Göstermek ve Gösteren Kendimi Göstermek – Bilal Nergizli

?Godard?ın sanatı: Göstermek ve gösteren kendimi göstermektir? MacCabe.

Jean-Luc Godard sinemaya ilk adımını film eleştirmenliği ile atar. Daha sonra öncülük edeceği Fransız Yeni Dalga akımının en önemli temsilcisi olur. İlk yazısı olan ?Politik Bir Sinemaya Doğru?da Godard?ın ileride neler yapacağına dair fikirler barındırır. Bu yazısı ana akımın yanında ileriye dönük bir alternatif sinemayı içerir. Colin MacCabe?ye göre Godard, tek bir şeye asla bağlı kalmaz. Sürekli kendini yenileyen ve sinema için çok önemli olan teknik gelişmelerden kopmayıp sinemasında bu yeni teknikleri uygular.

MacCabe?nin çalışması beş bölümden oluşur (Godard: Sanatçının Yetmiş yaşında Bir Portresi, Ankara: Dipnot Yayınları, 2011). Birinci bölüm aile çevresini ele alır. Godard?ın anne tarafı olan Monod?lar Fransa?nın önemli Protestan ailelerinden biridir. Anne tarafından dedesi Juliyen-Piere Monod, Gide sayesinde Fransız şair Paul Valery ile tanışır ve ömrü boyunca Valery?in dostu ve destekçisi olur. Godard?ın baba tarafı Protestan olmakla birlikte fakir bir ailedir. Godard?ın çocukluğu katı bir eğitimle geçer. Godard, kendi çocukluğuna dair şu bilgileri verir; ?sanıyorum mümkün olan en iyi şekilde yetişmek zorundaydık. Çok demokratik. Eğer benim için demokrasinin bir anlamı varsa, o da büyüme tarzımızdır? der. Godard?ın bu şekilde yetiştirilmesi ileride yaşamına olumlu etkiler katacağı gibi, olumsuz etkilere de neden olacaktır. Godard?ın hırsızlık yapması bu katı eğitimin verdiği baskıdan olsa gerek. Godard, dedesinin en önemli kitaplarından olan Paul Valery?nin imzalı bir eserinin ilk baskısını çalar ve bu Godard?ın aile içindeki önemini kaybetmesine sebebiyet verir. Aileye dair en önemli özelliklerden biri ise; Fransız Protestanların çoğu solla özdeşleşirken, Jean-Pierre Monod?un sağcı ve aynı zamanda Yahudi karşıtı olması ise düşündürücüdür. Bu Monodların konumundan ve Fransız Hükümeti?yle olan ilişkilerinden kaynaklanır.

İkinci bölüm Godard?ın Paris?teki entelektüel çevre ile tanışmasını ve içinde yer almasını oluşturur. Paris 20. yüzyılın en önemli kültür merkezi olmakla birlikte aynı zamanda sinemanın da merkezi konumundadır. Birinci Dünya Savaş?ından hemen sonraki yıllarda Paris?teki sinema kulüpleri hem entelektüel avangardın hem de Fransız burjuvazisinin ihtiyacını karşılayacak derecede gelişme gösterir.

Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Paris, yeni bir araç olan sinema üzerinde düşünürken onu kültürün diğer modelleriyle de birleştirir. Bataille, Lacan ve Levi-Strauss?un 1920?lerin sonunda ve 1930?larda düşüncelerini geliştirmeye başladıkları ortamı oluşturmak için bir araya gelirler. Bu bakımdan Yeni Dalga ve yapısalcılık Batının Parisli entelektüel ve kültürel hâkimiyetinin son dalgasıydı. Godard, 1960?lı yıllarda beşeri bilimlerdeki gelişmelerden etkilenir; Paris Öğrenci Hareketi?nde ve sinemadaki Yeni Dalga akımının içinde yer alır. 1929 yılında sinemaya sesin gelmesi bir devrim niteliğindedir. Sesin gelişi Hollywood?un sinemadaki egemenliğini pekiştirir. Bu durum filmlerin çekilebilmesi için artık büyük bir maliyetin gerekliliğini ortaya çıkarır.

Godard eleştiriye başladığı yıllarda Paris, entelektüel çevrenin merkezi konumundadır. Varoluşçu felsefenin kurucusu ve temsilcisi olan Sartre savaş yıllarındaki özgürlükçü düşünceleriyle önemli bir konum elde eder. Varlık ve Hiçlik?te Sartre bireyin kendisini geleneğin elinden kurtarması gerektiğini vurgular. Sartre 1950?li ve 1960?lı yıllar boyunca dönemin önemli entelektüelleri olan antropolog Levi-Strauss, psikanalizci Lacan ve bilim felsefecesi Althusser?in saldırısı altındadır. Levi-Strauss bireyin içinde doğduğu kültüre vurgu yapıyorsa, Lacan?a göre bilinçdışı daha doğumda biçimleniyorsa, Althusser?e göre ekonomik koşullar bireysel olasılığı ifade ediyorsa da, hepsi de bunların benlik üzerindeki dışsal sınırlama değil, ama bireysel öznelerin oluşumunda katkısının olduğu konusunda hemfikirdirler. Godard dönemin entelektüel çevrelerinde yaşanan bu tartışmaları dikkatle takip eder ve kendi sinemasında dolaylı da olsa bunlardan bir şekilde yararlanır.

Godard?ı etkileyen en önemli eleştirmen Andre Bazin?dir. Bazin eleştirinin niteliği ile sinemanın niteliğini geliştirmek için Almanya?dan Fas?a sinema kulüplerini canlandırır. Andre Bazin?in yazılarının niteliği kuramsal ve genel olanla, sinema tarihi ile ve gerçekçilik estetiği ile doludur. Bazin öldüğünde film eleştirisindeki en büyük rakam olan 17.000 sayfa yazı yayımlamıştır. Bunlar göz önüne alındığında Bazin?siz bir Godard asla düşünülemez. ?Cahiers du cinema?yı kuran Bazin dönemin sinemaya meraklı gençlerine ve gelecekte Yeni Dalga?nın kurucuları ve temsilcileri olacak olan Rivette, Chabrol, Godard ve Truffaut?a gazetede yer verir. Bu gençler eleştiri yazıları yazarken aynı zamanda sinema çalışmalarını da sürdürürler.

Dönemin en parlak genci yoksul bir aileden gelen Truffaut?tur. Truffaut ?Fransız Sinemasında Belirli Bir Yönelim? adlı bir makale yayımlar ve bu makale Yeni Dalga?nın manifestosunun taslağını oluşturur. Truffaut, daha sonra 1959 yılında 400 Darbe filmini yapar ve film Cannes?te büyük başarı kazanır. Godard?ın ilk uzun metrajlı filmini yönetmeye Trufaut ve Chabrol yardım eder.

Godard en az Bazin kadar ateşli bir gerçekçidir. Godard?a göre sinemanın gücü gerçeği yakalamasındadır. Bu güç ister kameranın sağladığı isterse kurgunun sağladığı olsun özel bir açının sonucu olduğunu belirtir. Godard, bir yandan eleştiri yazılarını yazarken bir yandan da kısa filmler çekmeye başlar. Kısa filmleri çekmesine yardımcı olan Truffaut ve Rohmer?dir.

Üçüncü bölüm Godard?ın yeni bir bakış getirdiği Yeni Dalga akımını ve sinema tarihini konu edinir. Godard, bu dönemde ilk uzun metrajlı filmi olan ve aynı zamanda onu akım içerisinde öne çıkaran Serseri Aşıklar filmini çeker. Küçük bir ekiple çalışan Godard filmin normal maliyetinin üçte biri gibi düşük bir bütçe ile filmi çeker. Serseri Aşıklar tamamen Yeni Dalga?nın etkisiyle çekilen bir filmdir. Godard, bu filmde ilk ve son kez caz müziğini kullanır. Godard?ın kameramanı olan Coutart, ?Godard?ın sinemasında yalnızca iki konu vardır: Ölüm ve aşkın imkânsızlığı? diye belirtir. Serseri Aşıklar sinemaya aynı zamanda bir yıldız da kazandırır: Jean- Paul Belmondo.

Serseri Aşıklar?dan hemen sonra Godard Küçük Asker?i çekmeye başlar. Küçük Asker, Godard?ın ?Politik Bir Sinemaya Doğru? adlı makalesinin ilk adımıdır. O dönemde Fransa?nın Cezayir?i işgal etmesinden kaynaklanan siyasi bir karmaşa hüküm sürer. İşkence ve terörizme odaklanmasından dolayı film sansüre takılır ve filmi hiç kimse izleyemez. Godard, daha sonra Kadın Kadındır?ı çeker ve film başarısız olur. Bir müzikal komedi olan bu film aynı zamanda Godard?ın en neşeli filmidir. Akabinde Hayatını Yaşamak filmi gelir. Konusu ise keder ve ölümdür. Bu filmden sonra eşi ve oyuncusu Karina düşük yapar. Keder ve ölüm gerçekleşir. Daha sonra Godard, politik bir film olan Jandarmalar?ı çeker. Jandarmalar savaşın dehşeti ve anlamsızlığı üzerinedir.

Televizyonun piyasaya hâkim olması sinemanın gerilemesine neden olur ve bundan en çok Hollywood sineması etkilenir. Bu aynı zamanda Yeni Dalga?nın piyasada başarısız olmasına sebebiyet verir. Godard her zamanki gibi pratik zekasını kullanarak en iyi filmlerinden biri olan Hor Görme?nin içerik ve metnini bu olaylardan esinlenerek hazırlar. Godard Fransa?nın ve Avrupa?nın en büyük oyuncusu olan Brigitte Bardot ile çalışır. Bu filmde Bardot?un yardımıyla ilk defa Amerikalı bir yapımcı ile çalışır. MacCabe?ye göre film Brechtyen görünse de asıl öne çıkan Roberto Rossellini?nin etkisidir. Rosselli, hem Godard için hem de Yeni Dalga için her zaman daha önemli olmuştur.

Godard?ın bir diğer önemli filmi Çılgın Pierrot?tur. Bu film Cezayir?e dair politik temanın Vietnam ve Amerika emperyalizmine çok güçlü göndermelerin olduğu bir filmdir. Bu filmde şiddet diğer filmlere göre çok daha vahşicedir ve her yerde ölüm vardır. Bu filmden sonra Godard bütün ekibini değiştirir. Bu aynı zamanda Godard?ın eski ile kopuşu anlamına gelmektedir. Godard Ona Dair Bildiğim İki Üç Şey filminin önceki filmlerinden tamamen ayrı olduğunu belirtir. Filmin konusu çağdaş bir haber öyküsüdür. Film estetik ve politik olarak ileriye bakan bir filmdir. Vietnam Savaşı ve Paris?in yeniden yapılandırılması baskın politik temalardır.

Dördüncü bölüm Paris?teki öğrenci hareketini ve Godard?ın politik sinemasını konu edinir. Dönem tam bir siyasi karışıklığın hüküm sürdüğü bir dönemdir. Amerika?nın Vietnam?ı işgali, Sovyet Rusya?nın Çekoslovakya?yı işgali, Amerika?da Martin Luther King önderliğindeki Siyahi Hareket?in akabinde King ve Kennedy?nin suikast sonucu öldürülmeleri Çin?de meydana gelen Mao?nun Kültür Devrimi ve 68 Paris Öğrenci Hareketi bu dönemin önemli olaylarını oluşturur. Böylesi politik bir ortamda Godard seyirci kalmayıp politik filmler çekmeye başlar. Godard?ın bu dönemde Maocu görüşün etkisiyle çektiği ilk filmi Çinli Kız?dır. Filmin konusu Fransa?ya resmi bir ziyarette bulunan Sovyet Kültür Bakanı?na suikast girişimi üzerinedir. Film ileriyi görmesi açısından önem teşkil eder. Godard, bu filminde Althusser?den açıkça etkilenir.

9 Şubat 1968?de Henry Langlois, Fransız Hükümeti tarafından Sinematek?teki görevinden alınır. Bu aynı zamanda Gaullecü rejimin büyük bir darbe almasına neden olur.Langlois?i destekleyen açıklamalar ardı ardına gelir. Dünyanın her tarafındaki yönetmenler filmlerini Sinematek?ten çekerler. Filmlerini çeken başlıca yönetmenler: Akira Kurusowa, Alain Resnais, Jerry Levis, Cahrlie Chaplin, Roberto Rossellini, Fritz Lang, Michel Simon. Bu boykotu ?Cahires du cinema? çetesi organize eder. Eski muhafızlar Truffaut, Godard, Chabrol ve Rivette bu boykota katılır.

Godard, 1968 yılında entelektüel açıdan bir dönüm noktası yaşar ve daha önce sinemasında arı bir klasisizmi kullanıp yerleşik izleyiciye hitap ederken bu dönemde arı bir modernizmi kullanıp ideal bir izleyiciye hitap eder.

?Dziga Vertov Grubu? Godard ile Maocu Jean-Pierre Gorin?in bir dizi politika ve estetik içerikli filmini içinde barındırır. Bu dönemin en önemli filmi ?İtalya?da Mücadele? ön plana çıkar. Althusser?in İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları?na dayanarak çekilen bu film ?Dziga Vertov Grubu?nun politik ve kuramsal olarak en tutarlı çalışmasıdır.

Beşinci bölüm Godard?ın dostu ve aynı zamanda yapımcısı olan Anne-Marie Mieville?nin yapımcılığında çektiği filmleri kapsar. Bu dönemin en önemli filmleri olan ?Burada ve Başka Yerde?yi çeker. Bu klasik bir feminist filmidir. Her politikanın, ailenin ev içi uzamından yola çıkması gerektiğini savunur. Godard bu filmde basit bir ahlakçılığı değil,aile içi çatışmalarımızla küresel politik ilişkilerimiz arasında bağlantı kurar. Bu filmde anahtar terim görüntüdür.

1968-1978 yılları arasında Godard, televizyon için bir dizi film çeker ve buradan kazandığı gelirle daha sonra filmler çeker. 1978 yılında Godard tekrar sinemaya döner ve ?Kaçan Kurtulur? filmini çeker. Godard bu filminden ?İkinci ilk filmim? diye söz eder. ?Kaçan Kurtulur? filmi Godard?ın İsviçre taşrasına, çocukluğunun geçtiği taşraya bir ilahidir. Kent ile taşra arasındaki karşıtlık bu filmin en önemli temalarındandır. Godard, bu filmde ana tema olarak fahişeliğe geri döndüyse de, öne çıkan kadın cinselliğinin gizemliliği değil kadınları fetişleştiren bir alana sığdıran erkek cinselliğinin şiddeti ve acımazsızlığıdır. Kaçan Kurtulur?un başarısı sadece ödülle sınırlı kalmayıp gişede de bir milyonun üzerinde hasılat elde eder.

Godard, Çile?yi çekmek için eski kameramanı olan Raul Courtard ile yeniden bir araya gelir. Godard Çile?de politikanın başarısızlıklarının analizine geri döner ve ortaya Avrupa modernizminin büyük yapıtlarından biri olarak nitelendirilen ?Çile? meydana gelir.

Godard daha sonra MacCabe?nin de içinde olduğu birçok Avrupa ve dünya ülkesinde ?Sinemanın Yüzyılı? etkinlikleri kapsamında her yönetmene kendi ulusal sinemalarına bir bakış filmi yapmaları için bir proje sunar. Godard bu yapı içinde yer alır. Channel 4 televizyonu için Fransız Sinemasının Yüzyılı adlı bir film çeker. Godard daha sonra eşi benzeri olmayan Sinema Tarih(ler)i adlı iki ciltlik bir kitap yazar. Godard?ın kitabı sinema tarihi olmak üzere kendi yaşamının ve bir yüzyılın tarihi olan kendi sanatının tarihidir.

20. yüzyılın en önemli sinemacılarından olan Jean-Luc Godard?ı anlatan bu kitap aynı zamanda 20. Yüzyıla bir bakıştır. Yazarın belirttiği gibi bu kitap Avrupa Modernizminin tarihinin bir yanını anlama girişimidir. Godard?ın sinema tarihi içindeki değişmeyen tek düşüncesi Anti-Amerikancılığı olmuştur.

Bilal Nergizli

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir