ışığında yapılıyor.
Dünya şiirine ulaşmamız çok daha zor gibi geliyor bana.
 Eskiden?DE? yayınları arasında, ?Varlık? Dergisi?nin bir köşesinde ve ?Türk Dil?i Dergisi?nde çeviri şiirler yayımlanır ve beğeniyle okunurdu.
Şimdi bu yayınlar da bize uzak kaldı.
 Bana göre, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi ulusal olmaktan çıkıp  evrenseli kucaklayan şairlerimizin şiirleri Batı dillerine çevrilmeli,  şairlerimiz böylece, dünya şiirleriyle boy ölçüşebilir düzeye getirilmelidir.
 Okur, bölgesel ve ulusal şiir yarışmalarına katılarak, şiiri  kucaklayabilir. Şiir okumayan ya da şiiri dudak bükerek okuyan okurların edebiyatla bir ilişkisi olamaz. Kendini beğenmiş okurların şiire duyarsız kalmaları doğaldır.
Şiir, emek, sabır ve sevgiyle yaratılır. Okuyucuyu alıp bir yerlere götürmeyen, ona yeni umut kapıları açmayan şiirler, bir sanat değeri taşımadıkları için çabuk unutulur, hafızalardan silinir gider.
Oysa şiir, tekrar tekrar okunmalı, gereksiz sözcüklerden arındırılmalıdır. Böylece, emeğin süzgecinden geçen şiir, giderek tatlanır okurun da beğenisini kazanır.

D.A.- Şiire yeni soyunan gençlerin birikim ve deneyimlerinizden yararlanmaları adına, eklemek istediğiniz konular varsa ve yeni çalışmalarınızı da öğrenmek isteriz.

B.M.- Şiire soyunan gençler, onu tanımak ve sevmek için çok çaba sarf etmeli. Her şeyden önce şiire sevdalanmalıdır. Halk edebiyatını iyi tanımalıdır. Manilerle, türkülerle, koçaklamalarla beslenen gençler, o şiirlerden esinlenerek yeni dörtlükler yazmalı, ?gibi? olmaktan özenle kaçınmalıdırlar. Halk edebiyatımızın kaynağından beslenen gençler, yeni ve serbest şiirler yazmaya yönelmeli. Beğendiği şairlerin şiirlerini tekrar tekrar okumalı, onlardan esinlenerek yazmaya çalışmalıdır. Zamanla, özendiği şairlerin üstünde yeni bir dünya kurup orada soluk almasını bilmelidir.
 Hiç ümit etmediğim bir anda, parmağını ekmeğine katık edip  somuran bir çocuk, sevdalı yalnızlığın gözlerinden sarkan bir kadın,  evine bir dilim ekmek götürememenin ezikliğini duyan bir baba, beni sarsar.
Bunlar benim şiirlerimde kurgulanmayacaksa niye yazıyoruz?
 Bu nedenle, bu ve benzeri durumlarda yazmayan kalemi kırıp atmak gerekir?

D.A.- Verdiğiniz yanıtlarla bizi mutlu ettiniz. Teşekkür ederiz.

B.M.– Ben de teşekkür ederim?

3 Comments

  1. 1962 – 63 senesinde Afyon batı menzil komutanlığında siz teğmenken emrinizdeydim. Adım Cahit Yılmazgönen. Ceyhanlıyım. Bilahare Elazığ’da öğretmenlik yaptığınız zaman yanınıza geldim. Ellerinizden öper saygılar sunarım

  2. Cahit Bey,merhaba…
    Yorumunuz için çok teşekkür ederim. Sağ olun.
    Bu yazıyı ve yorumunuzu, şu anda Mersin’in deniz kıyısındaki bir kasabasında yaz boyunca dinlenmekte olan Burhan Abi’nin görüp okuması olanaksız! Kendisi rahatsız. İlaç desteğiyle hayata tutunabiliyor. Ancak bu ayın sonları ya da kasım ortalarında Adana’daki evine dönecek. Ben Burhan Abi dönünce yazınızı okutacağım. Umarım sizi anımsar.
    Sevgiyle, dostlukla esen kalın…

    Duran Aydın

  3. teşekkür ederim duran bey. çok üzüldüm hasta olmasına . acil şifalar dilerim . saygılarımla Cahit YILMAZGÖNEN

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Hayrig Hayrig – Ara Aginyan

Next Story

Eski Yunan (Tarihöncesinden Helenistik Çağ’a) – Thomas R.Martin

Latest from Söyleşi

Arif Damar ‘ın şiir serüveni (kendi sözleriyle)

Henüz 15 yaşındayken, bir öğretmeninin çıkardığı “Yeni İnsanlık” dergisinde “Edirne’de Akşam” şiiri yayınlanıyor ve “yetenekli çocuk” olarak dikkatleri üzerine çekiyor. Şiir serüveninin sonrasını Arif
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ