Kitabı ele aldığımdan itibaren şiirler şiire, sözcükler sözcüklere, kapılar kapılara açılıyor. Bir çeşit kapılar kitabıdır aslında. Her bir kapıdan şiirler giriyor içeri. Kavimler kapısı, bereket kapısı, cennet kapısı, cehennem kapısı, haram kapısı, zindan kapısı, şehir kapısı, şiir kapısı, aşk kapısı, devrim kapısı, devlet kapısı, mana kapısı, tarih kapısı, dağ kapısı, deniz kapısı, sinema kapısı, ?
Okuma kapısından içeri adım attığımda, şiir kitabının adında Ef?al-i Mükellefin hükümlerinden biri olan ?Haram? olduğu görüldüğünden, ister istemez bu kitabın okumasını kutsal kapıdan girerek bir kutsal kitap okuması gibi olacağını sanıyorum ve yanılıyorum! Ama okuma sırasında yapacağım tek şey kendime göre bu kitabın Ef?al-i Mükellefin hükümlerini oluşturmak olduğunu anlıyorum. Bu hükümlerin bir okuma kılavuzu olduğunu biliyorum.
Kitabın adında aşk olunca ?Aşk Kapısı? tıklatılmadan olmaz diyorum. Derler ki;? aşka doğru uzanan yol uzun ve ince bir iptir aslında.? Yani her haramın sonunda gidilen cehennem ateşi hattında sırat köprüsünün üzerinde yürümektir aşk? İşte bu ip üzerinde yürümek için ipin pi sayısını çok iyi bilmek gerekiyor. Yoksa sırat köprüsünde yapılan sürat kaza yaptırır ki bu kazanın kazası da yoktur! İşte sırf bu yüzden bile ipin pi sayısını bile bilmek çok önemlidir. İpin pi sayısını bilip bilmediğini bilmem ama şiir denilen sırat köprüsünün üzerinde yürüyen aksakallı adamın ?ipin bedduasını? ve şiirin ?şi? sayısını çok iyi bildiğini şiirleri okudukça görüyorum.
Kapılar dedik ya; işte bu kapıları açmak için elbette anahtarlar gerektirir. Anahtarlar da genelde paspasın altında değil midir? İşte bu kitaptaki kapıların anahtarları önümüze halı gibi serilen ?âmin yerine şiir? adlı ön şiirin altında buluyorum.

haram merakı
kirletiyor taş
dalgın harf
üstüne alıyor
dargın kederi
merak kuşu
çatısına konuyor
mahcup maddenin
helalle şımartılmış
mananın aklı
çöle karışıyor
dalgın kumun
etekleri tutuşuyor
aklı tutuluyor
haram tarih
taş düşürüyor
devletsiz şiir
sarıyor bacayı
devrimin başına
haramtaşkir yağıyor?

Haram, helal, mana, tarih, devlet, devrim, taş ve kir (aynı zamanda bana göre kitabın Ef?al-i Mükellefin hükümleri)

Kapıları yavaşça açmaya çalışırken,?Arkadan itmeyin beyler? demeye kalmadan elmaların itmesi ile haram kapısı aralanıyor. Bu kapıdan girdiğimde artık bir harami oluyorum. Bu dakikadan sonra da uyanık olmak gerektiğini biliyorum. Yoksa her haramiye olduğu gibi tanrılar beni de elma borçlandırabilirler rüyalarda. Oldu ya gözlerim kapanırsa, işte o zaman bu borçtan kurtulmanın tek yolunun taşı çalıp tanrıları uykusuz bırakmak olduğunu Resneli Niyazi?nin geyiği fısıldıyor kulağıma.
?Zindan Bilimi? şiirini okuyunca kendimi Mahsus Mahal?in kapısından içeri girmiş buluyorum. Ama zindancının göçebe anahtarı yerleşik kilitte unuttuğu görüyorum. Hemen anahtarı çevirip kapıdan çıktığımda beni kocaman bir kapının daha bekliyor: Şerhistanbul?un kapısı? Şerhistanbul?un değil ama Şehristanbul?un anahtarı Topkapı?da paspasın altında diyor aşkgözlü bir martı. Kapıdan adım attığımdan itibaren artık bu şehir Şiiristanbul?dur.Ve oturup şerhime ağlıyorum. İstanbul deyince bu sefer de hatırlama kapımı İstanbul şairi Orhan Veli?nin bir dizesi tıklatıyor.? İstanbul?un orta yeri sinema? bu dize beni içeri buyur ediyor. Elimdeki tek bilet ile sinema kapısından giriyorum. Sinemada iki rüya birden oynuyor. Ya da rüyalarda iki film birden? (oku)Makinist filmi okutmaya başlıyor. Beş Dakika arada bir gazoz ferahlığı… Sonrası mı? Sonrası yok bu hikâyenin, filmi yarıda bırakıp dağlara mı çıksak kinayesi aklımdan çıkmıyor. Bir de bakıyorum ki film yarıda bırakıp dağ yollarına düşkurmuşum bile. Dağa çıkarken dağ kapısının anahtarlarını kaybedilmeyeceğini yoksa yanlış rüyalarda sabahlanılıcağanı biliyorum. Bunun için de anahtarı su saatinin üstüne koyuyorum. Dağ denizde biterdi diyerek deniz kapısında solluk alıyorum. Denizi karaya çeken eski sular tamircisi karşılıyor beni. Hiç söz kırpmadan anlattıklarını dinliyorum. Dağlara çocuk muamelesi yapan bedenim artık bir deniz evliyasıdır artık. ?Karalarımıza bereket? dedikten sonra bu sefer üç nar parçalayarak bereket kapısından giriyorum. İşte tam burada terbiyesiz soru bulutuyla yürürken, bir tavşan çıkıyor, telsiz, duvaksız ve sessiz? Ki tavşan ?terbiyeli bir tavşandır? terbiyesiz düşüncelere ses çıkarmıyor/çıkaramıyor! Çünkü onların çalacak ses telleri yoktur.
Ateş kapısını subaşı açıyor. Sıvası dökülmüş yanmış bir can evinden gelen üç telli bağlamalı yanık bir Sivas türküsü içimdeki sözleri küllendiriyor. Ateşten ve külden zarar ederek oradan uzaklaşıyorum. Zaten o sırada yangından su kaçırıyor devlet. Devlet kapısı mı? Hep kapalıdır zaten yüzüme.
?Aç kapıyı devrim başı düş hakkı ne istersin? diyerek çalıyorum devrim kapısını. ?Aşk dediğin haram olur? ?a dem vurarak, her aşk devrim her âşık devrimcidir devrimlere hangi aşklardan gidilir diye sormaya kalmadan devrim düşleri de haram oluyor.
Kapılar kitabıdır dedim ya, kırk kapılı kitap, kırık kapılı kitap, kilitlerinin dilleri paslı kapılar kitabı. İşte o kapıları sıkıca kapatmalı, yoksa şiir kaçabilir.
Adındaki ?Haram? dan dolayı bir kutsal kitap gibi okunacak sanan okuyucu yanılır dedimse de , bir dil not düşüyorum; Sezai?nin hakkı Sezai?ye? Ve bir hadisin yardımıyla yazı kapısını burada sımsıkı kilitliyorum. Anahtarı boşuna paspasın altında veya su saatinin üstünde aramayın. Hadis der ki; ?Gaybın anahtarı şairin elindedir.?

Fatin Hazinedar

Kitabın Künyesi
Aşk Dediğin Haram Olur
Sezai Sarıoğlu
Komşu Yayınları / Yasakmeyve Şiir Dizisi
Redaksiyon: Aysun Bayraktar
Kapak Tasarımı: Ahmet İmran Uluç
Kapak Resmi: Mehmet Tekirdağ
Editör: Bülent Usta
İstanbul 2012
96 Sayfa

Previous Story

1914 Öncesi Ermeni Köy Hayatı / Anlatılar ve Fotoğraflarla – Mary Kilbourne Matossian, Susie Hoogasian Villa

Next Story

Mehmet Taşar

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ