– Hocam bize Adnan Binyazar?ı kısaca tanıtın desem, hangi özelliklerinizden söz edersiniz.
– Çalışkanlığımdan, dürüstlüğümden, sorumluluk duygumdan, geniş insan sevgimden, vicdan sahibi olmamdan, aşırı duygulu olmamdan, yazıyı çok ciddiye almamdan, karşımdakine kendimden fazla değer vermemden, dostluğu sonsuz bir duygu sayıp dostluklarımı onurla sürdürmemden, herkesi kendi kişiliğinin sınırları içinde tartımdan geçirmemden, çocukları yaratılığın kirlenmemiş elçisi saymamdan…
Kişi kendini anlatamaz; anlatmaya kalkınca da sözlüklerde sözcük kalmaz…
– Yazın serüvenine nerede, nasıl başladınız? Sizi yazmaya iten özel bir şey var mıydı?
– 1960 yılının son ayları. Çorum İlköğretmen Okulu?nda öğretmendim. Yazmaya o sırada başladım. Selahattin Şimşek?in Zap Suyu?nda boğulduğunu okumuştum gazetede. Bölümlerimiz ayrıydı ama Gazi Eğitim Enstitüsü?nde aynı dönemde okumuştuk Şimşek?le. Yeni mezun olmuş, iki yıl sonra Zap?ın bahar taşkını sularına kapılmıştı. İçimi yakmıştı ölümü. Oturmuş, ?Şimşek?li Anılar? başlığıyla izlenimsel bir yazı yazmıştım. Yazım, o zamanın baskı sayısı yüksek tek edebiyat, düşünce dergisi olan Varlık?a göndermiştim. On beş gün sonra yazımı derginin sayfalarında görmüştüm. O yıllarda bir kişinin Varlık?ta yazısının çıkması, yazarlığının onanması demekti. Bu sevinci yaşıyordum ki pazara rastlayan bir okul nöbeti günü yazımın radyoda okunduğunu duydum. O sırada nişanlım yanımdaydı, onu taparcasına seviyordum! Ne yakışıklıydım ne zengin; yazım yakışıksızlığımı da dünyanın zenginliklerini de unutturdu. Ruhuma mutluluğun kanatları takılmışçasına uçuyordum sevinçten. O günlerin tek iletişim aracı olan radyoda adınızın geçmesi çok rastlanan bir olay değildi. Birden ünlenmiştim Çorum?da. Sokakta rastlayanlar elimi sıkarak kutluyorlardı beni. O yazının ardından denemeler, eleştiriler, öyküler geldi. Yazılarımın yayımlanma aşamasında ?Tohum? adlı öykümle Öğretmenler Bankası Öykü Ödülü?nü kazandım. Verdikleri armağan parasıyla oda takımımızı tamamlamıştık.
– Masalını Yitiren Dev bir romanınızın adı, neden Masalını Yitiren Dev; devlerin masalı biter mi? Ya da masal devini yitirmez mi?
– Bunun yanıtını Masalını Yitiren Dev?den aktarıyorum (s.18): ?Elazığ?da, dedem evden ayrılmış, bir başka evin bodrum katında, kendini dine vererek yalnız başına yaşamaya başlamıştı. O ayrılıp gidince masalını yitiren deve dönmüştüm. Çocukluk bir dev masalıdır. Masalı bozulmuş çocuk ne ise, masalını yitiren dev de odur. İkisi de şaşkın, güçsüz ve umarsızdır. Birbirlerini yitirdiklerinde, çocukluk devin, dev çocukluğun büyüsünü bozar. Büyü bozulunca, çocuk, yaşamı boyunca, masalını arayan bir dev gibi çırpınır durur. Üç-dört yaşlarından on altı yaşıma dek, yaşamı bir insanın dayanma gücünü aşan olaylarla savrulan, ancak Köy Enstitüsü?ne girerek kurtuluşa eren bir çocuğun duyumsamasının yansıtıldığı bir kitabın adı ne olabilirdi??
Değindiğiniz gibi, devlerin masalı bitmez; ama masal, devi bitirir. Yüzünü iyiliğe dönmeyen hangi masal kazanmıştır? Masalların çoğu, devi yenilgiye uğratarak biter. Hayat denen masalsı yaşamları düşünün, hangi dev bozması adamların izi kaldı dünyada? Masal devini yitirse cinle periyle, meleklerle idare eder; masalsız devin kendini bir yere sığdırdığını gören var mı? O bendim, İlhan Selçuk?un ?mucize? dediği benim çileli çocukluğumdu…
– Neleri gözeterek bir romanın, öykünün, ?metnin? iyi olduğuna karar verirsiniz? Yani iyi bir yazı nasıl olmalı?
– Her yazı ürünü bir ?metin?dir. Yazı, dilin eyleme dönüştürülmesidir. Beyin, ?can?ın bir parçası, onun ürettiği de bir ?canlı? gibi düşünülmelidir. Bu bağlamda yazı, canlıyı oluşturan organizmanın özelliklerini taşır. Bir metinde düşünce örgüsünün sağlamlığı ne denli önemliyse, örgüyü gerçekleştiren düzenek, yani üslup da o ölçüde önemlidir. Duygu/düşünce bütünlüğünü sağladığı için belki ondan da önemlidir. Her insanın düşüncesi vardır, ama her insan düşüncesini, yarattığı üslupla biçimlendirecek yetenekte değildir. Şiirde, romanda, öyküde, denemede, ?yazı? kavramı içine giren her yaratıda bu denge kurulmadı mı, yapılan iş eksiktir. Eksiklik ise, yazıda, yapılan işi sanatsallığın dışına iter. Betimleme, ironi, imge… her türlü dilsel yaratım üslubu kapsar.
– Yaşadığımız bu zor dönemde yazara düşen sorumluluk nedir?
Yazar bütün baskılara karşın, başkalarının, hele de zalim iktidarların kölesi durumuna düşmemeli, halkından yana olup onuruyla yaşamalıdır. Yazar sorumluluğu bunu gerektirir. .
-Eğitimci ve yazar olarak 4+4+4 projesi hakkında ne söylersiniz?
– Cumhuriyet gazetesinin ?Pazar? ekinde görüşlerimi yazdım. İleriye doğru bir düzenleme değildir bu, geriye itici bir zorlamadır. Eğitimde her evrenin, birbirini bütünleyip geliştirmesi kaçınılmazdır. 4+4+4 ise bütünlemiyor, parçalıyor. Onunla kalsa iyi; çağdaşlıktan koparıp ortaçağ karanlığına sürüklüyor. Her an elimizin altında olan teknik araçlara bakın, hangisinde bizim beynimizin, elimizin emeği var? Çağdaş eğitim, her şeyden önce bizi montaj düşüncelerin, montaj duyguların, montaj araçların hamallığından kurtarmalıdır.
-Benim sevgili dostum, sizin de iyi bir okur ve hayranınız olan Hülya Apaydın?a, ?Adnan Binyazar?a ne soralım?? dedim. İşte Apaydın?ın soruları:
?Yazmayı yaşamınızın amacı olarak görmüşsünüz desem yanılmış olur muyum?? ?Yazar olmak isteyenlere önerileriniz nelerdir??
?Yazarlık usta-çırak ilişkisiyle geliştirilen bir alan mıdır??
?Güçlü bir belleğe sahip olmanızı neye bağlıyorsunuz.?
– Uzaktan da olsa beni Hülya Apaydın?la yüz yüze getirdiğiniz için size teşekkürlerimi sunuyorum. Apaydın?ı ?iyi bir okur, hayranınız? diye sınırlamanızı yeterli bulmadığımı, onu gerçek dostum; çalışkanlığı, alçakgönüllü kişiliği, edebiyatı çağdaş verilerle değerlendirici yönüyle iyi bir bilimci olarak algıladığımı vurgulamak isterim. Hülya Apaydın?ın sorularını ona duyduğum bu inançla yanıtlamak istiyorum.
?Başlangıçta öyle değil. Yazmak bir heves esintisi yaratıyor. Giderek yazara sorumluluk yüklüyor. Yazı alanı genişledikçe, bu sorumluluk doruklara varıyor. O aşamadan sonra, yazar, yazmaktan, hem de iyi yazmaktan başka bir şey düşünmüyor. Yazmayı amaç edinmek böyle bir şey olmalı… Yanılmıyorsunuz; zamanla yazmaktan başka bir şey düşünmez oldum.
?Bu sorunun yanıtı kitaplar doldurur. ?Yazar olmak? diye bir şey yok. Bu duyguyu taşıyanlar, yazmadan önce, piyasa malı kitaplardan uzak kalarak, yoğun okumalıdırlar. Klasikleri okumayan, okudum demesin. Bir olay, bir görünüm onları duygulandırdı mı hemen kalemi ellerine alıp yazmaya başlasınlar. Yazmak, direnmektir; başlangıçta sayfa dolmaz gibi görünür ama yılmasınlar, değil sayfayı, sayfaları doldurmaya çabalasınlar. Şunu da akıllarından çıkarmasınlar; yazmanın en tehlikeli evresi coşku aşamasıdır. Coşkuyla yazdıklarını, gerekiyorsa defalarca gözden geçirsinler. Yazının temeli sözcüklerdir. Yazılarının cümlelerini, sözcüklerini bir bir gözden geçirsinler. Yazılıp bittikten sonra yazılır yazı. En son, yazdıklarını bir de başkalarının gözüyle okuyup güzel olup olmadığını denetlesinler. Ama güzelliğini kendinden başka kimsenin tam kavrayamayacağını da bilsinler.
Yazarlık, tam anlamıyla bir usta-çırak ilişkisidir. Her kitap usta, her okuyan da çıraktır. Çırak, okuduğu ölçüde yaklaşır yazarlığa. Bakar ki, ustanın kalemi, çıraklığı hakkıyla yapanın parmakları arasında! Kalemi tunca, gümüşe, altına çevirmeye ona kalmış bir şey.
?Belleğimi güçlü buluyorlar ama kendim o kanıda değilim. Yine de, çok okumanın belleği etkin kıldığı bir gerçek. Bedenin besini yemek içmekse, beyninin besini, her biri başka beynin tarlalarında üremiş kitaplardır, sanattır. Dünyayı da zaten o birikimlerle algılıyoruz. Yaşamın tadına düşünerek, duyumsayarak varan kurar gerçek insanlığını.
– Emin Özdemir adı size neyi çağrıştırır, ne söylersiniz?
– Bu soruyu görünce çok güldüm, Emin?e söylediğimde o benden de çok güldü. Bunca kötü gelişimin içinde bizi güldürdüğünüz için teşekkürler… Soru insanı güldürür mü, düşündürür. Peki, soru neler çağrıştırdı da güldük?
İki kişi; altmış yıllık arkadaş olursa, bağlantıları kopmazsa, biri, birinin yazdığı tek satırı okumadan yayımlamazsa, dünyada hiç kimse kalmayıp yalnız ikisi kaldığında da birbirlerine yetiyorlarsa, ortada ?çağrışım? kalır mı?
Postadan bugün çıkan Haruki Murakami?nin 1256 sayfalık 1Q84 adlı romanının arka kapağına iri puntolu harflerle bir sözünü koymuşlar: ?Yürekten sevdiğin bir insan varsa, bir kişi olsun yeter, hayatın kurtulmuş demektir…?
Emin Özdemir insan olarak ne? Çalışkan, dürüst, tutarlı, son derece eşine bağlı, kızlarının Goriot Baba?sı, düşüncesinden milim sapmayan, en çok benimsediği sözcük ?erdem? olan bir erdemli…
Adnan Binyazar:
Yazar, öğretmen ve eleştirmen olan Adnan Binyazar, 7 Mart 1934 tarihinde Diyarbakır?da doğdu; aslen Elazığ-Ağın?lıdır. Ancak 14 yaşında başlayabildiği ilköğrenimi çeşitli illerde sürdürdü. Dicle Köy Enstitüsü’ne girerek köy enstitülerinin yetiştirdiği köylü aydınlar kuşağının bir parçası oldu. Eğitimini, Gazi Eğitim Enstitüsü’nde sürdürdü.
Türkiye?nin çeşitli öğretmen okullarında, Hacettepe Üniversitesi, Gazi Eğitim Enstitüsü, Devlet Konservatuarı, Basın Yayın Yüksek Okulu gibi birçok eğitim kurumunda ve Türk Tarih Kurumu?nda, Kültür Bakanlığı?nda ve Türk Dil Kurumu?nda görev yaptı.1978 yılında Kültür Bakanlığı Tanıtma ve Yayımlar Dairesi Başkanlığına getirildi. 1981 yılında Berlin Eğitim Senatosu?nun çağrısı üzerine Berlin?e gitti. Bu dönemde İncila Özhan?la birlikte altı ciltlik Türkçe/Dil ve Okuma Kitabı?nı ( 1.-2.) yazdı. Yurtdışında çeşitli öğretmen yetiştirme projelerinde çalıştı. Halk kültürüne ilişkin araştırmalarda bulundu. Öğretmenliğini yazarlığı ile birleştirdi; deneme ve roman alanında eserler verdi.
Adnan Binyazar, yoksulluk içinde geçen çocukluk dönemini anlattığı Masalını Yitiren Dev ile Orhan Kemal Roman Armağanını kazandı. Ölümün Gölgesi Yok adlı kitabında bir sevda öyküsünü anlattı.
Kitapları:
Roman:
Ölümün Gölgesi Yok
Ozanlar / Yazarlar / Kitaplar
Cumhuriyet Kitaplar
Öykü:
Ay Bazen Mavidir Bütün Öyküleri
Şairin Kedisi
Deneme:
Ayna
Duyguların Anakarası
Toplum ve Edebiyat
Ağıt Toplumu
Halk Edebiyatı:
Dede Korkut
Halk Anlatıları
Kan Turalı
On Beş Türk Masalı
Biyografi: Masalını Yitiren Dev
Yazma Öğretimi (Yazma Sanatı Eğitim)

Previous Story

Yazarın ahlakı iktidardan uzak durmaktır

Next Story

Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni (Genco Erkal’ın Sesinden Nazım Hikmet Şiirleri – Cd ile birlikte)

Latest from Adnan Binyazar

Yalnızlığın en çarpıcı halleri

Adnan Binyazar yaşadıklarından, kendi gerçekliğinden beslenen bir yazar. Binyazar?ın yeni öykü kitabı Kızıl Saçlı Kontes?te kurak topraklardan uzak diyarlara uzanan beş öykü yer alıyor.

Bozkır Aydınlığında Aşk – Adnan Binyazar

“Ayrılış saati yaklaştıkça yüzü solgunlaşıyor, serçelerin ürkekliği ona geçiyordu. Az konuşuyor, ben de dalıp gidiyordum. Akşama doğru yüzündeki hafif makyaj da etkisini yitirince, artık

Masalını Yitiren Dev – Adnan Binyazar

Masalını Yitiren Dev, ilkokula on dört yaşında başlayan bir edebiyat adamının, Adnan Binyazar’ın çocukluk ve ilkgençlik anılarından oluşuyor. Diyarbakır’da başlayan, yoksulluk içinde geçen bir

Toplum ve Edebiyat – Adnan Binyazar

?Kitap, kişiyi bilgece düşünmeye yöneltiyor, onu erdemli kılıyor. İnsan, yeryüzündeki varlığının bilincine ancak kitapla varır. Zamanı en olumlu yönde kullanma alışkanlığını kazandıran bu edim,
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ