?Varmak? İçin Değil ?Gitmek? İçin Çıkmak Yola? – Ahmet Eroğlu

Radyoda ki sunucu, Ümit Yaşar?ın;
?Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizler ortasında bile yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın? Dizelerini öyle içten, öyle etkileyici seslendiriyor ki; yürekten vuruyor sizi!
Vurgun yiyen yüreğinizin bütün derinliklerinde yankılanıyor artık o dizeler.
?Gitmeliyim? sorusu takılıyor; takılı kalıyor aklınıza.
Hatta asılı kalıyor yüreğinize?
Hele bir de gitmekle kalmak arasında ki ?Araf?taysanız?!
Bu soru, karar aşamanızın en çengelli sorunu olarak sallar her yanınızı! Aynı zamanda iki seçenekli yanıt arasında gidip-gelmelerin karasızlığı, yenik düşmek üzere olduğunuzun ilk belirtisidir.
Yenik düşseniz bile, tarihte hiç yeneni görülmemiştir bu yüreğin kendi iç savaşının!
Sorun; gideceğini bilmediğin yerin ne kadar uzak olduğu değil ki! Sorun; kaldığında yakınındaki ile aranda ki uzaklıktır.
Yanında iken uzaklarda olma durumu, kalmayı bir rol haline dönüştürür.
Artık çıkma zamanıdır!
Mantığınızı, başı dönmüş duygunuzun ayakları altına alarak ?çok uzaklara gitme zamanıdır? dersiniz.
Gitmeyi öğrenirsiniz!
Giderken bile neden gittiğinizi tekrar, tekrar kendinize sorar ve kendinizi sorgularsınız.
Çok nedenler bulursunuz! Hiçbir neden bulamazsınız.
Çok yakınındayken, neden uzak kaldığınızı düşündükçe, gitmekle-kalmak arasında ki mesafeye takılırsınız.
Ama yine de ?varmak? için değil, ?gitmek? için çıkarsınız yola.
Nereye gitmek?
Nasıl gitmek? Zihinde yanıtı olmayan önemsiz sorulardır.
Asıl olan gitmektir.
Asıl olan bir depremden, başka bir depreme doğru sürüklenmektir.
Asıl olan bir acıyı, başka acılara ortak etmektir.
Bütün bunları bile, bile, yine de eylem; gitmektir?
Giderken bir ses beklersin; ?gel gitme!?
Her gidişte ki dönmelerin ?dönekliği? var ya! Bu sese o kadar aşinadır ki! Aklın çözemez bunu; ama ayaklarına çözdürürsün zorla?
?Gel gitme? sesine; ?sen de git, birlikte gidelim birbirimizden?? dersin. Ama hep gitmelerin akşamı, dönmelerin sabahını doğurur?
O sabahlarda döndüğünü sanırsın.
Eski yaraların kanar; eski yaralar kanatır yeniden kendisini.
En iyisi kendini bırakarak gitmektir! İşte o zaman ?dönmemi bekleme benden? deme gereği de duymazsın.
Şimdi zamanıdır.
Yükle yürek bohçanı sırtına; git? Bırak kendini geride!
Geride bıraktıklarını düşünme! Çünkü düşünürsen, her gittiğin yer, bıraktığın yer olur sana.
Düşünme? Yeter sana; yürek bohçanda götürdüklerin.
Şimdi sahilde ki kumsala koş!
Bak;
Rüzgârlar nasıl tokatlatıyor, dalgalara, kıyıları?
Ver bakarak; ver kararını;
Ya dalga ol! Ya da kıyı?
Ve
Kumsalda ki kumların üzerine, o koca dalga gelmeden, kocaman harflerle yaz:
?Gidiyorum??

Previous Story

Gazete Yazıları (New York Tribune İçin Gönderilmiş Yazılardan Seçmeler) – Karl Marx

Next Story

Çocuk Yazınımız ve Şaban Akbaba – Musa Artar

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ