Asılmayıp Beslenenler / Bir 12 Eylül Hesaplaşması 1 – Ertuğrul Mavioğlu

Türkiye’nin üzerine bir kabus gibi çöken 12 Eylül cuntasının mimarı Kenan Evren, 3 Ekim 1984’te Cumhurbaşkanı sıfatıyla Muş’ta yaptığı konuşmada, altında imzası olan 43 idamı göğsünü gere gere savunuyor ve “Hainleri asmayıp da besleyecek miyiz?” diye soruyordu.
Asılanların sayısı, emir telakki edilen bu konuşmanın hemen ardından 50’ye yükseldi. Peki cuntacı basının deyimiyle ‘beslenenler’ ne durumdaydı? Yasaklar yüzünden kimsenin yüzlerini göremediği, hapishanelerdeki on binlerce genç insan, bu süreçte neler yaşıyordu?
Ertuğrul Mavıoğlu. İşte bu soruların yanıtını, o günlerde atıldıkları daracık, pisliğe batmış hücrelerinde ya da bütün haklardan mahrum edildikleri koğuşlarında acı çeken: arkadaşları yanı baslarında öldürülmüş ve sakat bırakılmış tanıkların anlatımına dayanarak veriyor.
Asılmayıp beslenenler, cezaevlerinde dayak, işkence sonucu onar onar ölenler, sakat bırakılanlardı. Duvarların arkasında devreye sokulan ağır bir zulüm politikasının sırtlarına astığı hastalıklar, onları ömürleri boyunca gölge gibi izlemekten asla vazgeçmedi.
Kocaman laboratuvarlara dönüştürülen cezaevlerinde, üzerlerinde türlü deneyler yapılanlar da en doğal gereksinimleri karşılarına silah olarak dikilenler de onlardı. Ve onlar, acımasızca tezgahlanan, yıllara yayılmış kapsamlı bir ‘sürek avı’nın değişmeyen kurbanlarıydılar.
Tanıtım Yazısı

Hürriyet Gazetesi’nin 03.05.2004 Tarihli Kültür-Sanat Sayfasında Yayınlanan Yazı
3 Ekim 1984’te, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in, Muş’ta yaptığı bir konuşmada söylediği “Hainleri asmayıp da besleyecek miyiz” cümlesi, Türkiye’nin yakın siyasi tarihinin “trajik” bir özetini sunar gibi. Evren’in “hainler” diye tanımladığı bu insanlardan bazıları gerçekten de “beslenmeyip” asıldı. Bazıları da hayatta kaldı ama bunun bedelini çok ağır bir şekilde ödedi. Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu, “Bir 12 Eylül Hesaplaşması” olarak tanımladığı “Asılmayıp Beslenenler” adlı kitabında işte bu insanların öyküsünü, onların tanıklıklarıyla anlatıyor.

Evren’in 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ardından, 48 kişinin asılmasını savunmak istercesine söylediği bu sözler daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne de “ilham” kaynağı oldu.. TBMM, idam cezalarına onay vermeye başladı. 6 Ekim 1984’te İlyas Has, 24 Ekim 1984’te Hıdır Aslan darağacında son nefeslerini verdi.

Asılarak cezalandırılanların yanısıra bir de “beslenenler” vardı ki, kendisi de bir “12 Eylül mağduru” olan Ertuğrul Mavioğlu onların öyküsünü anlatıyor kitabında. Yani Mavioğlu’nun kendi deyişiyle “Yağlı urganla değil ama; cezaevlerinde dayakla, işkenceyle, direnişle, açlıkla onar onar ölenlerin sakat kalanların öyküsü” bu …

Mavioğlu, Asılmayıp Beslenenler’i öncelikle “bir hesaplaşma kitabı” olarak tanımlıyor. Amacı, “toplumun üzerinden bir silindir gibi geçerek, binlerce insanı cezaevlerine tıkan, yıllarca işkenceden geçiren ve yaşattığı tüm bu dehşete rağmen, hesap vermekten kaçınmakta da son derece usta olan 12 Eylül Cuntası ile hesaplaşmak..”

?Bu bir sözlü tarih çalışması” diyerek anlatıyor kitabını Ertuğrul Mavioğlu. “Kişisel tanıklıklar, Türkiye?nin dört bir yanındaki cezaevlerinden yükselip, tarihin boşluğunda saklı kalmış acı dolu haykırışların yanısıra, belleklerde yer etmiş olaylara ilişkin de son derece önemli ve renkli ipuçları sunuyor. Tariş direnişi, Fatsa yerel yönetim deneyimi, Aybastı?daki mücadele, Kürtlerin yaşadığı katmerli işkence; bunlardan sadece birkaçı.”

12 EYLÜL’ÜN CEZAEVİ POLİTİKASI
Mavioğlu, Asılmayıp Beslenenler’in 12 Eylül?ün cezaevi politikasının tüm Anadolu cezaevlerinde uygulanmaya konulmuş bir kontrgerilla operasyonu olduğu gerçeğinin tanıkları ve örnekleriyle bu denli kapsamlı olarak anlatıldığı ilk kitap olduğunu da söylüyor.
Kitapta ağırlıklı olarak duvarın arkasının en yakın tanıkları olan eski mahkumların anlatımlarına yer veriliyor. Cezaevi doktorları, psikiyatristler, ve cezaevi müdürlerinin anlatımı da kitaba farklı bir boyut katıyor.
Ertuğrul Mavioğlu, “Asılmayıp Beslenenler” üzerine dört yıldır çalışarak okurlarla buluşturdu.

YAŞAYANLAR ANLATIYOR
* “Gün boyu askerler koridorlarda “Allah! Allah!” sesleri veya askeri marşlar eşliğinde yerleri döven, “rap rap” adımlarıyla sözde eğitim yapıyorlardı. Bir çeşit aralıksız sinir yıpratma metoduydu. Ya da Müşerref Akay’ın “Türkiyem” şarkısının işkence faslı başlardı. Bazen sabahtan gece yarısı ikilere kadar son ayar sesle çalarlardı. Sesin şiddetinden hoparlörleri patlattıkları olurdu. Operasyonun başlamasıyla birlikte hapishanede askeri marş ve slogan sesleri birbirine karışırdı.”

* “Metris’te biz kadınları en çok acı içinde bırakan olguların başında, erkek tutuklulara işkence yapılırken seyretmek zorunda kalmamız geliyordu. Ben gözaltında 90 gün kaldım. Bu süre içinde görmediğim işkence çeşidi yoktur. Tüm bunları, insan kendi içinde tolare edebiliyor. Ama başkalarına yapılan işkencelerin sesleri dayanılır gibi değildi.”

* “Yüz tane kalası arka arkaya yiyorsunuz, ve yine de yaşamaya devam ediyorsunuz. Eğer kapı önünde dayak yemeye karşı çıkarsanız bu kez sizi koğuşa sokarak her arkadaşınıza en az otuzar kalas vuruyorlar. Kapı önünde isteklerini yerine getirmenizin bir nedeni de bu. Bir şeye karşı çıktığınızda o şey az sonra karşınıza daha ağır bir şey olarak çıkıyor…”

* Öyle bir vuruyorlardı ki… Vuruyorlar ve bağırıyorlar: “Koş!” En kısa zamanda mümkünse hemen şu upuzun koridorun geçilmesi gerekiyordu. Ama her adımda sanki biraz daha uzuyordu. Asker bağırıyor: “Kim düşerse ölür!”

06 Mayıs 2004 Tarihli BİA Haber Merkezi’nin Hazırladığı Haber
“Asılanlar” 50 kişi idi, ya “beslenenler” ?
Evren’in “hainler” diye adlandırıp düşman safında gördükleri aslında ikiye ayrılıyordu. Birincisi asılanlar, ikincisi de beslenenler. Asılanların toplam sayısı 50’ye ulaşmıştı. Peki ya beslenenler? “Asılmayıp beslenenler” kimlerdi? Kaç kişiydiler? Yaşları kaçtı? Nasıl yaşamışlardı?
“Asılmayıp beslenenler”, yağlı urganla değil ama; cezaevlerinde dayakla, işkenceyle, direnişle, açlıkla onar onar öldüler, sakat kaldılar. Kitap, ömür boyu kendilerini bir gölge gibi takip edecek olan hastalıklarıyla baş başa bırakılanları anlatıyor.
Gazeteci Mavioğlu, Kitabının konseptini ise şöyle özetliyor :
* Kitap, öncelikle bir hesaplaşma kitabı. Toplumun üzerinden bir silindir gibi geçerek binlerce insanı cezaevlerine tıkan, yıllarca işkenceden geçiren ve yaşattığı tüm bu dehşete rağmen, hesap vermekten kaçınmakta da son derece usta olan 12 Eylül Cuntası ile hesaplaşmayı kendisine esas alıyor.
* Asılmayıp Beslenenler, bir teşhir kitabı. 12 Eylül’de yüzlerce genç insanın üzerinde binbir çeşit eza yöntemini deneyenleri ve bu yaptıklarının kapalı kapıların, duvarların, karanlıkların arkasında kalacağını sananların teşhirini hedefliyor.
* Kitap bir hafıza kitabı. 12 Eylül döneminde hücrelerde işkenceden, yoksunluklardan, yasaklardan ötürü ölenleri, sakat kalanları, akıl sağlıklarını yitirenleri anımsatmak ve mutlaka ama mutlaka toplumsal hafızayı diri tutmak istiyor. Acılar hafızalarda canlı tutulmalı, çünkü unutmak sadece bugünü değil, geleceği de yitirmek demek.
* Bu bir sözlü tarih çalışması. Kişisel tanıklıklar, Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinden yükselip tarihin boşluğunda saklı kalmış acı dolu haykırışların yanısıra, belleklerde yer etmiş olaylara ilişkin de son derece önemli ve renkli ipuçları sunuyor. Tariş direnişi, Fatsa yerel yönetim deneyimi, Aybastı’daki mücadele, Kürtlerin yaşadığı katmerli işkence; bunlardan sadece birkaçı.
* Sadece Metris, Mamak ya da Diyarbakır Cezaevi’nde 12 Eylül döneminde yaşananlarla ilgili kitaplar yazıldı. Ama kitap, bu üç cezaevi ile sınırlı değil.
* Kitapta ağırlıklı olarak duvarın arkasının en yakın tanıkları olan eski mahkumların anlatımlarına yer verildi. Ama duvarın ardında mahkumların dışında başka gözler de vardı; cezaevi doktorları, psikiyatristler, cezaevi müdürleri.. Cezaevi görevlilerinin tuttukları projeksiyon, son derece ilginç oldu.
“Yanılsamaya kapılmamak için okuyun”
* 19 Aralık 2000 sonrasında kanlı bir operasyonla ülkenin gündemine bütün ağırlığıyla giren F tipi cezaevleri, başlı başına bir kitap olabilecek kadar kapsamlı incelenmesi gereken bir konu.
* Ne var ki, 1980 sonrası hapishanelerdeki zulmün ulaştığı nokta itibarıyla, F tipi cezaevleri konusuna girmekten kaçınılamazdı. 12 Eylül sonrası sürecin gayri meşru çocuğu olan bu yok edici hücreler ve yürütülen direnişe ilişkin bazı anlatımlar da kitapta yer alıyor.
* Bu anlatımlar arasında iki nokta dikkat çekici. Birincisi, hapishanelerdeki zulmün, özellikle son 25 yılda neredeyse hiç kesintiye uğramamış olması. İkincisi ise hapishanelerdeki direnişlerin neredeyse tamamen insani taleplerle örülü içeriğinin sabitlenmiş olmasıdır.
* Sanki yıllar hiç geçmemiş, bir arpa boyu bile yol alınmamış gibi… Zaman mekan kavramını yitirmemek, korkunç bir yanılsamaya kapılmamak için okuyun.

Kitabın Künyesi
Asılmayıp Beslenenler
Bir 12 Eylül Hesaplaşması 1
Ertuğrul Mavioğlu
İthaki Yayınları
Baskı Tarihi: Eylül 2006
350 sayfa

Previous Story

Kuş Diline Öykünen – Ayşegül Devecioğlu

Next Story

Issızlığın Ortası – Mehmet Eroğlu

Latest from Ertuğrul Mavioğlu

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ