Altın Kafes (Uçurtma Avcısı Kadar Etkileyici ve Büyüleyici) – Shirin Ebadi

Altın Kafes’in gerçek hikayesi, on-yirmi yıl içerisinde, anne babaları çocuklarına, kardeşleri kardeşlere düşman eden, milyonlarca insanın göç etmesine sebep olan tarihi ve siyasi olayların kurbanı olan birçok İranlı ailenin hikayesidir. Bu ailelerin hikayesinin yanı sıra kitapta, monarşinin son günlerinden, Ahmedinejad’ın iktidara gelişine kadar olan dönemdeki tarih de aktarılmıştır. Bir roman kadar derin olan olaylar aynı zamanda yaşanan skandalın bir haykırışı, duyurusudur: Shirin Ebadi’nin kişisel ve meslek hayatı ile ilgili olan Pari’nin ailesinin yaşadığı trajedi, aslında bütün bir halkın trajedisidir.
(Tanıtım Bülteninden)

Ayrı ayrı hepsinin tutkuları, zayıf tarafları olan, yaşadıklarıyla bizlere İran’da son otuz yıl içerisinde olan biteni tüm açıklığı ile anlatan, etten, kemikten gerçek insanlar…
Sigmund Ginzberg- La Republica Gazetisi

Görkemli Pers, zavallı İran – Erkan Canan
(17/09/2010 tarihli Radikal Kitap Eki)

İran, görkemli bir imparatorluğun tarihe gömüldüğü noktada, ısrarla içine kapanmış halde duruyor. Bazı insanlar gibi, trajedisinin mutluluğunu gölgede bıraktığı bu ülke, yanıbaşımızda: renkleri, kokuları, sesleri ve en çok da, insanın gerçekte iyi bir varlık olduğu konusunda yarattığı hayal kırıklığıyla. Ülkede aynı geleceği yaratmak için toplanmış, Şah?ın devrilmesi için mücadele etmiş güçler, iflah olmaz radikallerin iktidara gelmesiyle birer birer ortadan kaldırıldı. Biliyoruz, adına İslam Cumhuriyeti dedikleri ceberrut iktidar, hızla fanatizmin şahikası haline geldi. Tarih, İran?da ?devrim?den sonra girişilen büyük kıyımı; kimi tutuklanan kimi öldürülen muhalifleri ve neredeyse hayatın dahi kendilerine yasaklandığı kadınları anlatır. Fakat, tarihin soğuk ve mesafeli sözcükleri, doğaları gereği yaşananları eksiksiz anlatacak içtenliğe sahip değildir. Çünkü hakiki olan, trajedileri bire bir yaşamış insanların tanıklığıdır ve onların, koca koca kitapların anlattıklarını bir cümleye sığdırabilmelerini sağlayan da bu içtenlikleridir.
Bizim, örneğin Shirin Ebadi gibi, hayatını kötülüğe karşı bir mücadele olarak tasarlamış ve avaz avaz aksinin bağırılmasına ve dayatılmasına rağmen, daha makul, daha katlanılabilir bir yaşam sürmek için mücadele etmekten vazgeçmemişlerin tanıklığına ihtiyacımız var. Şimdi, İran?da uzun yıllardır insan hakları savunuculuğu yapan Shirin Ebadi?nin Altın Kafes adlı romanını okuyoruz. 2003 Nobel Barış Ödülü?nü almasaydı kuşkusuz çoğumuzun hiç bilemeyeceği komşumuz Ebadi romanında, üç kardeşin hayatı ekseninde, Şah?ın iktidarından günümüze uzanarak İran yakın tarihini tasvir ediyor. Üç kardeşi, ülkede arz-ı endam eden siyasi anlayışların birer temsilcisi olarak karşımıza çıkaran Ebadi, bununla paralel ilerleyecek şekilde, bir avukat, kadın ve insan hakları savunucusu olarak başından geçenleri anlatıyor. Yazar, otobiyografik özellikler taşıyan belgesel romanıyla, acımasız sistemin çarkında yitirdiği tanıdıkları için, bir anlamda yas tutuyor diyebiliriz. Çelişkileri iyi yakalayan roman ayrıca, Şah?ı deviren fanatik İslamcıların, başlarda kendilerini ?mağdur? ve ?mazlum? olarak tanımlarken, gücü ellerine geçirdikten sonra ne denli yozla- şabildiklerini de gözler önüne seriyor.

Yeminlerini asla bozmayanlar!
Altın Kafes?te olay örgüsü, Shirin ve Pari isimli iki arkadaş arasında yaşananlar ekseninde karşımıza çıkıyor. Shirin burada, hem birebir karşılaştığı olayları, hem de Pari?nin ailesinde olup bitenleri bize sunan anlatıcı rolünü üstlenir. Abbas, Javad ve Ali?den oluşan ailenin üç erkeğinin başından geçenler romanın merkezinde yer alıyor. Her biri farklı siyasetler içinde bulunan üç kardeş hiçbir yönüyle birbirine benzemezken, onları bir araya getiren tek ortak yön, kendi idealleri konusunda ısrarcı ve inatçı olmalarıdır. Üçü de, temsil ettikleri siyasetlere sonuna kadar bağlı olacak, verdikleri yemini asla bozmayacaklardır. Fakat bu doğuya özgü kör inat, aslında üçünün de hayatını cehenneme çeviren başlıca neden olacaktır. Kardeşlerin en büyüğü Abbas, Şah taraftarıdır. Diğer kardeş Javad komünist parti üyesi, en küçükleri Ali ise, radikal İslamcılarla birlikte hareket eden silik bir kişidir. Farklı görüşler illa ki çatışma yaratmaz, fakat Türkiye?den de bildiğimiz gibi, doğuda icra edilen düzeysiz ve polemiğe dayalı siyaset, her an kavga etmeye teşnedir. Böylesi bir tahammülsüzlük, üç kardeş için de geçerlidir. Sadece farklı siyasî fikirlere sahip olmaları, birbirlerinden nefret etmelerine yetmiştir.
Fakat Ebadi, sadece bir ailenin trajedisi bağlamında bu tahammülsüzlüğü işlemiyor. Neden-sonuç ilişkisini ihmal etmeyen roman, bizi, ülkede yarım yüzyıldır süren hâkimiyet savaşlarının öncesine de götürüyor. Kurgu ilkin, iki ailenin sıcak dostluğuyla açılır. Evlerde her yemek bir ziyafet, her buluşma bir törendir. Ebadi?nin, ?Aklıma ilk gelen şey çayın kokusuydu.? dediği bu huzurlu dönemde, siyasi tarafgirlik henüz aileleri birbirinden koparmamıştır. Bunun ilk adımı Şah?ın baskıcı yönetimiyle atılır. İkinci kırılma İran petrollerini millileştiren Muhammed Musaddık?la, Şah taraftarları arasındaki kavgayla gerçekleşir. Ve nihayet İslam Cumhuriyeti?ni ilan eden Ayetullah Humeyni?yle başlayan şiddet dalgası, tüm muhaliflerini ortadan kaldırmaya girişerek ülkeyi cehenneme çevirecektir. İşte Ebadi, anlayışsızlıklarla dolu bu yılların ortadan kaldırdığı çok eski zamanlara dayanan dostlukları; nefretin ve tahammülsüzlüğün hayatlarını parçaladığı diğer yaşıtlarını anlatıyor.

İran?da kadın olmak…
Yukarıda, Ebadi?nin üç kardeşin hikâyesine koşut olarak, ülkesinin içinden geçtiği kırılmaların kendi hayatı üzerindeki etkilerini de kurguya dahil ettiğini söylemiştik. Burada, Ebadi?nin insan hakları savunucusu olarak karşılaştığı zorluklar merkeze alınmış. Yalnız Ebadi?nin yaşadıkları, gerçekte, kadının kamusal hayattan her yönüyle ve hızla sürgün edilişinin hikâyesidir. Mollalar iktidara geldikten sonra, İran?ın ilk kadın mahkeme başkanı olan Ebadi?nin konumu sekreterliğe düşürüldü. Erken emekliliğini isteyen Ebadi, serbest avukatlık için başvurdu, fakat 1993 yılına kadar kendisine izin verilmedi. Çareyi üniversitede hukuk dersi vermekte bulan Ebadi, özellikle kadın ve çocuk hakları konusunda uzmanlaştı. Fakat Ebadi nezdinde, İranlı kadınların hayatını daha da çekilmez kılan şey, kamusal alanda uygulanan sonu gelmez yasaklardır. İktidarın el değiştirmesinden sonra, müzik ve alkışlamak yasaklanmış, bunun yerini, Allah ve peygamber adına söylenen salavatlar almıştır. Bu durum dahi yeni yönetimin ne denli pervasız olduğunun en iyi örneğidir. Fakat daha beteri, halka açık tüm mekânlarda örtünme zorunluluğunun getirilişidir. Görüldüğü gibi iktidarın, kadının varlığı ve bedeniyle olan hastalıklı ilişkisi, yalnızca çalışan kadınları görünmez kılmakla yetinmemiş, modern olsun, muhafazakâr ya da geleneksel olsun, tüm kesimlerden kadınları hedef almıştır.
Son olarak, Altın Kafes?in yapısına ilişkin birkaç ayrıntı dile getirilebilir. Yazar, kimi yerlerde roman tekniğinin dışına çıkabiliyor. Bunlardan ilki, kurgunun düzenlenişine uymayacak şekilde, İran?ın yakın tarihine dair ansiklopedik bilgilerin verilmesi. İkincisi de, güçlü ve özgün karakterlerle karşılaşmamamızdır. Örneğin romandaki üç kardeş, ağırlıklı olarak temsil ettikleri ideolojilerle karşımıza çıkıyor. Bunların kişilik özellikleri, duyguları veya zevklerine dair hiçbir şey bilmiyoruz. Aslında bunlar, bilindiği gibi, kişilerden çok olayların merkezi rol oynadığı dönem romanlarını bekleyen başlıca tehlikelerdir. Ebadi, henüz kitabın girişinde, ortaya çıkabilecek olası tutarsızlıklar konusunda bizi uyarıyor ve bunların kullanılan edebi anlatım değişikliklerinden kaynaklandığını belirtiyor. Yine de Altın Kafes?in, söz konusu eksiklerine rağmen nitelikli olduğunu vurgulamakta fayda var. Tanıklığa dayanan, başarılı bir belgesel anlatı diyebileceğimiz Ebadi?nin eseri, bilhassa İran?ın 1950?lerden günümüze yaşadığı siyasî ve sosyal kırılmalar ile toplumun her kesimine nasip olan, fakat en çok kadınları mağdur eden eşitsizlik ve baskılar üzerine en iyi kitaplardan biri.

Kitabın Künyesi
Altın Kafes (Uçurtma Avcısı Kadar Etkileyici ve Büyüleyici)
Shirin Ebadi
Çeviren: Pınar Gökpar, Zeynep Nazan Tezcan
Mavi Ağaç Yayınları
2010,
240 sayfa

Previous Story

Kaka / İsmi Lazım Değilin Doğal Tarihi – Nicola Daveis

Next Story

Darağacı Avı – Osman Şahin

Latest from Romanlar

Sarsılmak – Zafer Köse

Sarsılmak, derin ve katmanlı bir roman. Gündelik dilin nüanslarını yansıtan akıcı bir dille yazılmış olması da önemli.Zafer Köse sadece bir depremi değil, toplumsal ve
Go toTop