Aslında o kadar da akıllı değilsiniz

Gazeteci ve bir blog yazarı olan David McRaney nörobilimden ve psikolojik araştırmalardan faydalanarak, reklamcıların, medyanın ve politikacıların kışkırttığı gibi insanın sınırsız bir varlık olmadığını, gündelik hayatın içinden çarpıcı örneklerle irdeliyor.

Günümüz insanı, gelişen teknoloji ve tüketim toplumunun etkisiyle içi boş bir sınırsızlık duygusuna kapıldığı için kaygılarla kuşatılmış bir hayat sürmek zorunda kaldı. Daha zeki, daha güzel, daha enerjik olma arzusunun insanlarda yarattığı baskının içsel çatışmaları arttırması, ‘Prozac toplumu’ ya da ‘kaygı çağı’ diye adlandırılan meseleyi sanatın ve bilimin uğraşlarından biri haline getirdi.

David McRaney’nin bugünlerde yayımlanan “Aslında O Kadar Da Akıllı Değilsiniz” kitabı, ‘kaygı çağı’na beynimizin sınırları içinden bakan ilginç bir çalışma olarak kitap raflarında yerini aldı. Özellikle ülkemizde henüz yeterince ilgiyi görmeyen nörobilimden ve psikolojik araştırmalardan faydalanarak, reklamcıların, medyanın ve politikacıların kışkırttığı gibi insanın sınırsız bir varlık olmadığını, gündelik hayatın içinden çarpıcı örneklerle irdeliyor McRaney. İçine sürüklendiğimiz budalalıkların toplumsal ya da siyasi neden ve sonuçlarından çok, beynimizin sınırları ve kapasitesini, biyolojik bir varlık olarak ruhsal yapımızın nasıl işlediğini hatırlatarak, kendimize ve hayata dair yaygın ama gerçekte geçersiz kanılarımızı, önyargılarımızı, tahayyüllerimizi soru cevap şeklinde verdiği bilgilerle çözümlüyor. Örneğin, görüş alanınızın yüzde ikisini kör noktaların oluşturduğunu, ama sanki o kör noktalarda bir şey varmış gibi beyninizin tıpkı anılarınıza yaptığı gibi boşlukları doldurduğunu biliyor muydunuz? Ya da siyasi seçim zamanlarında bütün caddelerin, sokakların parti bayraklarıyla donatılmasını boşa yapılmış bir masraf olarak görüyor, böyle şeylerin insanların oyunu etkilemediğinden, ya da izlediğiniz reklamların alışveriş tercihlerinizi belirlemediğinden emin misiniz? Kendinize ya da herhangi bir sosyal olaya dair rasyonel ve objektif analizler yaptığınızı mı sanıyorsunuz? Akşam izlediğiniz ve aklınızdan çıktığını sandığınız bir filmin size düşündürttüğü ya da çağrıştırdığı şeylerin, ertesi gün verdiğiniz kararları nasıl etkilediğini ve daha pek çok şeyi, yapılmış bilimsel deneylerin verileriyle yanıtlıyor McRaney. Gerçekte bir blog yazarı ve gazeteci olduğu için de, olabildiğince açık ve net bir dil kullanıyor anlatırken, yaşamın içinden örnekler vererek.

Modern insanın meseleleri
Kendisini bir ‘psikoloji ineği’ olarak tanımlayan gazeteci McRaney, bu kitapta yer alan yazılarına youarenotsosmart.com adlı web sitesinde başlamış, gördüğü ilgi büyük olunca da yazıların kitaplaşması kaçınılmaz olmuş. Aslında kitabın en önemli özelliği, nörobilime ve psikolojiye dair akademik yayınların içinde birikmiş verileri derleyip toparlayıp bir gazeteci gözüyle gündelik hayatın ve modern insanın meseleleri etrafında değerlendiriyor olması. Reklam ve kişisel gelişim sektörlerinde uzmanların kontrolünde halihazırda kullanılan bu bilgilerden haberdar olmamız, kendimizi ve hayatı algılayışımızda yaşadığımız yanılsamaları göstermesi açısından önemli. Türkiye gibi her anlamda kimlik sorunlarıyla cebelleşen, Sağlık Bakanlığı verilerine göre son beş yılda psikolojik yardım almak için sağlık kuruluşlarına başvuranların sayısının 6 kat arttığı bir ülkede, kendimize ve yaşadığımız hayata dair farkındalığımızı yükseltecek çalışmalara daha çok ihtiyaç olduğu kesin. Bilimsel düşünmenin gündelik hayatla, sanatla ve siyasetle arasındaki ilişkisinin güçlenmesi, toplumsal yaşamı manipülasyonlardan koruyacak tek şey belki de…

İnsanın kendini kandırması
McRaney’nin kendini sınırsız, hatta ölümsüz sanan ve sahte bir özgüven içinde mutluluk oyunu oynayan modern insanı, kendi doğasını ve o doğayı belirleyen sınırları eğlenceli bir üslupla hatırlatarak sarsması, önce insanı her şeyden şüphe eder hale getiriyor. Ama beynin ve ruhsal yapının zayıflıklarını bilerek daha özgür ve doğru kararlar vermenin önünü de açıyor.
McRaney, “Elinizde insanın kendisini kandırması ve buna kapılmanın o muhteşem yolları hakkında derlenmiş bir bilgi birikimi tutuyorsunuz,” diyerek açıklıyor kitabın ele aldığı konuları. İnsanın kendini kandırmak için nasıl bu kadar azimli olabildiği muamması, belki de McRaney’e bu kitabı yazdırdı. Hayatı olağanüstü teknolojik gelişmelerle değiştiren, birbirinden değerli sanat eserlerini yaratan insan beyninin, aslında işlevsel faydaları da olan önyargılar ve düşünme şablonlarıyla çalışıyor olması, en temel varoluşsal sorunların da nedenini oluşturuyor.

McRaney, kitabın üzerinizde yaratacağı muhtemel etki için uyarıda bulunmayı da ihmal etmiyor: “Bu sayfalardaki her konuyla birlikte kendinizi başka bir şekilde görmeye başlayacaksınız. Kısa bir süre sonra o kadar da akıllı olmadığınız ve bolca bilişsel önyargılarınız, yanlış sezgileriniz ve genel yanılgılarınız yüzünden gerçekle başa çıkabilmek için belki de kendinizi hiç durmadan kandırdığınızı fark edeceksiniz.” Böyle diyerek gözünüzü korkutsa da, bu cümleleri “Endişelenmeyin. Bu çok eğlenceli olacak,” diye tamamlayarak okuru rahatlatmak da istemiş. Haksız da değil, kitabı okurken, kendini kandırmanın utancıyla karışık dalga geçen bir gülümseme de eşlik ediyor… O kadar da akıllı değiliz.

Bülent Usta
Ekim 2014 Milliyet Kitap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir