Aziz Nesin: Şeker Portakalı’nın verdiği mutluluğu, 72 kitabımla okurlarıma verebildim mi?

Bu kitabı okumamı kimin salık verdiğini anımsamıyorum. Kim salık verdiyse sağolsun… Mutlu olmanın gittikçe zorlaştırdığı ve zorlayarak çirkinleştirdiğimiz bu dünyada o denli az mutlu olabiliyorum ki… Son bikaç yılda beni mutlandıran nelerdir, diye düşünüyorum: Sofya’da Theodorakis’in konseri, Yıldız Kent Harold ve Maude oyunu, bu oyunun kitabı, bir de şimdi okuyup bitirdiğim Şeker Portakalı adlı küçük roman. Ve daha başka bikaç olay… Yaşamsal mutluluklarım da oldu elbet, az da olsa… Başta Ali oğlumun başarıları geliyor. Sonra ibrişim’le nevi ilişkimizin güzel zamanları… Şeker Portakalı’ nı okuyup bitirince öyle coşkulandım ki mutluluktan, ilk işim yazarın’ yakından tanımak için yazın ansiklopedilerinden yaşamını öğrenmek oldu.

Yazık ki beş dildeki yazın ansiklopedilerinde adını da, yapıtının adını da bulamadım. Bitane Jose Vasconcelos var ama, o başka olmalı. Çünkü Şeker Portakalı çevirisinden öğrendiğimize göre, bizim yazar Brezilyalı ve bu romanını, sonundaki notta “Ubatuba 1967” olduğuna göre, 1967 yılında bitirmiş. Oysa ansiklopedilerdeki Vasconcelos Meksikalı, hem de 1959’da ölmüş. Bu yazarı çok merak ediyorum, başka kitaplarını da okumak istiyorum. Kitabın çevirmesi Aydın Emeç’e soracağım.

Roman içimi sevgiyle ve acıyla doldurdu., Öyle coşkulandım ki, bu mutluluğu birisiyle ve elbet sevdiğini birisiyle paylaşmak istedim.

Ama sevgimi, mutluluğumu paylaşabileceğim kim var ki… Acılarımı, üzünçlerimi başkalarıyla paylaşmak istemedim. İstemedim, şimdiye dek de hiç paylaşmadım. Ama güzellikleri, mutluluklarımı, coşkularımı sevdiklerimle paylaşmak istiyorum.

Açıkça ve doğrucası, gerçekten yalnızlıktan yakınmam yok, seviyorum yalnızlığı. Benim için yalnızlığın bitek kötü yanı var: Güzellikleri, mutlulukları, onların verdiği coşkuyu ,anlaşmak için sevdiğim kimsenin olmaması. Sanırım yalnızlık da işte bu… Ama sevdiklerimle paylaşmak istediğim mutluluklarım o denli az ki…

Güzelliği, iyiliği, coşkuyu ve bunların insana verdiğini bir sevgiliyle paylaşmak istemeyen, bunu gereksinmeyen, duyumsamayan insanlar o kadar çok ki… Bence bunlar bencil kişiler. Güneşin doğuşu, batışı, rakı içmek, vitrinde,galeride, müzede seyretmek bir güzel şeyi… Ama son yıllarda bende de başladı tek başına rakı içip bundan güzellik almak. Neden? Ya paylaşacak kimsem olmamasının umarsızlığı, ya yaşlandıkça bencilleşmem… Ama daha çok birincisi…

İşte Şeker Portakalı bana böyle az tattığım bir mutluluk verdi. Birisiyle, bir sevdiğimle bu mutluluğu paylaşmak istiyorum. İbrişim’e yazıp anlatmalıyım. Ama çocuk sevmeyen İbrişim’in bu kitabı sevebileceğini de sanmam… Olsun, yine de yazarım ona. Ve başkalarına da bu kitabı okumalarını salık vereceğim, okuyup mutlu olsunlar.

Harold ve Maude’un kitabı (Neydi adı: Yaşgünüm Kutlu Olsun mu?) ve bu şeker Portakalı, ikisi de küçük boyda kitaplar.

Düşünüyorum: Bir yazar, okurlarını bu iki kitapta olduğu gibi mutlu edemeyecekse neden yazar olsun? Ve düşünü-yorum: Ben 72 kitabımla okurlarıma böyle bir mutluluk verebildim mi? içtenlikle söyleyebilirim: Bundan kesinlikle güvenli değilim…

Şeker Portakalı beş yaşında bir çocuğun ağzından yazılmış… Ama kırksekiz yaşında bir yazar (ki son bölümden bu romanı yazdığında kırksekiz yaşında olduğunu öğreniyoruz) beş yaşında bir çocuk ağzından yazmış. Elbet beş yaşında bir çocuk yazamaz bunları. Ama bu anlatılanlar beş yaşında bir çocuğun yazdığı gibi yazılmalıdır; daha doğrusu okura bu duygu verilmelidir ki inandırıcılığı olsun… Yer yer inandırıcı değil. Kırksekiz yaşında bir adamın duygu ve düşünceleriyle yazılmış. Ama roman öylesine güzel ki, romanın bu içtenliksiz ve inandırıcı olmayan yerlerini bir okur olarak görmezden geliyor ve bağışlıyoruz. Yazarın özyaşamından kaynaklandığı kesinlikle belli…
Güzel roman. Okuduğum için mutluyum.

Aziz Nesin
11 Ağustos 1982, Çarşamba, Saat 09:36

Okuma Güncesi, Nesin Yayınevi, sayfa 226,227,228

Bir yorum

  1. Daha çok anlat” dedim.

    “Hoşuna gidiyor mu?”

    “Çok. Elimden gelse seninle sekiz yüz elli iki bin kilometre hiç durmadan konuşurdum.”

    “Bu kadar yola nasıl benzin yetiştiririz?”

    “Gider gibi yaparız.”

    Zeze

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir