Anayurt Oteli – Yusuf Atılgan ‘Anlayışsızlığın, acımasızlığın, şiddetin ve ahlaksızlığın yaygın olduğu yozlaşmış bir toplumu anlatan başkaldırı romanı’

Yusuf Atılgan?ın 1973’de kaleme aldığı romanda karakterler olağanca basit, mekân gözünüzün önüne gelebilecek, romanın geçtiği yerleri daha önce defalarca gördüğünüz izlenimine kapılabileceğiniz kadar nettir.
Zebercet; ailesinden geriye kalan tek varlık olan Anayurt Oteli? nin hem patronu, hem resepsiyonisti, hem bekçisidir. Sıradanlaşmış hayatının en belirgin özelliği, rutin düzeninin asla şaşmaması ve yalnızlığıdır. Bir gün otele bir kadın gelir. Yalnız bir gece kalır. Ancak Zebercet?in bütün hayatını bu bir tek gece değiştirecektir.
Romanın dili ilk başlarda biraz sıkıcı gelebilir. Fakat olaylar ilerledikçe kahramanımızın yaptığı akıl almaz işler romanın dilini ağır olmaktan çıkarıyor. Yalnızlığın böylesine açık bir anlatımla dile getirilebildiği önemli bir romandır.
Berna Moran eseri şöyle özetler: ?…Zebercet?in yalnızlığı ve iletişimsizliği kendi psikolojik nedenlerinden ötürü daha uç noktalarda yaşar, ama sorunu genel insanlık sorunudur. Ayrıca romanın topluma dönük bir yanı olduğunu da unutmamalıyız. Atılgan, haksız düzenden, sömürüden, ezilenlerden söz etmezse de Anayurt Oteli bir tür başkaldırı romanıdır, çünkü dolaylı bir biçimde sergilediği toplum, anlayışsızlığın, acımasızlığın, şiddetin ve ahlaksızlığın yaygın olduğu yozlaşmış bir toplumdur. Bu metne bu açıdan bakarsak ilginç şeyler saptarız.?

Gerçekten de Berna Moran bu konuda çok haklı. Eğer ki kitabı birkaç farklı pencereden algılamaya çalışırsanız olayların boyutunu fazlasıyla genişletebilir ve daha sağlıklı bir okuma yapabilirsiniz.

Yusuf Atılgan?ın, ?Anayurt Oteli? kitabı, ?Aylak Adam?dan uzun bir süre sonra, 1973?te yayımladığı ikinci romanıdır.

Romanda eski bir konak olan Anayurt adlı otelin katipliğini yapan Zebercet?in yaşadığı ruhsal sorunlardan sonra intihara yönelişi, belki de sürüklenişi demek daha doğru, anlatılır. Zebercet çevresiyle ve toplumla pek fazla teması bulunmayan, ancak zorunlu durumlarda otel dışına çıkan bir katiptir. Onu otelde oyalayan tek şeyse otele gelen müşterileri gözlemlemektir. Bu açıdan bakıldığı zaman onun kişiliği hakkında çok da fazla söz söylemeye gerek olmadığı düşünebilir…

Romanın başlıca karakterleri odacı kadın Zeynep, ?Gecikmeli Ankara Treniyle Gelen Kadın? ve ?Emekli Subay?dır. Tıpkı Yusuf Atılgan C. karakteri gibi onların isimlerle çok fazla işi yoktur!

Zebercet?in serüveni gecikmeli Ankara treniyle gelen ve otelde bir gece kalıp giden kadının ardından başlar. Zebercet, yaşamının, kadının kaldığı o geceden sonra değişmeye başladığına tanık olur. Kadının kaldığı odayı olduğu gibi korumak için kilitler ve bu odaya müşteri kabul etmez. Bu durum onun için bir saplantı halini almaya başlar… Ara sıra odaya girerek, kadının varlığını hissetmeye bile çalışır. Zamanla oda, Zebercet?in yaşamının odak noktası, belki de yaşamasının tek nedeni halini almaya başlar. Oysa saplantı halini alan bu durum, Zebercet?in o güne kadar sürdürdüğü düzenini etkiler. Bir nesneyle, bir kavramla yani bir odayla Zebercet arasında bir bağ kurar Yusuf Atılgan. Oda dışında her şeye yabancılaşır Zebercet, yıllardır bastırdığı cinselliğini bile harekete geçirir, ancak bu cinsellik nesnesi olmayan bir cinselliktir. Romanda cinsellik kaba bir şekilde verilmemiştir. Asıl tema, Zebercet?in acımasızlığı ve çevresine karşı olan yabancılaşmasıdır. Devamındaysa oda ve karakter arasındaki mücadele, karakterin yaşamını tamamen etkiler ve sonunda onu kötü bir sona sürükler…

Not: ?Anayurt Oteli? isimli bu yapıt Ömer Kavur tarafından 1987 yılında sinemaya uyarlanmıştır. Film döneminde çok başarılı olmuştur ve hâlâ ismi anılmaktadır. Macit Koper, Serra Yılmaz, Orhan Çağman, Şahika Tekand, Osman Alyanak, Yaşar Güner, Arslan Kaçar, Cengiz Seçici, Songül Ülkü, Ülkü Ülker, Osman Çağlar, Orhan Başaran, Kemal İnci gibi isimler bu filmde rol almışlardır. Selçuk İletişim Dergisi, Temmuz 2000 3. sayısındaki şu ayrıntıyı da ekleyelim:

Anayurt Oteli Filminde Zaman ve Mekan – Halim Esen
?Bir film izleyip bunu başkalarına anlatmak isteyen biri için film öyküsünün taşıdığı öncelik herkesin kolayca kabul edebileceği bir gerçektir. Bir öykünün ya da bir anlatı filminin var olabilmesi için zorunlu olan unsurların başında zaman ve mekan gelir. Bu çalışma Anayurt Oteli filminde zaman ve mekanın nasıl yaratıldığını araştırmaktadır. Bunun için önce zaman ve mekan kavramı ele alınmış, bu kavramların algılanması ve insan yaşamındaki önemi açıklanmaya çalışılmıştır. İnsan yaşamında önemli bir yer tutan sanatın birçok dalı da zaman ve mekanı çeşitli biçim ve yöntemlerle kullanmaktadır. Film, zaman ve mekanı diğer sanat dallarıyla kıyaslanamayacak ölçüde özgürce kullanmaya olanak sağlar. Filmsel zaman ve mekanın yaratılmasında kurgu, kamera, objektifler, ses, ışık vb. araçların önemli payı vardır. Filmde zaman ve mekan kullanımını araştırmak için Anayurt Oteli filmi dokuz bölüme ayrılmış, her bölüm zaman, mekan, öykü ve film süresi olarak incelenmiş ve elde edilen bulgulardan film zaman ve mekan kullanımı açısından başarılı bulunmuştur.?

Kitabın Künyesi
Anayurt Oteli
Yusuf Atılgan
Yapı Kredi Yayınları / Edebiyat Dizisi
Baskı Tarihi: 2000
108 sayfa

Yusuf Atılgan’ın Yaşam Öyküsü
Tam adı Yusuf Ziya Atılgan. Nevzat Çorum ve Ziya Atılgan imzalarını da kullandı. Avniye Hanım ile tahsildar Hamdi Atılgan’ın oğlu. Manisa Ortaokulu’nu (1936), parasız yatılı olarak Balıkesir Lisesi’ni (1939) ve ikinci sınıftan sonra askeri öğrenci olarak devam ettiği İÜEF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1944). A. N. Tarlan yönetiminde hazırladığı bitirme tezinin konusu “Tokatlı Kâni, Sanat, Şahsiyet ve Psikoloji” idi. O dönemde Akşehir’de bulunan Maltepe Askeri Lisesi’nde bir yıl edebiyat öğretmenliği yaptı (1945). Üniversite öğrenciliği sırasında Türkiye Komünist Partisi’ne katılarak faaliyette bulunduğu iddiasıyla sıkıyönetim mahkemesince tutuklanarak Ceza Kanunu’nun 141. maddesi uyarınca hapse mahkûm edildi. Altı ay Sansaryan Hanı’nda, dört ay da Tophane Cezaevi’nde olmak üzere on ay hapis yattı. Tahliye olduktan (25 Ocak 1946) sonra doğduğu yer olan Manisa’nın Hacırahmanlı köyüne yerleşti; burada evlenerek uzun süre çiftçilik yaptı. Hacırahmanlı Spor Kulübü’nün kurucuları arasında yer aldı (1950). 1976’da tiyatro oyuncusu Serpil Gence ile ikinci evliliğini yaparak İstanbul’a yerleşti; bir çocuğu oldu. 1980’den sonra, Ü. Tamer’in isteğiyle, Milliyet (daha sonra Karacan) Yayınları’nda danışmanlık ve çevirmenlik, kısa bir süre de Can Yayınları’nda redaktörlük yaptı. Üzerinde çalıştığı “Canistan” adlı romanını tamamlayamadan kalp krizi sonucu Moda’daki evinde öldü; Bülbülderesi Mezarlığı’nda (Üsküdar) toprağa verildi. Hacırahmanlı Belediyesi tarafından ” Halk Kitaplığı” kuruldu (1990). Hakkında yazılan yazı ve röportajlar ve kendisine adanan yazılar ölümünün ardından bazı “Perşembeci Dostları” tarafından ‘a Armağan adlı kitapta derlendi.

(*) Yusuf Atılgan

Toplam iki romanı ve bir hikaye kitabı yayınlanmakla birlikte, romanımızın önemli isimlerindendir Yusuf Atılgan. 1921 Manisa doğumlu yazar, İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdikten sonra bir süre öğretmenlik yapmış, daha sonra Hacırahmanlı köyüne dönerek çiftçilikle uğraşmıştı. Edebiyat hayatı lise yıllarında şiir ve öykü yazmakla başlamış, edebiyat çevrelerinde tanınması ise Tercüman ve Cumhuriyet gazetelerinin öykü ve roman yarışmalarında elde ettiği derecelerle olmuştu. Belki az ürün vermiş olmasından, belki de mütevazi ve sakin kişiliğinden dolayı fazla popülerleşmemişti, ta ki 1973?de yazdığı ikinci romanı ?Anayurt Oteli? 1987?de sinemaya uyarlanana kadar. Ömer Kavur?un yönettiği filmin kazandığı başarı ile ?1959 tarihli- ilk romanı ?Aylak Adam?da yeniden hatırlandı. 1989?da ?İstanbul?da- ölen bu değerli yazarla ilgili tanıtma ve eleştiri yazılarını, yapılan söyleşileri ve yayınlaşmamış çalışmaları kapsayan ?Yusuf Atılgan?a Amağan? kitabı ise 1992?de yayınlandı. Bireyin uyumsuzluğu
1960 tarihinde ?a? dergisi yayınları tarafından basılan ?Bodur Minareden Öte?, üç bölümden ve toplam dokuz öyküden oluşuyor. Yazarın romanlarını, daha doğrusu ?Anayurt Oteli?ni okumuş olanların hiç yabancılık çekmeyeceği öyküler bunlar. Çünkü Atılgan, kasabadan, köyden, kentten biçiminde sınıflandırdığı öykülerinde hep aynı temayı, toplumun baskılarından bunalmış, ötekileşmiş, uyumsuzlaşmış insanları işliyor. Nasıl soluk alınıp verildiği meçhul kalan bir karabasanlar dünyasıdır onun anlattıkları. ?Evdeki? adlı öyküdeki genç kız, Anadolu?da yaşayan, okumuş, hayatta farklı renkler, adını tam koyamadığı özgürlükler peşinde olan genç kızların bugün bile yaşamak zorunda kaldıkları dışlanma, ya da sindirilme ikilemiyle karşı karşıyadır. Her şeye rağmen direnmeyi seçer, cinselliğini doğallığı içinde değil, bir varolma sorunu olarak yaşar, ama kendisini kuşatan bu baskıdan ?kasabadan kurtulsa da- kurtulması mümkün müdür? Öykünün bu sorusunu, kitabın diğer öykülerindeki farklı mekanlara da yayılmış toplumsal baskılara bakarak, kolaylıkla hayır diye yanıtlayabiliriz.

Kitabın en önemli öyküsü ?Saatlerin Tıkırtısı?. İlginç bir biçim kullanıyor yazar. İç içe geçmiş öykülerden bir tanesi, monoton bir tempo ile tıkırdayan saatlerle dolu küçük dükkanında yaşayan saatçi, diğeri onu kurgulayan, ona çemberlerini kırdırmak isteyen anlatıcı üzerine kuruludur. Bu kasabadaki bütün çemberler kırılmadıkça, anlatıcıyı daraltan çember kırılmayacaktır; böylelikle saatçiden sonra sıra ayakkabıcı anlatımına gelir.

Atılgan, kasabada geçen iki öyküsünün ardından köye çevirir gözünü. Buradaki kuşatılmışlığı temsilen bir deli, kümesteki tavuk ve yeni gelin seçilmiştir. Bölümün ilk öyküsü olan ?Tutku?da, deli olarak nitelenen Osman?ın bilincinden izleriz olup bitenleri, ama bu bilinc hiç de bir delinin bilinci değildir, belki de o köyde yaşayan herkesten daha duru bir değerlendirişi vardır Osman?ın. Delilik damgası dışlanmanın ve baskının meşruiyetini sağlar. ?Kümesin Ötesinde?ki, daha iyi tavuklar arasında daha anlayışlı horozlarla geçecek bir hayatı düşleyen tavuk, bir sonraki öyküdeki ??Dedikodu?daki- küçükgelinin hayatının allegorisidir. Yusuf Atılgan, köyü anlattığı öykülerinde, basitçe dedikodu diyerek küçümsediğimiz toplumsal ?eğlencenin?, aslında genel ahlak ve davranış normlarını üreten bir kurum olduğunu çok iyi yakalıyor.

Yusuf Atılgan kente gelindiğinde bireyler üzerindeki kıskacı biraz daha daraltır. Belki de o yıllarda Avrupa?da çok etkili olan düşünce akımlarının, ?varoluşçuluğun? da etkisiyle, uyumsuzluk, bunaltı, saçmalaşan yaşam gibi temaları çıkarır öne. Yazarın klasik bir köy, kasaba, kent çizgisi yerine, kasaba, köy, kent sıralamasını yeğlemesinden de anlaşılacağı gibi, ?nerede yaşarsa yaşasın, bu dünyaya düşmüş birey için kurtuluş yoktur? kötümserliğini taşıyan ?Bodur Minareden Öte?, her ne kadar varoluşçu bir bunaltı üzerine kurulmuşsa bile, tuplumsal olana da gözlerini kapamıyor. Yusuf Atılgan?ın ?bireyi? hiç bir zaman yalıtık olarak yalnız ve bunalmış değil. Yazarın çok iyi bildiği o durağan Anadolu yaşamının muhafazakarlığından kaynaklanıyor çemberler.

Yusuf Atılgan üslubu
?Aylak Adam? 1959 yılında yazılmıştı. ?Bodur Minareden Öte?nin tarihi 1960. ?Anayurt Oteli?nin roman dünyamıza katılışı ise 1973?te oldu. Bu üç kitabında da sanki aynı zaman diliminde yazılmışçasına benzer bil dil, benzer bir uslup yakalamış Atılgan. Abartılı gelse bile, her cümlenin, her sözcüğün yerli yerinde olduğunu söylemeliyim. Son derece temiz bir dil kullanıyor yazar. Ancak asıl övülmesi gereken özellik temiz bir dille sınırlı değil; bu dili kendine özgü bir uslup içinde eritiyor, dile biçim veriyor o.

Anlatım tekniği ve kurgusundan, ayrıntıları, imgeleri, çağırışımsal ifadeleri kullanışı açısından baktığımızda, Yusuf Atılgan?ın edebiyatımızdaki farklılığı hemen ortaya çıkacaktır. Öyküdeki uyumsuz kişilerin kendi ağzından dinliyoruz toplumsal çatışmaları. Yani birinci tekil şahıs ağzından yapılan bir anlatı ağırlık kazanıyor, yer yer anlatıcının kendisi giriyor devreye. İç monolog ve zaman zaman bilinç akışı tekniğini de kullanıyor yazar. Böylelikle anlatım hiç bir zaman monotonlaşmıyor. Bu teknik özellikler yalnızca biçimsel denemeler değil, anlatılan konuyu pekiştiren özellikler oluyorlar. İsimleri çağrışımlar yaptıracak bir tarda seçmiş Atılgan. Mesela daracık dükkanında daralmış bir yaşam süren saatçinin soyadı ?Yayladan?dır. ?Kocagelin? – ?Küçükgelin? karşıtlığı, aynı zamanda eşitsiz ilişkileri de işaret eder.

Edebiyatımızdan bir Yusuf Atılgan geçmişti sessiz sedasız. Onun yazdıklarını okuyunca, bu kadar az üretmiş olmasına üzülmemek gelmiyor elimizden. Hele metinler arasında üretilmiş kişi ve konulara ağırlık veren yeni yazım akımlarının istilasına uğramış kitapevlerini gördükçe, Anadolu?nun öğütüp tükettiği insanları konu edinen Yusuf Atılgan gibi ustaların eserlerine daha da sıkı sarılmak gerektiğini anlıyoruz.

(*) A. Ömer Türkeş

Kitapları
Roman

Aylak Adam (1959)
Anayurt Oteli (1973)
Canistan (2000)

Öykü
Bodur Minareden Öte (1960)
Eylemci (Bütün Öyküleri; 1992)
Çocuk Kitabı: Ekmek Elden Süt Memeden (1981)

Çeviri
Toplumda Sanat (K. Baynes; 1980).

Piyes
Çıkış Gecesi (Barıman yayınevi, İst. 1947)
Şiirleri :

Ölü Su (şiir) Yazı, Sayı 1,1987.
Ayrılık (Şiir) Milliyet Sanat Dergisi, sayı 1, Şubat 1980.
Çeviri Şiirleri :

Gözler, (Şiir) Ezra Pound’dan, Yusuf Atılgan’a Armağan, s.129-130
Bir Yerde Hiç Gitmediğim, e.e.cummings’ten, Yayımlanmamıştır.
Çeviri Yazıları :

Kierkegaard’dan (Korku ve Titreme’den),Değişim, Sayı 2
Kierkegaard’dan (Günce’den), Değişim, Sayı 1
Kierkegaard’dan (Ölümcül Hastalık’tan), Değişim, Sayı 7

Ödülleri
1955 Tercüman Gazetesi öykü Yarışması’nda Evdeki öyküsü ile birincilik ve Kümesin Ötesinde öyküsü ile dokuzunculuk
Aylak Adam romanı ile 1957-1958 Yunus Nadi Roman Armağanı’nda ikincilik.
‘Bodur Minareden Öte’ Sait Faik Öykü Ödülü

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir