İnsan kendisini yazabilir mi? Elbette her yazılan biraz ya da epeyce yazarıdır. Olur mu peki, hem süzgeç ol, hem de süzülen? Oto-biyografinin, herkes tarafından bilinen riskine kolayca bağlanabilecek bu cümleden sonra, ?bize bilmediğimiz bir şey söyle? denirse, içinde insan değil de sayılar, yaşam akışı değil de kronoloji, bağlantılı filler ve sebep-sonuç ilişkisi değil de listeler olan ‘kuru biyografi’lerden en az herkes kadar haz etmeyen biri olarak ben, Ahmet Say’ın, Evrensel Basım Yayın’dan çıkan, neredeyse 400 sayfalık ‘Ağaçlar Çiçekteydi’ isimli oto-biyografisini keyifle okudum. Okutayım istedim.

Yöntem
Her kitap için söylenmez ama bu tip ‘parçalılık’ içeren kitaplar için kendime yazdığım reçete şöyle: ?Sabah ? akşam, eve gidiş ve dönüşlerde 1’er doz?.

Böyle olunca, söz gelimi 30 sayfa okuyorsun, kafanı kaldırınca apar topar bir ?müsait yerde kaptan?… Kitap ayıracı ya da köşe kıvırmaca. Yıpranan kitapları seven benim gibiler için şimdilik köşe kıvırmacadan daha iyi bir yöntem yok sanırım.

Gün içinde ya da dün içindeki yaşamla, o 30 sayfadakiler arasında bağlar ararken yakalıyorsak kendimizi, sevinebiliriz; demek ki kitap da bizi okuyor!

Yani şöyle ki: Şu an Ahmet Say’ın oto-biyografisinden tek cümle dahi alıntılayamam kitaba bakmadan. Fakat nesneler, durumlar, insanlar… arasındaki ilişkiler konusunda kitaptan bana doğru ciddi bir akışın olduğunu da hissedebiliyorum.

İnsan Kendini Nasıl Yazabilir?
Kitaptan ilk öğrendiğimi yumurtlayayım mı? ?Biyografi böyle yazılmalı?. Sıkışık bir empatiyle ?ben olsam nasıl yazardım? diye sormadım değil; insan merak ediyor nasıl yazacağını, kendini. ‘Ağaçlar Çiçekteydi’yi okuduktan sonra anladım ki, ben kendimi anlatsaymışım ‘yalnızca kendimi’ anlatırmışım. Oysa Ahmet Say, kendisinden -duygusal ve davranışsal olarak- pek az bahsetmiş.

Yani aslında diyor ki Ahmet Say: İnsan, çevresiyle ve toplumsal durumla olan ilişkisi içinde var olur. Dolayısıyla kendisini de ancak bu ilişki içerisinde anlatabilir. Bildiğiniz ‘diyalektik materyalizm’.

Başka Yerler
Onun içindir ki, Ahmet Say, dedesinin de eşlik ettiği çocukluk zamanlarından başlıyor ve çocukluğuna eşlik eden 40’lı ? 50’li yıllardaki toplumsal yaşantıyı hatırlatıyor. Babası Fazıl Say’ın, Rosa Luxemburg’ların ?Spartakus Bund?una katılmasından, kendisinin Almanya’daki sosyalist gençlik hareketlerinin içinde yer almasına kadar, tanıma ihtimalimiz olmayan birçok kişiye değiniyor, böylece yeni öyküler ve örnekler kazandırıyor bize.

Bingöl/Göriz’deki köy öğretmenliğinden, Erzincan’daki halk eğitim uzmanlığına, Ankara’ya, sıkça İstanbul’a düşen yollarda, ‘Hacı Bektaş Derneği’nden, Türk Solu Dergisi’ne, Türkiye Yazıları’ndan Edebiyatçılar Derneği’ne kadar bir sürü canlı-kanlı fiili okumak, ‘dünyanın yükünü çektiğini zannedip’ fiziksel yorgunluğuna zihinsel yorgunluğunu da ekleme zamanlarımızda ders niyetine içilebililir.

Değiniler
Yakın zamanların bir çok değerli kültür-sanat ve düşün insanı ile ilgili en az bir paragraflık değiniler bulunuyor kitapta: Fikret Otyam, Mahzunî Şerif, Halit Çelenk, Doğan Avcıoğlu, Aziz Nesin, Mihri Belli, Emil Galip Sandalcı, Arif Damar, Hikmet Kıvılcımlı, Mithat Fenmen, Ertuğrul Oğuz Fırat, İlhan Baran, Cemal Süreya, Vecihi Timuroğlu, Öner Ünalan, İlhan Selçuk, Tahsin Saraç, Metin Altıok, Behçet Aysan, Ahmet Erhan, Veysel Çolak…

Kitabın kronolojik takiplerinden birinin de müzik yeteneği erken yaşta fark edilen oğul Fazıl Say’ın gelişimi.

Ahmet Say ve aydın duyarlılığı
Bana kalsa, kitaptaki iki şeyi değiştirmek isterdim. Birisi, Bill Clinton’ın Fazıl Say’ı tebrik ettiği fotoğrafı kaldırmak isterdim. İkincisi de ?27 Mayıs 1960 Devrimi? lafını ?darbesi? olarak değiştirmek isterdim. Neyse…

Ahmet Say, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinden payına düşeni alan bir aydın olarak, bu dönemleri ortaya sermekten ve lanetlemekten geri kalmıyor. Yine kitabın son bölümünde ‘insanın toplumsallığına aykırı’ olarak nitelediği F Tipi Cezaevleri’ne karşı sözünü söylüyor ve 19 Aralık 2000 ‘Cezaevi Katliamları’ esnasındaki Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ü de, ?bu ülkenin bir aydını olarak? içine sindiremediğini belirtiyor.

Demek ki, Ahmet Say, zamandan da hızlı akıtılan ‘bu zamanlar’ın akışına karşı halen ayık kalmış durumda ve insanlığın özgürlüğü mücadelesini vermeye devam ediyor.

?Söze değil eylediğine bakalım? derseniz buyrun, 77 yaşındaki Ahmet Say, Ocak 2012’de Hikmet Sami Türk’ü, katıldığı bir panelde “İnsanlık değerlerini hiçe sayanlar, adalet hakkında konuşamaz” diyerek protesto etmişti.
Video’yu izlemek için tıklayınız

Serdar Türkmen
9 Ekim 2012
Mersin

Previous Story

Gianni Rodari’nin “Yemeklik Masallar” masalını dinlemek için tıklayınız. (soL Radyo, Masal Kütüphanesi Programı)

Next Story

Kel Güvercinci – Samed Behrengi

Latest from Ahmet Say

Mozart – Ahmet Say

Mozart aydınlanmacı bir besteci , aydınlanma çağının bestecisidir. Bu besteci için dünyanın dört bir yanında yorumlar, eleştiriler, incelemeler yazılmıştır. Ahmet Say, bu tür yazıların

İpek Halıya Ters Binen Kedi

? ?7000 Yıllık Uçan Halıya Ters Binen Hırcar? adıyla usta tiyatro yönetmeni Yücel Erten tarafından tiyatroya uyarlanan kitap, 1982 yılında Dayanışma Yayınları tarafından Ankara?da

Ca Yo Ke Tij Ti Ra Bena Vila – Ahmet Say

Daha önce yayınevimiz tarafından çıkarılan “Güneşin Savrulduğu Yerden- Bingöl Hikayeleri” adlı kitabımız şimdi de Zazaki çevirisiyle okurlarla buluşuyor. “Ahmet Say binî halî merdimatî de

Ağaçlar Çiçekteydi – Ahmet Say

Ahmet Say, ‘Ağaçlar Çiçekteydi’ adlı anı-biyografi kitabında hem anılarını hem de oğlu ünlü piyanist Fazıl Say’ı anlatan baba Ahmet Say, sanatın ve sanatçının bir
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ