Bahadın’da Kültür ve Sanat – Müslüm Kabadayı

BAHADIN’DA KÜLTÜR VE SANAT

Eski Anadolu uygarlıklarının biçimlendiği topraklar, savaşlar-yangınlar-kıyımlar nedeniyle bozkırlaşırken kültür vahaları oluşturan topluluklar tarafından ormanlar ve hayvanlar korunmuş, köyler-kasabalar-kentler canlı tutulmuştur. Yönetici sınıfın olmadığı, herkesin ortaklaşarak üretip tükettiği 9 bin yıllık Çatalhöyük’ten ilk kent devletinin oluştuğu Aslantepe’ye kadar uzanan geniş topraklarda biçimlenen eski kültürün motifleri, ışığın-güneşin, boğa ve geyiğin, dağların ve nehirlerin kutsanması gibi günümüze kadar ad ve biçim değiştirerek gelmiştir. Bütün yıkımlara, zorluklara karşın bugün Anadolu’da yaşam sürüyorsa, başka coğrafyalardan gelen kültürlerle zenginleşen bu kolektif bilincin payı büyüktür.

[srizonfbalbum id=399]

Kolektif bilincin Bahadın’ın yer aldığı coğrafyadaki en eski yerleşim mekanı Alişar’dır. Yaklaşık 7 bin yıl öncesine dayanan kalkolitik dönemden Hitit, Frig ve diğer insan topluluklarının yaşam alanı olan Alişar, Bahadın’a 10-15 km uzaktadır. Günümüzde Anadolu’daki kültür vahalarından biri olan Bahadın, Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı bir beldedir. Yaklaşık 500 yıllık bir tarihi olduğu ileri sürülen ve 1968’e kadar köy statüsünde olan Bahadın, o yıl yapılan yerel seçimlerle belediyelik haline gelir. Türkiye İşçi Partisi’nden belediye başkanı olan Süleyman Özcan, 2009’dan beri iki dönemdir belediye başkanlığı yapan Dilaver Özcan’ın da babasıdır. Anadolu Alevi (Batınilik) kültürünün bütün izlerini üzerinde belde olarak taşımaya devam etmektedir. Bu kültürün temelinde insan ve doğa sevgisi, istişare yaparak köyün ve halkın geleceğine dair kararların alındığı meclis anlayışı yatmaktadır. İşte bu anlayışın bir örneği olarak Bahadın’da uzun yıllardır kültür-sanat şenlikleri düzenlenmekte…

Bir haftayı kapsayan, esas yoğunluğun 4-5-6 Ağustos 2017 günlerinde yaşandığı “Bahadın Uluslararası Kültür Şenliği”nin aslında 25.si gerçekleştirildi. 5’i kesintili olduğundan afişlere, el ilanlarına “20.” diye yazılmış. Şenlik vesilesiyle İstanbul-Ankara gibi başka kentlerde ve yurtdışında yaşayan Bahadınlılar bir araya gelip özlem gideriyor, beldenin geleceğiyle ilgili yapılacak işleri değerlendiriyor, yoğun şenlik programının gerçekleşmesi için işbölümü yapıyor, taşın altına elini koyuyor. 2000’i biraz aşan nüfuslu beldede, müzik dinletilerinin olduğu akşamlar 30 bini aşkın insanın toplandığı görülüyor. Bu yoğunluğa karşın, küçük aksaklıklar dışında rahatsız edici hiçbir sorun yaşanmıyor. Bizim gibi dışarıdan gelen kültür-sanat-bilim insanlarını evlerinde konuk eden Bahadınlıların inceliklerini, örneklemek gerekiyor.

Köy Enstitülü öğretmenlerin yetiştiği ve bunlardan Arif Baş ve İsmail Altan’ın belediye başkanlığı, Yusuf Ziya Bahadınlı’nın da 1965-1969 döneminde Türkiye İşçi Partisi’nden milletvekilliği yaptığı Bahadın, edebiyat alanında da verimli bir belde. Halk ozanlığı geleneğini sürdüren şairler yanında modern edebiyatın her türünde yapıtlar veren şair-yazarlar var. Yusuf Ziya Bahadınlı, Arif Baş, Sadık Güvenç, Haydar Eroğlu aklıma ilk gelenler… Genç
kuşaktan şair-yazarların yetişmesi de umut verici; özellikle Cennet Güvenç, Nilay Bulut ve Fadime Türkyılmaz vd. kadın yazarların verimi önemli…

Bahadın halkının ileri gelenleri, ekonomik temelsiz çalışmaların sürekli olamayacağının farkına varmış. Kapitalizmin ülke kaynaklarını talan ederek yaşamı zorlaştırdığının, özellikle köylerdeki tarıma dayalı ortamı parçaladığının farkında olanlar bir araya gelerek bir market kurmaya karar vermişler. Bu yıl da uygulamaya koymuşlar. Uygulamadan edindikleri deneyimle Bahadın’ın geleneksel yaşamında önemli yer tutan bağcılığı, üzüm üretimini, pekmez ve şarap yapımını yeniden canlandırmak için harekete geçmeyi planlıyorlar. Almanya, Hollanda, Fransa gibi Avrupa ülkelerinde yaşayanların da yoğun desteğiyle üretimi canlandırmayı, kuracakları ağlarla tüketiciye doğrudan ulaştırmayı hedefliyorlar. 1970’li yıllarda Köy-Koop, Halk Üretim ve Tüketim Kooperatiflerinin başardığı üreticiden tüketiciye uygun fiyatla ürünün ulaştırılmasıyla halkın kapitalist sömürü karşısında nefes almasını sağlayan ekonomik örgütlerin farklı bir örneğini hayata geçirmeleri de anlamlı. Bunun başarıya ulaşmasını zorluğu ortada; ancak Anadolu’dan böyle örneklerin çıkması, köylünün yeniden uyanışına da vesile olabilir.

Bahadın halkının bu şenlik sırasında başarı hanesine yazılan en önemli uygulama Yaşlı Bakımevinin açılmasıdır. Uzun uğraşılar sonucu kurulan Bahadın Yaşlanma Vakfı tarafından gerçekleştirilen 24 kişilik bu kuruluş da, Anadolu kasabasında gerçekleştirilen ilk örnek… Toplumsal bir gerçeğin dayatmasıyla başlayan çözüm arayışının bir ürünü. Büyük kentlerde ya da yurtdışında yaşayan Bahadınlıların köyde kalan yaşlılarının bakımlarının zorlaşmasına bir çare olarak düşünülen Bakımevinde, yeme-içme-barınma olanağı yanında uzman kişiler tarafından hizmet verilmesi, belde halkının yanında başka yerlere de örnek teşkil edecektir. Açılışı yapanlardan Yusuf Ziya Bahadınlı’nın 90. yaşını kutluyor olması, bu güzel örneğin yaygınlaşmasına vesile olur umarız.

Açılıştan sonra beldedeki lisenin salonunda düzenlenen “Yaşlılık ve Sağlık Sorunları” konulu panele Prof. Dr. İlker Yılmaz, Dr. Mustafa Çoban, Dr. Nilüfer Korkmaz Yaylagül gibi akademisyenlerin yanında Dünya Yaşlılık ve Dünya Markalar Derneği Başkanı Umut Çınar ve Elif Burcu Demirbaş konuşmacı olarak katıldılar. Paneli İngiltere’de yaşlılık üzerine çalışmalar yapan Ferda Erdemir yönetti. Vakıf Başkanı Dr. İbrahim Yerden’in açış konuşmasıyla başlayan panelde konuyla ilgili tıp doktorlarının verdikleri bilgilerle biz de aydınlandık. Avrupa’daki uygulamalar yanında Akdeniz Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirilen Gündüz Bakımevi deneyiminden hareketle Bahadın’da nelerin yapılabileceği tartışıldı. Halkın sorularına yanıtlar üretilmeye çalışıldı. Hızlı ve çarpık kentleşmenin sonucu olarak kırsal alanda yaşanan toplumsal ve psikolojik sorunların yaşlılara yansıyan yönleri üzerinde duruldu. Alzheimer başta olmak üzere bedensel ve zihinsel sorunlar yaşayanlara nasıl davranmak gerektiğine dair bilgiler verildi. Daha çok orta yaş üstü kişilerin katıldığı böyle eğitici programa, bundan sonra genç kuşağı eğitmeyi amaçlayan etkinliklerle devam edilmesinde yarar olduğunu belirtelim.

31 Temmuz’da başlayan şenliğin, 4-5-6 Ağustos’taki programda yer alan etkinliklerin çoğunu izleme, duygu ve düşüncelerimizi paylaşma olanağı bulduk. Sevgideğer Ali-Songül Şahin çiftinin konukseverliğinde dolu dolu üç gün geçirdik. Onlar gibi Bahadın’da yaşayanlar, dışarıdan gelenleri konuk etmenin yanında şenliğin görünmeyen işlerinin (güvenlik, yerel yiyecek-içecekleri hazırlama vs.) altından kalktılar. Onların inceliğine, özverisine öncelikle teşekkür etmek gerekiyor.

Bir hafta süren şenlik boyunca sergiler, konserler, futbol turnuvası, paneller, açılışlar, yürüyüşler ve atölye çalışmaları gerçekleştirildi. Bizim katıldığımız üç gün boyunca etkinliklerin hepsini takip etmemiz de mümkün olmadı, programın yoğunluğu nedeniyle. Şenliğin 4 Ağustos’taki üç programa katılma olanağı bulduk. İlki, Edebiyat Öğretmeni ve Yazar Sadık Güvenç’in tanıttığı Bahadınlı şair ve yazarların kendi şiir ve yazılarından örnekler verdikleri programdı. İkincisi, Yusuf Ziya Bahadınlı’yla söyleşiydi. Sadık Albayrak dostumuzla birlikte onun edebi-eğitimsel ve siyasal çalışmaları üzerinde durduk. Aynı zamanda yayıncılığını ele aldık. 1927’de Bahadın’da doğan Yusuf Ziya Çalışkan’ın, çocukluk ve gençliğinde karşılaştığı “Kızılbaş Bahadınlı” olmaktan kaynaklı ayrımcılığa karşı “Bahadınlı” soyadını alışının öyküsünü dinledik kendisinden. Dünyanın her yerinde yaşanan tüm ayrımcılıklara karşı çıkarak insanlar arasında eşitlik ve özgürlüğü niçin savunmamız gerektiğinin bilincine vardık.

Pazarören Köy Enstitüsü’nde okurken kütüphaneden sorumlu olan Yusuf Ziya Bahadınlı’nın uyanık olan zihnini, okuduğu kitaplar da açar. O yıllarda yazmanın zevkine de varır. Öğretmenliği döneminde çocukları hep okumaya yazmaya yönlendirir. Yayıncılığa başladığı 1950’li yıllarda okul sözlükleri yanında küçük masal-öykü kitapları yayınlar. 1960’lı yıllardan itibaren de öykü ve romanları yayınlanmaya başlar. Yapıtlarında kırsalda yaşayan insanların sorunlarını, kente ve yurtdışına göç olgusunu, kadın sorunlarını, işçileşme ve siyasal mücadele süreçlerini daha çok işleyen yazarımızın, Gemileri Yakmak romanı bu açıdan çok önemlidir. Bahadın ve çevresinin “Güllüce” olarak romanlarına ad olduğu yapıtları yanında “gülü gül ile tartma” kültürünün en iyi işlendiği Lidya Gözleri Yaprak Yeşili romanı, sosyalist yaşam biçimine katkıları bakımından değerlidir. Çok yönlü çalışmalarıyla biçimlenen aydın-sanatçı kişiliğini, sosyalist politik mücadelesiyle bağdaştırarak geliştiren Yusuf Ziya Bahadınlı, beldesine kültür merkezi yaptırarak bir vefa örneği daha gösterir. Onun adını taşıyan kültür merkezi’nde böyle bir söyleşi yapmaktan onur duyduğumuzu belirtmek isterim. Söyleşi sırasında Yusuf Ziya Bahadınlı Ağabey’in yaptığı konuşmayı, önceden yazılı metin haline getirip çoğaltarak katılımcılara dağıttırması, ayrıca takdire değerdi.

4 Ağustos’ta katıldığımız üçüncü etkinlik ise, özellikle dışarıdan gelenler için hem öğretici hem de eğlendiriciydi. Bahadın Kültür Derneği Müzik Topluluğu’nca söylenen birbirinden güzel türküler sırasında beldenin iç ve doğal mekanlarından, eski-yeni yaşantılarından, önemli kişiliklerinden, gelenek ve göreneklerinden örneklerin verildiği slayt gösterisi etkileyiciydi. Slaytlara eşlik eden bilgilendirici konuşmayı, genç Edebiyat Öğretmeni Cennet Güvenç yaptı.

Bir başka Köy Enstitülü Arif Baş’ın hayattayken ahşap yapıda gerçekleştirdiği Etnografya Müzesi, öldükten sonra taş binada modern bir düzenlemeyle Arif Hoca Müzesi olarak hizmete girer. Bahadın ve çevre köylerden toplanan eski tarım aletleri, mutfak eşyaları, giyim kuşam örnekleri başta olmak üzere izleyenlerin beğenisini kazanan güzel bir sergileme yapılır. Duvarların bir tarafı camlı olduğundan kapalı olduğu anlarda dışarıdan izlenme olanağı sunmaktadır. Aletlerle ilgili kısa açıklama yanında kimden alındığının belirtilmesi de anlamlı bir yaklaşım… Müzeyi gezenlerin duygu ve düşüncelerini kaleme almaları için açılan deftere yazdığım metni şöyle bitirmiştim: “Bahadın’ın ortaklaşmacı-yaratıcı ve paylaşımcı kültürünün bir örneği olan bu müzenin, diğer kent, kasaba ve köylerimize örnek olmasını diliyorum.”

Bu müzenin ön tarafında yörenin önemli halk ozanlarından Âşık Kul İbrahim’in torunları Haydar-İbrahim Eroğlu kardeşler tarafından yaptırılan heykelinin 2016’da dikilmesi ve çevresine şiirlerinin yazılması, belde halkının ve dışarıdan gelenlerin takdirini kazanmış. 18. yüzyılda yaşadığı bilinen Aşık İbrahim’in daha çok Alevi-Bektaşi inancının motiflerini kullandığı şiirleri, günümüze kadar gelmiştir. Şu dörtlük, onun şiirinin temel özelliğini yansıtmaktadır:

Eydür İbrahim’im dilim dolaşık
Pirini sevmeyen olur mu aşık
Dün ü günü yüz sürdüğüm gök eşik
Ab-ı zemzem Çilehane merhaba(1)

Bir yanımızda halk ozanı, ön tarafımızda müze olmak üzere Arif Baş adına düzenlenen öykü ödül töreninde gösterilen edebi duyarlık dikkat çekiciydi. Eşi Şadiye Baş’ın, birinci seçilen Hande Baba’ya ödülünü verirken vakur duruşu ve özlü konuşması gibi… Edebiyatta, sanatta “ödül” mekanizmasını, estetik bilinç ve kalkışma açısından doğru bulmadığımı her zaman vurgulamışımdır. “Yeni şair-yazarları, sanatçıları daha çok üretkenliğe teşvik etme” gerekçesini öne sürerek yapanların da, hem adalet hem de estetik açıdan özenli davranmaları gerekir. Tören sırasında yaşananlardan bu özenin gösterileceği izlenimi edindim.

Bahadın tarihi ve kültürü açısından çok önemli olan isimlerden biri Gül Veli’dir. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte Anadolu’ya gelen Türkmen topluluklarının (Kimileri Hacı Bektaşi Veli döneminde gerçekleştiğini ileri sürüyor.) buradan geçen bir kervan yolu üzerinde Bahadın’ın ilk yerleşimini kurdukları anlaşılmaktadır. Kişiliği, yetenekleriyle bir dönemin önderi konumunda olan Gül Veli adına, manevi açıdan değerlendirilerek bir türbe yapılmış. Zamanla bu türbede adaklar adanmaya, kurbanlar kesilmeye başlanmış. Halk arasında buradaki “cifer” (cevher’den bozma olabilir) denilen toprağın olağanüstü özellikleri olduğuna, örneğin çocuğu olmayan kadınların hamile kaldığına dair anlatılar yaygınlaşmış. Sevgili Sadık

Güvenç, Gül Veli ve burada mezarı olan Sarıkız’la ilgili anlatılan efsaneleri de içeren kitap yayınlamıştır.(2) Ayrıntılarını bu yapıttan öğrenmek mümkündür.

Milliyet Gazetesi’nde uzun yıllar çalışan Gümüşkavak köyünden Kamber Güngör, Gül Veli civarında bir deveci hanı olduğunu, zamanında buradan geçen kervanların konakladığını açıkladı görüşmemizde. Aynı zamanda bu hanın üstündeki dağlarda safir taşıyla uranyum bulunduğunu ileri sürdü. Bilgiyi doğrulamak, varsa buradaki madenlerin yöre halkı başta olmak üzere ülkenin gelişmesine katkıda bulunacak biçimde değerlendirmek Bahadınlılara düşüyor.

Şenlik sırasında duygulanıp coştuğum etkinliklerden biri de çocukların önde olduğu halk yürüyüşüydü. “Bahadın yürüyor / Dayanışma büyüyor” sloganı çok güzeldi. Üniversite öğrencilerinin de destek verdiği yürüyüş boyunca çocukların, şenlik havasına uygun biçimde “Dünya yerinden oynar / Çocuklar kardeş olunca”yı söylemeleri de çok anlamlıydı. Yazdıkları dövizler ve resimlerle şenlik alanına giren çocukları halkın alkışlayarak takdir etmesinden sonra şarkılar söyleyip dans etmeleri, takdire değerdi.

Şenliğin son gününde iki önemli etkinliğe katıldık. Etkinlik öncesi Güllüce Restaurant’ta dışarıdan gelen şair-yazarlara Bahadın Kültür Derneği adına yemek verildi. Tatlı sohbet eşliğinde şairliği de olan Himmet Kömüşdoğan ve arkadaşlarının güzel hizmetiyle zamanın nasıl geçtiğini anlamadan yemeklerimizi yedikten sonra Yusuf Ziya Bahadınlı Kültürevi’ndeki panele katıldık. Panelin konusu “Demokrasi, Laiklik, Adalet”ti. Abdullah Kahraman’ın kolaylaştırıcılığında Zeynep Altıok Akatlı, Ali Şeker ve Feray Aydoğan konuşmacıydılar. Güncel sorunların odağında ülkede laiklik ve adaletin nasıl sağlanacağına dair görüş ve düşüncelerin tartışıldığı panele, dinleyicilerin katkı ve soruları da canlılık kattı. Bu bölümde insanların baskı ve zulüm düzenine karşı güven verici ve birleşik bir mücadeleye duydukları özlemlerini dile getirilmeleri dikkat çekiciydi.

İkinci etkinlik, şair ve gazeteci Attila Aşut’un “Şiir ve Dil” konulu söyleşisiydi. Belediye Salonunda gerçekleşen söyleşide Sadık Güvenç kolaylaştırıcılık görevini üstlendi. Şiir sanatının temelini oluşturan dilin estetik açıdan çok ustaca kullanılması gerektiğine dikkat çeken Attila Aşut, Türk ve başka ulusların şiirlerinden örneklerle süslediği konuşmasını “aşk” şiiriyle taçlandırdı.

Böylesine dolu dolu bir şenlik programının gerçekleşmesinde yoğun emekleri olan Bahadın Kültür Derneği Başkanı Özden Atakul, eskimeyen başkan Sadık Güvenç, fotoğraf çekimleriyle de şenliğin arşivini tutan Sercan Çetiner, Belediye Başkanı Dilaver Özcan başta olmak üzere tüm katılımcılara ve destek verenlere teşekkür ediyoruz. Halkla birlikte yeni ve daha güzel şenliklerin gerçekleştirilmesini diliyoruz.

Müslüm Kabadayı

(1) Haydar Eroğlu, Bahadınlı Şairler ve Yazarlar, Bahadın Kültür Derneği Yayını, Ankara, 2015, 416 s.
(2) Sadık Güvenç, Bahadın Söylenceleri, Bahadın Kültür Derneği Yayını, Ankara, 2004

3 yorum

  1. Bahadın, isimden, mekandan ziyade bir anlayış haline gelmekte bizler için, bu anlayışı sade ora halkıyla değil, orayı benimseyen ve değer katan insanlarla saglamaya calisiyoruz.
    Anlamli degerlendirmeleriniz ve kattığınız değer bizleri daha da yüreklendiriyor.
    İyi ki varsınız…

  2. Teşekkür ederim Sercan kardeşim. Böyle güzel örnekleri gittiğimiz her yerde anlatmaya ve duyarlık yaratmaya çalışıyoruz. Birlikte üretme ve paylaşmanın güzelliğini, her dem sürdürmek dileğiyle…

  3. Bu ayrıntılı ve övgü dolu değerlendirmeler için sonsuz teşekkürler Müslüm. Eline, kalemine sağlık. Katkı veren herkese saygılarımızı sunuyorum. Umarım daha güzel ve daha doyurucu şenliklerde buluşuruz…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir