Açımlama ve Yorumsama Bilimi Hermeneutik Üzerine – İrfan Kuş

“Hermeneutik, insanın tarihselliği içinde felsefe açısından kendini anlaması, insanın varoluşuna yönelerek felsefe yoluyla açıklaması ve yorumlaması yöntemidir” Michel Foucault.

Wilhelm Dilthey’ın hermeneutik ve tin bilimleri üzerine çalışmalarının bir kısmı; Doğan Özlem’in çevirisi ile gözden geçirilerek yeniden yayınlandı (Hermeneutik ve Tin Bilimleri, İstanbul: Notos Kitap, 2010). Tinsel bilimlerin günümüz bilim dünyası tarafından bu derece önemsendiği böyle bir dönemde bu çalışma oldukça önemli. Bilimsel olanı, pozitivist bir düzlemde katı çizgi ve kuralcı eşbiçimciliğin ötesinde duyarlılıkla okumak ve anlamak isteyen okuyucular için farklı bir yapıt. Kitap, temel olarak tin bilimlerinin ayrımsanması, kendini var etmek için doğa bilimlerine karşı verdiği mücadele ve kendini bir bilim olarak olgunlaştırması; tekilleşme, tipsellik, tekilleşme-sanat ilişkisi; karşılaştırmalı tin bilimleri ve hermeneutiğin doğuşu gibi süreçleri mercek altına almış. Hermeneutiğin en önemli kuramcılarından biri olarak Dilthey, tin bilimleri ve hermeneutiğin, doğacı bilimlerin bilimsellikte vardığı döngüsel çıkmaza karşı yeni yöntemler geliştirerek farklı kanalların açılmasını ele almış, hermeneutiğin bir bilim olarak problemlerini dile getirerek bir kapsam oluşturmaya çalışmıştır. Elimizdeki kitap böyle bir kaygının ürünü…

Antik Yunan?da Hermes, yer (insanlar) ile gök (tanrılar) arasında bağ kuran ve yeryüzünde göklerin (tanrısal olanın) yorumcusu (hermeneusta) olarak kabul edilirdi. Hermeneutik, adını tanrı Hermes?in bu fonksiyonundan alır. Hermeneutik, bu bağlamda bir metnin içerik (ezoterik) anlamının bulunması, bir metnin asıl anlatısal maksadının anlaşılması olarak kullanılır ve doğu bilimlerinde ?yorum ilmi? olarak karşılık bulmuştur. Bir bilim olarak hermeneutik denince hatırlayacağımız ilk isimler Wilhelm Dilthey, Heinrich Rickert, Hans-Georg Gadamer, Martin Heidegger ve Max Weber gibi önemli düşünürlerdir. Bu düşünürler arasında hermeneutiğin bir anlamda kurucusu sayılan Wilhelm Dilthey?dır.

Dilthey?ın eserlerinin basımı, ölümünden altmış bir yıl sonra, 1972?de, Toplu Yazılar (Gesammelte Schriften) dizisi içinde 16 büyük boy cilt olarak tamamlanmıştır. Özlem?in Türkçe?ye kazandırdığı bu önemli eser de birinci cildin birinci kitabından hazırlanmıştır. Dört ana başlıktan oluşan kitabın birinci bölümünde esas olarak tin bilimlerinin ihtiyaç duyduğu temellendirici bir bilimden hareket ediliyor. İkinci bölümünde insan ve tarih dünyasında sanat-tekilleşme ve tekilleşmenin sanat yoluyla ifadesine, bu ifadenin Avrupa edebiyatındaki büyük çağlarına, üçüncü bölümde tin bilimlerinin karşılaştırmacı bir yöntem kazanması ve karşılaştırma tekniğinin tekilleşme ile girift ilişkisine, dördüncü bölümde de bir bilim olarak hermeneutiğin doğuşuna genel bakışlar getirilmektedir. Bunun yanında Özlem, Dilthey?ın terekesi arasında bulunan el yazılarından yapmış olduğu seçkiler eklemiş, dört bölümde ele alınan konulara açıklık ve sorgu getirerek içeriği zenginleştirmiş.

Bilimlerin yapıtaşları arasında olan empirik yöntemler, yöneldiği konu hakkında kendine koymuş olduğu görevleri yerine getirmesine hizmet etmek üzere, insan düşüncesinin tarihsel/eleştirel yoldan geliştirilmiş olan tekli araştırma tarzları olma değeri taşırlar. Fakat empirik yöntemler çok ender olarak bir araştırma tarzı olma değeri taşırlar çünkü; insanlık tarihine bakıldığında, bu süreci yapan şey, onun öznesi, yine bizzat insanlıktır ve bilmenin ve bilginin doğası ancak bu alanda aydınlatılabilir. Bu noktadan hareketle Dilthey, tinsel bilimlerin bilim dünyasındaki derin eksikliklerini ve doğacı bilimlerin yöntemsel eksikliklerini dile getirir. Yazar, bilimin veya insan zekâsının (globus intellectualis) yöneldiği temel olguları ikiye ayırır. Birincisi bilindiği üzere doğal olgular topluluğu yani doğa bilimleriydi. Diğeri ise o dönemde hâlâ genel olarak tanıtıcı bir işaret konulmamış olan (daha önce J. S. Mill, System of Logics Ratiocanative and İnductive adlı eserinde ?moral bilimleri? adlandırmasını yapsa da kapsayıcılığı nedeniyle geniş kabul görmemiştir) tin bilimleridir. Dilthey?ın bu kitaptaki ilk temel dinamiği tin bilimlerinin kabul edilişi ve varlığını bir temellendirici bilime dayandırışıdır.

İnsani-tarihsel dünyanın içeriği birleşimci bir zeminde kavrayış tarzı ile bize verilmiş yaşamdan ayrılabilir değildir. Sanat, dünyayı anlamamızda -bizlere yardımcı olmak anlamında roller üstlenecek şekilde- yollar açar. Bu yollardan birincisi, sanat yardımı ile kendini ifade ve temsil alanının açılması; diğeri ise insanın kendi psişik potansiyellerini edimselleştirme imkânının doğması ya da tarihsel konum ve durum içinde kendini bulması ve kendine yer edinme fırsatı yaratmasıdır. İşte bu noktada hermeneutik, insanın yol göstericiliğine soyunur. ?Kendine tarihsel süreç içinde konum yaratması nasıl gerçekleştirilir, insanın kendini anlaması nasıl gerçekleştirilebilir?? sorularını yürürlüğe koyar. Diğer önemli bir husus da tekilleşme ve tekilleşmenin sanat yoluyla ifadesidir kuşkusuz. Bu noktada Schiller, sanatı oyunla karşılaştırır. Ki bir tiyatroda, sahnedeki oyunun bir episodunda olup biten bir şey oyunun dramatik tasviri sayesinde üzerimizde empatik yoldan çok derin etkiler bırakabilir. Aynı zamanda bir oyuncunun izlenişi sırasında yaşanan durum bir kere yaşanabilir. İkinci empatik durumun bir kere daha yaşanabilmesi için aynı şartların yeniden düzenlenmesi gerekliliği söz konusudur. İnsan bir transpozisyon (kendini karşıdakinin içine düşmüş bulunduğu pozisyonda hissetmek) durumu normal şartlar altında bir kere yaşanabilir. Bu nedenle tekilleşmenin en önemli yolu sanattır diyebiliriz. Az önce bahsini ettiğimiz sanat eserinin tekliği ve tipselliği üzerine farklı olarak şunları da ekleyebiliriz: Sanat tipsel olanı yansıtır, yaşamı ifade etmeye çalışırken bilimin onu ifade etmeye çabalamasından çok önce, ilk kez sanatsal yaratmada(poesis) onu anlamaya çalışır. Bu nedenle insani-tinsel olanı anlamanın organon?u olurken rasyonalizmi ve tümelciliği nedeniyle tinsel olanı elden kaçırır.

Yazar, tekilleşmenin ifade edilişi üzerine kimi tespitlerde bulunurken çetrefilli kimi ifadelerde bulunur ne var ki! ?Avrupa tarihinde büyük çağlar genel insan doğasının tekilleşmesine ilişkin şiirsel/edebi kavrayışın kesitleridir? demektedir. Bu dünya, bilim ve sanat anlayışına dürbünle bakmak gibidir. Avrupa ve Yunan tarihine ayrıntılı bir inceleme getirilirken diğer medeniyetlerin tekilleşme ve bilimsel kavrayışları göz ardı edilmiştir. Tekilleşme kavramına açımlama getirirken yalnızca Avrupa edebiyat dünyasına endeksli bir tarihsel yöntem yürütülmüştür. Homeros?tan başlayarak son yüzyılların edebiyatına ve şiirine kadar tekilleşmenin kısa bir tarihçesi koyulur okurun önüne. Homeros?un tiplerinin, dönemlerini anlatması nedeniyle birey olmadığını görebilmekteyiz. Çünkü onun tekilleşmesi tip?lerin nezdindedir. Tekilleşme anlamında Homeros?un başarısı bu yaratıdadır. Grek tragedya ve komedyasında ise Homeros?un dingin ve epopik tipselliği yerini Grek tiyatrosunu retoriğine bırakır. Rönesans ve Reformasyonun keşişme noktasında Shakespeare?in gerçekleştirdiği tekilleşme, din ve gerçekliğin özgüllük mengenesinde sıkışmış toplumun yarattığı tipsel bir tekilleşmedir. Burada ise Grek retoriyi yerini ideal insan tipinin gerekliliklerini taşıyan insan tipine bırakır ve bu anlamda Shakespeare?in tipleri belli bir zamanın değil genel bir zamanın tipleridir. Son yüzyılların edebiyat ve şiirinde ise toplumun kazandığı yönelim ve ivmeler bireyleri yeni ve farklı bir tekilleşmeye sürükler. Bunun sonucunda yeni bir edebi tür olarak roman doğar.

Bilimsel yöntem ayrımlar ve benzerliklerin yanında tek olanla küme bireyle grup ilişki ve değişimlerini anlaşılır kılan temel eğilimleri -ki eşbiçimcilikler peşindeki yöntemlerin yerine getiremeyeceği bir şekilde- ortaya koyar. Ayrımları, dereceleri, benzerlik ve yakınlıkları, tipleri konu edinen bu ikinci yöntem, bilimlere ?karşılaştırmacı? bir karakter kazandırır. Doğa ilimlerinin eşbiçimcilik ilkeleri üzerine kurulu olması bir anlamda tinsel bilimlerin karşılaştırmacı olmaya yönünü tekilleşme tarihi ile yaşıt kılar bu da derin, tarihsel bir yolculuk demektir. Bu yolculuk, antik Grek düşüncesine kadar uzanır.

Kitap Türkçe?de Dilthey?dan kitap hacminde yayınlanan ilk çeviri olma özelliğine sahiptir. Kitabın içindeki kimi bölümler yine Özlem?in çevirisi ile daha önce Türkçeye kazandırılmıştır. Birinci bölüm ilk olarak ?Kültür Bilimleri ve Kültür Felsefesi? daha sonra da ?Tarih Felsefesi? adlı kitapların eklerinde yayımlanmış, dördüncü bölüm ise Felsefe Tartışmaları dergisinin 22. sayısında yayımlanmıştı. Bu bölüm Dilthey?ın yabancı dillere en çok çevrilen yazılarındandır, tüm hermeneutik geleneğin başlıca klasiklerindendir. Ayrıca çevirmen, bu bölüme farklı olarak bir ad dizini ve açıklayıcı dipnotlar ve ekleyerek bilimsel bir serüvene hazırlar okuyucuyu.

İrfan Kuş

1 Comment

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Sivil İtaatsizlik Kamu Vicdanına Çağrı – Hannah Arendt, Henry David Thoreau, J. Rawls, Johan Galtung, Jürgen Habermas, M. L. King, R. Dworkin

Next Story

Göstermek ve Gösteren Kendimi Göstermek – Bilal Nergizli

Latest from Felsefe

Nietzsche

FRIEDRICH NIETZSCHE: Felsefede “Akıl”

Felsefede “Akıl” 1 Soruyorlar bana, nedir filozoflardaki bütün bu alerji diye?… Sözgelimi tarih duygusu eksiklikleri, oluşun düşünülmesine bile duyduktan nefret, Mısırcılıkları.[17] Bir davayı tarihsellikten
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ