Geçmişle hesaplaşma anlayışının iyi bir örneği olan Kayıp Gergedanlar, etkileyici bir roman…
Cem Kalender?in edebiyat yaşantısı 2009 yılında yayımlanan Klan ile başlamış, ikinci romanı Zamanın Unutkan Koynunda (2011) ile iyi bir çıkış yakalamıştı. Her iki romanında da kendi dilini ve anlatım dünyasını kurma çabası takdire değerdi. Gerçekle gerçeküstünün zengin metaforlarla içiçe geçtiği Kayıp Gergedanlar?da bu arayışını sürdürüyor.

Üç ayrı düzlemde akıyor Kayıp Gergedanlar?ın hikâyesi. İlkinde bir Anadolu kasabasındayız. Kasabaya yeni tayin edilen Veteriner Sümer Bey, karısı Suna ve dört çocukları -Arbor, Nubes, Nature ve Terra- yeni hayatlarına uyum sağlamaya çalışıyorlar. Aslında Suna Hanım için bir uyum arayışından söz edemeyiz. O, kasabalılarla ilişkiye geçmek niyetinde değil, kendisi ve okula dahi göndermediği çocukları için dış dünyadan yalıtık güvenilir bir yuva kurmak amacında. Daha ilk sayfalarda Suna Hanım?ın iç dünyasının korkularla örülü olduğu anlaşılıyor; ?Onlar için anneden daha fazlasıydı; eğitici, kural koyucu, karar verici, tek öğretici. En ufak bir şüpheye yer bırakmamıştı inançlarında. Zihinlerine psikolojik virüslerin girmesine izin vermemişti. Psikolojik virüslere açık olduğunu düşündüğü için okula dahi göndermemişti onları. Evin içinde küçük bir karantina yaratmıştı. Hep orada tutmuştu çocuklarını; bir yaşındayken de, dört yaşındayken de, on dört yaşındayken de. Okulun, mahallenin, çevrenin yani ev hariç her yerin virüs yaydığına inanıyordu. Çocuklarının bilinçlerini bu virüslerden uzak tutmak kendi sorumluluğundaydı. Şimdiye kadar onları korumuş, kültürün, geleneklerin emrine girmelerine, sömürülmelerine, ezilmelerine, yoğrulmalarına müsaade etmemişti.?

Hikâyenin ikinci planında bir başka Anadolu kentinde, açıkça belirtilmemekle birlikte bir başka zamandayız. Öğretmen Salman hoca, karısı Seren ve kızları Suna?yla birlikte Gurgum?da yaşıyorlar. Aile yakınlarıyla birlikte mutlu gibi görünse de kenti oluşturan iki topluluk -Yafilerle Reşiler- arasında baş gösteren huzursuzluk onları da tehdit ediyor. Azınlıkta olan Yafilere mensup Salman Hoca en azından kendi yaşadıkları mahallede bir tatsızlık çıkmaması için Reşilerin önde gelenleriyle iyi ilişkiler kurmuş. Başkalarını da kardeşçe yaşamaya ikna etmeye çabalıyor. Her ne kadar mekân isimleri ve karakterler alışılageldik gözükmese de hikâyenin bu iki planında gerçeküstü motiflere rastlamıyoruz. Ne var ki hikâyenin aktığı üçüncü kanalda Cem Kalender sanki bir rüyanın, daha doğrusu bir karabasanın içine çekiyor okuru. Aslında Veteriner Sümer?in karabasanı bu. Görevini yapmak üzere Binyayla denilen bölgeye ulaşmaya çalışan Sümer, köprüdeki görevliden Binyayla?da sadece gergedanların bulunduğunu öğrenmenin şaşkınlığını yaşar. Binyayla?ya vardığında ise gergedanlarsa karşılaşma fırsatını bir türlü bulamayacaktır. Gergedanların yerine onları güden çobanla, çobana sürekli eziyet eden çobanın tuhaf ailesiyle karşılaşır.

Kayıp Gergedanlar işte bu üç ayrı hikâye üzerinden yavaş yavaş ilerliyor; Genç belediye başkanının kendisine duyduğu hayranlıktan istifade ederek lojmanlarının etrafına yüksek duvarlar yapılmasını, bahçeye ise derin bir kuyu kazılmasını sağlayacak ancak kasabalıların hoşnutsuzluğunu da pekiştirecektir. Salman Hoca?nın bütün gayretlerine rağmen Gurgum?daki gerilim artacak, gerilimin ateşi onların mahallesine de sıçrayacaktır.

Veteriner Sümer Bey ise gergedanlara ulaşamasa da Binyayla?daki kuyunun dibinde çobanın not defterini, Kayıp Gergedanlar Katalogunu ve Kayıp Gergedanlar İsim Listesi?ni ele geçirmeyi başarmıştır.

Sona doğru üç hikâyenin akışı da hızlanmaya başlıyor. Birazcık tarih bilgisiyle Salman Bey ve ailesinin başına gelecekleri tahmin etmekte zorlanmıyoruz. Çocuklardan birisinin evden kaçmasıyla dünyası yıkılan Suna Hanım?ın açtırdığı kuyuya sığınması da şaşırtıcı değil. Peki ya Sümer Bey ve gergedanları?..

Roman ve hafıza
Kayıp Gergedanlar?ın yaşanmış iki acı olaydan etkilenerek yazıldığını söyleyebilirim. İlki büyük bir toplumsal trajediydi; Maraş Katliamı… Sünni-Alevi çatışması olarak bilinen ama ardında çok daha karmaşık siyasi olayların yattığı katliamın zihinlerden neredeyse silindiği, silinmek istendiği uzun yıllar geçirdik. 1978 yılı 19 Aralık günü başlayıp bir hafta boyunca süren katliamda yüz elliden fazla Alevi kadın-erkek-yaşlı-çocuk vahşice öldürüldü, yüzlerce ev ve işyeri yakıldı, yağmalandı. Kuşkusuz o dönemi yaşayanlar için büyük bir travmaydı. Ve her travma gibi Kahramanmaraş Katliamı da hafızanın en derinlerine itilerek, bastırılarak aşılmaya çalışıldı, çalışılıyor. Ve yine her travmada olduğu gibi sanat ve edebiyat da sessiz kaldı. Bugün Maraş Katliamı?nın izini süren kaç roman, kaç film ismi sayabiliyoruz? İnci Aral?ın Kıran Resimleri, Ayşegül Devecioğlu?nun Kuş Diline Öykünen?i ve Gönül Kıvılcım?ın Babamın En Güzel Fotoğrafı dışında hatırımda kalan bir anlatı yok. Kayıp Gergedanlar öncelikle bu boşluğu dolduracak hikâyesi nedeniyle övgüyü hak ediyor. Katliamın başladığı, tırmandığı ve Salman Hoca?nın ailesinin kapısına dayandığı bölümlerde vahşeti bütün çıplaklığıyla yansıtmış Kalender. İnsanın insana böyle bir zulmü yaptığına inanmak zor ama bu katliam yaşandı. Kayıp Gergedanlar, tarihin suya sabuna dokunmayan anlatısında bir gedik açıyor.

Roman kurgusunun bir diğer sacayağı olan Suna Hanım ve çocukları hikâyesi de gerçek bir olaydan esinlenmiş. Biraz hafızanızı yoklarsanız hatırlayacaksınız; 2011?de Maraş?ta annelerin ölümü nedeniyle intihar eden dört genç kardeşi. Anne ve çocukları hakkında spekülatif bir dolu haber yayımlanmıştı. Cem Kalender -elbette- ne bu spekülasyonlardan yola çıkmış ne de doğrudan o aile trajedisini hikâyeleştirmiş. Kalender?inki bir esinlenme; Maraş Katliamı?nın bireylerde yarattığı tahribatın izini sürüyor.

Travma(lar) hepimizi iletişimsiz bırakıyor, yeni bir dil, yeni bir kültür ihtiyacı hissediyoruz. Suna Hanım?ın kendi diline kapanması, çocuklarına masalları -mesela Şehrazat?ı- ya da Adem ile Havva efsanesini yeni bir yorumla anlatması bu ihtiyacın, kötülükten korunma ihtiyacının sonucu. Nitekim ?O çocuklar tamamen bana ait. Ne babasının, ne kültürün; tamamen doğamın eseri? diyecektir Suna Hanım…

Romandaki diğer trajedi bireyin varoluşuna dair. Sümer Bey?in memuriyet görevini yerine getirmek için -Kafka?ya açık bir gönderme niteliğindeki- Binyayla?daki gergedanlara ulaşma seferleri, yaşam karşısındaki çaresizliğin ifadesi.

Dil Kalender?in önceki romanlarında da üzerinde durduğu meselelerdi. Dilin yetersizliği, zamanın iç içe geçmişliği ve sürekliliği, zihnin parçalanmışlığı ve bireyin arayışı, Maraş Katliamı?nın kayıplarının izini süren Kayıp Gergedanlar?da bir kez daha karşımıza çıkıyor.

A. Ömer Türkeş
17.10.2013, http://kitap.radikal.com.tr/

Kitabın Künyesi
Kayıp Gergedanlar
Cem Kalender
Alakarga Sanat Yayınları / Roman Dizisi
İstanbul, 2013
283 s.

Previous Story

Murtaza Demir, ‘Ateş-i Aşk’ adlı kitabında Sivas Katliamı’nı mercek altına alıyor…

Next Story

Osmanlı İmparatorluğu (1700-1922) – Donald Quataert

Latest from A. Ömer Türkeş

Dostoyevski ve Polisiye – A. Ömer Türkeş

Polisiyelerden söz açıldığında, pek çok incelemeci ve eleştirmen, türün yüksek edebiyata giren ürünlerine örnek olarak Dostoyevski’nin “Suç ve Ceza” romanını gösterir. Elbette hem suçu
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ