Diktatör Adolf Hitler: “birey, haklı olarak suçlandığında suskun kalmayı öğrenmekle kalmamalı, haksızlığa da suskunluk içinde katlanmayı öğrenmelidir.”

Bireyi feda etmek ve onu bir toz zerresine, bir atoma indirgemek, Hitler’e göre, kişinin bireysel görüşünü, çıkarlarını ve mutluluğunu feda etmesi anlamını taşır. Bu feda etme, üyelerini oluşturan “bireylerin kendi kişisel görüşlerini ve çıkarlarını temsil etmeyi reddettiği…” (Kavgam s. 408) siyasal örgütün özüdür. “Özgeciliği” över Hitler ve “insanların kendi mutlulukları peşinde koşarken cennetten uzaklaşıp cehenneme düşeceklerini” (s. 412) öğretir.

Eğitimin amacı, bireye kendini ortaya koymamayı öğretmektir. Daha okul sıralarında bir çocuk. “yalnızca haklı olarak suçlandığında suskun kalmayı öğrenmekle kalmamalı, gerekirse, haksızlığa da suskunluk içinde katlanmayı öğrenmelidir.” (s. 620 v. d.) Nihai hedefi konusunda şunları yazar:

“Bir halkın oluşturduğu devlette halkın yaşam görüşü, sonunda insanların köpekleri, atları ve kedileri daha iyi beslemekle değil de, insanoğlunun düzeyini yükseltmekle uğraştığı çağı, birinin bilerek ve sessizce reddettiği, diğerinin sevinerek verdiği ve feda ettiği bir dönemi başlatmayı başarmak zorundadır.” (s. 610)

Bu sözler biraz şaşırtıcıdır. “Bilerek ve sessizce reddeden” birey tipinin tanımından sonra, bunun tersi bir tipin, belki de yol gösteren,, sorumluluk alan, ya da buna benzer bir tipin tanımlanmasını bekliyor insan. Ama Hitler, bu “diğer” tipi de feda etme yeteneğiyle tanımlıyor. “Sessizce reddetmek” ile “sevinerek feda etmek” arasındaki farkı anlamak güç. Bir tahminde bulunmak gerekirse, sanırım, Hitler aslında teslim olmak durumundaki kitlelerle, yönetmek durumunda olan yöneticiler arasında bir ayrım yapmak istiyordu aslında. Ama bazen, kendisinin ve “seçkinlerin” iktidar arzusunu açıkça itiraf etse de, çoğu kez yadsıyor. Bu cümlede pek açık yürekli olmak istememiş anlaşılan, ve bu yüzden yönetme arzusunun yerine “sevinerek vermek ve feda etmek” sözcüklerini koymuş.

Hitler, felsefesindeki benliği yadsıma ve feda etmenin, ekonomik koşulları mutlu olmalarına izin vermeyenler için düşünüldüğünü açıkça kabul etmektedir. Kişisel mutluluğu her birey için olası kılacak bir toplumsal düzen getirmek istiyor değildir; onları kendi benliğini yıkma yasasına inandırmak için yoksulluklarını sömürmek istemektedir. “Kişisel yaşamları, dünyanın en büyük serveti anlamına gelemeyecek kadar yoksul olanların oluşturduğu o büyük orduya çeviriyoruz yüzümüzü.” der (s. 610) büyük bir açık yüreklilikle.

Bu benliğini feda etme öğütlerinin amacı ortadadır: Liderin ve “seçkin”in iktidar arzusunun gerçekleşmesi için, kitleler kendilerini teslim etmek ve boyun eğmek zorundadır. Ancak bu mazoşist özlem, Hitler’de de vardır. Ona göre kendisini teslim ettiği üstün güç Tanrı, Yazgı. Gereklilik. Tarih ve Doğadır. Aslında bütün bu sözler, ona göre aşağı yukarı aynı anlamı taşımakta, yenilmez ölçüde büyük bir gücü simgelemektedirler. Özyaşamöyküsüne, “Yazgının, doğum yerim olarak Braunau’yu seçmesini talihlilik” (s. 1) olarak değerlendirmekle başlar. Daha sonra devamla, bütün Alman halkının tek bir devlet içinde bir araya getirilmesi gerektiğini, çünkü ancak o zaman, bu devlet hepsine birden küçük geldiğinde, gerekliliğin halka “toprak elde etme yolunda ahlaksal hak” sunacağını söyler, (s. 3)

ERICH FROMM
ÖZGÜRLÜKTEN KAÇIŞ
ÇEVİREN: ŞEMSA YEĞİN
PAYEL YAYINLARI

Sayfa 185, 186

Previous Story

Jean-Paul Sartre: Tüm haklarımızı yitirmiştik, hele en başta konuşma hakkımızı.

Next Story

Varoluşun Yaşlılık Evresi – Elif Şahin Hamidi

Latest from Erich Fromm

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ