“Akıl akıldışı olur” Hegel

akıldışıKapitalist sınıfın akılcı (rasyonel) bir dünya görüşünü savunduğu dönem, bulanık bir anı oldu. Kapitalizmin ihtiyarlığa özgü çürüme çağında, eski süreçler tersine döner. Hegel’in sözlerindeki gibi, “akıl akıldışı olur.” Sanayileşmiş ülkelerde “resmi” dinin ayakta öldüğü doğrudur. Kiliseler bomboştur ve giderek daha çok kriz içine girmektedirler. Bunun yerine, mistisizmin ve her türden hurafenin palazlanması eşliğinde, garip dinsel tarikatların sahiden bir “Mısır vebası” gibi yayılışını görüyoruz. Korkunç kökten dincilik salgını -Hıristiyan, Yahudi, İslam, Hindu- toplumun açmazının canlı bir göstergesidir. Yeni yüzyıl bize el sallayıp davet ettikçe, Karanlık Çağlara doğru en korkutucu geri savrulmalara tanık oluyoruz.

Bu olgu İran’la, Hindistan’la ve Cezayir’le sınırlı değildir. Birleşik Devletler’de “Waco katliamı”na ve ardından İsviçre’de başka bir grup dinci fanatiğin toplu intiharına tanık olduk. Diğer Batı ülkelerinde, dinsel tarikatların, hurafelerin, astrolojinin ve her türden akıldışı eğilimlerin dizginsiz yayılışını görüyoruz. Fransa’da, yaklaşık 36.000 Katolik rahip ve kazançlarını vergi memurlarına bildiren 40.000’in üzerinde profesyonel astrolog var. Düne kadar Japonya kuralın bir istisnası olarak görülürdü. London Times’ın eski editörü ve baş muhafazakâr William Rees-Mogg, son kitabı The Great Reckoning, How the World Will Change in the Depression of the 1990’s’de şöyle diyordu. “Dinin yeniden canlanışı, değişik derecelerde tüm dünyada olan bir şeydir. Japonya bir istisna olabilir belki, çünkü toplumsal düzen orada şimdiye kadar hiçbir kırılma işareti vermedi.”3 Rees-Mogg çok erken konuşmuştu. Bu satırların yazılmasından birkaç yıl sonra, Tokyo metrosundaki korkunç gaz saldırısı, dünyanın dikkatini, ekonomik krizin uzun tam istihdam ve toplumsal istikrar dönemine son verdiği Japonya’da oldukça büyük dinci fanatik grupların varlığına çekti. Bütün bu olgular, Roma İmparatorluğunun çöküş döneminde meydana gelenlerle şaşırtıcı bir benzerlik gösteriyor. Hiç kimse böyle şeylerin toplumun dış çeperlerine özgü olduğunu söyleyerek itiraz etmesin. Ronald ve Nancy Reagan, ister büyük ister küçük, yapacakları her işte düzenli olarak astrologlara danışırlardı. İşte Donald Regan’ın For The Record (Kayda Geçsin Diye) adlı kitabından birkaç seçme:

Beyaz Saray personel sorumlusu olduğum sıralarda Reaganların yaptıkları her büyük hareket ve aldıkları her büyük karar, atılacak adım için gezegenlerin dizilişinin uygun olduğundan emin olmak üzere San Francisco’da yıldız falına bakan bir kadınla önceden açığa kavuşturulurdu. Nancy Reagan, 1981’de bir suikastta yaralanmasından kısa bir süre önce başkanın başına kötü “şeyler” geleceğini önceden haber veren bu kadının doğaüstü güçleri olduğuna inanırdı.
Bu falcıyla hiç karşılaşmadığım halde –Bayan Reagan telefonda kadına danıştıktan sonra bana onun kehanetlerini aktarırdı– işimde ve en yüksek devlet işlerinde öyle bir etken haline gelmişti ki, Birleşik Devletler başkanının bir yerden bir yere hareket etmesi ya da halka yapacağı konuşmaların programlanması veya yabancı bir devletle görüşmelerin yapılması için uğurlu zamanları hatırlamama yardımcı olması için, masamın üzerinde renk kodlu (rakamlar “iyi” günler için yeşil, “kötü” günler için kırmızı, “şüpheli” günler içinse sarı mürekkeple işaretlenmişti) bir takvim tutardım.
Ben Beyaz Saray’a gelmeden önce, Bayan Reagan’ın yıldız fallarını başkanın programıyla birleştiren kişi Mike Deaver imiş0 Beyaz Saray’da çok az kişinin Bayan Reagan’ın da meselenin parçası olduğunu (programların bekçiliğini yapmak), ve çok daha az kişinin de San Francisco’daki bir astroloğun başkanın programının ayrıntılarını onayladığını biliyor oluşu, Mike Deaver’ın basiretinin ve sadakatinin bir ölçüsüdür. Deaver bana, Bayan Reagan’ın gizil güçlere bağlılığının, en azından onun ünlü Jeane Dixon’ın öğütlerine güvendiği, kocasının valilik günlerine kadar uzandığını söyledi. Sonradan Dixon’un güçlerine olan güvenini yitirmişti. Ama First Lady San Francisco’daki kadının doğaüstü yeteneklerine mutlak biçimde inanıyordu. Anlaşılan Deaver uzun geçmişi olan bu uçuş seanslarıyla ilgili olarak ortada garip bir durum olduğunu düşünmekten vazgeçmişti. Ona göre bu yalnızca, büyük adamlara hizmet eden birinin yaşamındaki küçük sorunlardan biriydi. “Hiç olmazsa” diyordu, “bu astrolog önceki kadar kaçık değil.”

Reagan ile Gorbaçov arasındaki zirvenin planlanmasında da aile falcısına uyularak astrolojiden yararlanıldı, fakat iki first lady arasındaki işler pürüzsüzce gitmedi, çünkü Raisa’nın doğum günü bilinmiyordu! Rusya’da “serbest piyasa ekonomisi” yönünde ilerleyen süreç, o günden bu yana bu bahtsız ülkeyi kapitalist uygarlığın nimetleriyle donattı; kitlesel işsizlik, toplumsal dağılma, fuhuş, mafya, eşi görülmemiş bir suç dalgası, uyuşturucular ve din. Son günlerde Yeltsin’in de astrologlara akıl danıştığı ortaya çıktı. Rusya’da yeni yeni palazlanan kapitalist sınıf bu konuda da kendisinin Batılı modellerin hevesli bir öğrencisi olduğunu gösteriyordu.

Hüküm süren şaşkınlık ve karamsarlık duygusu, yansımasını sadece politikada değil, her alanda bulmaktadır. Her yanı saran bu akıldışılık bir rastlantı değildir. Bu, insanlığın kaderinin korkutucu ve sözde gizli güçler tarafından kontrol edildiği bir dünyanın psikolojik yansımasıdır. “Saygın” insanların yuvaları bozulan karıncalar gibi etrafta koşuşturup durduğu borsadaki ani paniğe bir bakın. Sürü benzeri bir paniğe neden olan bu periyodik spazmlar, kapitalist anarşinin canlı bir resmidir. Ve bu, milyonlarca insanın yaşamını belirleyen şeydir. Bizler çöküş durumundaki bir toplumun ortasında yaşıyoruz. Çürümenin kanıtları her tarafta mevcut. Muhafazakâr gericiler, ailenin parçalanmasına, uyuşturucu salgınına, suça, akılsız şiddete ve diğer her şeye sızlanıp duruyorlar. Onların tek yanıtı devlet baskısını arttırmaktır- daha fazla polis, daha fazla hapishane, daha sert cezalar, hatta muhtemel “suçlu tiplerin” genetik soruşturması. Onların göremedikleri ya da göremeyecekleri şey, bu olguların, onların temsilciliğini yaptıkları toplumsal sistemin açmazının belirtileri olduğudur.

Onlar “piyasa güçleri”nin, milyonlarca insanı işsizliğe mahkûm eden aynı akıldışı güçlerin savunucularıdır. Onlar, John Galbraith’ın cin fikirlilikle, yoksulun çok, zenginin az parası olduğunu söyleyen teori diye tanımladığı “arz yanlı” ekonominin peygamberleridir. Hâkim “ahlâk”, cangıl ahlâkı anlamına gelen piyasa ahlâkıdır. “Mülk sahipleri demokrasisi”ne ve “küçük güzeldir”e dair tüm zırvalara rağmen, toplumsal servet gitgide daha az elde toplanmaktadır. Bir demokraside yaşadığımız sanılıyor. Oysa milyonlarca insanın kaderini, bir avuç büyük banka, tekel, borsa spekülatörü (genelde aynı insanlar) belirliyor. Bu küçücük azınlık kamuoyunu manipüle etmek için güçlü araçlara sahip. İletişim araçları, basın, radyo ve televizyon üzerinde tekele sahipler. Bir de nesillerdir insanlara kurtuluşu öteki dünyada aramalarını öğreten ruhani polis kilise var.

Alan Woods & Ted Grant

Aklın İsyanı / Marksist Felsefe ve Modern Bilim
Tarih Bilinci yayınları, 3.baskı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir