Alnı sargılı, yüzünden kanlar akan adam? Dağhan Dönmez

10 Temmuz 2011 tarihinde sıcak bir Cumartesi günüydü. Bayraklarla, flamalarla dolu yüzlerce araçlık konvoy, öğle saatlerinde Bolu Dağı?ndaki Topuk Yaylası?na ulaşmıştı. Yaylaya çıkan toprak yollarda, köylü çocukları araçlara su taşıyor, alkış tutuyordu. Gözlerinin içinde, kasabaya sinema gelişini gören çocukların sevincine benzer bir sevinç vardı. Fenerbahçe geliyordu ne de olsa. Neye baksak, kimi görsek, İslam Çupi?nin o sözleri geliyordu aklımıza: ??Esnafın yüzü güler. Perakendeci ve toptancıların tezgahında mal kalmaz. Tiyatrolar, sinemalar, sazlar, barlar, meyhaneler fuldur. Statlar Türkiye’nin her vilayetindelebaleptir. Fenerbahçe gittiği her kente kendi ile birlikte büyük bereketini götürür. ? Gel gelelim bu defa durum farklıydı. İnsanların yüzünde, dışarıdan görenlerin sebebini anlayamayacağı bir vakar ve öfke vardı. Şu günlerde ?Fenerbahçe?ye kumpas kuruldu? başlıkları atan iktidar yandaşı gazeteler; o uğursuz günlerde Fenerbahçe?yi suçluyor, terör örgütü yaftası vuruyor ve deyim yerindeyse tarihin karanlık sularına gömmeye yelteniyordu. Paralelciler de, iktidar yanlıları da aynı saftaydılar. Fenerbahçeli ise, işin içinde iş olduğuna çoktan uyanmıştı. İşte o gün, Topuk Yaylası?nda direnişin ilk ateşini yakan Fenerbahçelilerin elinde bir bayrak görüldü. Bayrağın üzerinde ise; çubuklu forma giymiş, alnı sargılı, yüzünden kanlar akan bir adamın resmi!

Akşama doğru dönüş yoluna koyulmuştuk. Bağdat Caddesi?nde bir yürüyüş planlanmıştı. Eylemi engellemeye çalışan bazı medya organları ve yine kimin tarafında olduğu meçhul bazı taraftar grupları(!), yürüyüşün olmayacağı söylentisini yaymıştı. Beklenti büyük değildi. Yürüyüşün olacağı bile şüpheliydi. Bağdat Caddesi?ne vardığımızda, sayısı yüz bini aşan muazzam bir kalabalığın arasında bulduk kendimizi. Babamla yan yana yürüyorduk; gözlerimiz buğulanmıştı. Ona baktım ve ?iyi ki bu sevgiyi öğretmişsin bana baba!? diye geçirdim içimden. İnsanlar öfkeyle yürüyor ve iktidar aleyhine sloganlar atıyordu. Birden gözüme yine aynı bayrak ilişti: Çubuklu forma giymiş, alnı sargılı, yüzünden kanlar akan adam! Basri Dirimlili?den başkası değildi bu. Nam-ı diğer, ?Mehmetçik Basri??

Basri Dirimlili, yenilgiyi kabul etmemenin, direnmenin simgesiydi aslında. ?Mehmetçik? lakabı da bunu teyit eder nitelikteydi. Gazeteci ve Tarihçi Cem Atabeyoğlu, Basri?nin ?Mehmetçik? lakabını nasıl aldığını şöyle anlatıyor: ?Mehmetçik adının konulduğu ilk maç 15.05.1955 tarihinde Galatasaray?la oynanan ve Fenerbahçe?nin 3-2 kaybettiği Atatürk Kupası maçıydı. Bu maçta Basri bir ara kafasına çok ağır bir tekme darbesi alıyor. Bir hava topu esnasında gerçekleşiyor bu olay. Sonra kaşının üzerinden oluk gibi kanlar akmaya başlıyor. Kenardan ısrarla oynayamazsın, yaran çok büyük hemen gel tehlikeli bir durum çağrılarına aldanmadan maça giriyor ve kenar tarafa dönerek, -Ne olursa olsun maçı tamamlamalıyım, takımımın bana ihtiyacı var arkadaşlarımı yalnız bırakamam- diyor ve maça dönüyor. Maç esnasında yarası iyice büyüyor ve bunu gören arkadaşları daha büyük bir olaya sebebiyet vermemek için Basri?nin tüm pas istemelerini geri çeviriyorlar ve pas atmıyorlar. Bunu gören Basri tüm mücadelesine hırslanarak devam ederken bir korner oluyor ve Nedim tarafından çok güzel bir orta yapılıyor. Basri gözü kara bir şekilde koşuyor ve onca defansın arasından başının patlamış tarafıyla uçarak kafa vuruşu yapıyor ve top ağlara gidiyor. İşte o kafa golünden sonra yere yığılan Basri, kısa bir süre baygınlık geçiriyor ve o andan itibaren de o zamanki basın, taraftar ve bizler Basri?ye unutulmaz efsane isminin önüne Mehmetçik ismini gurur duyarak yakıştırdık.? (sayfa:44)

Kitapta dikkate değer bir başka bölüm ise, kuşkusuz Basri?nin jübilesiyle ilgili olanı. Bugünlerde haris duyguların hakim olduğu futbol dünyasından o günlere bakıldığında, masal kahramanları gibi karşımıza çıkan yıldızlar bir araya geliyor Basri için, Basri?nin sahalara vedası için? Futbolu bırakmış olan Lefter?inden, efsane Metin Oktay?a, Sinyor Can?dan Naci?ye? Halit Kıvanç şu şekilde tarif ediyor veda maçını: ?Mehmetçik terhis oldu. Tıpkı silahından ayrılan Mehmetçik gibi gözyaşları içinde sahadan ayrıldı Basri. Görevini yapmışların huzuru ile uzaklaştı meşin toptan. Muhteşem bir veda ziyafeti ile. Kırk bine yakın sporseverin ağız tadıyla doyduğu bir ziyafetle.? (sayfa:88)

?Mehmetçik Basri? kitabının yazarı Serhat Kaner, efsane futbolcu Basri Dirimlili?nin öz yeğeni. Bir diğer Fenerbahçeli efsane Ömer Kaner?in ise oğlu. Kitap, hem dayısına hayranlık besleyen bir yeğenin hem de camianın içinde soluk almış iyi bir Fenerbahçeli?nin kaleminden çıkıyor. Kitapta spor dünyasından tutun, edebiyat dünyasına kadar bir çok ismin, ?Mehmetçik? ile ilgili görüşlerine yer veriliyor. Örneğin Yaşar Kemal şöyle diyor İnce Memet kitabını Basri?ye imzalarken: ?Dağların İnce Memet?inden, sahaların İnce Mehmet?ine?? Bir başka duayen Ülkü Tamer, kitabın kapağında da yer verilen sözleriyle tanımlıyor Basri?yi: ?Coşkulu bir destandı! Yürekliliğin, çılgınlığın ve fiyakanın simgesiydi.?

Birebir tanıma şansına eriştiğim Serhat Kaner, iyi bir Fenerbahçeli olmasının yanında çok iyi bir müzisyen; daha da ötesinde bir sanat adamı. Belli ki dayısının hikayesini anlattığı bu kitapta, sanatçı kişiliğine yakışır bir iş çıkarıyor!

Çünkü kitap, karanlığa gönderilmiş mektuptur!

(Fenerbahçeli Mehmetçik Basri, Serhat Kaner, KoyuKitap Yayınları, sayfa: 200)

Dağhan Dönmez
daghan_donmez@mynet.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir