68 kuşağının ve çağdaş Alman edebiyatının *postkolonal akımının önemli temsilcilerinden ödüllü yazar Uwe Timm, Kırmızı adlı kitabında 68 kuşağının ümitleri ve istekleri arasında yeşeren yasak bir aşkı konu ediyor.
“Uwe Timm, Kırmızı?da artık çok gerilerde kalmış isyan günlerinin günümüzde atomize olmuş isyancılarında bıraktığı izleri araştırıyor. Aslında yaptığı bir özeleştiri; kendisinin ve kuşağının hayat muhasebesi. Böyle bir muhasebeye girişmekle ülkesinin hem bugününü hem siyasi ve toplumsal tarihini didiklemiş.
Sahne, anlatıcının geçirdiği bir trafik kazasıyla, okuyucuyu daha ilk anda içine çeken dilsel gösteriyle açılıyor Kırmızı?da; ?Sürücü kaldırım taşının üzerinde oturuyor, ben orada sakin, acısız yatarken o başını iki elinin arasına almış, titriyor, bütün bedeniyle titriyor, acı yok, garip, ama düşünceler oradan oraya süratle kayıyor ve düşündüğüm her şeyi, bir iç ses netlikle ifade ediyor. Bu iyi, çünkü hitap etmek mesleğimin bir parçası. Çantam üç-dört metre uzağımda yerde duruyor ve elbette açılmış, eski bir deri çanta. İçinde patlayıcı maddenin bulunduğu küçük paket dışarı fırlamış, kâğıtlar, dizin kartları, notların bulunduğu yapraklar da; bunlarla kimsenin ilgilendiği yok, yolun üzerinde uçuşuyorlar. Ve ben, inşallah dikkatli davranırlar, diye düşünüyorum. Dikkat, bu patlayıcı maddedir, demek istiyorum. Ama bunu başaramıyorum. Konuşmak beni zorluyor, çok zorluyor, özellikle de bu sözcük, onu kolaylıkla düşünebilmem ve işitebilmem garip. O halde bir şey söylememeli. Susmalı. Hayatınız altüst olmuş. İnsanın aklından neler geçiyor böyle. Girişimlerinizi özel dersle disiplin altına alacağız. Şimdi gözlerimi bir kapatabilsem huzura kavuşurdum, diye düşünüyorum. Ve bir şey daha, Charlie Parker çaldığını duyuyorum, çok net olarak, Confirmation?daki solosunun girişi.?
Anlatıcımız Thomas Linde; Berlin?de, neredeyse eşyasız bir evde yalnız başına yaşayan ellisini geçmiş bir adam. 90?lı yıllar Almanya?sında radyo programları yapıyor, caz eleştirileri yazıyor ve amatör bir müzik grubunda piyano çalıyor. Geçimini sağlayansa cenaze hatipliği. İşi, ölenlerin hayatlarını araştırıp cenaze törenlerinde onlar hakkında güzel sözler söylemek. Yukarıdaki alıntıyı dikkatle okumuşsanız, bir cenaze hatipinin çantasında patlayıcı maddenin ne aradığını merak etmişsinizdir. Patlayıcı madde hikâyenin taşıyıcısı. Ona ait değil, ona bırakılmış bir miras; 68?de birlikte mücadele ettikleri bir arkadaşının gizli vasiyeti..
Aschenberger Lüders?in cenazesinde konuşmak için görevlendirilen Thomas Linde, araştırmaya başladığında, Berlin?de tur rehberliği yapan adamın soyadını değiştiren- eski bir yoldaşı olduğunu anlayacak, onun hayatını deştikçe doğruları ve yanlışlarıyla 68 isyanıyla, kendisiyle ve diğerleriyle bir hesaplaşmaya girişecektir. Yenilmiş ama teslim olmamışlardandır Aschenberger. Belki de unutmamak için gezi rehberliğini seçmiş, gezilerde Alman tarihinin dönüm noktalarını temsil eden rotaları izlemiş, gezdirdiklerini Roza?ların, Brecht?lerin, Seghers?lerin, direnişçilerin mezarlarına götürmüştür. Linde, meslekleri arasındaki bağlantıyı fark eder. Ancak onu Aschenberger?e bağlayan asıl neden arkadaşının evinde bulduğu bomba paketidir. Bir zamanların şiddet karşıtı eylemcisini yaşlılığında bombalı bir eylem hazırlamaya iten nedeni merak edecektir Linde. Ve hatırlayacaktır: ?Hatırlamak beynin gri maddesinde gerçekleşen bir süreç, hepsi bu bütün olay bu. Bellek bir projektör gibi çalışıyor, polis arabalarının üzerinde bulunan o hızla hareket edebilen, içeriden döndürülebilen projektörler gibi, her şeyin aydınlatılması, keşfedilmesi gerekiyor, burada aydınlatılan, geçmiş; ışık, yerlerin, durumların üzerine düşüyor, bunların içinde hareket eden insanları, tavırlarını, özelliklerini aydınlatıyor, sonra diğerleriyle karşı karşıya getirilip kıyaslanıyorlar, ayrıntılar araştırılıyor: koku, devinim, ses, konuşma. Şablonlar üst üste getirilip karşılaştırılıyor ve işte, işte orada.?

?Kırmızı?nın Çağrışımları
Hatırlamıştır Linde. ?İşte orada? duran Alman milliyetçiliğine, o milliyetçiliği körükleyen kapitalizme duyulan öfkedir, isyandır. Aschenberger?in bombalamak istediği melek tasvirleriyle süslü Zafer Sütünu, bütün bunları simgelemektedir. Ve bomba artık Linde?nin çantasına girmiştir.
Öte yandan Linde, kendisinden çok genç ve evli bir kadınla yeniden aşkı bulacaktır. Berlin caddelerinde, parklarında, konser salonlarında bir yandan yeterince özgür olamadıkları aşkı yaşarken diğer yandan geçmişle büyük ve yakıcı bir muhasebeye girişen Linde, bütün bunları trafik kazasının yarı bulanık biliciyle, sanki Aschenberger?in cenazesinde konuşurmuşçasına aktarır okuyucuya.
Uwe Timm, bize uzak bir tarihten, uzak bir coğrafyadan yazmasına rağmen bizim coğrafyamızın isyancılarına çok yakın gelecek bir konuyu en karakteristik siyasi ve toplumsal olaylarla, mükemmel bir dille işlemiş. Roman kahramanıyla birlikte kırmızı rengin bıraktığı izleri arıyor sanki; ?… kırmızı ışık, kırmızı bayrak, kırmızı lamba, kırmızı çarşaf, tüm sinyaller, tutkunun rengi, başkaldırının rengi. Goethe, kendi renk skalasında kırmızıyı, düş gücü ile aklın kesişme noktasına yerleştirir, sıfatsal tanımı ise, ?güzel?dir. (…) Güzel kırmızı, gençliğin, tutkunun, ateşin rengi. (…) Kırmızı ülkelerin bayraklarında en çok görülen renktir, ilavesiz, salt kendi haliyle devrimin bayrağıdır, solcuların, Fransız Komünü?nün bayrağı. Yaşamın, değişimin rengi. Güzel kırmızı.? A. ÖMER TÜRKEŞ, 02/01/2009 Radikal Gazetesi Kitap Eki

Peter Mohr, Cumhuriyet / Kitap, 19 Şubat 2009
Almanya’da 1974 yılında, ülkemizde ise geçen yıl yayımlanan romanı Sıcak Yaz’da ’68 öğrenci hareketini ele alan 61 yaşındaki yazar Uwe Timm, yeni kitabı Kırmızı’da o kuşağın bugün geçmişle yüzleşmesini anlatırken, okurun iki baş karakterine en ufak bir yakınlık duymasına izin vermiyor. Fakat kenarları, köşeleri ve tuhaflıklarıyla neredeyse ‘kaçık’ olarak nitelenebilecek bu antikahramanların özenle çizilmiş portreleri, romana gerçekçi bir hava katıyor.
Uwe Timm’in aynı adlı romanında ‘kırmızı’ renk, bütün nüansları, politik ve simgesel anlamlarıyla hikâyenin merkezinde yer alıyor. Gündelik hayatta kırmızı her zaman tehlikeye işaret eder: Arabanın gösterge panelinde kırmızı ışık yanması kötü bir sürprizin habercisidir, elektrikli aletlerde kırmızı semboller elektrik akımına karşı uyarı anlamında kullanılır. Futbol sahasında kırmızı kart, çekim halindeki televizyon kameralarının kırmızı ışığı, hatta Avrupa’da şehrin erotik eğlencelerinin bir araya toplandığı ‘kırmızı bölge’; bütün bunlar bir şekilde tehlikeyle ilintilidir; en azından bir insanın bu renkle karşılaştığında tetikte olması gerektiğini söyler. Aynı şekilde, bu romanın baş kahramanı Thomas Linde’nin de türlü türlü ‘kırmızı deneyim’i vardır. ’68 kuşağındandır; fakat yoldaşlarının aksine, sonradan küçük burjuvalara özgü kariyer yolunu bir türlü bulamamıştır. Berlin Belediyesi arıtma tesislerinin basın sözcüsüyken tesislerin işleyişine yönelik ‘rasyonalizasyon ölçütleri’ nedeniyle işini kaybetmiştir ve o zamandan beri, hayatını radyo için caz eleştirileri yazıp cenaze hatipliği yaparak kazanmaktadır.’Kırmızı kışkırtıcı bir renk’ der Linde. Bir cenazede tanıştığı, kendisinden 20 yaş küçük sevgilisi ise ona, kırmızının en fazla simgesel anlamı olan renk olduğunu öğretir. Bu bilgi Linde için hiç de önemsiz sayılmaz, çünkü kendisi de boş vakitlerinde kırmızı renk üzerine bir deneme yazmakla meşguldür. Doğrudan hikâyeye girilmesinde kırmızı ışık da önemli bir rol oynar: Yaya halindeki Linde’ye bir araba çarpar, çünkü adam düşüncelere dalmış ve bu nedenle yayalara kırmızı ışık yandığını gözden kaçırmıştır. Kazanın ardından bir süre bilincini kaybeder gibi olur. Romanın en başında yer alan bu olay, kırmızının baskınlığına rağmen, aynı zamanda toplumun son derece renkli bir panoraması niteliğindedir.Hayatını kaybetme tehlikesiyle burun buruna geldiği o zaman diliminde Thomas Linde’nin anıları ve düşünceleri su yüzüne çıkar. Zaten Uwe Timm’in romanının konusu da bu anı ve düşüncelerdir. ’68 kuşağının başarısızlığa uğramış politik fikirleri, bütün bunların tam ortasında yer almaktadır; ki yazarın biyografisi de romanda anlatılanlarla gözle görülür paralellikler taşır.

Baş karakter…
Romanın baş karakteri, bir zamanlar ideallerine bağlı bir komünisttir; ‘proletaryayı’ ülkedeki sosyal adaletsizliğe duyarlı hale getirmek için fabrika kapılarında bildiri dağıtmaktadır. Biermann’ın vatandaşlıktan çıkarılmasının ardından Linde politik eylemlerden uzaklaşır; hayal kırıklığı içinde, dışarıya neredeyse sımsıkı kapalı sayılabilecek olan kendi dünyasına çekilir: ‘Bir bavul ve bir çanta. Bütün eşyam bu kadar. Her an başka bir yere taşınabilirim.’ İyi ki bunu yapmaz; çünkü eğer yapsaydı, hayatının önemli bir olayını ıskalamış olacaktı: Işık tasarımcısı Iris’le tanışmasını. 50’li yaşlarının ortasında olan Linde, bir kez daha, güçlü bir biçimde aşkın ayak izlerini takip eder, yaşını unutur (‘Onda en sevdiğim yan çoğunlukla bu gülüşü’) bir erkek ve bir insan olarak beğenildiğini hisseder ama bir yandan da Iris’le arasındaki kuşak farkı, ikisinin hayata bakış açıları arasındaki keskin ayrımı son derece belirgin kılar. Genç Iris, hayatın tadını çıkaran bir insandır (‘Yapmak istediği şeyi, kendisine fayda sağlayacak olanla birleştirir’); apolitik, maddi durumu için çalışan, egoist bir kuşağın çocuğudur. Linde için o kadar önemli olan öğrenci hareketini yalnızca tarih kitaplarından bilir. Böylece iki dünya görüşü karşı karşıya gelir ve ‘farklı olanın cazibesi’, bu birbirine denk olmayan iki insan arasında bir bağ kurar. Bunun yanı sıra Iris, Porsche kullanan ve bir ecza firmasında yöneticilik yapan kocasını sonsuz sıkıcı bulmaktadır: ‘Gençlerde insan kendisinin o kadar önemli olmadığını biliyor, bıraksan bahçe çitindeki bir budak deliğini bile düzerler.’ Almanya’da 1974 yılında, ülkemizde ise geçen yıl yayımlanan romanı Sıcak Yaz’da ’68 öğrenci hareketini ele alan 61 yaşındaki yazar Uwe Timm, yeni kitabı Kırmızı’da o kuşağın bugün geçmişle yüzleşmesini anlatırken, okurun iki baş karakterine en ufak bir yakınlık duymasına izin vermiyor. Fakat kenarları, köşeleri ve tuhaflıklarıyla neredeyse ‘kaçık’ olarak nitelenebilecek bu antikahramanların özenle çizilmiş portreleri, romana gerçekçi bir hava katıyor. Çünkü Uwe Timm ’68 tablosundan basmakalıp tipleri işlemek yerine, kendi gözlemlerini ve kişisel deneyimlerini edebi ve aynı zamanda eğlenceli bir dönem hikâyesine dönüştürmüş.Thomas Linde bir türlü hayatın virajını alamaz; dünya güzeli Iris’le birlikteyken bile. Ona bu konuda engel olan sıra dışı bir görev de vardır: Peter Lüders adında, tanımadığı bir adamın vasiyetinde, cenaze konuşmasını Linde’nin yapmasını istediği yazmaktadır. (Timm’in 1996 yılında yayımlanan romanı Ateş Gecesi’nde de böyle bir olay vardı.) Baş karakter Linde, Lüder’in aslında ’68 dönemindeki yoldaşlarından Aschenberger olduğunu öğrenince, acı verici anılar, azap içinde kendini sorgulamalar ve kendi politik duruşuna yönelik ıstıraplı bir güvensizlik zihnini ele geçirir.

Farklı bir roman
Linde, merhumun cenaze konuşmasına hazırlık yapmak için gittiği evinde sadece bir paket patlayıcı madde (tabii ki üzerinde kıpkırmızı bir ‘dikkat!’ ibaresiyle) değil, Berlin Zafer Sütunu’nu havaya uçurmak üzere titizlikle hazırlanmış bir plan da bulur. Hikâyenin bu bölümünün 11 Eylül olaylarından sonra başka bir boyut kazanmış olmasının ve okurken midede bir rahatsızlık hissi yaratmasının sorumlusu elbette yazar değil.’İyi bir konuşma yapın’ diye talimat verir Linde’nin çalıştığı cenaze şirketinin sahibi ona yeni bir görev verirken. Linde genellikle bu talimata uyar ve geride kalanları teselli eder; aslında teselliye en fazla ihtiyacı olan kendisi olduğu halde, bu cenaze konuşmalarının tamamen yalana dayalı bir edebi tür olduğunu bilir.Diğerlerine kendini saydırmak için eğilmek’ Thomas Linde buna, hayatının ikinci yarısında alışır. Ölen Aschenberger’in terör planlarını gördükten sonra, içindeki çelişki daha da büyür. Zafer Sütunu için patlayıcı mı, yoksa -sevgilisi Iris’in önerdiği gibi- lazer ışıklandırması mı daha iyidir?’İnsanın bilgisi arttıkça huzursuzluğu da artar’ der Goethe, Şiir ve Gerçek adlı yapıtında. Uwe Timm de romanında eğitimli ama hayatta başarısız olan Thomas Linde’nin bu huzursuzluğunu anlatıyor. Kırmızı, bütün bir ’68 kuşağı adına ilginç bir karakterin hayatını, yıllar sonra cenaze konuşmalarıyla dünya devrimi, ihanet ve uyum sağlama arasında yalpalayışını son derece başarılı bir biçimde veren, farklı bir roman.

“Cenaze hatipliği yapan Thomas Linde, aynı zamanda caz eleştirileri yazmakta ve amatör bir müzik grubunda piyano çalmaktadır. Günün birinde ışık tasarımcısı Iris?le tanışır. Aralarında yirmi yaş fark vardır ve Iris evlidir, ancak bu durum tutkulu bir aşk yaşamalarını engellemez. Linde eski yoldaşı Aschenberger?in cenaze konuşmasını hazırlarken kendiyle, geçmişiyle, bugünüyle de yüzleşir. Ve ?güzel kırmızı, gençliğin, tutkunun, ateşin rengi?, yaşamının her düzleminde ona eşlik eder.
Uwe Timm?in en önemli romanlarından Kırmızı, bir yasak aşkı fon alarak, kırmızının politik ve sembolik anlamlarını, 68 kuşağının umutları ve arzularını, bir dönemin bireysel ve toplumsal izdüşümlerini işliyor. Timm?in kendi gözlemleri ve deneyimleriyle zenginleştirdiği kitap, günümüzden Alman tarihine derinlikli bir bakış olma niteliğini taşıyor.” Tanıtım Yazısı

*Postcolonial teorisi, sömürgeciliğin kültürel mirasına tepki sonucunda ortaya çıkmıştır. Felsefede, edebiyatta, sinemada, siyasette bu sömürgeciliğin izlerini konu edinir.

KIRMIZI
Uwe Timm
Çeviren: İlknur İgan
Can Yayınları
2008, 232 sayfa

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Müzik Felsefesi / Tema ve Varyasyonlar – Aaron Ridley

Next Story

İnsan Yazgısı – André Malraux

Latest from Romanlar

Sarsılmak – Zafer Köse

Sarsılmak, derin ve katmanlı bir roman. Gündelik dilin nüanslarını yansıtan akıcı bir dille yazılmış olması da önemli.Zafer Köse sadece bir depremi değil, toplumsal ve
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ