Savaş Günleri – Lopatin’in Notları, Konstantin Simonov

Konstantin Simonov’un *’Savaş Günleri – Lopatin’in Notları’, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlara karşı açılan Sovyet cephelerinde yaşananlara odaklanıyor. Sözcüklerin tümü masum aslında. Savaş da, sadece bir sözcük. Hepimizin kafasında bomba gibi patlayan, insana, insanlığımıza dair ne varsa paramparça eden bir sözcük. Açlığı, korkuyu, anasız çocukları, çocuksuz anaları, gökyüzünden yağan bombaları, yıkıntıları, barut kokusunu, kanı, dinmeyen çığlıkları, acıları peşine takıp getiren içini yüzyıllardır ölümlerle doldurduğumuz, her savaşla biraz daha kirlenen bir sözcük.
Sözcükleri bu kadar hırpalamaya gerek yok. Sözü, her gün binlerce görüntüsüyle karşılaştığımız savaşlardan, Savaş Günleri’ne getireyim istiyorum. Roman 1941’de Alman ordularının işgal ettiği Sovyetler Birliği’nde geçiyor. Kızıl Yıldız ordu gazetesinin muhabiri Lopatin’in gözünden tanıklık ediyor tüm olanlara. Simonov da tıpkı romanının kahramanı Lopatin gibi muhabirlik yapmış. Bu yıllarda tuttuğu notları, aklına kazınanları romanlara aktarmış savaş biter bitmez.
Yaşayanlar ve Ölenler, Silah Arkadaşları, İnsan Asker Doğmaz üçlemesi Türkçeye 70’li yıllarda çevrilen kitaplarından. Savaş Günleri de Simonov’un diğer üçlemesinin ilk romanı. Savaşsız 20 Gün ve Albayın Aşkı takip ediyor, bu romanı.
Alman işgalinin dördüncü ayında (1941 Eylül) cepheden cepheye koşan Lopatin, notlarında savaştaki yengiler, yenilgiler kadar halkının acılarına, korkularına da yer veriyor. Bir yanda tepeden tırnağa silah kuşanmış toz içindeki subaylar, diğer yanda ‘dondurma’ yazılı sandığın önünde sıra bekleyen tiril tiril elbiseli kadınlar görüntüsü savaş ilerledikçe değişiyor. Sıcak çatışmanın ortasında korkuyla ilerleyenler, siperlerden toplanıp gömülmeye götürülen askerler, mayın tarlasına girerek parçalanan bütün bir askeri birlik, bombardımandan arta kalan toz dumanın arasındaki moloz yığınından ibaret hayalet şehre karışıyor.
Cephedeki beceriksizlikleri yüzünden toplarını Almanlara kaptıran Harp Okulu birincisi komutandan, bombardımana aldırmadan koşarken hayatını yitirene, dilinin sivriliğinden rütbesi yükselemeyen subaydan, toza çamura dayanamayan titizliğini savaşta da sürdüren bir diğerine, yaşamını gazetede sürdüren gazete yönetmeninden, cephelerde ölen muhabirlere, kamyonuyla birlikte orduya gönüllü katılan genç kızdan, çirkinliği yüzünden kendiyle ilgilenen tek erkeğin peşine takılıp casus olan kadına, kendi halkının yararına da olsa Almanların yönetimindeyken ekmek çıkardığı için suçlu bulunan fırıncıdan, sorumluk duygusuyla şehirden ayrılamayıp, su şebekesini onarmak zorunda kalan mühendise dek binlerce portre var kitapta. Her şeyiyle, her yönüyle gerçek yüzler.
Çeviri meselesi
Tamamen kurgusal kişiliklerle bezediği öyküyü gerçekçi bir mekân anlatımıyla birleştirmesi başına bela olmuyor değil. Savaştan yıllar sonra bile romanlarını okuyan bazı okurların kaybolan eşlerini, ölen oğullarını aynı mekânda bulunduğunu sandığı yazardan sorması Simonov’un inandırıcılığının en canlı örneği.
İkinci Dünya Savaşı altmış yıl önce bitti. Sovyetler Birliği ve müttefikleri savaşın kazanan tarafları. Ama tablo, kazananlar için de kaybedenler içinde pek farklı değil. Simonov romanlarını bunun için yazdığını söylüyor. Bir daha savaş olmaması için. Bir daha aynı acıların yaşanmaması için…
Sahi, savaşlarda kazanan taraf olur mu?
Son söz çeviri ve düzeltiye: Türkiye’de son zamanlarda basılan kitapların büyük çoğunluğu özenle hazırlanıyor. Kapağından arka kapak yazısına, sayfa düzeninden düzeltisine… Savaş Günleri içinse, özellikle çeviri ve düzelti kitabı okumayı bir hayli zorlaştırmış. Lütfen biraz daha özen. Zira, karşımızda Simonov var: Dikkat ve özen ister; unutmayalım…
*Ayşe Bengi?nin Radikal Gazetesi?nde 22.04.2005 tarihli yazısı

“İnsanın birkaç saat içinde bu derece değişmesi şaşılacak şeydi doğrusu. Sabahleyin yaşlı sürücü en hoyratça haşlayan, ona rütbece üstünlüğünü göstermek için küstahça sövüp sayan emir subayı o değildi sanki. Yüzü pembeliğini yitirerek bir gün içinde zayıflamış, çocuksu görünüşü yerine bir ağırbaşlılık gelmişti. Savaşa ilk kez katıldığı için insanların öldüğünü de ilk kez görüyordu. Bu, ona, kendisi gibi ölümlü insanlara karşı daha anlayışlı, daha iyi niyetli davranmayı öğretmiş olmalıydı. Daha önce gördüğü halde anlayamadığı bir şeyi yeni yeni hissediyor olmalıydı. Yaptığı kötülükleri yapacağı iyiliklerle düzeltme fırsatı varken bu fırsatı niçin kaçırsın?”

Konstantin Simonov (1915-1979) II. Dünya Savaşı sırasında Sovyetler Birliği’nin Almanlara karşı açtığı cephelerin birçoğunda “Kızıl Yıldız” ordu gazetesinin savaş muhabiri olarak görev yapmış; ileri hatlarda çarpışan askerlerle yan yana, savaşa tanıklık ederek, birkaç kez ölümle burun buruna gelmiştir. Savaşı, bir gazeteci soğukkanlıhğıyla izleyen Simonov (romanda Lopatin), komutanlar, askerler arasındaki ilişkileri, ölümüne çarpışan insanları birer savaş makinesi olarak değil, duygu dolu, sımsıcak varlıklar olarak, gerçekçi irdelemelerle anlatmaktadır.Savaş Günleri – Lopatin’in Notları, Konstantin Simonov, Çeviren: Mehmet Özgül, Gendaş Kültür Yayınları, 256 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir