Sokak Siyaseti: İran?da Yoksul Halk Hareketleri – Asef Bayat

İran asıllı akademisyen Asef Bayat?ın İran Devrimi sürecinde yoksulların, işçilerin, işsizlerin, gecekonducuların ve işportacıların siyasal aktivizimlerini mercek altına aldığı Street Politics / Sokak Siyaseti adlı ilk kitabı Phoenix Yayınevi tarafından Türkçede yayınlandı. Kapitalist küreselleşmenin Güney ülkelerinde yarattığı toplumsal dışlama ve enformelleşmenin, başta Ortadoğu olmak üzere Küresel Güney?in yoksulları üzerinde yarattığı tahribat ve bu ?yeryüzünün yeni lanetlilerinin? sistemle ve siyasetle kurdukları ilişkileri özgün kuramsal girdilerle çözümleyen Bayat?ın bu kitabı, İran Devrimi sürecinde İslamcı hükümetin Müslüman yoksullarla kurduğu ilişkileri deşifre etmesi bakımından Türkiye?de de güncel tartışmalara dönük ciddi katkılar sunacak gibi görünüyor.
Hollanda?da Ortadoğu İslam Araştırmaları Enstitüsü?nün koordinatörlüğünü de yapan Asef Bayat, Sokak Siyaseti?nde dikkatini, madun ya da alt-sınıflar olarak kodladığı ?yeni yoksulların? İran Devrimi öncesinde, sırasında ve sonrasında gerçekleştirdiği ev, otel ve fabrika işgallerine, kitle gösterilerine, sivil itaatsizlik eylemlerine, hayatlarını sürdürebilmeye dönük gerçekleştirdikleri doğrudan eylemlere ve kazanımlarını korumak üzere girdikleri çatışmalara yöneltiyor. Sıradan insanların devletten özerk ve katılımcı bir siyasal hayatı tecrübe etmek istemeleri ekseninde kurdukları dernekleri, mahalle konseylerini (şuralarını), fabrika komitelerini, işsiz sendikalarını, işportacı birliklerini mercek altına alıyor. Bayat, yoksulların siyasallaşmasının kodlarını ararken, ?gayri resmi sivil toplum, sıradan?ın sessiz tecavüzü, aktif/pasif ağlar, sokak siyaseti? gibi kavramlar ekseninde oldukça özgün bir kuramsal çerçeve oluşturmayı da başarıyor.

Gayri Sivil Toplum
Bayat?ın devletin kurumsal düzenlemelerinin dışında kalan geniş enformel hayat pratiklerini tanımlamak üzere kullandığı ?gayri sivil toplum? kavramı, sistem dahilinde ihtiyaçlarını talep ve elde edecek kurumsal mekanizmalara sahip olmayan geniş gayri resmi yığınların varlığına işaret ediyor.

Sıradan?ın Sessiz Tecavüzü
Bayat, sıradan insanların zorlukları aşmak ve daha iyi bir yaşam sürdürebilmek için mülk sahipleri ve güçlülerin üzerine sessiz, sabırlı, uzun soluklu ve ısrarlı yürüyüşünü ise ?sıradanın sessiz tecavüzü? olarak tanımlıyor. Bu kavram aynı zamanda, aktörlerine önemli kazanımlar sağlayarak zaman içinde devlete karşı bir konuma yerleştiren, belirgin liderliği, ideolojisi ya da örgüt yapısı olamayan, açık ve uçucu mücadeleler şeklinde dönemsel kolektif eylemleri de içeren, sessiz, münferit ve uzun soluklu hareketlere de işaret ediyor.

Buna göre yoksullar, hayatlarında kademeli ?moleküler? değişiklikler yaparak, uzun vadede ?güçlerin önceki kompozisyonunu aşamalı olarak uyarlar ve böylece değişikliklerin matrisi haline gelirler?. Ancak bu ?sözde vatandaşlar?, Gramsci?nin ?pasif devrim(ci)?lerinden farklı olarak, aktivitelerini bilinçli bir siyasal strateji şeklinde yürütmezler; daha ziyade mecburiyetin ?yaşamak ve onurlu yaşamak mecburiyetinin? zoruyla sürüklenirler. Böylece mecburiyet fikri ve haysiyet kaygısı, hayatta kalmaları ve yaşamlarını iyileştirmeleri için ahlaki, doğal ve mantıklı yollar olarak mücadelelerini meşrulaştırır.
Gramsci?nin ?pasif devrim?i eninde sonunda devlet iktidarını hedef alır. Sessiz tecavüz ise, dolaylı biçimde genel siyasal sonuçlara sahip olsa da, ille de siyasal otoriteyi zayıflatmayı hedeflemeksizin, aktörleri için kendi başına önemi olan değişiklikler anlamına gelir. Ancak Bayat?a göre bu basit ve gündelik pratiklerin siyasal alana kaymaları da kaçınılmazdır. Katılımcıları kolektif eylemle meşgul olurlar, yaptıklarını ve kendilerini, sadece kazanımlarını tehdit edenlerle karşı karşıya kaldıklarında ?politik? görürler. Bundan ötürü, bu hareketlerin kilit özelliklerinden biri, ilerlemeler sessizce, münferit ve kademeli gerçekleştirilirken, kazanımların savunusunun her zaman kolektif ve ses getirici olmasıdır.

Sokak Siyaseti
?Sokak siyaseti? kavramıyla Bayat, halkın bir kısmıyla yetkililer arasında dönemsel olarak ?ara sokaklardan daha görünür olan kaldırımlara, umumi parklara ya da spor sahalarına? ?sokaklar?ın fiziksel ve toplumsal mekânında şekillenen ve dile gelen birtakım çatışmalar ve beraberindeki etkileri tanımlamaktadır. Bayat?a göre bu anlamda sokak, muhalefetlerini dile getirecekleri kurumsal bağlamdan yapısal olarak yoksun olanların toplu halde kendilerini ifade etmelerinin tek alanıdır. Bu grubun içinde gecekonducular, işsizler (işportacılar gibi) geçimlik sokak işçileri, (dilenciler, fahişeler gibi) yeraltındakiler, küçük hırsızlar ve ev kadınları yer alır. Kavram, kurumlar, tutarlı bir ideoloji ya da belirgin bir liderlik olmaksızın, farklı toplumsal grupların muhalefetinin ilerleyişini de ifade eder.

Bayat?a göre sokakları bir siyaset arenasına dönüştüren iki ana etken mevcuttur: İlki, Foucault?nun, mekânın iktidarı içerdiği yönündeki genel düşüncesini takip eder ve kamusal mekânın, halkla otoritenin çatışma sahası olarak kullanılması sonucu ortaya çıkar. Bayat, sokak etkinliğini siyasallaştıranın, bir ölçüde, kamusal alanın (pasifin aksine) aktif ve katılımcı kullanımı olduğunu öne sürer; dolayısıyla kaldırımların, kavşakların, kent arazisinin kullanımı, toplanmaya ve kolektif kültürel etkinliklere ayrılmış alanların hepsi bir aşamada çatışma mekânı haline gelir.

Aktif / Pasif Ağlar
Sokak siyasetini şekillendiren ikinci unsur ise, kamusal mekânı kullanan insanlar arasında, Bayat?ın pasif ağ adını verdiği bir faktörün işlemesidir. Buna göre, herhangi bir kolektif siyasi eylem, aktörler arasında belirli derecede bir örgütlenmeyi, iletişimi ve bağı gerektirir. Bu bağ zaten, büyük ölçüde kendiliğinden, resmi ya da gayri resmi olarak oluşur. Dolayısıyla gecekonducular, işsizler ya da kente aynı yerden göç etmiş insanlar sürekli iletişim halinde olan ve düzenli olarak toplanan resmi dernekler kurabilirler. Yahut bunun yerine kendi aralarında gayri resmi bağlantılar geliştirebilirler. Örneğin aynı sokaktaki işportacılar, sorunlarını tartışmak amacıyla bir anda toplanabilir veya yalnızca sohbet etmek ve sosyalleşmek üzere bir araya gelebilirler. Hem resmi hem de gayrı resmi durumda, katılımcılar birbirlerini tanıdıkları, konuştukları, karşılaştıkları ve bilinçli olarak birbirleriyle etkileşimde oldukları aktif ağlara sahip olabilirler.

Bayat burada ağların aktif olmasının gerekmediğini de not düşmektedir. Kamusal alan olarak sokağın, insanların aktif ağ olmaksızın harekete geçmesini mümkün hale getiren kendine has bir özelliği vardır. Böylesi bir seferberlik, pasif ağlar ?atomize bireyler arasında ortak kimliklerinin sessizce tanınmasıyla ve mekân aracılığıyla kurulan ani iletişim? vasıtasıyla yürütülür. Erkeklerin çoğunluğu oluşturduğu bir partiye giden kadın, erkekler arasındaki diğer kadınları hemen fark eder; bir sokaktaki işportacılar birbirleriyle hiç konuşmamış olsalar da birbirlerini tanırlar. Dağınık vergi protestocularından farklı olarak, hem partideki kadınların hem de belirli bir mekândaki işportacıların arasında bir pasif ağ mevcuttur.

Kaderci Müslüman kitleler mi? Toplumsal dönüşümün failleri mi?
Öncelikle Bayat, dışlanmış grupların gündelik hayatlarına ve toplumsal faaliyetlerine, yoksulların basitçe değişimin pasif alıcıları yerine aksine değişimin gerçekleşmesinin aktörleri olduğunu gösteren halk hareketinin özel bir türü olarak bakıyor. Onları ?pasif yoksullar?, ?kaderci Müslüman kitleler? ya da ?yolunu şaşırmış marjinaller? olarak gösteren hâkim klişelerin aksine, bu sözde-vatandaşların öylece oturup kaderini beklemek yerine sınırları dâhilinde aktif biçimde kendi yazgılarını şekillendirmekle meşgul olduklarını göstermeye çalışıyor. Bu bağlamda Müslüman Ortadoğulular?ın, kültürel farklılıklarına karşın gelişmekte olan dünyanın diğer dar gelirli kesimlerinden farklı olmadıklarını özellikle vurguluyor.

Bayat, ikinci nokta olarak siyasal İslam?ın kitleler, özellikle de şehre yeni gelen yoksul göçmenler nezdinde cazip olduğuna ve ortak dil ve kurumlarla birlikte koyu bir dinselliğin, kitlelerle din adamlarını bir araya getirerek, onları yakın müttefik haline getirdiğine ilişkin bulunan yaygın varsayımın da geçersiz olduğunu özellikle vurgu yapıyor. Bayat, kitap dâhilinde sadece çizdiği kuramsal çerçeveyle değil, devrim sırasında ve sonrasında sürecin faillerinden olan aktivistler, işçiler, işsizler, gecekonducular, göçmenler ve işportacılarla gerçekleştirdiği birebir görüşmelerde de İslamcı hareketler ve İslamcı devlet arasındaki ilişkinin sanılandan çok daha karmaşık olduğunu gösteriyor ve ?siyasal İslam?ın doğal müttefiki diye bir şey yoktur? diyor.

Nihayet Bayat, hayatta kalma çabaları dâhilinde bu sıradan insanların, sıradan yollarıyla önemli bir toplumsal değişimi de ?zaman zaman onlar için yapılabilecek (ya da yapılamayacak) bir devrimde olanlarla kıyaslanabilecek türden değişimleri? tetiklediklerini ortaya koyuyor. Yoksulların bu ?mevzi pratiklerinin? kendi hayatlarını değiştirmenin ötesinde, daha üst seviyede kritik toplumsal dönüşümleri de gerekli kıldığını savunan Bayat, aktörlerin toplumsal malların yeniden dağıtımındaki çabalarının, özerklik için verdikleri mücadeleyle birlikte, toplumdaki güç dengesini bozarak egemen kesimler üzerine ağır bir ekonomik ve siyasal bedel yıkma eğiliminde olduğunu belirtiyor.

Bayat?ın kitabının en önemli özelliği ise bir toplumsal kategori olarak yoksulların siyasallaşmasına, bir tür ?direniş romantizmi? tuzağına düşmeden ve sınıf mücadelesini dışlamadan bakabilmesi. Bayat, konu aldığı İran Devrimi?ne yönelik oryantalist tahrifatlara ve Müslüman yoksul kitlelerin siyasal davranışıyla ilgili aşağılayıcı ve ayrımcı ön yargılara karşı durmakta ve Ortadoğu?da toplumsal mücadelenin en önemli bileşenlerinden olan alt sınıflara yönelik önemli kuramsal açılımlar ortaya koyuyor. Sonuç olarak siyasetin dilinin İslamcı bir retorikle yeniden kurgulanmaya başladığı, Türkiye?de Sokak Siyaseti?nin söyleyecek pek çok sözü buluyor.  Çevirmen: Soner TORLAK – http://www.mavidefter.org

AYSEL SAĞIR, 20/02/2009 Tarihli Radikal Gazetesi
Ortadoğu toplumlarının anlatıldığı bir çalışma olmasa da, İran?daki yoksul halk hareketlerinin tarihsel sürecinden besleniyor ?Sokak Siyaseti?. Bir tür Batı?nın varoşu metaforunu da hak eden Ortadoğu?nun anlatımı şeklinde de okumak gerekiyor kitabı.
Sokak Siyaseti, ara sokaklar, kentin itilmiş mahalleleri, ana caddelerin belli belirsiz yerlerinde beliren zaman zaman da kaybolan işportacılar, sokak çocukları ve tüm sıradan insanların ?sessiz tecavüzü?nü konu ediniyor.
Kendisi de konu ettiği insanların içinden gelen Asef Bayat?ın Sokak Siyaseti, gözleme ve araştırmaya dayanan boyutunun yanı sıra, anlatılan öznelerin içinde yaşayarak, adeta onları anlatmak için dışarı süzülen bir sesin güçlü yankıları niteliğinde. Varlıklarındaki gücü de işaret ederek ?yığınlar? olarak nitelendirilen, siyasallaşma potansiyeli taşıyan kesime farklı bir açıdan bakmış Bayat. Onları şartları ve gerçeklerinden soyutlamayarak, onları gerçek rolleri doğrultusunda anlatmaya özen göstermiş. Böylelikle yepyeni demeyelim de, görülmeyen bir gücü keşfetmiş. Söz konusu gücü ?sessiz tecavüz? şeklinde nitelendirerek, siyasal terminolojiye bir kavram daha eklemiş diyebiliriz Bayat için. Zira ?sıradan insanın sessiz tecavüzü? kitabın ana teması niteliğinde. Kitapta, örgütlü, bilinçli bir güç ya da iktidarı hedef alan siyasallaşmış bir hareketten bahsedilmiyor; tam tersine bizzat sistem tarafından yaratılan, hayatta kalmak için en temel içgüdülerini kullanan kesimlerin salt bu çabalarının bile sisteme neye mal olduğu anlatılıyor. Gerisi ise gösterilen çabaların nerelere kanalize olacağı şeklinde zorlanmaksızın doğal bir seyir izliyor. Yani bilindiği gibi, çabaların birikip taştığında neleri yıkacağı açık bırakılıyor. Ama şunun altını özellikle çizmekte yarar var, ?sessiz tecavüz? yapanlar herhangi bir yapıyı yıkmak için hedef gözetmiyorlar. Aksine varlıklarını sürdürmek için gösterdikleri çaba bir yapı için yıkım unsuru oluşturuyor.

Gündelik direniş biçimleri
Ortadoğu toplumlarının anlatıldığı bir çalışma olmasa da, İran?daki yoksul halk hareketlerinin tarihsel sürecinden besleniyor Sokkak Siyaseti. Bir tür Batı?nın varoşu metaforunu da hak eden Ortadoğu?nun anlatımı şeklinde de okumak gerekiyor kitabı. Emperyalizmin çoklu hedefleri haline gelen Ortadoğu ve onun yoksullarına derinlemesine bir bakış sunarak, yeni bir sürecin kapılarını açmış diyebiliriz Bayat için.
Kitapta, ?sıradanın sessiz tecavüzü? tezi bir yandan olgularla ilerlerken bir yandan da teorize edilmiş çalışmalardan beslenmiş. Söz konusu tez, ?gündelik direniş biçimleri? perspektifinden hareketle James Scott?ın ?Üçüncü Dünya yoksulunu ?marjinal insan?ı bir ?kültürel tip? ile özdeşleştiren ?yoksulluk kültürü?nün özcü nitelemeleri olan ?pasiflik?, ?kadercilik? ve ?umutsuzluk?tan arındırmakta? etkili oluşu üzerinden gidiyor. Dolayısıyla Bayat, Escobar?ın hayatta kalma stratejilerinin modelini de aşmaya doğru yol alıyor. Söz konusu söylemle, ?Yoksulun kurban imajını sürdürmesine katkıda? bulunduğu tespitiyle, ?işsizlik ya da fiyat artışlarına karşı hırsızlığa, dilenciliğe, fahişeliğe ya da tüketim alışkanlıklarını değiştirmeye başvurdukları? gerçeğinden kaynaklı yorumlara açıklık getiriliyor.
?Sessiz tecavüzü? kimler gerçekleştiriyor? ?Yüzergezer toplumsal kesimlerin bir çeşitlemesi? olan söz konusu sessiz tecavüzcüler; göçmenler, sığınmacılar, işsizler, gecekonducular, işportacılar ve diğer dışlanmış gruplardan oluşuyor. ?Kırdan göçenler kentlere ve kentlerin imkânlarına, sığınmacılar ve uluslararası mülteciler ev sahibi devletlere ve onların sosyal güvencelirene, gecekonducular kamusal ve özel araziye ya da hazır evlere, işportacılar hem fiziki hem toplumsal cephesiyle kaldırımlar, köşe başları, belediye parkları vs.
kamusal alana olduğu gibi esnafların fırsat maliyetlerine de tecavüz? edeceklerdir. Üçüncü dünya yoksullarıyla ilgili incelenmeye değer bir çalışma olarak görmek gerekiyor Sokak Siyaseti?ni. Zira içinde yaşadığımız mevcut durumda buna ihtiyaç var.

Yazar: Asef Bayat
Yayınevi: Phoenix Yayınevi
Çeviren: Soner Torlak
Sayfa Sayısı: 334 sayfa
Yayın tarihi: Kasım 2008

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Kuruntular Kitabı – Pablo Neruda

Next Story

Türk Tarih Tezi – Kibar Aktin

Latest from Politika

SLAVOJ ŽIŽEK: Tabiat zaten kaotiktir, en vahşi afetleri, anlamsız ve öngörülemez felaketleri yaratmaya eğilimlidir. Bizlerse onun hain kaprislerine acımasızca tabiyiz, bizleri kollayıp gözeten Tabiat Ana diye bir şey yok. Tabiatın dengesini bozuyor filan değiliz, sadece onu sürdürüyoruz.

Sakınmanın Yolları Peki, ekolojik tehditler gerçekten de o kadar başa çıkılamaz mı? Liberal kapitalizmin bazı müdafileri çevreci harekete “XXI. yüzyılın Komünizmi” diye dudak büküyor;
Go toTop