?Döner kebap dönmez olsun yaşasın beşlik simit? – M.Utku Şentürk

?Can kurtaran halkası
Susamdandır markası,
Kimseye karşı yoktur
Gösterişi, cakası…?

Yanıtı ?simit? olan bu eski İstanbul bilmecesi, simidin günlük yaşamımıza ne denli girmiş olduğunu yansıtmıyor mu? Öyle ya, tıpkı kazara denize düştüğünüzde yılana sarılmayın diye size fırlatılan ve boğulmanızı önleyen sadık kurtarıcınız ?can simidi? gibi, ucuz ve her yerde bulunan bir yiyecektir simit. Dar gelirli de simide bayılır, ayaküstü hafif bir şeyler atıştırmak isteyen tuzu kuru da. Gerçekten, bu susamlı halkanın ?tılsımı? her kapıyı açar, günün her saatinde karnı acıkanı doyurur. Kaldı ki, karnınız tok olsa bile bu lezzetli simitler insanı baştan çıkarır alimallah.

İstanbul?da ya da İzmir?de yaşıyorsanız vapurda çay içerek simit yemek ise başlı başına bir şölendir. Hele bir de martılar katılırsa ziyafete!

Simidin, geçim derdindekilerin yiyeceği olduğu Arif Dino’nun ?Beddua? adlı iki dizelik şiirinde karşımıza çıkar. Ressam Abidin Dino’nun kardeşi olan Arif Dino’ya kulak veriyoruz: ?Döner kebap dönmez olsun/Yaşasın beşlik simit?

Ne var ki simidin üstünde günlerdir karabulutlar dolaşmakta. Simit fiyatlarına beklenen zam sonunda geldi. Susamın karaborsaya düşmesi ve fiyatının iki kattan fazla artmasıyla başlayan simide zam tartışmaları sonuçlandı. 1 lira 40 kuruşluk yeni simitler, simitçi tezgâhlarındaki yerlerini aldı ve artık dar gelirliler için bile simit yemek bir rüya oldu?

Peki, bu kadar keyifle yediğimiz simidin adının nereden geldiğini, ilk nerede yapıldığını ve tarihsel yolculuğunu biliyor muyuz?
O halde gelin hep birlikte simidin öyküsünü okuyalım?

Simit adı, ilk üretildiği yer olan Smiti’den (İzmit) geldiği belirtilmektedir. İstanbul’a gelen ya da İstanbul’dan doğuya giden kervanların konaklama alanı olarak bilinen İzmit’te yolculara pratik bir yiyecek olarak hazırlanan simit, bu özelliği ile de ilk fast food örneklerinden sayılabilir. Kervanlarda yolculuk yapanların atıştırmalık olarak yanlarına aldıkları simitleri, yol boyunca karşılaştıkları kişilere “Simiti’den” aldıklarını söyledikleri için, bu halka şeklindeki yiyeceğin adı simit olarak kaldı.

Simidin tarihi tahmini 600 yıl öncesine dayanmaktadır. Eğer simidin dünyanın başka neresinde olduğunu merak ediyorsanız hemen cevabını söyleyelim sadece Balkanlarda ve ülkemizde vardır. Simide, Yunanistan?da ?Kuluri?, Bulgaristan?da tıpkı İzmir?de olduğu gibi ?Gevrek? , Sırbistan?da ise ?Çevrek? adı verilmiştir.

Simidin ilk yapılışı 14.yüzyıla kadar dayanmaktadır. Bu yüzyıllarda Anadolu?da sultan sofralarında, saray mutfağında da yerini almayı başarmıştır.

Hekim Bereket Türkçe el yazması tıp kitabı olan Tufet-i Mubariz adlı eserinin son kısmında Tabiat Name bölümünde yemek çeşitlerinden ve hamur işlerinden bahsederken simitten de bahsetmektedir.

Evliya Çelebinin seyahatnamesinden İstanbul?da simitçilerin 70 fırında, toplam 300 nefer olarak çalıştığını, bunlardan kimisinin de bağlı olduğu fırınların çırakları olarak fırın hesabına çalıştıklarını öğreniyoruz.

1593 tarihli Üsküdar Şeriye Sicili’nde, has undan yapılmış halka biçimindeki bir çeşit ekmek “simid-i halka” olarak adlandırılmaktadır. II. Süleyman döneminden bir Mutfak Defterinde (1691), çörek ve ekmeğin yanı sıra, saraya günde 30 adet halka-i simid tahsis edildiği yazmaktadır.

Halka sözcüğünün kaybolup günümüzdeki “simit” kelimesinin tek başına kullanılması oldukça uzun zaman sonra gerçekleşmiştir. İlk kez 18. Yüzyıl kaynaklarında, halka-i simid yerine sadece “simit” denildiği görülmektedir. Bu yıllarda saraylarda talep gören simit, halk arasında da epey meşhurdu.

1761’de yıllarda, ekmekçiler, börekçiler ve simitçiler arasındaki rekabet nedeniyle, İstanbul kadısı “Simitçiler Ekmek Üretmiyeler” hükmünü çıkarmış, böylece günümüzdeki sadece simit üreten fırınlar oluşmaya başlamıştır.

Simitçiler ilk kez 10 Haziran 1910’de bir araya gelip dernek kurmuşlar, “Ekmekçi ve Börekçiler” adıyla kurulan cemiyetin içinde yer almışlardır.

Simit?in hayatımızdaki yeri sadece II. Paylaşım Savaşı yıllarında bir süreliğine boş kalmıştır.

II. Emperyalist Paylaşım Savaşı yıllarında unun az olması nedeni ile bir süre simit yapımı yasaklanmıştır. Çok fazla uzun sürmeyen bu yasaktan sonra un üretiminin normal düzeye çıkması ile yapımı tekrar serbest bırakılmıştır.

II. Paylaşım Savaşı sonrası satışında farklı yöntemler denenmiş, poşet içerisinde ve farklı şekillerde satılmaya çalışılsa da lezzetinin bozulduğunun görülmesi üzerine tezgâhta simit satışına tekrar dönülmüştür.

M.Utku Şentürk
m.utkusenturk@gmail.com
TWITTER’DAN TAKİP İÇİN: https://twitter.com/mutkusenturk
FACEBOOKTAN TAKİP İÇİN: https://www.facebook.com/pages/MUtku-Şentürk

Not: Bu yazı, 8.12.2013 tarihinde soL Gazetesi’nde yayımlanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir