Akdeniz?in Kitabı, Predrag Matvejevic. Söylenmemiş sözlerin arayışı ve eski zaman haritalarıyla büyülü bir coğrafya

Yugoslavya’da yaratılmak istenen kardeş kavgasına karşı çıktığı için Zagreb Üniversitesi?ndeki Fransız Dili ve Edebiyatı profesörlüğü görevinden ayrılmak zorunda kalmış ve kendi deyimiyle ?sürgün ve sığınma? yeri olarak gördüğü Avrupa?ya yerleşen, Uluslararası PEN Yazarlar Derneği Başkan Yardımcısı Predgrag Matvejavic, Akdeniz’in Kitabı’nda anılarının ve düşlerinin eşliğinde Akdenizli kimliğinin izini sürüyor.
1991 Malaparte Ödülü (Capri), 1992 “Charles Veillon” Avrupa Deneme Ödülü (Cenevre) ve 1993 En İyi Çeviri Kitap Ödülü (Paris) ile taçlandırılmış olan Akdeniz’in Kitabı, söylenmemiş sözlerin arayışı ve eski zaman haritalarıyla büyülü bir coğrafyanın renklerini yansıtıyor.
“Değil mi ki uygarlıkların merkezi, insanların birbirine yaklaşıp kaynaştığı, insanın insanlaştığı benzersiz bir ilktir Akdeniz, onun bıraktığı iz tarih boyunca doğru yol kılavuzu gibi çizilmiştir.
Antikçağda Akdeniz?in nerede başlayıp nerede bittiği tam anlaşılamamıştı. Dünyanın bütün denizlerinin Akdeniz?le sınırlı olduğunu, giderek dünyanın Akdeniz?in ta kendisi olduğunu düşünenler az değildi. Neden sonra gezegenimizin öteki denizlerine ve kıtalarına ulaşanlar için de Akdeniz, sonunda dönüp dolaşılıp gelinen yer olarak bilinegeldi ki, modern zamanlarda bunu başka anlamlar vererek anlatanlar az değildir. Değil mi ki uygarlıkların merkezi, insanların birbirine yaklaşıp kaynaştığı, insanın insanlaştığı benzersiz bir ilktir Akdeniz, onun bıraktığı iz tarih boyunca doğru yol kılavuzu gibi çizilmiştir. Predrag Matvejevic, Akdeniz için yazdığı Akdeniz?in Kitabı?nda, ?Akdeniz yalnızca tarih değildir,? diyerek yüceltir Akdeniz?i çünkü onu tarihin sınırları içinde, bilinen kalıpları kullanarak anlatmak yetmez.
Hiç kuşku yok ki, dünyanın başka hiçbir bölgesinde Akdeniz?deki kadar çok şey yaşanmamıştır; demek ki insanlığın büyük birikimi Akdeniz?de yaratılırken doğruların en çoğuyla yanlışların en akla gelmez olanları burada görülmüş, iyiliğin öğretildiği yerin yanı başında kötülüklerin en bilinmezleri burada dışavurulmuştur. Gene de Kuzey?den gelen barbarlığın her zaman daha azı, daha kolay geçiştirilebilir olanlarına tanık olunmuştur Akdeniz?de.
Akdeniz?in Kitabı?nda, ?bir zamanlar başlı başına bir dünya olduğu ya da dünyamızın merkezi olarak görüldüğü? belirtilen Akdeniz, yalnızca bilinmezliğin dünyasının merkezi değildi; onu bugün dünyanın merkezi olarak almak için siyasal, ekonomik nedenler yeterli değilse, toplumsal ve kültürel olarak keşfedildiği yerde durduğunu pekâlâ söyleyebiliriz.

?Akdeniz?de beden ruhtan çabuk yaşlanır?
Nedir Akdeniz? Bir yaşam kültürü. Yaşlananların gençliğe dönüş yeri ya da Matveyevic için, ?Akdeniz?de beden ruhtan çabuk yaşlanır?. Bunu yalnızca denizin tuzu ya da ruhu yapmıyor, aynı zamanda kıyıları, kıyısı bitmez adaları, her mevsim insanın insanca yaşamasını sağlayan eşsiz iklimi, börtü böceği de ruhların binlerce yıldır yıkandığı bir yaşam alanı yaratmış. Rüzgârların uygarlıkları bir fısıltı gibi birinden öbürüne taşıdığı, böylece herkesin kendini açık tuttuğu ötekinden yararlandığı, verici bir dünya bu. Ölü kültürlerin yerine hep yenileri kurulmuş, ama ölenlerin çokluğuna bakınca da tarihin gizlerinin bütün bütüne kaldırılması olanaksız katmanlara saklı, büyük bir zenginlik olduğu görülür. Anadolu?da toprağın altına girenleri çıkarmak için kaç bin yıl gerekir, bunu bilmek olanaksız, ama bilmediklerimizin ancak küçük bir bölümünü bildiğimiz de kuşkusuz; değerini bilmediklerimizi ise, konuşmamak en iyisi.
Kim gelmişse ötekinden sonra, Akdeniz?e kıskançlıkla sahip çıkma konusunda kimseden aşağı kalmamıştır. Herkes için kendi konumuna göre kendi denizidir Akdeniz. Yalnızca Deniz dendiğinde de o anlaşılırdı da, Mısırlılar ve Sümerler için ?Üst Deniz?, Yunan ve Roma için ?Bizim Deniz? (mare nostrum), Türkler için Rumeli Denizi, neden sonra Akdeniz. Onunla en çok ilişki kuran, kurduğu ilişkiye tutkuya bağlananlar, sözgelimi Yunanlılar için sürekli bir deneyim dünyasıdır ki, Akdeniz ruhunu en iyi tanıyanlar da belki onlar oldu. Akdeniz?in Kitabı?nda, Xenophon?un denize hayranlık sözleri Anabasis adlı yapıtından aktarılır: ?Deniz! Deniz! Bu sözcükler ağızdan ağıza yayıldı. Herkes ona doğru koştu… ağlayarak birbirlerine sarıldılar.?
Ernle Bradford da kendi Akdeniz?inde (Bir Denizin Portresi), ?Kimse geleceği göremez; şimdi, hâlâ yazılmakta olduğu için okunamaz; sadece geçmiş, bilgimizin sınırları içinde bilinebilir,? diyordu. Akdeniz belki öteki dünyalardan daha çok bilinebilir; çünkü onun geçmişi, şimdi gibi yaşanmayı sürdürüyor; ve geleceği, şimdi yaşayanların hayallerinde sihirli bir kutu gibi açılıyor. MÖ 3000 yıllarında Mısırlı denizcilerin açıldığı denizlere sonra Etrüskler, Yunanlılar, Fenikeliler, Romalılar, Türkler ve geçmiş ile sonrasından daha pek çokları çıktı ve öylesine muazzam kalıntılar ve kültürler bıraktılar ki, sırlarını bir bir açığa çıkarmak için geçmişin bütün zamanlarını hizaya sokup eşitlemek de gerekir ve bunu ancak Akdeniz?de yapabilirsiniz. Nasıl mı… denizin sesini dinleyerek…
Matveyevic, Akdeniz?in anlaşıldıkça çoğalan karakutularıyla bütün tarihini, geçmişini, yaşadıklarını bilmenin güçlüğünü anlatırken Borges?in, ?Deniz, çözemediğim çok eski bir dildir,? sözüne gönderir. Okyanusları ya da öteki büyük denizleri düşünün, hangisinin suyunda Akdeniz?in gördüğü dünyalar yıkanmıştır… Üstelik içinde barındırdığı küçük denizlerin her birinde yaşananlar da ayrıca düşünülmeliyken…

Adalar denizi
Akdeniz?de adaların da ayrı hikâyeleri vardır. Önemi gözden kaçırılabilecek bir tek ada olmadığı gibi, büyük adalar büyük yurtlar ve kültürler, küçük adalar büyük insanlar doğurmuştur. Önce anakaraya çıkılan, sonra pek çokları için sürgün yeri olarak dönülen topraklardır adalar. Sözgelimi Korsikalı Bonaparte, Elbe Adası?na ve Sainte-HÈlËne?e sürgüne gönderilmiş. Bizim büyük sürgünlerimizden Namık Kemal, Kıbrıs Magusa?yı ünlendirmiş, ama Leon Troçki?nin Büyük Ada?da konuk edilişi apayrıdır. Bizim bugün belki de ülkenin en güzel noktası olarak gördüğümüz Büyük Ada?yı, sürgünlüğün verdiği çalkantılar içinde, ?Burası yalağa eğilmiş tarih öncesi bir canavara benzeyen …. lacivert suların üzerine eğilmiş kızıl kayaların olduğu bir adaydı,? sözleriyle anlatıyor Troçki.
Ada yalnızlık demektir, hayal taciri, gerilim, dünyayı gözü görmezken iç dünyasını bütün dünya sanmak, kendinin Tanrı?sı olmak ve neler… Kaçış yollarını tıkama kolaylığı üstelik doğanın insana sunduğu ada cennetini hapishane ve toplama kampı için kullanmayı da şeytanların aklına sokmuştur. Akdeniz?de hangi ada bunun için kullanılmamıştır ki? Lipari Adaları ya da Rab Adası İkinci Dünya Savaşı?nda toplama kamplarına dönüşmüş; Ege adalarının çoğu antifaşistler için Albaylar Cuntası?nın hapishaneleri olmuş… Lawrence?ın da Sardinya Adası?nın hiç kimseye boyun eğmediği için uygarlık akımlarının dışında, Malta ile birlikte, ?deyim yerindeyse tarihin öte tarafında? kaldığı sözlerini aktarır Matveyevic. Sonunda Akdeniz?de yaşanacaklar yaşanır ve ?tarih genellikle adalarda sona erer?…
Unutmadan eklenmeli: Homeros, MÖ 900-800 arasında yaşamış ya da yaşadığına inanılan, şairlerin atası, tarihi bir bilici gibi anlayan insan, kör gözleriyle nasıl anlatmıştır Akdeniz?i? Bütün sularını bilen, ama dünyayı Akdeniz?in bir ucundan öbürüne uzanan coğrafyanın ta kendisi gören kahramanların yaratıcısı o. Odysseus?un başka dünyaya gereksinimi yoktu. İnsanoğlu sonradan kabına sığamamışsa, kötülüklerin çoğalmasına da neden olmuştur. Başka denizler, öteki dünyaların talanı, uygar olanların acımasızlığıyla birleştirmiştir dünyaları. Oysa Akdeniz?de yalanları saklama olanağı yoktu. Bunun için karşıtlıkları çözme yolları en kolay Akdeniz?de bulunmuştur. Herkese yetecek deniz, kıyı, ada, insan, hayvan, tuz ve zeytin vardı. Akdeniz?in derinliğini bugün keşfedenler de aynı olanakları pekâlâ görüyor. Değilse, zeytin, incir ve nar ağaçlarının üçünden birden hem Tevrat ?ta, hem İncil ?de, hem de Kuran ?da söz edilmesinin nedeni ne olabilir?
Fernand Braudel de, ?Akdeniz?in tüm tarihi… akla yatkın tüm sentezlere meydan okuyan bir bilgiler bütünüdür,? diyor. Çünkü tarihin bulunan her yeni bilgisi yeni bilgilerin pırıltısı altında gölgelenecektir. Hakkında sayısız yapıt verilmiş oluşu da Akdeniz?i keşfetme yarışının sonucu olsa…

Semik Gümüş’ün 25.07.2008 tarihinde Radikal Gazetesi Kitap Ekinde ‘Keşfedilmesi olanaksız Akdeniz’ adlı yazısı

Predrag Matvejevic´in Hayatı
1932?de Hırvat bir anneden ve Rus bir babadan, Bosna-Hersek?te Mostar?da doğan Predrag Matvejevic´, günümüzün önde gelen yazarlarındandır. Zagreb Üniversitesi?ndeki Fransız Dili ve Edebiyatı profesörlüğü görevinden Yugoslavya?daki kardeş kavgasına karşı çıktığı için ayrılmak zorunda kalmış ve kendi deyimiyle ?sürgün ve sığınma? yeri olarak gördüğü Avrupa?ya yerleşmiştir. Lyon, Milano, Moskova, Kiev, Leningrad, Yale, UCLA, New York, Oxford, Cambridge, Budapeşte ve Viyana üniversitelerinde de dersler vermiş olan Matvejevic´, halen Paris Sorbonne ve Roma La Sapienza üniversitelerinde Slav Dili ve Edebiyatı profesörüdür.
Ülkesinde aykırı düşüncelere sahip bir aydın olarak görülen Matvejevic´, Berlin Duvarı?nın yıkılmasından önce Doğu Bloku?nun Sakharov, Soljenitsyn, Brodsky, Siniavski, N. Mandelstam, D. Kis?, V. Gotovac, V. Havel gibi ?aykırı düşünceli? aydınlarının yanında yer almış ve o günlerin iktidar sahiplerine açık mektuplar yazmıştır. Ülkesinden ayrılmak zorunda kalmadan hemen önce, yaklaşan savaş tehlikesini görüp yine bir açık mektupla Milos?evic´?i intihara davet etmiştir.
Yapıtlarını Fransızca ve Hırvatça yazan Matvejevic´?in en önemli yapıtları arasında Akdeniz?in Kitabı (En İyi Çeviri Kitap Ödülü, Paris, 1993; ?Charles Veillon? Avrupa Deneme Ödülü, Cenevre, 1992; Malaparte Ödülü, Capri, 1991), Epistolaire de l?Autre Europe (Fayard yay., 1993); Entre asil et exil (Stock yay., 1995); Le Monde ex (Fayard yay., 1996); La Méditerranée et l?Europe ? leçons au Collège de France (Stock yay., 1998) sayılabilir.
Predrag Matvejevic´ Napoli?deki ?Laboratorio Mediterraneo? Vakfı?nın yönetim kurulu başkanı, Londra?daki Uluslararası P.E.N. Yazarlar Derneği?nin başkan yardımcısı, Paris ve Roma?daki ?Association Sarajevo?nun kurucu üyesidir.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Predrag Matvejevic´in Hayatı

Next Story

Bu Cennet Bu Cehennem, Zeynep Oral

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ