Yoksul bir ailenin çocuğu olarak doğan Knut Hamsun, 1890 yılında yazdığı, yaşamının otobiyografisi niteliği taşıyan ?Açlık? adlı romanında, kalemiyle geçinen bir yazarın karşılaştığı zorlukları, çektiği sıkıntıları ve bu olumsuzluklar karşısında onurundan ve ahlaki değerlerinden taviz vermemesini anlatır. Yoksulluk, sefalet ve açlık, bu romanda cehennemi bir durumun yapı taşlarıdırlar. Romanda insanların karşılaştığı zorluklarla mücadele etmesi gerektiği, yaşam savaşı vermesi ve hiçbir zaman ahlak dışı davranışlara başvurmaması anlatılmıştır. Ancak Knut Hamsun, ?Açlık? romanındaki başkarakter yazarın onurlu duruşunu, insanlık düşmanı Nazilere karşı ve insanlığın en acılı dönemlerinden biri olan 2. Dünya Savaşı’nda gösterememiştir.
Hamsun, bir Nazi hayranı olarak ülkesi Norveç’i işgal eden Nazilerle işbirliği yapmış; Hitler Almanyası’nın Norveç’teki temsilcisi Quisling’i desteklemiştir. Norveç halkı ise kütüphanelerindeki Knut Hamsun imzalı kitapları Hamsun?un kapısına bırakarak protesto etmişlerdir. Bu tepkileri önemsemeyen Knut Hamsun aldığı 1920 Nobel Edebiyat Ödülü olarak aldığı madalyayı Nazilerin Propaganda Bakanı Joseph Gobbels’e kendisini kabul etmesinden duyduğu memnuniyeti belirtmek için takdim etmiştir. Savaştan sonra ‘vatana ihanet’te yargılanıp idam edilmekten kurtulmuştur; ama Norveç halkı Hamsun’u affetmemiştir. Hamsun’un yaşadığı Grimstad kasabasına bir büstünün dikilmesi çabaları, 1992 yılında Norveç halkının hâlâ şiddetli tepki göstermesi nedeniyle gerçekleştirilememiştir.

Hamsun, gerçekçi edebiyatın eleştiri geleneğinden uzak durup dış dünyanın belirleyici şartlarını veri olarak alır ve okuru anlatıcının iç dünyasına götürür. Romanın başkişisi, hayal ile gerçekliğin sınırının silinip açlık ile cinsellik dürtüsünün yer değiştirip durduğu bir durumun içine hapsolmuştur. Genç yazar, hayat ile bu şartlar altında bir tür oyun oynar. Dürüstlüğün, ahlaki ölçülerin ve yer yer ciddiyetin kaybolup gittiği bir varoluş oyunudur bu.
Roman 20. yüzyılın edebi açılışı olarak görülmekle beraber, modern ve psikolojik sürükleyici edebiyatın en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Karmaşa halindeki insan zihninin mantıksızlığını kimi zaman duygusal kimi zamansa espirili bir dille yansıtmaktadır.

Romanın Özeti

Yazar gazetelere belli bir ücret karşılığı makale yazmaktadır. Ama belirli bir yerde sabit bir işi yoktur. Bazı zamanlarda yazıları geri çevriliyor veya cevap alamıyor ve işleri hep ters gidiyordur. Günlerce beklemek zorunda kalmaktadır. Başka hiçbir geliri olmadığı için hayatı yazarlığa bağlıdır. Günlerce aç kaldığı zamanlar oluyor. Bazı geceler açlıktan uyuyamıyor ama hiçbir zaman ahlaki değerlerinden taviz vermiyor. Sonunda kirada oturduğu evden de parası olmadığı için çıkmak zorunda kalıyor ve sokaklarda yaşamaya başlıyor. Öyle aç kaldığı günler oluyor ki haftalarca bir şey yemiyor. Artık üzerindeki eşyaları satmaya başlıyor. Bu çilekeş hayatı aylarca devam ediyor. En sonunda bir gemiyle kendisine ne iş verirlerse yapacağını söyleyip şehirden ayrılıyor.

Açlık’ı (Varlık Yayınları, 12. basım, 2004) o güzel Türkçesiyle yıllar önce dilimize kazandıran Behçet Necatigil, kitaba yazdığı önsözde şöyle der:

“Vapur, Kristiania’ya [Oslo’nun o zamanki adı] gelip de, bir gün sonra Kopenhag’a gitmek üzere demirleyince Knut Hamsun, karaya çıkmadı. Önce Kopenhag’a gitmeye karar vermişti; Kristiania’dan, bu şehirde geçirdiği acı günlerin anısından ürküyordu. Geceydi, küpeştede oturuyor, güvertede huzursuz gezinip duruyor, limandaki ışıklara bakıyordu. Birden bir sıtma nöbetine tutuldu sanki. Açlık sayıklamaları, belleğini bir zamanlar nasıl bastırmışsa, yine öylesine güçlü, kuşatıyordu işte. Elinde bir kurşunkalemi, bir kâğıt parçası ile satırları yazdı:‘Yumruğunu yemedikçe kimsenin bırakıp gitmediği o garip şehir Kristiania’da aç acına sürttüğüm günlerdeydi… Tavan arasında uyanık yatıyordum. Alt katta bir saatin altıyı vurduğunu duydum. Hafif aydınlanmıştı ortalık, merdivenleri inip çıkmaya başlamıştı insanlar…’
Bir büyülenmişlik içinde kâğıtları üst üste yığıyor, görüntüler birbirini izliyordu. Kopenhag’da bir çatıaltı odası kiraladı ve yazmaya devam etti. Yine aç kalıyor, ama bu sefer bunun neye yarayacağını, niçin olduğunu biliyordu: Açlık romanıydı yazdığı.
Yazdığı bölümleri Politiken gazetesi yazı işleri müdürlerinden Edvard Brandes’e götürdü. Brandes, bu karşılaşmayı sonradan şöyle anlatıyor: ‘Ondan daha düşkün bir başka insan pek az görmüşümdür! Düşkünlüğü elbisesinin yırtık pırtık oluşundan ötürü değildi yalnız. Ya o yüzü! Müsveddeyi geri veriyordum kendisine, çok uzundu. Ama birdenbire kelebek gözlüğü gerisinde gözlerini, gözlerindeki ifadeyi gördüm. Geri çeviremezdim, hiçbir şey diyemedim!’
Brandes, okudukça daha derinden etkileniyordu. Kitabı evine götürmüş, bütün gece okumuştu. Gözden dergilerden Ny Jord’a verdi bu sayfaları; şaşırtıcı, çarpıcı eserin dergide basılmasını sağladı. Açlık romanından parçalar, böylece ilkin 1888’de, yazarın adı verilmeyerek, bu dergide yayınlanmış oldu…”

Yazar, lokantadan gelen kızarmış et kokusunu içine çektiğinde, handiyse aynı koku sizin de burnunuza gelir:
“Möller caddesinde bir lokantanın önünde durdum, içerde kızartılan taze et kokusunu içime çektim. Elimi kapı tokmağına götürmüş, işim olmadığı halde rastgele içeri giriyordum ki, tam vaktinde aklım başıma geldi, uzaklaştım.”

Açlık çeken yazar sokaklarda sarhoş gibi yürürken mideniz kazınmaya başlamıştır artık:
“Pazarın köşesindeki çeşmeye saptım, biraz su içtim, yine yürüdüm, adım adım sürüklüyordum vücudumu. Her vitrinin önünde uzun bir mola veriyor, duruyor, geçen her arabayı gözlerimle izliyordum. Beynimde ışıklı bir sıcaklık duyuyordum, şakaklarım bir tuhaf zonkluyordu. İçtiğim su, hiç de iyi gelmemişti, sokakta arada bir kustum. Böylece ta yukarıya, Hazreti İsa mezarlığına vardım. Dirseklerim dizlerimde, başım avuçlarımda, oturdum; bu büzülmüş durumda rahat ettim, bağrımdaki hafif kazıntıyı artık hissetmez oldum.”

“İnsanın birazcık ekmeği olsa! Sokaklarda ısıra ısıra gidebileceği, bir küçük nefis çavdar ekmeği! Hem yürüyor, hem de bu en iyisinden çavdar ekmeğini hayal ediyordum; şimdi yemesi ne hoş olurdu! Açlık iflahımı kesiyordu; ölmeyi, yok olmayı özledim, duygulandım, ağladım. Sefaletim bitip tükenmek bilmiyordu! Ansızın sokağın ortasında durdum, vurdum ayağımı yere, bastım küfürü.”

“Ah,köpeğim için bir kemik vermek iyiliğinde bulunur musunuz?”dedim.Yalnızca bir kemik.Üzerinde hiç birşey bulunmasa da olur.Köpeğin ağzına bir şey koyayım da nasıl olursa olsun.”

(…)

Tadı hiç birşeyin tadına benzemiyordu,bayatlamış kanın bulantı veren kokusu içime doluverdi,hemen kusmak zorunda kaldım.Bir daha denedim.İçim kaldırabilse,elbette yararlı bir etkisini görecektim.Önemli olan midemi yatıştırmaktı.Gene kustum.Öfkelendim,hınçla eti ısırdım.Bir parçasını koparıp kendimi zorlaya zorlaya yuttum.Bir işe yaramadı.Küçük et parçaları midemde ısınır ısınmaz hemen geri geliyorlardı.

(…)

“Yüsek sesle dünyanın bütün güçlerine cehennem azapları diledim.”

Knut Hamsun?un Yaşam Öyküsü
(d. 4 Ağustos 1859, Gudbrandsdal – Norveç ? ö. 19 Şubat 1952, Grimstad – Norveç).
Daha sonraları Knut Hamsun adını alacak olan Knud Pedersen, Norveç’in kuzeyinde Gudbrandsdal sınırları içinde Lom kasabasında doğdu. Bir terzi olan babası, kalabalık ailesini alarak, daha kuzeye, Hamaröy kasabasına göç etti. Çalışan ve işine bağlı adam, karısını kaynanasını, altı çocuğunu terzilikle zar zor geçindiriyor, üstelik oturdukları yerin sahibi rahibe borçlanıyorlardı.

Sekiz yaşında iken dayısının isteği üzerine annesiyle babası onu bir rahibin eğitimine verdiler. On dört yaşında, doğduğu kasabaya gidip orada bir tüccar yanında tezgâhtarlık yaptı. Bir yıl sonrada Tranöy`de daha büyük bir tüccar yanında kalfalığa başladı. Tüccarın kızına aşık oldu fakat tüccar iflas edince ayrılmak zorunda kaldı. Bu sıralarda “Esrarengiz Adam” adında küçük bir aşk romanı yazdı. Bu roman, gezginlik yıllarında tanıştığı bir kitapçı tarafından bastırıldı. Buradan ayrılınca bir iki arkadaşıyla birlikte ucuz eşyalar satmaya başladılar. Kibrit, mum gibi şeyler satıyorlardı. Daha sonra ayrıldılar. Arkadaşı güneye Knud kuzeye gitti. [1]

İş bulamayınca zanaat öğrenmek amacıyla bir ayakkabıcının yanına gitti.
Bir yıl sonra daha büyük, epik bir eser kaleme aldı. Henrik Ibsen’i okumuştu, onun etkisi altında bulunyordu. “Bir Karşılaşma” adındaki bu kitabını da, Bodö`de bir kitapçı yayımladı. Daha sonra bir aşk hikayesi daha yazdı.

Kitaplarını okuyan ailesi artık bir iş bulmanın zamanı geldi diyerek onu bir bucak müdürünün yanına yardımcı olarak verdi. Bu bucak müdürünün pek çok kitabı vardı. Björnson’un toplu eserlerini okumasına izin verilmişti. Knud bu heyecanla kitaplara sarıldı ve gözlerini bozana kadar okudu.
Bu kitapların etkisiyle Knut bir kitap daha yazdı fakat yayıncılar basmaya yanaşmadılar. Knud’un bu kitapları bir yayınevinin desteği olmadan basabilmesi için bir zenginin desteği gerekiyordu. [2]


Aradığı kişiyi buldu. Erasmus Zahl adında bir tüccardı bu. Çok gence yardım etmişti. Knud ona yazar olmak istediğini söyledi. Son yazdığım hikaye diye başka bir yazarı verdi. Tüccar kağıtlara değil yüzüne baktı Knud’un. Genç Hamsund tüccardan çıkarken cebine bin kron indirmişti bile.
Frida adında bir köy hikayesi ve şiirler yazmaya başladı. Adını Knut Pederson diye değiştirdi.
Hikayesini tamamlayınca bir vapur bileti alarak Kopenhaga gitti. Bir kitapçıya, sonra da Norveçli bir şaire eserlerini kabul ettirme çabaları boşa çıkınca Oslo’ya döndü. Sonra göçebe olarak uzun bir yolculuğa çıktı.

Edebiyatta Yükselişi
Parası tükenen Hamsun tekrar aynı tüccarın yolunu tuttu. Tüccar yardımını esirgemedi. Hamsun bu parayla bir oda kiralayıp daha önce yazdığı yazıların pek çoğunu yaktı. Makaleler, hikayeler yazıyor bunları satmaya çalışıyordu. Parası tekrar tükenince aç kaldı ve bunu romanlaştırdı. Açlık romanı şöhretinin ilk basamağı oldu.
Bu sıkıntılar içerisinde iken, yol yapımında iş buldu. Kum ocağında katiplik edecek, çekilen kumların hesabını tutacaktı. Zor değildi bu iş. Çalışma ve dinlenme saatlerinde bol bol kitap okuyordu. Müsveddelere şiirler, makaleler karalıyordu. Zamanla bir hatip gibi konuşabildiğini keşfetti işçilerle sohbet ederken. Tanıştığı bir rahip ona konferans vermesini tavsiye etti. Bunun üzerine Gjövik şehrinde bir salon kiralandı. Konferans edebiyat alanında olacaktı.

Konferansı dinlemeye sadece altı kişi geldi. Altı kişiden biri olan bir yazı işleri müdürü konferansı beğendi. Çevreye konferansı övdü. Bir sonraki konferansına da sayıları artmıştı. Bu sefer yedi kişiydiler. Anlaşılan bu yörenin edeiyatla ilgilendiği yoktu. Knut evine geri döndü.

Yirmi bir yaşındaydı ama çalışmaktan ziyade yazmak istiyordu. Noelde bir arkadaşı onu çiftliğine davet etti. Arkadaşının annesi Knut’u çok sevdi ve ona bir rahip olmasını öğütledi. Ama Knut’un Amerika’ya gitmek istediğini öğrenince bu aile, Knut’a yol parası dört yüz kron ödünç verdi. O da hemen İngilizce öğrenmeye koyuldu. Ünlü yazar Björsona gidip ondan bir tavsiye mektubu aldı. 1882’de Knut Amerika’ya gitmişti.
Amerika’da Björson’un mektubu bir işe yaramamıştı. Burada kimse onu tanımıyordu. Henry Johnson adında bir öğretmenle ahbap olup ondan İngilizce dersleri aldı. Onun kütüphanesini taradı. Özellikle Mark Twain onu etkilemişti. Önceler Norveççe daha sonra da İngilizce konferanslar hazırladı. Geceli gündüzlü çalışmalardan sonra Minesota’ya geçti ve orada muhasebe işine başladı.

Sağlık Problemleri
Arkadaşı Johnson karısıyla bir Avrupa gezisine çıkınca işler Knuta kaldı. 1884 yazı ile güzü bu şekilde geçti. Bir açık arttırmada yüksek sesle konuşurken göğsünde bir sancı duydu. Öksürük nöbetiyle yere yığıldıı. Doktor hızlı ilerleyen verem teşhisi koydu ve ona birkaç aylık ömrü kaldığını söyledi.[3]

Sürpriz İyileşmesi
Knut birkaç ay hasta yattı. Ölürsem Norveçte gömüleyim diyerek Norveç’e doğru yolculuğa çıktı. Ne kendisinin ne de dostlarının anlayamadıkları bir şekilde yol süresince kendiliğinden iyileşti. Deniz havası iyi gelmişti.

Hastalık Sonrası Edebiyatı
Norveç’e döndüğünde bir gazete ile anlaştı. Oraya makaleler yollayacak hiç değilse böylece dinlenecekti. Çalışıyor, yazıyordu. 1885’de Mark Twain ile ilgili bir yazısında imzası Knut Hamsund, bir matbaa hatası yüzünden Knut Hamsun şeklinde basıldı. O da düzeltmeye yanaşmadı. O tarihten itibaren ismi böyle kaldı.

Amerika’ya Geri Dönüş
Norveç’te işinden ayrılınca tekrar aç kaldı. Bu açlığa bir yıl katlandı. Daha sonra bir zenginin yardımıyla tekrar Amerika’ya döndü.(1888)
Amerika’da tramvaylarda biletçilik yaptı. Tarlarda çalıştı. Biletçilik işini becerememişti çünkü durakları aklında tutamıyordu. Kitap okumaya daldığı için yolculara haber vermiyordu. Bu yüzden işinden ayrılıp Kuzey Dakota ya gidip tarlalarda çalıştı.
1887 sonbaharını kapsayan bu çalışmalarda cebinde biraz parayla Amerika’ya ilk geldiğinde kaldığı yerlere döndü. Artık yazmaya başlayabilirdi.

Edebiyata Dönüş
Bu sürede Danimarka’ya gitti. Yazmaya azimle başladı.
“Yumruğunu yemedikçe kimsenin bırakıp gitmediği o garip şehir, Kristiania’da aç gezidiğim günlerdeydi. Tavan arasında uyanık yatıyordum. Alt kaltta bir saatin altıya vurduğunu duydum. Hafif aydınlanmıştı ortalık; insanlar merdiveneri inip çıkmaya başlamışlardı…” diyordu büyülenmişliğiyle.

Kağıtları üst üste yığıyor sürekli yazıyordu. Ne yazdığını iyi biliyordu. Açlık romanıydı bunlar. Yazdığı kısımları Politiken gazetesi yazı işleri müdürlerinden Edvard Brandes’e götürdü. Brandes bu karşılamayı daha sonra şöyle anlatıyordu: “Ondan daha düşkün bir başka insan pek az görmüşümdür. DÜşkünlüğü elbisesinin yırtık pırtık olduğundan değildi. Ya o yüzü!. Çok uzundu müsveddeler. Kendisine geri veriyordum ki, birdenbire kelebek gözlüğü gerisinde gözlerindeki ifadeyi gördüm.”[4]

Ona Nobel ödülünü kazandıran “Göçebe” adlı kitabını ise elli yaşlarında tamamlamıştır. Üç bölümlük büyük romana yazarın verdiği genel isimdir. İlk kitap “Sonbahar Yıldızları” altında 1906 da, “Hüzünlü Havalar” 1909`da, “Son Mutluluk” 1912`de Göçebe’de toplanmıştır ve yazarın ağzından anlatılmıştır. Bu defa kitabında evliliğin zor temasını işlemeye yönelir.
19 Şubat 1952 yılında doksan üç yaşında öldü.

Tüm Biyografisi
?1859 Knut doğdu babası:Peder Pedersen (1825-1907) ve annesi Tora Pedersen (1830-1919), Garmo kilisesinde vaftiz edildi.
?1862 Hamarøy şehrine göç ettiler.
?1868 -Halası ile birlikte kaldı ve kızkardeşi doğdu.
?1873-1874 Okulu bitirip Lom şehrine göç etti. Torsten Hesthagen (Büyükbabası) dükkanında çalıştı.
?1875 Kuzey Norveç’e gitti.
?1876 Bodø’da ayakkabıcılığa başladı.
?1877 İlk kitabı “Den gaadefulde” yayınlandı. Daha sonra Bodø’yu terketti.
?1878 “Et gjensyn” ve “Bjørger” (Bjørger) yayınlandı.
?1879 Bir tüccardan yardım alıp Norveç’i terketti. Kopenhag’a gitti.
?1880/1881 Strindberg okudu ve Gjøvik hakkında konferanslar verdi.
?1882/1883 ABD’ye gitti.
?1884/1885 Kristopher Janson’un yardımcısı oldu.
?1886 Norveç’e döndü. Sene sonunda tekrar ABD’ye gitti.
?1887 Kum işinde çalışmaya başladı.
?1888 ABD’yi terk edip Kopenhag’a döndü. Kasımda “SUlt” adında bir yazısı “Ny Jord” amatör dergisinde isimsiz olarak yayınlandı.
?1889 “Fra det moderne Amerikas Aandsliv” (Amerika’da Kültürel Hayat) adlı eseri yayınlandı. onu “Lars Oftedal ” takip etti.
?1890 “Sult” adındaki yazısı Knut’un ismiyle yayınlandı. Lillesand şehrine gitti. Orada “Smaabyliv” ve “Fra det ubeviste sjeleliv” yazdı..
?1891 Norveç şehirlerini gezdi. .- “Açlık” Berlin’de basıldı.
?1892 Kopenhag’a gitti. “Mysterier” (Gizemler) yayınlandı. Daha sonra Samsø adasına gitti ve orada “Redaktør Lynge” yazdı.
?1893 “Redaktør Lynge” ilkbaharda yayınlandı. Parise gitti “Ny Jord” yayınlandı.
?1894 Pan yayınlandı. Verlaine, Gauguin, Herman Bang, Johan Bojer ve Albert Langen ile tanıştı.
?1895 “Ved rikets port” yayınlandı. Norveç’e döndü ve “Livets spil” eserini yazdıktan sonra tekrar Paris’e yöneldi.
?1896 Edvard Munch ile buluştu. Almanya’ya gidip birçok yayıncıyla tanıştı. Eserlerinin yayın haklarını verdi.
?1898 Hamsun evlendi. “Aftenrøde” “Victoria” (Viktoria) yayınlandı.
?1899 Helsingfors Universitesi hocalarıyla tanıştı. Rusya, ve Türkiye’yi gezdi.
?1900 Orta Doğu’yu gezdi ve Norveç’e geri döndü.
?1901 Doğu ile ilgili yazılar yazdı.
?1902 Kızı Victoria doğdu. “Munken Vendt” yayınlandı. Bjørnson’a taşındı.
?1903 “I Æventyrland” , “Kratskog” ve “Dronning Tamara” yayınlandı.- Gustav VigelandKnut Hamsun’un bir büstünü yaptı.
?1904 “Det vilde kor” şiir koleksiyonu yayınlandı. Onu makalelerinin koleksiyonu olan “Sværmere” takip etti. Houens Legat ödülünü aldı
?1905 “Stridende liv” yayınlandı.
?1906 “Utsikten” adındaki kısa hikayelerinin derlemesi yayınlandı.
?1907 Babası öldü. “Ærer de unge” eserleri “Under høststjærnen” yayınlandı.
?1908 Benoni ve Rosa yayınlandı.
?1909 Marie Andersen ile evlendi.
?1912 Tore adında bir oğlu oldu. “Den siste glæde” yayınlandı.
?1913 “Børn av tiden” yayınlandı.
?1914 Arin adında bir oğlu oldu. Birinci dünya savaşı başlayınca Hamsun Almanların tarafında savaştı.
?1917 Cecilla adında bir kızı oldu.
?1918 “Sproget i fare” yayınlandı. Nørholm şehrine taşındılar.
?1919 Hamsun’un annesi öldü.
?1920 Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldı.
?1923 “Siste kapitel” yayınlandı.
?1926 Bygdø şehrine taşındılar.
?1927 Nørholm’a geri döndüler. “Landstrykere” yayınlandı.
?1928 Çeşitli şiir araştırmalarında bulundu.
?1929 Tüm dünyada Hamsun’un yetmişinci yaşı kutlandı.
?1930 “August” (Ağustos) yayınlandı.
?1933 “Men livet lever” yayınlandı.
?1934 10.000 Alman markı ödüle layık görüldü fakat kabul etmeyip Metal Goethe ödülünü almayı tercih etti.
?1935 Almanya ve Fransa’yı gezdi.
?1936 “Ringen Sluttet” yayınlandı.
?1938 İtalya ve Yugoslavya’yı gezdi.
?1939 Sekseninci yaşı tüm dünyaca kutlandı. Fakat ikinci dünya savaşı başladı.
?1940 Alman birlikleri Norveç’i işgal ettiler.
?1941/1942 Alman hayranları onu baskıdan kurtardılar.
?1943 Hitler ile görüştü.
?1946 Bakımevine yattı.
?1949 /1951 hastalandı ve durumu kötüleşti.
?1952 Knut Hamsun banyosunda ölü bulundu. [5]

Türkçe’ye çevrilen yapıtları
?Açlık,
?Pan,
?Göçebe
?Victoria,
?Rosa,
?Gizemler,
?Hilâlin Altında,
?Segelfoss Kenti,
?Toprağın Bereketi,
?Otların Bürüdüğü Patikalarda.
?Sonbahar Yıldızları Altında
?Dünya Nimeti

Notlar
1.Rowohits Monographien 3, 1958, Takibinde alıntılar yapılmıştır.
2.Göçebe, Önsöz, Behçet Necatigil, sf:6
3.Göçebe, Knut Hamsun, Önsöz, Behçet Necatigil, sf:8
4.Göçebe, Knut Hamsun, Önsöz, Behçet Necatigil, sf:10
5.Robert Ferguson: Enigma. The life of Knut Hamsun, 1987. Hutchinson. With one Authograph von der Author.

1 Comment

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Tarih, bizlere yalnızca vatansever vatandaşlar, geleceğin askerleri, iradeden yoksun toplum bireyleri olalım diye kaşık kaşık yedirilmişti

Next Story

Canistan – Yusuf Atılgan

Latest from Romanlar

Sarsılmak – Zafer Köse

Sarsılmak, derin ve katmanlı bir roman. Gündelik dilin nüanslarını yansıtan akıcı bir dille yazılmış olması da önemli.Zafer Köse sadece bir depremi değil, toplumsal ve
Go toTop