Site icon insanokur

Kemal Tahir’i Anlamak? – Öznur Özkaya

Edebiyatımızda derin izler bırakan Kemal Tahir; eserleri ve fikirleri çok tartışılan yazarlardandır; marksizmi, Osmanlıyı, Batıcılığı, tarihi bıkmadan usanmadan sorgulamış, hazır kalıplara hep karşı durmuş, marksizmi bile yerli bir söyleme oturtmuştur. Osmanlı haritasına bakıp Evliya Çelebi’yi, Âşık Paşa’yı, Mevlit’i okuyan, Batı’ya barbar deyip Osmanlı’yı göğe çıkaran bir marksisti anlamak tabii ki biraz güçtür.

104. yaş gününü, “Biz Böyle Delikanlılar Değildik!” adıyla İthaki yayınlarından çıkan tefrika romanlarının ikinci cildiyle kutladığımız K. Tahir’in çocukluğu, babasının memuriyeti nedeniyle pek çok Anadolu kentinde geçer. Eğitiminin son durağı Galatasaray Lisesi’dir, lakin lise onuncu sınıfta okuldan ayrılarak, avukat kâtipliği, ambar memurluğu gibi işler yaptıktan sonra gazeteciliğe başlar. Karagöz gazetesinde başyazar olana dek İstanbul’da çeşitli gazetelerde düzeltmenlik ve çevirmenlikle uğraşır. Daha sonra 1945’te matbaası talan edilen Tan gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü de yapar.

1930’lar, Kemal Tahir’in siyasetle, marksizmle tanışma dönemidir. Ertuğrul Şevket, Mustafa Börklüce gibi isimler yazarın marksizmle tanışmasını sağlar. 1938’de Harp Okulu Olayı olarak zihnimize kazınmış bir kovuşturma Kemal Tahir’in yaşamını tamamen değiştirir. 13 Haziran 1938’de Hikmet Kıvılcımlı, Kerim Korcan, Fatma Nudiye Yalçı gibi pek çok isimle birlikte “askeri isyana teşvik” suçuyla Kemal Tahir de tutuklanır ve on beş yıl hapse mahkûm olur. Cezaevinde geçirdiği on iki yıldan sonra, 1950 yılında çıkan af yasasıyla serbest kalır. K. Tahir, her ne kadar yazın hayatına şiirle başlamış olsa da hapishanede geçirdiği yıllarda öyküler yazar.

Kemal Tahir’in romanları, sosyolojik ve tarihsel açıdan bize birçok veri sunar. Osmanlı ve Türkiye tarihinin tekrar gözden geçirilmesi açısından oldukça önemlidir. Bu tarihsel romanların ilki Esir Şehrin İnsanları, I. Dünya Savaşı sonrasında işgal edilen İstanbul?u farklı kesimlerden karakterlerle beraber bir çerçeve içinde ele alarak Cumhuriyet tarihini konu edinir. Esir Şehrin Mahpusu ve Yol Ayrımı adlı romanlarla tamamlanan bu seride K. Tahir, bir paşa çocuğu olan Kamil Bey?in Anadolu’daki kurtuluş hareketine katılmasıyla başlayan olayları aktarır. Diğer romanlarında da olduğu gibi salt “iyi” veya “kötü” karakterler yaratmayan, bu konuda diyalektiğe önem veren Kemal Tahir; gazetecilerin, eski İttihatçıların, din adamları ve sosyalistlerin de kurtuluş mücadelesinde alın terlerinin olduğunu, daha sonra bunların nasıl sistemden tasfiye edildiğini vurgular.

Yaşar Kemal’in İnce Memed’ine karşılık yazılmış, eşkıyanın devlet ve sistem karşısındaki biçareliğine dem vuran Rahmet Yolları Kesti den sonra Yorgun Savaşçı’yı kaleme alır. Bu romanda, Kurtuluş Savaşı’nın adsız kahramanlarıyla birlikte Kurtuluş Savaşı ile cumhuriyetin ilanı arasındaki sürecin kimileri için ne denli sancılı geçtiğini anlatır. Bozkır’daki Çekirdek’te ise Köy Enstitüleri’nin köylüyü köylü kılmak amacıyla kurulduğunu savunur. Devlet Ana; tarih ve topluma dair görüşlerini en iyi yansıtan romanıdır belki de.

Kemal Tahir’in edebi romanlarıyla, para kazanma amacıyla yazdığı serüven romanları arasında bir köprü niteliği taşıyan tefrika romanlarının ikinci cildi, 1937 – 1949 yılları arasında “Karikatür”, “Son Saat”, “Tan” gibi süreli yayınlarda tefrika edilen, kahramanlarının açmazları ile var olma savaşını anlatan romanlar olma özelliğini taşır ve yazarın yazın alanındaki serüvenini örnekleyerek karakter yaratmadaki yeteneğinin altını çizer. Özgür Günay tarafından derlenen bu ikinci ciltte “Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır”, “Sahte Serseri”, ” Aşk Modası”, “Acayip Bir Aile”, “Ödeşmek”, “Muhallebi Çocuğu”, “Bir Gecenin Beyliği”, “Gönül Denen Hayvan” romanları yer alıyor.

Kemal Tahir?in tip ve karakter yaratmadaki hünerinin ilk örneklerine rastlayabileceğimiz bu romanlar, içerdiği diyaloglardaki doğallık ve akıcılık açısında da dikkat çekiyor. Bu romanlar; daha sonra yazacağı kült romanlara doğru attığı ısınma turlarıydı belki de. Dil ve üslup arayışı bu romanlarında devam etse de, romanın ne olduğu ve nasıl şekillendirileceği üzerine çoktan karar vermiş gibi. “Karılar Koğuşu” gibi bir roman yok önümüzde, ancak daha çok novella tarzında olan bu eserlerinde modernizmin yapıcılığı ve /veya yıkıcılığı ile sosyal devinim travmatik sonuçlarıyla beraber görülebiliyor. K. Tahir’in romanlarında gördüğümüz Kamil Bey’in, Murat’ın biçimlenmesi için kat ettiği yolda yazarın yaratma sancılarına ve yazma uğraşına tanıklık ediyor bu tefrikalar. Dolayısıyla K. Tahir’i Kemal Tahir yapan romanlarına nasıl ulaştığını gözlemleyebilmek adına okura ışık tutuyor.
Son derece ironik ve muzip yanları olan bu tefrika romanların temaları taptaze. Kullanılan dil, eskil kelimeler, dönemi yansıtan manzaralar var olsa da, günümüz yaşananları K. Tahir’in anlattıklarının postmodern versiyonları gibi. Milyonerlerin tüm dünyada modasının geçtiğine inanan “Sahte Serseri” yi okurken gülümseyerek düşüneceksiniz, şaşkın Semiha?nın ve sevgilisi kübist ressam Cihat’ın Semiha’nın eşi Ahmet Süleyman tarafından nasıl oyuna getirildiğini göreceksiniz. Sonra, “Bir Gecenin Beyliği” adlı romansta okuyacağınız anlatıcı ile Emine arasında geçen şu diyalog; kalemi mahpus edilen tüm gazetecilerin halini hatırlatıp sizi üzecek:
– Arkadaşım Mehmet’i tanıyorsunuz değil mi?
– Ne münasabet!..
– Artık ne münasebet olduğunu bilmem. Tanıyorsunuz. Geçenlerde konuşmuşsunuz. Sizi Allah’ın emri, peygamberin kavliyle istiyor. İyi çocuktur, namusludur, merttir.
– Annesini de gönderdi, ağabeyim vermiyor.
(“”)
– Hele siz bir fikrinizi söyleyin?
– Dedim ya efendim, ağabeyim nasıl isterse? Razı olmuyor.
– Neden?
– Gazeteci diye.
– Gazetecide ne varmış?
– Belli başlı bir zanaat değilmiş. Yanlış bir yazı yazdı mı, derhal hapse atarlar, işten çıkarırlarmış. (s. 824)
Klasik öğretileri sorgulaması, bir roman yazabilmek için binlerce sayfa kitap okuyup araştırmalar yapması önemsenmesi gereken, yadsınamayacak özelliklerindendir. Sonuçta Kemal Tahir; farklı disiplinlerle romanını aynı çatı altında buluşturabilen, aydın bilinciyle yazan, geleneği bütünüyle reddetmeyen, önce yerli olanı algılamaya, anlamlandırmaya çabalayan, her şeyden öte çok çalışan, cezaevinden çıkarken sırf “Devlet Ana” romanı için elinde 20000 sahife taşıyan bir yazardı. “Osmanlı Sosyalist Şeyhi” gibi sıfatlar yakıştırılarak alay konusu edilmesi elbette hoş karşılanmamalıdır. Zaten zamanın süzgecinden geriye isminin ve eserlerinin kalması, insanın çalışkanlığıyla var olduğunu gösteren en önemli kanıttır.

ÖZNUR ÖZKAYA

*Biz Böyle Delikanlılar Değildik Cilt 2, Kemal Tahir, İthaki Yayınları, 2014.

NOT: Bu yazı 12 / 03 / 2014 tarihli SoL gazetesi kitap ekinde yayımlanmıştır.

Exit mobile version