Kalabalık bir grup, recm cezasını uygulamak üzere toplanmıştır. Maria Magdalena, günahkar bir hayat yaşadığı için öldürülecektir. Taşlar hazırdır. Maria çaresizce beklemektedir.

O anda, Nasıralı Marangoz Yusuf’un oğlu ufukta belirir. Herkes onun Maria’yı kurtaracağını bilir, ama bunu nasıl yapacağını merak ederler. O kitlenin elinden, böyle bir anda bir kadın nasıl kurtarılır?

Yusuf’un oğlu İsa, insanlara yaklaşır. Hiç acele etmeden yerden bir taş alarak kalabalığa uzatır:

“En günahsız olanınız atsın, ilk taşı”

MUTLULUK GÜNAHI

Büyük Yazar Kazancakis, Günaha Son Çağrı romanında yüzlerce, binlerce yıllık insan çelişkilerini somutlaştırır: İnsanların bir kişiyi taşlamasının nedeni, kendilerinin günahsız olmaları değil, tersine günahkar olmalarıdır. Kendi günahlarıyla yüzleşme korkularıdır.

Günah kavramı, romanda, dinsel anlamından çok, insan varoluşu ile ilgili olarak ele alınır. Ortadoğu’nun sınırlarını ve hikayenin yaşandığı dönemi aşan, insan soyunun kadim bir konusudur, günah.

Bu kitap, gömdüğünüz vicdan seslerini yerlerinden çıkararak yüreğinizi delik deşik eder. İçinizde oluşan çukurlara korkular dolar. Kendi çağınızdaki, kendi hayatınızdaki korkular. Ancak onların üstüne üstüne giderek devam edebilirsiniz.

Belki, işçi haklarının savunulması konusunda kararlı bir üniversite öğrencisiyken, artık bir fabrikada işçilerin amiri olarak çalışmaktasınızdır. Bu işçilerin hiç de kafanızdakilere benzemediğini düşünmeye başlamışsınızdır. Sınıf bilincinden uzak ve kişisel faydaya göre hareket eden insanlardır bunlar. Düşüncelerinizi böyle değiştirmek, işyerinde rahat etmenizi de sağlamaktadır.

Belki, zamanında kadın-erkek ilişkileri konusunda, çağdaş ve özgürlükçü düşünceleriniz vardır. Ama artık bir genç kız babasısınızdır. Çevrenizdeki insanların konuya bakışından dolayı, düşünceleriniz size yük olmaya başlamıştır. Üstelik kızınızın yaşayacağı sorunları, karşılaşacağı zorlukları da kendinize dert etmektesinizdir. Biraz kısıtlamanın çok sevdiğiniz kızınıza faydalı olacağını düşünmeye başlamışsınızdır.

Belki, daha güzel bir dünya için giriştiğiniz mücadeleden uzak düşmüşsünüzdür. Gündelik hayatın sıkıntılarına ve geçim derdine dalmışsınızdır. Yeni katıldığınız çevrenizde saygınlık kazanmak da kolay iş değildir.

Koşullarınıza uyumlu yaşadıkça, düşüncelerinizdeki hayattan uzaklaşmaktasınızdır. Rahat yaşamak ile doğru yaşamak, ayrışmaktadır. İşte bu durumda rahatı seçmeye “günah” diyor Kazancakis. Nefsinizden gelen ve güvenliği seçmeyi, kişisel fayda gözetmeyi telkin eden sesin sizi günaha çağırdığını anlatıyor. Aslında, mutluluk günahtır, demek istiyor.

Değerlerinize aykırı yaşadığınızı kabullenemezsiniz elbette. Dolayısıyla, düşüncelerinizi değiştirmek, başka bir insan olmak zorunda kalacaksınız. Yeni tercihlerinizi sahiplenen bir kişiye dönüşeceksiniz. Kısıtlayıcı bir baba olmak için gerekçeler bulacaksınız. Emek gibi kutsal bir kavramın anlamını çarpıtmak için, geçim derdindeki insanların entelektüel birikimlerinin düşük olmasını bahane edeceksiniz.

Nasılsa insanların çoğu, sizin gibi mazeretler üretmiş, açıklamalar geliştirmiştir. Hep beraber yaşayıp gidersiniz. Ama günah çağrılarına karşılık vermeyenler de çıkar arada. ‘Mutluluk’a kanmayanlar. Onların varlığı, mazeretlerinizi ortadan kaldırır. O zaman, damarlarınızda yakıcı bir öfke dolaşır. Taşları hazırlamaya başlarsınız.

VİCDANIN SESİ

Nasıl ki insanların içinde kolay kolay susmayan vicdan sesi var, toplumların da içinde öyle sanatçılar yaşar. Halkın vicdanı olan sanatçılar.

Yaşadığı coğrafyada yüzlerce yılda yaratılmış değerlerin arasından süzülüp gelen büyük sanatçılar, evrensel değerlerle de buluşarak, bazen halkın sesi olurlar. Ama bazen de halkı huzursuz eden ses haline gelirler. Yozlaşan ve bencilliğe yönelen toplumun kaçamadığı iç sese dönüşürler.

Böyle sanatçıların, kitleler halinde peşinden gidildiği de olur, kitleler tarafından taşlandığı da. Bazen de kitlelerin sessizlik duvarına çarpıp kalırlar. Bireylerin içlerindeki vicdan sesini bastırmak istemesine benzer şekilde, toplumların da, büyük sanatçıların yeşereceği ortamı yok ettiği dönemleri olur.

Toplum yalancıya, bencile, sahtekara duymadığı öfkeyi, yozlaştığını hissettiren sanatçıya duyar. Günlerin getirdiğine uyum sağlarken azar azar biriktirdiği günah taşlarını, vicdan sesinin somutlaşmış hali olan sanatçısına atar.

Bu taşların harekete geçmesi ve hedefin belirlenmesi konusunda en ihtiraslı çaba ise kültür sanat dünyasından gelir. Çünkü bu dünyadakiler de günah taşları biriktirmiştir. “Böyle bir ortamda büyük sanatçı olunamaz” düşüncesine çeşitli dayanaklar hazırlamışlardır. Bu açıklamaları geçersizleştiren, mazeretleri ortadan kaldıran bir sanatçının varlığı, diğerleri için bir tehdit oluşturur.

***

Nasıralı Marangoz Yusuf’un oğlu, günaha son çağrı ile, ölmek üzereyken karşılaşır. Çarmıhtayken. İçindeki bir pişmanlık biçiminde ortaya çıkan ses, onu son kez günaha çağırır. O zamana kadar yaptığı bazı işleri yapmasaydı bunca acı çekmeyeceğini, onca zorluk yaşamayacağını hatırlatır.

Saatlerce, sayfalarca düşünür İsa. Acılarla, susuzlukla, gidip gelen bilinciyle düşünür. Ve iyi ki de öyle yaşamış olduğuna karar verir. Pişmanlık duymaz! Böylece Kazancakis’in İsa’sı olur, insanlık onuruna erişir.

Zafer Köse
zaferxkose@gmail.com

ilerihaber.org, 27/10/2014

Previous Story

Düzenden Düzensizliğe Giden Upuzun Yolculuk

Next Story

Nazilerin korkunç eğitim sistemi / Nazi kitaplarında matematik soruları

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ