Anlatılan işte onların hikayesidir

‘Toplayıcılar’ günümüzde edebiyattan gittikçe dışlanan yoksulların öykülerine yer veriyor. Mürüvet Yılmaz’ın yazdığı öykülerde çöplerden beslenen insanlardan, tersanelerde ölümle yüz yüze çalışmak zorunda kalan işçilere dek uzanan yoksullar gerçeğine bütün çıplaklığı ile okuruz

Mürüvet Yılmaz’ın “Toplayıcılar” adlı öykü kitabı İnsancıl Yayınları’ndan çıktı. 8 öykünün yer aldığı kitapta kapitalist sistemin çarkları arasında ezilenlerin hikayelerini okuyoruz. Kitapta çöplerden yemek toplayarak yaşayan kadınlar, tersanelerden can güvenliği olmadan çalışan işçiler, ulusal ve sınıfsal sömürüye maruz kalan Kürtler ve Ermeni Soykırımı yaşayanların hikayeleri bulunuyor. Yazar kadının sosyal yaşamdaki yeri ve mücadelesi de anlatılarda önemli yerde duruyor.

 

İşçilerin ölümüne grevi

‘Aya Dolaşan Şarmaşık’ öyküsünde yağmur damlalarının yeryüzüne düşüş hikayesini şahit oluruz. Beyazıt Meydanı’na düşen damlalar yeryüze düşmeden meydanda gördüklerini anlatırlar: Ailelerinin karnını sırtında taşıyan hamallar, çocuk işçiler, bavul ticareti yapan göçmenler, sokakta kalan evsizler… Günümüz edebi eserlerinden gittikçe dışlanan yoksullar ve de bu kesimin içinde bulunan işçiler yazarın hikayelerinde tam da gündelik hayatta karşılaştığımız gibi karşımızda. ‘Filikada Kum Torbası’ adlı öyküde de Tuzla Tersanesi’nde çalışan işçilerin dünyalarını anlatır. Yılmaz bu öyküde işçilerin direniş hikayeleri üzerinden patronların kriz fırsatçılığını, iş güvenliği konusundaki ihmalleri, fabrikada çalışan farklı etnik kimliklerden insanların kaynaşma süreçleri içine sokar bizi. Bununla birlikte işçilerin ölmemek için gerçekleştirdikleri grevi tanık oluruz.

Her şey otel için!

Başka bir öyküsünde ise demirci ustasının oğlunu hastanede ziyaret etmek için gösterdiği çabayı okuruz. Yılmaz, her şeyin parayla ölçüldüğü sağlık sistemin çürümüşlüğüne gönderme yapmakla birlikte gündelik hayata yön veren kapitalist ilişkilerin insani değerleri nasıl yok etme derecesine getirdiğini görürüz. ‘Masa Başı Dolu Tabak’ öyküsünde de otelde çalışan işçiler yer alıyor. Garson Rıza’nın sorgulamalarıyla konuk olduğumuz otelde bir yandan sınırsızca yemek yiyen insanların konformizmine diğer yanda geçimini sağlamak için uzun süre çalışıp evine bir parça ekmek götürmek isteyen insanlar gerçeği ile karşı karşıya kalırız. Her şey otel için diyerek insanın isteklerinin sınırsızlığı eleştiren yazar, aynı zamanda paylaşımdaki adaletsizliğe vurgu yapar.

Sandıkta Saklı Kalanlar

Kitapta, Kürtler ve Ermenilerin bu coğrafyada yaşadığı acılar da gündelik yaşamdan olaylarla anlatılıyor. ‘Peynir Kırıkları Caniko’ adlı öykü ile Küçük Karin’in günlükleri üzerinden Ermeni Soykırıma uzanan bir yolculuğu okuyoruz. ‘Sandıkta Saklı Kalanlar’ öyküsünde ise kent yaşamından biraz uzaklaşıp köy yaşamına gidiyoruz. Öyküde Umman Yenge köy yaşamının içine çeker bizi: Boşaltılmış virane köyler gerçeği, kadın emeğinin nasıl sömürüldüğü, makinenin girdiği köylerde her şeyin nasıl alt üst olduğu, erkeğin mülkiyetçi anlayışı ve kadının ağır koşullar altındaki kölece yaşamı ve bununla birlikte geçip giden yılların pişmanlığı.

Artıklarla yeniden yaşam

Kitaba ismini veren öykü olan ‘Toplayıcılar’ da ise günlük bunalımlarından kurtulmak için ‘atıp kurtulan’ veya ‘satın alıp mutlu olan’ birey gerçeğine odaklanırız. Tüketim kültürünün geldiği boyutları gözler önüne seren öyküde piknik alanındaki artıkları toplayan kadınların yaşam mücadelelerini okuruz. Yılmaz, aynı zamanda bu artıklarla yaşamı yeniden üreten insan gerçeğini satır aralarında bize bütün sadeliğiyle hissettirir. Sade ve akıcı bir dille okunan kitap, çağımızın insan gerçeğini bütün çıplaklığıyla dikkatimize sunuyor.

Önder ELALDI
13.03.2015, http://www.ozgur-gundem.com/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir