dubrovski600 yıllık soylu ve dönemine göre çağdaş bir ailenin biraz deli biraz hırçın ve fazlasıyla sivri zekâ çocuğu: Aleksandr Sergeyeviç Puşkin.
Doğduğu dönemde ülkesinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan dili, kültürü kısacası her şeyi Fransız modasının hükmü altında… Bulaşıcı bir hastalığın yayılması gibi hızla bütün Rusya’ya yayılan Fransız kültüründen nasibini alan bir aile ve onların bu yolda yetiştirmek istediği süzgün bakışlı bir çocuk… Gösteriş meraklısı annesinden ve babasından bulamadığı şefkat… Bütünüyle özel hocalara teslim edilen bir evlat… Matematikten zerre kadar anlamayan, ezber gücüyle herkesi kendisine hayran bırakan o nadiren konuşup etrafı sessiz gözlerle izleyen kıvırcık saçlı sarı çocuk…

Doğuştan gelen bir yetenekle başlayan edebiyat sevgisi… Sayısal dersler için tutulan özel mürebbiyelerinden kaçıp, babasının Fransız yazarlardan müteşekkil, dillere destan büyüklükteki kütüphanesine sığınışı… Kütüphanede tanıştığı ve kısa sürede hayranı olduğu Fransız şairler… Lise yıllarına kadar Moliere, Racine, Voltaire etkisinde büyüyen yaramaz, zayıf ,esmer bir çocuk… Günlerce , aylarca kendisini kütüphaneye kapatışı… Kızaran ve yorgunluktan kapanmak üzere olan gözler sonucunda gelen geniş bilgi birikimi… İlk yazarlık denemeleri ve Moliere taklidi şiirlerini gösterme imkânı bulduğu şair amcası… Kendisine öz annesinden daha fazla yakınlık gösteren dadısı ve onun etkileyici sesiyle küçük Sergey’e anlattığı Rus masalları… Çarın açtığı liseye yazılışı ve dış dünyadan kopuk bir eğitim yaşamı… Derslerindeki başarısızlığa rağmen şiirdeki büyük yeteneğiyle hocalarının gözüne girişi… Bir grup yazar arkadaşıyla çıkardığı ilk dergi… Günlük dille yazdığı şiirleriyle adını duyuruşu ve realizm etkisindeki eserleri… Rusya’ya kim olduğunu hatırlatan cesur bakışlı delikanlı… Rus insanına edebiyatın ne demek olduğunu gösteren, özgürlükçü düşünceleri içinde hapsolmuş adam… Çar Nikolay’ın baskıcı yönetimine karşı yazdıklarından taviz vermeyen, dimdik duruşu… Alaycı tavrını ve sivri dilini büyük bir ustalıkla konuşturduğu, yüksek mevki insanlarının gözüne uyku girdirmeyen yazıları sonucunda yaşadığı sürgünler, tehditler, sansürler, takipler… Evliliği ve başından hiç eksilmeyen musibetler… Kaderin onu haysiyeti ile yaşamı arasındaki çizgiye hapsetmesi… Baldızının kocasıyla giriştiği bir düello sonucunda gelen ölüm… Tabutu başında binlerce gözü yaşlı insan… Gözyaşlarıyla ıslanmış dudaklardan çıkan büyülü mısralar…

“Sessizce, umutsuzca seviyordum sizi.
Bazen çekingenlik, bazen kıskançlıkla üzgün.
Bu öyle içten, öyle candan bir sevgiydi ki
Dilerim bir başkasınca da böyle sevilin.”

İşte Puşkin’in hayatından kısa kareleri sizlere sunduk. Peki ama neden ? Sadece eseri anlatsak olmaz mıydı ? Olmazdı efendim. Puşkin’in eserlerinin anlaşılmasında onun kendi yaşam öyküsünün derin izlerini bilmek yatıyor. Her eserinde kendine özgü fikirlerini vurgulayan yazarımız bu düşüncelerini kendisinden sonra gelecek olan Rus yazar ve şairlere de aşılıyor. Puşkin 37 yıllık kısa yaşamında daima sanatın ve kişilerin sahip olması gereken özgürlükten bahsediyordu. Bizim bu yazımızda inceleyeceğimiz, Dubrovskiy romanı onun insanlara aşılamak istediği başka bir öğretinin mesajlarını içeriyor. Rus edebiyatını hatrı sayılır bir noktaya getiren, belki de bugün tozlu raflarınızda sessizce bekleşen romanlarınız temel kaynağını oluşturan yazar Puşkin’dir. “Hadi canım sen de abartıyorsun!” dediğinizi duyar gibiyim. Hayır abartmıyorum. Dünyada ses getirmiş romanlara , “kime sorsan bilir” denilen yazarlara bir göz atmanızı isterim. Çoğunluğu 19 . yüzyıl romancısıdır ve Rus’tur. Tolstoy, Dostoyevski, Gogol, Çehov, Lermontov… Hayat hikayelerini okuduğunuz zaman Puşkin’e olan hayranlıklarını daha yakından göreceksiniz.
İntikam yemini eden bir gencin aşkına mağlup oluşunun hikâyesi: “Dubrovskiy”
Eserimizi bir uzun hikâye yahut bir kısa roman şeklinde değerlendirebiliriz. Kitap iki ciltten oluşuyor ve 19 bölüme ayrılmış. Yazarımız bu eserini 1833 yılında kaleme alıyor. Yukardaki bölümde yazarımızın hayatındaki çalkantılardan ve kendine has bir dava adamı olarak görülebileceğinden bahsetmiştik. İşte bu eserde de ağır basan bir kahramanlık ve amaç uğruna gösterilen yiğitlik havası esiyor.
Hiç vakit kaybetmeden kitabın konusuna değinelim.
İki tane eski askerlik arkadaşın ahbaplığından bahseder Puşkin. Bunlardan ilki Kirila Petroviç adındaki emekli generaldir. Zengin ve soyludur. Komşuları ve dostları onun zenginliğine ve gücüne hayrandır, bu nedenle ondan korkarlar haliyle çekinirler.
“Komşuları en küçük kaprislerine bile katlanmaya hazırdı. Vilayetteki memurlar ismini duyunca titriyordu.”
İkinci adamımız yine emekli bir asker Andrey Gavriloviç Dubrovskiy’dir. O, arkadaşının tersine fakirdir. Serveti olarak sadece bir tane evi vardır. Onun belirgin bir özelliği varsa bu da Kirila Petroviçten korkmaması ve onun evine ziyaretler yapmasıdır. Kirila Petroviç ona karşı saygı duyar fakat zenginliğini arkadaşının gözüne sokmadan edemez.
“Dubrovskiy… Çok ihtiraslı bir avcıydı, fakat imkânı ancak iki av köpeğinden fazlasına müsait değildi. Ev sahibinin köpeklerine bakarken kıskanmaktan kendini alamıyordu.”
Bir zaman sonra bu iki ahbap gereksiz bir inatlaşmayla birbirlerine düşman olurlar. Kirila Petroviç Dubrovskiy’nin üzerinde üstünlük kurarak onun elindeki evini bin bir bürokrasi hilesiyle elinden alır. Çünkü kanunsuz işler parası olan adam için hiç de zor değildir. Kirila Petroviç’e mahkemedeki yardakçıları yardım eder. Bunlardan biri de Hakim yardımcısı Şabaşkin’dir.
“Şabaşkin onun adına koşuşturuyor, hakimleri korkutuyor ya da satın alıyor, kuralları eğri büğrü yorumluyor, işi görürüyordu.”
Andrey Gavriloviç evini kaybedeceğini anlayınca hastalanır ve yatağa düşer. Bu sırada kendisinden hiçbir şey esirgemediği dışarıda eğitim gören oğlu, babasının yanına gelir. Bu genç delikanlının adı Volodka Dubrovskiy’dir. Genç adam babasının işleriyle ilgilenmeye başlar. Babasının Kirila Petroviç tarafından oyuna getirildiğini bu sebepten elden ayaktan düştüğünü anlar. Birkaç gün sonra Andrey Gavriloviç ölür.
“Genç Dubrovskiy ağlamadı, dua da etmedi, fakat yüzünde korkunç bir ifade vardı.”
Genç Dubrovskiy, babasının öldüğü gün evlerini mahkeme kararıyla almaya gelen zengin adamı ve onun yandaşlarını evden kovar. O gün itibariyle babasının cansız cesedi karşısında kendisine bir intikam sözü vermiştir. Babasının ölümüne sebep olan bu adamın mezarını kendi elleriyle kazacaktır.
Bir zaman sonra babasından kalan evini almak üzere karşısında Petroviç’in yardakçılarını bulur. Artık evi teslim etmek zorundadır. Çünkü Şabaşkin’in elinde mahkeme kararı vardır. Eh en önemlisi de Şabaşkin, zalim Kirila Petroviç’ten aldığı güçle Dubrovskiy’e ve karşısındakilere küstahça sözler söyler.
“…şimdiden itibaren Kirila Petroviç’e aitsiniz. Onu burada temsil eden bay Şabaşkin, ne emrederse, dinleyin; siz kadınlar ise onu sevin sayın, kendisi size çok meraklıdır.”
Köylüler bu emre karşı çıksa da isyan girişiminde bulunamazlar. Çünkü genç efendileri onların isyan etmelerine karşıdır.
“Aptallar ! Ne yapıyorsunuz. Evlerinize gidin… Korkmayın, Çar merhametlidir, ben ona başvuracağım.”
Genç delikanlı babasının intikamını almak için Kirila Petroviç’e karşı ilk hamlesini oynar. Evine tek gecelik misafir ettiği Petroviç’in yardakçılarını evle birlikte diri diri yakar.
“…bir dakikada ateş evi sardı. Camlar çatırdayarak döküldüler, yanan direkler düşmeye başladı, acıklı feryat ve bağırışlar duyuldu: ’Yanıyoruz, imdat, yardım edin.’ ”
Artık Dubrovskiy’nin intikam için gözü dönmüştür , kendisine sadık köylüleriyle evin hizmetlilerini alarak eşkıyalık yapmaya başlar. Fakat bu eşkıyalık zenginden alıp fakire yardım eden cinstendir. Kısaca Robin Hoodvari bir kahraman çıkar karşımıza. Kirila Petroviç geçtikleri yerden fırtına gibi esen eşkıyaların peşine polis takar fakat genç eşkıya ve adamları bu polisleri sürekli atlatır.
“… eşkıyalar ortaya çıktı ve tüm civarı dehşete düşürdü. Hükümet tarafından onlara karşı alınan tedbirler yetersiz kaldı. Birbirinden mükemmel soygunlar peş peşe devam ediyordu.

Çetenin reisi zekası, cesareti ve merhametiyle ün salmıştı. Herkes tek bir şeye hayret ediyordu. Kirila Petroviç ‘in malikanelerine merhamet göstermişti. ”
Bir zaman sonra Kirila Petroviç küçük oğlunun eğitimi ile ilgilenmesi için eve Fransız bir hoca çağırır. Soylu beyin küçük oğluyla ilgilenen Fransız Hoca evin güzel kızına piyano dersleri verir. Okuyucu bu sayfalarda Kirila Petroviç’in asil eğlenceleriyle tanışır. Doğrusu bu zevkler hayret vericidir. Bahçesinde ayı yavruları eğitiyor ve bu hayvanlar büyüyüp korkunç yaratıklar haline gelince misafirlerinin karşısına çıkarıyordu. Misafirlerin yaşadığı korku dolu anlar Kirila Petroviç’in en büyük eğlencesiydi.
“Odanın kapısına genellikle yeni gelen birisini getirirler ve aniden içeri iterlerdi. Kapılar kilitlenir ve bahtsız kurban, kıllı canavarla baş başa bırakılırdı.”
Kirila Petroviç aynı eğlencesini Fransız hoca üzerinde de denemek ister fakat bu onun adına hüsranla sonuçlanır. Zira Fransız hoca korkuya kapılmamış belinden çektiği silahıyla ayıyı vurmuştur.
Birkaç ay sonra tavırları ve cesurluğuyla evin kızının kalbini çalan Fransız Hoca kıza ilan-ı aşk eder. Bu aşkta aslında önemli bir itiraf gizlidir. Fransız Hoca aslında intikam yemini eden eşkıya Dubrovskiy’dir. Genç Dubrovskiy kıza olan aşkından intikamını unutmuştur.
“ Evet, ben babanızın bir dilim ekmekten yoksun bıraktığı, baba evinden kovarak yollara eşkıyalık yapmaya zorladığı o zavallıyım.

Sizinle kan bağı olan hiçbir kişi benim lanetime tabi olamazdı.”
Evinde bir eşkıya barındırdığını öğrenen Kirila Petroviç… Peşine polis takılan artık bulunması an meselesi olan Dubrovskiy… Babasının zoruyla yaşlı ve zengin bir soyluyla evlendirilmek istenen Marya Kirilovna … Gözyaşları, çekilen eziyetler… Ve bütün bunların içinden sevdiği kızı çekip almak isteyen, hükümetin peşine ordu taktığı genç bir eşkıya: Dubrovskiy.
Kitabın bundan sonraki devam eden olaylarını ve sonunu elbette yazmadım. Eğer okumaya niyetlenirseniz size şunu söyleyebilirim, elinizde olayların üzerinde daha fazla durulmasını temenni edebileceğiniz heyecan dolu bir kitap tutuyorsunuz. Kimine göre beklenmedik bir son, kimisi için yarım kalmış bir bitiş, bana göreyse alışılmışın dışında bir final… Keşke biraz daha uzun olsaydı demeden edemiyor insan.
Kitapta eleştirilen durumları şöyle özetleyebiliriz: soyluların bitmek bilmeyen hırsı, soylulara yaranmaya çalışan bürokrasinin güçlü taraftarlığı yapması, galeyana gelen köylülerin düşüncesizce hareketleri… Kitaptaki öne çıkan duygu elbette ki intikamdı. Fakat bu intikam bir inatlaşma sonucunda gelmişti. O halde inatçılık yazara göre dünyanın en fena şeylerinden biriydi. Sayfalar ilerledikçe intikamın ve hırsın insanı hangi yollara sürükleyebileceğini , başına ne işler açabileceğini okuyoruz. Fakat ilerleyen sayfalarda bu intikam, aşkın yüceliğine yenilerek aşk uğruna hangi fedakârlıklara göğüs gerilebileceği okuyucunun kalbinde yer edinir.
Kitap realist çizgilerle akıcı bir şekilde yazılmış. Kısa cümleler kafa karıştırmıyor, anlatımı bulanıklaştırmıyor. Bir an olsun durduran bilmeyen olaylar arasındaki geçişler oldukça hızlı ilerliyor. Hatta kitap öyle ki “yahu ne çabuk bitti!” diyebileceğiniz bir sona sahip. Asla elinizden bırakacağınız türden değil. Kitapta oldukça geniş yer bulan karakter tasvirleri belirgin hatlarla gözler önünde canlanıyor. Genel olarak kahramanlar karakter özelliği taşıyor. Karakterlerin arasında soylu-köylü, zengin- fakir tezatları dışında belirgin uçurumlar bulunmuyor. Hatta kahramanlar arasındaki benzerlikler kitapta gözümüze çarpan detaylar arasında. Örneğin zengin adam diye adlandırdığımız Petroviç ile fakir adam Dubrovskiy’den bahseden yazarımız bir cümlesinde şöyle diyor:
“İki dost, aynı yaşta, aynı sosyal kesimden gelmiş, aynı şekilde eğitim görmüş ve kısmen de karakterleriyle de benzeşiyorlardı.”
Birçok yayınevinden basılan kitapta herhangi bir yazım yanlışıyla karşılaşmadım Açıkçası eserin dilinde de bir ağırlık yok. Benden size tavsiye bu kitabı hemen temin edin ve genç Dubrovskiy’nin yürek burkan hikayesine ortak olun. Bilhassa Puşkin’le tanışmadıysanız , bu işe birkaç yüz sayfalık Dubrovskiy ile hemen başlayın derim.

EMRE FURKAN ÖZDEMİR
AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ/ TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ

Kaynakça:
Puşkin, İstasyondaki görevli, Dubrovskiy( Antik batı klasikleri)
Henri Troyat (Puşkin I)

Previous Story

Kral Oidipus, Hamlet ve Satıcının Ölümü Oyunlarında Trajik Olan

Next Story

Kitaplı Mücadele – Zafer Köse

Latest from Aleksandr Puşkin

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ