Atmosferini Bulmuş Bir Külliyat
Bir yayınevinin tiyatro kitapları basması zor iş. Alanla özel bir ilişkiniz yoksa ya da siz özel bir okur değilseniz, kitapçıların tiyatro raflarının önünde pek vakit geçirmezsiniz. Oyun metinleri ve tiyatro üzerine kuram kitapları çoğunlukla alanın uzmanları ve tiyatro bölümü öğrencileri tarafından okunur. Dergi ya da gazetelerin “Bu Yaz Plajda Okuyacağınız On Tiyatro Oyunu,” gibi listeleri yoktur mesela.

Ya da hiçbir tiyatro kitabı kitapevlerinin en çok okunanlar rafında durmaz. Tiyatro performans sanatlarından biri sonuçta; bu yüzden de kendini gerçekleştirdiği alan kitap sayfalarından çok sahne. Matbu halinden çok canlı hali tercih ediliyor yani. Bu yüzden de tiyatro kitapları basan yayınevlerinin bir tarafıyla ticari anlamda Don Kişot’luk yaptıklarını söyleyebiliriz. Özellikle büyük yayınevleri, uzun vadede satacağı garanti olan klasik oyunların dışındaki tiyatro metinlerine çok yaklaşmazlar. Bir Shakespeare basmak, hazretin sadece tiyatro değil genel olarak edebiyat tarihine katkıları düşünüldüğünde, “bir Shakespeare basmak”tır. Özel ad, bu bağlamda, türsel sınırları aşan bir güç ve enerjiyle parlar. Shakespeare, Shakespeare’dir, oyun metni ise oyun metni. Bu ikisini birbirine ‘o kadar da’ karıştırmamak gerekir— hiç değilse yayıncıların gözünde.

Peki, istisnalar yok mu? Var kuşkusuz; sektörün büyük isimlerinden Can Yayınları örneğin, özellikle Çağdaş Drama Klasikleri adı altında bastığı oyunlarla, bu genellemenin dışında durur. Hwang’ın “M. Butterfly”ı, Puig’in “Örümcek Kadının Öpücüğü”, Havel’in oyunları gibi birçok çağdaş klasiği bu seriden okuma şansı bulmuştuk. Ve hâlâ birçok tiyatro bölümü öğrencisi sahaflarda bu seriden çıkmış kitapları arar. Hatta sınırlı bir çevrede de olsa tüm seriyi tamamlamış olmanın kendince bir itibarı bile vardır.

Teatral Bir Jest

Can Yayınları geçtiğimiz günlerde teatral bir jest daha yapıp varoluşçu dramın kurucu isimlerinden Albert Camus’nün oyunlarını toplu halde yeniden bastı. Camus kuşkusuz herhangi bir oyun yazarı değil; felsefi metinleri, öyküleri ve romanlarıyla birlikte düşünüldüğünde hayli yüklü bir külliyatın ağırlığını taşıyan özel bir yazar. Düşüncesini neredeyse tüm yazma biçimlerinin içinde sınamış bir isimle karşı karşıyayız. Haliyle ona ait herhangi bir metin, çok daha büyük düşünsel bir projenin tamamlayıcı parçası olarak çıkıyor karşımıza. Bu noktada artık mesele oyun metni okumayı sevmekten ya da sevmemekten başka bir şeye dönüşüyor. Camus’yü seviyor ya da hiç değilse ilgileniyorsanız —ben ikinci kategoriye giriyorum—, yazdığı her şeyi okumak bir “ödev”e dönüşüyor.

Buradan bakıldığında yayınevleri için risk taşıyan bir isim değil Camus. Hemen değilse bile uzun vadede bastığınız metinlerin elinizde kalmayacağını, hiç değilse kemik bir okur kitlesi tarafından alınıp okunacağını bilirsiniz.

Yazarın Sesini Yakalayan Çeviri

Fakat Can Yayınları elindeki yazarın sadece ismiyle bile önünü açtığı kolaycılık tuzaklarına düşmeden çalışmış. Bir kere oyunların çoğu tükenmiş eski baskılarının yayın haklarını toplayıp yeniden basmamış— ki yapabilirdi. Bunun yerine metinlerin hepsini yeniden çevirtmişler. Çevirmen olarak da Ayberk Erkay’ı seçmişler. Erkay, çok az ismin hakkıyla becerebildiği bu alandaki gerçekten özel birkaç çevirmenden biri. Her şeyden önce onun çevirdiği oyunları okurken, tek ve nötr bir sesin yarattığı o ‘kuru’ boşluğa düşmüyorsunuz. El attığı her yazar, kendi sesi ve atmosferiyle çıkıyor karşınıza. Dildeki en küçük nüansı bile kaçırmayan, karakterlerin seslerini birbirlerinden ayırmak için özel bir çaba sarf eden, oyun çevirmenin, daha doğrusu bir oyunu ‘iyi’ çevirmenin ne kadar güç bir iş olduğunu hatırlamamızı sağlayan nadir çevirmenlerden Erkay. Bu da “Adiller”deki “teröristlerin” dilsel özellikleriyle “Caligula”daki saray erkanının dilsel özellikleri arasındaki farkın çok daha görünür olduğu çeviriler okuyacağız demek oluyor artık. Ya da “Sıkıyönetim”in sürreel dili ve atmosferiyle ilk kez doğrudan bir karşılaşma yaşayacağız.

Atmosfer meselesi özellikle önemli. Oyun metni dediğimiz şey, diğer metin biçimleri gibi dünyasını tasvir bolluğuyla inşa etmez. Tüm malzeme konuşan seslerin yarattığı etkidedir. İyi bir oyunda bir karakter konuşmaya başladığında sadece anlam evrenini açık etmemekte, aynı zamanda o sesi açığa çıkartan tüm koşullara birden ses vermektedir. Karakter konuşurken içinde yaşadığı tarihsel dönem, toplumsal çevresi, geçmişi, yaşadığı şehir ve siyasi kültür de onunla birlikte konuşur. İşte iyi oyun çevirisinin yaptığı tam da tekil seslerdeki bu çok sesli zenginliği yakalamaktır. Ayberk Erkay, Camus’nün metinlerinde bu sesleri ustalıkla yakalamış. Şimdi elimizde kendi dilsel bütünlüğüne kavuşmuş, atmosferini bulmuş bir külliyat var anlayacağınız, hem Erkay’a hem de Can Yayınları’na ne kadar teşekkür etsek az yani…

Son bir şey daha; diziden çıkan oyunlardan “Caligula”, “Adiller”, “Sıkıyönetim” ve “Yanlışlık” daha önce zaten çevrilmişlerdi. Fakat yazarın iki arkadaşıyla ortak yazdığı “Asturya’da İsyan”ı Türkçe’de ilk kez bu dizi sayesinde okuyacağız. İyi Camus okurlarını, sevdikleri yazarın oyunun hangi kısımlarını yazdığını tahmin ederek geçirecekleri hoş saatler bekliyor yani, ilgilisine duyurulur…

Şamil Yılmaz
BirGün Kitap Eki 159.sayı

CALİGULA, Albert Camus, Çev.: Ayberk Erkay, Can Yayınları, 2015.
ADİLLER, Albert Camus, Çev.: Ayberk Erkay, Can Yayınları, 2015.
SIKIYÖNETİM, Albert Camus, Çev.: Ayberk Erkay, Can Yayınları, 2015.
YANLIŞLIK, Albert Camus, Çev.: Ayberk Erkay, Can Yayınları, 2015.
ASTURYA’DA İSYAN, Albert Camus, Çev.: Ayberk Erkay, Can Yayınları, 2015.

Previous Story

Bir Halkı Yoketmek – Onur Koçyiğit

Next Story

Sevdaya mı Tutuldum? – Orhan Veli Kanık

Latest from Albert Camus

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ