68’in Edebiyatı, Edebiyatın 68’i – Hazırlayan: Sennur Sezer

Sennur Sezer’in “68?in Edebiyatı, Edebiyatın 68?i” adlı incelemeli antolojisi, kendilerini, dünyayı ve hayatı değiştirmeye adayanların yaşadığı cehennem süreçlerine tanıklık ediyor; bu dönemi etiyle kemiğiyle yaşamış olan şairlerimizin şiirlerini içeriyor.

“Sennur Sezer?in ?68?in Edebiyatı, Edebiyatın 68?i? başlıklı kitabı, 40. yıl tartışmalarının bir parçası olarak görülebilir. 1968 yılı, siyasi hareketlilik açısından özel bir önem taşısa da, kitabın 68 ruhunun edebi yansımalarının peşine düştüğü sanılmasın. 1960-1975 kesitinde, sol siyaset, etkisini önemli ölçüde artırmış ve bununla eşzamanlı olarak, bir toplumsal aydınlanma dönemi yaşanmıştı. Türkiye?de nitelikli edebiyatın bir toplumsal ihtiyaç olarak adlandırılabilecek bir ilginin odağı olması da yine bu döneme denk gelmektedir. Edebiyat, modern Türkiye?de belki de hiç bu kadar önemli olmamıştı. Kitap boyunca, bununla ilgili bizi şaşırtan pek çok örneğe rastlamak olası. Dinlemediğim ve okumadığım pek çok ?hikaye? ile karşılaştığımı ve bazılarına şaşırdığımı söylemeliyim.

Öte yandan, dönem boyunca sol siyasetin etkisi, yoğun bir şekilde edebiyatın üretim süreçleri ile bağlantılıdır. Modern edebiyat ya da modern şiir, Tevfik Fikret?in, Nâzım Hikmet?in varlığı ile zaten kavgacı bir kanala sahipti. Ancak bu dönemde, sol duyarlılık edebiyatın istisnai değil, ağırlıklı bir parçası olmuştur.

Bunun avantajları olduğu gibi dezavantajları da var. En önemli avantajı, dönemin yetenekli gençlerinin bu değer yargılarından kurulu bir dünyaya gözlerini açmaları ve edebiyatın bu kanalında çok sayıda ürün verilmesi olmuştur. Ancak bir de olumsuz tarafından bahsetmeli. Bu ?egemenlik?in sonucunda, toplumcu edebiyat, edebiyatın ortalamalarını da oluşturmuş ve niteliksiz çok sayıda ürün de dolaşıma çıkmış; bir şiirin siyasi meşruiyetinin, ona edebi meşruiyet de sağlayacağı varsayılmıştı. Bu da ?toplumcu edebiyat? ile mesafeli olanların eline kolay bir itiraz malzemesi veriyordu. Ancak ortalamaya bakıp toplumcu edebiyatı bir bütün olarak yargılamaya kalkmak da bir o kadar vahim bir hata olsa gerek.

Sennur Sezer?in yaklaşımı ise, bu meşruiyet kavgasına oldukça başka bir düzlemden bakıyor. Dönemin şiirleri ve öyküleri, toplumsal mücadelenin sıcağından çokça etkilenmişse, onları dönemin toplumsal ve siyasal tarihi ile bir arada ele almak en doğrusu gibi görünür. Sennur Sezer de böyle yapıyor ve iç içe geçmiş bir siyasi-edebi tarih yazıcılığı öneriyor. Bir yandan siyasi hafızamız tazelenirken, diğer yandan dönemin edebiyatı, siyasi atmosferin içine oturtularak kaleme alınıyor. Bu tavır meraklı şiir okuru için, pek çok şiirin yazılış sürecine dair önemli malzemeler sunuyor. Ancak, şiirlerin toplumsal bağlamını işlerken konunun hakkını veren Sennur Sezer?in, edebiyat ürünlerine yeterli ağırlığı verdiğini söylemek zor. Başka bir ifade ile, metin analizlerine, metinlerin yazılış ortamı ve serüvenini aktarmanın ötesinde fazla rastlanmıyor.

Hayatla bağlarını kurmaya çalışan bir şiirin ?80 sonrasında kademe kademe azalmış etkinliğinin tarihçesini ve ortaya çıkış koşullarını öğrenmek ve bu şiirin hangi kanallardan devam edebileceği üzerine düşünmek isteyenler için oldukça yararlı bir kitap. Ve itiraf etmeliyim ki, kitabın 1960-1975 dönemine ilişkin çıkardığı derli toplu siyasi özet, benim için de çok yararlı oldu.

Sonuç olarak, Sezer?in kitabı, demode olmuş, savunulması resmen ayıp sayılan bir dönem şiirine hiçbir tür fanatizme bulaşmadan sahip çıkmayı başarıyor ve kitaba bolca aldığı edebi ürünle o günlerin edebiyatı içinde okuru keyifli ama düşündürücü bir yolculuğa çıkarabiliyor.
Efe Duyan – 08/02/2009 Tarihli Sol Günlük Gazetesi
http://haber.sol.org.tr/okumaodasi/9822.html

RENGİN ARSLAN, 13/02/2009 Tarihli Radikal Gazetesi Kitap Eki
Belleğimizin gittikçe daha az işler hale geldiği bu günlerde, ?o? gençlerin hikâyesini hatırlamak ya da öğrenmek, 68?in sözünü, sazını duymak isteyenler için Sennur Sezer?in çalışması tarihle edebiyatın buluştuğu bir alan yaratıyor
Bazen geçmişe yolculukta edebiyatın tarih kitaplarından daha iyi rehber olduğunu düşünürüm. Bireyin geçmişi algılaması için sadece somut olaylar silsilesi, tarih sıralamaları, maddi gerçekler yeterli olmuyor. Tarih, edebiyat olmadan biraz yalnız ve soğuk. Örneğin, Jane Austen?ın romanları olmadan anlatılan bir 18. yüzyıl İngiltere tarihi eksiktir. Austen tarihsel notlar düşmemiştir romanlarına tabii ki, ama o dönem İngiliz toplumunun yapısını, toplumun içinde ailenin kurumsal önemini hangi tarih kitabı onun romanlarının anlattığı gibi anlatabilir ki bize. Ya da Pablo Neruda?nın şiirleri olmadan İspanya İç Savaşı?nı her boyutuyla kavramak mümkün müdür? Beckett?in oyunlarını okumadan/ izlemeden, onun mutlaka bir yanı sakat karakterlerini içinize çekmeden, İkinci Dünya Savaşı?nın yarattığı yıkıntı tam anlaşılabilir mi? Anadolu?daki mücadeleleri halk şiirimizi okumadan her boyutuyla görebilir miyiz?
Sennur Sezer?in 68?in Edebiyatı Edebiyat?ın 68?i kitabını okurken bunları düşündüm. Belki Türkiye?nin her kritik ve halkın büyük bir kesimini ilgilendiren dönemi için söylemek mümkün değil ama, edebiyat 1968 hareketlerinin neredeyse güncesini tutmuş gibidir. Türkiye?de devrimci mücadelenin sadece önderler arasında değil geniş kitlelerce benimsendiği döneme ait Melih Cevdet Anday?ın ?Kısmeti Kapalı Gençlik?, Şükran Kurdakul?un ?İzmir?in İçinde Amerikan Neferi?, Behçet Aysan?ın ?Üç Anı Üç Şehir?, Can Yücel?in ?Mare Nostrum? ya da Attila İlhan?ın ?Tutuklunun Günlüğü? şiirleri buna örnek. Tüm bu şiirleri art arda hatırlamamızı sağlayan bir kitap Sezer?in kitabı.
12 eylüle kadar sürer
Sennur Sezer?in kitabın önsözünde belirttiği bir noktayı burada not düşmek gerek: ?Kimi kaynaklar dönemi 15-16 Haziran ile noktalarlar. Bizce bu dönem devrimci dalganın ilk aşamasıdır ve ikinci aşamanın hızı 12 Eylül 1980 ile kesilmek istenmiştir.? Sezer bundan yola çıkarak edebiyatın 1968?e tanıklığını da 80?li yıllara kadar getiriyor.
Yazarın bu çalışmasının önemli bir noktası da, edebiyatın tanıklığına geçmeden önce dönemin olaylarını anlatması. Bu anlatımda da Sezer 68?i hazırlayan yılları milat alıyor ve 1950 Demokrat Parti iktidarından itibaren kısa bir Türkiye tarihi sunuyor okurlarına. Yaşananlar üzerine yazılmış şiirlerden örnekler veriyor. 1960 devrimine tanıklık eden şiir, Cemal Süreya?nın ?555 K?sı; 28 Nisan 1960?ta Turan Emeksiz?in Beyazıt Meydanı?nda öldürülüşünün tanığı, Nazım Hikmet?in ?Beyazıt Meydanı?ndaki Ölü?, A. Kadir?in ?Dört Pencere? ve Enver Gökçe?nin ?Turan Emeksiz? şiirleri.
Edebiyat dünyasında yazılanlar aynı zamanda, geniş halk kitlelerince takip edildiğine göre, halkın duygu ve düşüncelerini de yansıtıyor diyebiliriz sanırım. Bu bağlamda okununca şiirler, öyküler sadece 68?in devrimci mücadelesininin aydınlar arasındaki algılanışının değil dönemin yaygın düşünüşünün de aynası oluyor.
İsmail Uyaroğlu?nun 1973 yılında yayınlanan ?Ama Umudu Değil? şiiri 12 Mart 1971 muhtırasına rağmen duyulan inancın ilanı gibidir:
Acı neyi siler?
Acı ancak acıyı siler
Umudu değil
Açlık neyi siler?
Açlık bir acıyı
Bir de kendini siler
Umudu değil
Ölümse dostlar
Acıyı, açlığı ve her şeyi siler
Ama umudu değil.
Sezer?in çalışması olayların edebiyata yansımasına sadece şiirlerle ele almıyor. Yazar tiyatro oyunları ve öykülerde de 68 döneminin yer alışını irdeliyor. Erdal Öz?ün ?Çağdaş İşkenceci Üzerine Notlar?ı, ?Urgan?ın Ucunda?, ?Kanayan? isimli öykülerinden, Adnan Özyalçıner?in ?Baskın? isimli öyküsünden uzun alıntılar yaparak, dönemin öyküye yansıyışını aktarıyor. Yazar, kitabın bir bölümünü de 68 liderleri ve idam edilenler ardından yazılan şiirlere ayırıyor. 68?den 80?e kadar yazılanlardan örnekler vererek olaylar sonrasında hatırlananları, yaşananların arkada bıraktığı duyguların izini de sürüyor.
68?de yaşananları, ?bir televizyon dizisinden? öğrendiğini söyleyen bir kuşak yetişiyor ne yazık ki. Büyük izler bıraktığını kesinlikle bildiğimiz, sezdiğimiz 1968?i -öncesini ve sonrasını- çoğunlukla edebiyatla öğrenmiş bir kuşaktanım ben. Belleğimizin gittikçe daha az işler hale geldiği bu günlerde, ?o? gençlerin hikâyesini hatırlamak ya da öğrenmek, 68?in sözünü, sazını duymak isteyenler için Sezer?in çalışması tarihle edebiyatın buluştuğu bir alan yaratıyor.

?68 EDEBİYAT VE EDEBİYATÇI ANLAYIŞINI BÜTÜNÜYLE DEĞİŞTİRDİ?
Sennur Sezer’le Söyleşi: Deniz Kızılkaya
Remzi Kitabevi Kitap Gazetesi Şubat 20009 Sayısı
Sennur Sezer, ?68?in Edebiyatı Edebiyatın 68?i? isimli kitabında en çok şiirin izini sürüyor. Türkiye?deki 68 tarihini okurken bir yanıyla da edebiyatta bıraktığı ayak izlerini takip ediyorsunuz. Sezer?le hem bu izleri hem de toplum ile sanat ilişkisini konuştuk…

Deniz Kızılkaya: Türkiye?de 68?in siyasi ve toplumsal olayları ile edebiyatımız arasındaki etkileşimi ele alıyorsunuz. Kimi olaylar doğrudan şiire, romana, öyküye yansımış. Dikkati çeken daha çok şiire olan yansımalar. Bunu neye bağlıyorsunuz?

Sennur Sezer: Galiba, bizim edebiyat geleneğimizde, halk arasında ?destan? da denilen, olay aktarımının nesirden çok nazımla yapılışının payı var bunda. Ama kimi konular da ancak bir çığlıkla anlatılabilir. Çığlık da nesirden çok şiirle ifade edilebilir. Öykü, olayları, örneğin bir cinayeti, dudağını ısırarak, acısını ağır ağır aktaran bir insana benzer. Onu durup dikkatli dinlemek gerekir. Çığlıktansa kaçamazsınız.

Deniz Kızılkaya: Türkiye?de edebiyatın toplumsal olaylarla bağlarını sıkı kurulduğu dönemde daha canlı bir sanat üretimi göze çarpıyor. Buna katılır mısınız? Katılırsanız sizce sebebi nedir?

Sennur Sezer: Anlattığım dönemde edebiyatçının toplumla kurduğu bağın daha sıkı olduğu bir gerçek. Sanatın da (hem yazılı hem sözlü hem görsel) dolaşımda olduğunu söyleyebilirim. Şehir içinde devlet ve belediye galerileri, günlük gazetelerde sergi yazıları, edebiyat eleştiri ve dedikoduları… Matine de denilen şiir-öykü okumaları… Açıkhava tiyatrolarında halk konserleri… Sonra şehirde, banliyölerde duvar resimleri, sokak tiyatroları, uluslararası gençlik festivalleri, sanat şenliklerine dönüşen belediye şenlikleri, halk plajlarında edebiyatçılarla söyleşiler, imza günleri, film gösterileri… Bunda 1960?taki fikir özgürlüğü ve yeni gençlik örgütlenmelerinin de, sosyalist parti örgütlenmelerinin de payı var. Behçet Necatigil, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi sanatçı-öğretmenlerin, kitapevini bir sohbet evine döndüren Dağlarca?nın, Türk-Alman Kültür Derneği?nin bizi hem kendi yazarlarımız hem Alman sanatıyla tanıştıran yöneticisi Robert Anheigger?in, Samsun?da Çaltı dergisini, Ankara?da İmece?yi çıkaranların payı da var kuşkusuz. Sinematek?i ve Onat Kutlar?ı da unutmamak gerek.

Deniz Kızılkaya: Toplumsal hareketlerle kurulan bu ilişki sanatta derinleşmenin önüne geçmiş mi? Edebi tadını yitirdiğini gözlemliyor musunuz? Slogancı söylemlerin artmasına neden olmuş mu?

Sennur Sezer: Toplumsal harekete katılmanın yazarlar için doğal olduğu bir dönemden söz ediyoruz. Türkiye İşçi Partisi üyelerinden biridir Edip Cansever. 555 K adlı şiirin yazarıdır Cemal Süreya, Devlet ve Tabiat?ın yazarıdır Ece Ayhan… Güncele eğilmeleri (Tomris ve Turgut Uyar?ı, Hilmi Yavuz?u ve Ülkü Tamer?i de anımsayalım) onların şiirini derinleştirdi bence. Öykücülerden Adnan Özyalçıner, Erdal Öz, Leyla Erbil biçimlerinde belli belirsiz bir yalınlığı seçtilerse de daha önceki biçim denemelerini, üst gerçeği, masalsılığı bırakmadılar bütün bütüne. 60 Kuşağı denilen ve İkinci Yeni?nin olanaklarını deneyerek yola çıkanlar, gündemi izlerken ?ben?den ?biz?e ulaştılar. Kemal Özer, günlüklerle şiir yazmayı deneyerek eğildi toplum hareketlerine. Yani içerik değişti ama biçim de inceldi. Nâzım Hikmet?in, Sabahattin Ali?nin, Ahmet Arif?in, Enver Gökçe?nin yeniden yayımlandığı, 1940 Kuşağı şair ve yazarlarının gündeme geldiği günlerde slogan olanaksızdır bence.
Can Yücel?in yazdıklarına slogan denemez. O ince ironisiyle yeni bir siyasal şiir örneği vermiştir. Dağlarca… açık, seçik, doğrudan, ama slogan mı, sanmam. Bu dönemde şiire başlayanlar (örnekse Ahmet Erhan) çarpıcı bir içerik ve biçim oluşturdular.

Deniz Kızılkaya: Toplumsal yaşamdan etkilenmeyen bir edebiyat var mıdır? 80 sonrasında edebiyatın bireyin dünyasına daha fazla yönelmesi de bu tür bir etkileşimin ürünü müdür?

Sennur Sezer: Toplumsal olaylardan etkilenmek, olayları birebir yansıtmak demek değil. Bireyi anlatarak da toplumu anlatmak olası. Ne var ki 80 sonrası edebiyatta öykü, şiir hatta roman ?zaman ve mekân?dan koptu. Bireyi anlatmaktan çok ?birey?in kâbus ve sayıklamalarına kapandı. Bu tavır, o güne kadar gündemde olan edebiyata karşı bir tepki olarak da yorumlanabilir, edebiyatı değerlendirenlerin arasına yeni katılan adların, yeni yayımcıların tutumlarının etkisi olarak da. Toplumsal değerler dizgesinin hızla aşınıp değişmesinin de bunda payı olmalı.

Deniz Kızılkaya: Daha çok edebiyatın etkilenmesini konuştuk. Edebiyat toplumu etkilemiş midir? Edebiyatın böyle bir gücü var mıdır?

Sennur Sezer: Ben grev çadırlarına giden yazarları, grev çadırlarına asılan ünlü şiirleri, sendika dergilerinde işçilerin yazdığı şiirleri, öyküleri anımsıyorum. Etki sayılmaz pek belki. Yazar örgütlerinin düzenlediği özel toplantılarda kalabalıkların şiir ve öykü dinlemek için büyük alanları, örneğin Açık Hava Tiyatrosu?nu, para vererek doldurması da var; tiyatroda kitap alma alışkanlığı da… Bir de edebiyatçıların daha doğrusu yazar örgütlerinin belirli konulardaki yargılarının açıklanmasına basının ve halkın ilgisini anımsamak gerekli. Bir grevin aleyhine yazdığında Aziz Nesin?in bile protesto edildiğini bilmek örneğin.

Deniz Kızılkaya: Dünya edebiyatında da 68 ve edebiyat ilişkisini inceleme olanağınız oldu mu? Türkiye?deki etkilerle kıyaslayacak olursanız neler söylersiniz?

Sennur Sezer: Bizim 68?imizin kapsamında, öğrenci olaylarının hemen ardından 15-16 Haziran geldi. Öğrenci, edebiyat ve işçi etkileşimi miydi, tarihin dönemeci mi? Belki de ?hepsi?dir. Bir de onun edebiyattaki izleri, alternatif bir tarih oluşturan tanıklıkları var. Dünya 68?inin örneğin Alman 68?inin öğrenci ve öğreticilerin yaşamında pek çok şeyi değiştirdiği söylenir. Ben de bizim 68?imizin edebiyat ve edebiyatçı anlayışını bütünüyle değiştirdiğini söyleyebilirim.

Pakize Barışta, 28.12.2008 tarihli Taraf Gazetesi
68?in Edebiyatı Edebiyatın 68?i adlı inceleme-seçki kitabından, kimimiz bir türlü unutamayacağımız insanlık acılarını tekrar okuyoruz ve yaşıyoruz, kimimiz de yeni kuşaklar olarak bu trajediyi öğreniyoruz.

Sennur Sezer, doğru ve mükemmel bir inceleme hazırlamış bana göre. 1950-1975 yılları arasında olup bitenleri edebiyatın tanıklığı içinde sunuyor okura.

Bir şiir, Ağır Ceza Mahkemesi?nde yargılanıyor:

?Erken öten güzel horoz / Öt söküp giden gecede bir daha. / İnlesin sessizlik, / Korku girsin yüreğine karanlıkta çalanların / Öt ki karadağlar allana / Yiğitlerin amacına yollana. / (…) / Erken öten horozun başı kesilirmiş / Bitmez tükenmez ki başın kesile kesile / Her çağda her yüzyılda her gün / senin altın sesindir getiren ışığımızı / Öt ki karadağlar allana / Aç eller tok tarlalara çullana?

Şair de şiirinin savunmasını yine şiirle yapar: ?(…) / Savcı nedir düşündün mü, / Bıçakları uçlu kılan? / Bir eski hak alınmamış, bir dere kar sorulmamış, / Şunun bunun alın teri, / Alınları taçlı kılan. // Savcı nedir düşündün mü? / Yazıları suçlu kılan? / Usla, yürekle, büyümüş, gündüzler geceye karşı, ama nedir çağlar üzre, / Beni senden güçlü kılan??

Birinci şiirin adı Horoz, İkinci şiirin adı Savcı.

Şairin adı da Fazıl Hüsnü Dağlarca.

Dağlarca?nın bu meydan okuması, 68 ruhunun edebi bir göstergesi değil mi?

68?in Edebiyatı Edebiyatın 68?i, 68 olayları döneminin öncesini, sırasını ve sonrasını bir bütün olarak ele alıp, dünya genelinde ve Türkiye özelinde işleyen değerli bir kitap; Güney Amerika devrimci hareketlerinden, Che?den de geçerek 1975?lere kadar uzanan ve hala kanayan bir Türkiye kesitinin edebi olarak yorumlanışı.

?Ölü mü denir şimdi onlara / Durmuş kalpleri çoktan / Ölü mü denir şimdi onlara / Kımıldamıyor gözbebekleri / Ölü mü denir peki / En büyük limanlara demirlemiş / En büyük gemiler gibi / Kımıldamıyor gözbebekleri / Ölü mü denir şimdi onlara. / (…)?

Edip Cansever?in Ölü mü Denir adlı bu şiiri, devletin, sistemin, faşizmin, tüm insanlık tarihi boyunca; devrimcileri ve gençleri ancak fiziken öldürebileceğini vurguluyor.

68?in Edebiyatı Edebiyatın 68?i, bir özgürlük çığlığı kitabı.

Bu çığlığa katılan bütün sesleri bir kez daha bir araya getirerek, bu çığlığın evrensel döngüsünü hem hatırlatıyor, hem de hissettiriyor insana.

Kanal bir türlü tıkanmıyor, tıkayamıyorlar.

Tarihin özgürlük kanı, zaman zaman sadece kılcal damarlarda seyretse de, hep akar ve akar çünkü, bu kitapta olduğu gibi.

Belleklerimizdeki 68 kaydı da, bireysel olarak zayıflasa bile, hiçbir zaman tam anlamıyla silinemeyecek yoğunlukta ve etkide bir kayıt. Öyle bir bellek kaydı ki bu, aynı zamanda, kuşaktan kuşağa akan bir vicdan özsuyu gibi sanki.

Sennur Sezer, 68 hareketini edebiyat ve sanat alanında toplayıp yeniden netleştirirken, Yeni a dergisi olayının altını da çizmiş; bu da özellikle kutlanacak bir husus bence bu.

Kemal Özer, 07/12/2008 Tarihli İnternet Sol Günlük Gazetesi
Son günlerine yaklaştığımız bu yıla damgasını vuran pek çok olay, yapıt, değerlendirme ve gelişme var. Bunlardan biri de, 40. yıldönümü olması dolayısıyla 68’in gündeme gelmesi, getirilmesiydi.

Alışılmış anmaların ve değerlendirmelerin ötesine geçmesi gereken bir yıldönümüydü. Bu gerekirliğin nasıl yerine getirildiğini gözden geçirmekte yarar var.

Bu yazıda bunlardan birini anmak istiyorum. Evrensel Basım Yayın’ın yakın zamanda çıkardığı bir kitabı: 68’in Edebiyatı Edebiyatın 68’i.

Önce şunu söylemek gerek: İki yönlü bir vurgu yapıyor kitap. Hem tarihsel gerçekliğin kavranması, hem bu gerçekliğe edebiyatın bakışı açısından. Kitabı titiz bir çalışmayla yayına hazırlayan Sennur Sezer, her iki açıdan da örnek sayılabilecek bir toplam ortaya koyuyor.

Kitabın öndeyişinde, olayı bir zaman dilimine sıkıştırarak görmenin yanıltıcılığına vurgu yapılarak, ?68 (in), bir yıl içinde başlayıp bitmiş bir parlamanın adı gibi? algılanmaması gerektiğinden yola çıkılıyor.

Kitapta ?Edebiyatın Tanıklığı? adlı ilk bölüm, tarihsel gerçekliği algılarken 1950’lerin başına kadar gidilerek kapsamlı bir sergilemeye ayrılmış. Bu tarihten 1975’e kadar hem yaşanan olaylar, hem bu olayların edebiyat üzerinden yansımaları bu başarılı sergilemede ayrıntılı olarak karşımıza çıkarılıyor.

68’e gelmeden önce Türkiye’de neler olduğunu iyi bilmek amacıyla düzenlediği bu sergilemede Sennur Sezer, kimi kaynaklarda belirtildiği gibi bu dönemin 15-16 Haziran olaylarıyla noktalanmadığını, yalnızca devrimci dalganın ilk aşaması olduğunu, ikinci aşamanın hızının 12 Eylül’le kesilmek istendiğini belirtiyor.

Yaşananların tarihsel geçmiş içine oturtularak algılanması bu sergilemeyle amacına ulaştığı gibi, edebiyatın yaşananlar karşısındaki tavrı da ortaya konan ürünlerle koşut olarak göz önüne çıkarılıyor.

Yaşanan olaylarla bu olayların edebiyata yansımasının bir genel görünümünden sonra kitap bir başka bölümle özel bir kesit vermeye yöneliyor. Kitabın ikinci bölümü ?Direnme Odağı Dergilerden Biri? adıyla Yeni a Dergisi’ne ayrılmış. Şiirlerin yanı sıra derginin 1972-74 yıllarında yayınladığı ürünler arasında öyküler ve çeşitli yazılar da alıntılanıyor. Bunlardan birinde, hapis ve işkenceden geçmiş dergi yazarlarından Erdal Öz şöyle diyor: ?KAVGA KİŞİSEL DEĞİLDİR. Amaç öç almak hiç değil. Coplarla, sopalarla değil kavga. Yeldeğirmenlerine savaş açılmadı. (…) KAVGA, KİRALANMIŞ SERMAYEYE KARŞIDIR. Namuslu ve bilimseldir bu kavga. Gündemde görüşülecek en önemli madde budur. Artık görüşmeye geçilebilir.? (Ocak 1974)

Kitabın sonraki iki bölümü ise, ?1968 Olayları, Liderleri ve İdamlar İçin? yazılan şiirlerle öykü ve anılardan örneklere yer veriyor. Kitabı bir yıldönümünü anarken

güncel hale getiren, başta da dediğim gibi, yalnızca 68’i anması değil, hem bir gerçekliğe bakış biçiminin nasıl olması gerektiğini, hem de edebiyatın yaşananla ilişki kurarken tavrının ne olması gerektiğini başarıyla gündeme getirmesi.

Tanıtım Yazısı
“1968 yılı bütün dünya için bir dönemeçtir.”Bağımsızlık, özgürlük isteğiyle kurulu düzenin bağnaz bakış açısına karşı bir başkaldırı” olarak özetlenebilecek bu hareket, tarihsel , toplumsal gerekçelerinden ve temellerinden ayrılarak yargılanamaz. Türkiye’deki 68 Hareketi, yayınevimizin yayımladığı ve Aydın Çubukçu’nun hazırladığı Bizim ’68’le belgelenmişti. Bu kez Sennur Sezer, 68 hareketininin köklerini ve etkilerini 1950-1975 dönemi içinde ve edebiyata yansımalarıyla irdeliyor. Edebiyatın tanıklığının ortaya koyduğu bu tablo, Türkiyeli edebiyatçıların hep anti militarist ve antifaşist kimliklerini koruduklarıdır.”

68’in Edebiyatı Edebiyatın 68’i, Sennur Sezer,
Evrensel Basım Yayın, Basım Tarihi : 11 – 2008
Sayfa Sayısı : 223

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Tepedeki Ev (La casa in collina) – Cesare Pavese

Next Story

Giderim Giderim Dünya Yuvarlak – Yusuf Alper

Latest from Antoloji

Klasik Akım, Antoloji – Erdoğan Alkan

16. yüzyıl Avrupa’da Rönesans’ın, Reform’un, Din Savaşları’nın yüzyılıdır. Bu devingen ve hızlı yaşam Avrupa yazının ortaçağdan koparıp antikçağa götürür. İlk kez İtalyanlar ulusal bir

Bin yıllık şiir antolojisi

Tarihi bin yıldan uzun bir süreye dayanan Anglo-sakson şiir antolojisi “The Exeter Book” (Exeter Kitabı), Unesco tarafından “Ingiliz edebiyatının temel kitabı” olarak tescillendi. 970

İran Şiir Antolojisi – Mehmet Kanar

‘İran edebiyatı, daha doğru bir ifadeyle Fars edebiyatı iki bin beş yüz yıllık kültür hazinesi içinde doğup gelişmesini sürdüren şiir üstüne kurulmuştur. Şiirsiz bir
Go toTop