Site icon insanokur

Kalbiyle gören adam: Borges – Öznur Özkaya

Tıpkı Cemil Meriç veya Aşık Veysel gibi kalbiyle gördüğüne inandığım bilge adam Jorge Luis Borges 115 yaşında. Kimi zaman politik hatalarından dem vurduk, kimi zaman şiirlerine hayran olduk. Yazılarıyla uzun uzun düşünüp, aklımızı havalandırıp yerine geri koyduk. Yazdıkları ve okuyup yorumladıklarıyla dünya edebiyatına bunca katkı sağlayan Borges?in Arjantin edebiyatı, kültürü ve sanatıyla beslenen düz yazılarında bile görülen poetik dil ve imgeci anlatım üzerine konuştuk durduk.

Göz ile görmek arasındaki ilişkiyi sorgulamama neden olan Borges, mabet gibi gördüğü Buenos Aires Milli Kütüphanesi?ne 1955?te müdür olarak atandığında, kalıtsal bir hastalık Borges?in görme yetisini karanlığa hapseder. Cenneti hep görkemli bir kitaplık olarak düşlemiş olan bu tutkulu adam, kapaklarını bile doğru düzgün göremediği yüz binlerce kitabın efendisi olarak oturur, bir şiir yazar: ?kimse yakınıp yerindiğimi sanmasın / bu lütfundan yüce tanrı?nın / bana ilahi bir şaka yaptı / kitabı ve körlüğü aynı anda bağışladı.?

Geceye boğulmuş gözlerinin gerisinden Borges?nin dünyası nasıl görünmektedir? ?Düşlediğim şey belki de tümüyle anakronik. Görme yetimden yararlandığım zamanlardan kalma izlenimlere atıfta bulunuyor olmam mümkündür. Şimdi, bir gözümü kapattığımda, bazı renkleri, özellikle de yeşili ve maviyi fark edebiliyorum. Sarı beni hiçbir zaman terk etmedi. Buna karşılık siyahı yitirdim. Karanlığın eksikliğini çekiyorum. Tuhaf, öyle değil mi? Karanlıktan yoksun bir kör! Uyuduğum zaman bile yeşilimsi ya da mavimsi bir nebulanın içinde buluyorum kendimi.? diyerek içindeki coşkuyu ve imgelemi bir kez daha hatırlatır bizlere.

Borges?in dünyanın farklı şehirlerine yaptığı gezilerde biriktirdiği anıları, gözlemleri ve düşleri bir araya getiren şiirsel bir metinden, ?Atlas?tan bölümler okuyorum gecenin bu vakti. Kum saatlerine, tangonun şehvet kokan ritmine, aynalara ve labirentlere âşık Borges; eşi Maria Kodama?yla birlikte ziyaret ettiği İstanbul, Venedik, Atina, Cenevre, Paris ve Madrid gibi şehirlerin görüntüleriyle harmanladığı metinlerinde de söz ile imgeyi buluşturur, yeryüzündeki biçimleri zamanın süzgecinden geçirip tarihsel noktalara değinir, dağlar, denizler, adalar arasında yazıyı da kendiyle beraber yolculuğa çıkarır.

Aidiyet, özgürlüğün önünde kendi yarattığımız bir engel olsa da, ait olduğumuzu hissettiğimiz yere yabancılaşmak korkutur bizi. Seyahat, eve dönmek yahut evi yeniden bulmak için yapılan bir eylem değil midir? ?Maria Kodama ile ben, hepsi de birbirinden farklı ve benzersiz sesler, diller, alacakaranlıklar, kentler, bahçeler, insanlar bulmanın coşkusunu ve şaşkınlığını paylaştık. Bu sayfalar, keşke, hala süreduran o uzun serüvenin anıtları olabilse.? (s.46) dese de öndeyişte, ?Bedenim istediği kadar Luzern?de, Colorado?da ya da Kahire?de olsun, sabahleyin uyanıp bir kez daha Borges olma alışkanlığını takındığımda, hiç şaşmaz, Buenos Aires?te geçen bir düşten çıkmışımdır. Düşümde gördüklerim, isterse sıradağlar, sırıklar üstüne kurulmuş kulübelerin yükseldiği bataklıklar, mahzenlere inen sarmal merdivenler, her bir taneciğini saymak zorunda kaldığım kum tepecikleri olsun, hepsi de Buenos Aires?te, Palermo ya da Sur mahallesindeki bir ara sokaktadır.? (s.98) cümleleri her seyahatinden sonra Borges?in eve dönme çabasını belirtir.

Evet, Borges?in dünyanın farklı şehirlerine yaptığı gezilerde biriktirdiği anıları, gözlemleri ve düşleri bir araya getiren şiirsel bir metinden, ?Atlas?tan bölümler okuyorum gecenin bu vakti, siyah beyaz resimlere dalıp gidiyorum. Doğum gününü kutluyorum sükûnetle, loş bir köşede. Karanlığı kaybeden kör bir insanın söylediği şarkıları anlamaya çabalamak ne büyük keyif diye düşünüp gülümsüyorum şimdi.

Öznur Özkaya
http://ilerihaber.org/, 24-08-2014

Exit mobile version