Bahar Birgün Yeniden Gelir? – Canan Koçak

Yıllar önce gittiğim tek kişilik bir gösteride, Fransa?nın işgal edilişi ile ilgili oldukça etkileyici bir anlatı dinlemiştim. Anlatıyı anlatanında kattığı güzellikle birlikte, öykü 1940?larda Hitler ordusunun Paris sokaklarını işgal edişi ile başlıyordu. İşgal edilen dükkanlar arasında bulunan küçük bir kitapçının, bu saldırıya, kendince verdiği tepkiydi ilginç ve etkileyici olan. Tüm dükkan sahipleri sessizce işgali seyrederken ve hatta verilen emir gereğince dükkanlarının camekanlarının bir kenarına Hitler, diğer kenarına Mussolini resimlerini asarken, o kitapçının isyanıydı anlatılan.
Elbette dükkanının yakılıp yıkılma tehlikesine karşı o da asmak zorunda kalmıştı, bu insan zannedilen yüzleri, fakat kendince bir de protesto üretmişti. Camekanın tam ortasına, yani bu iki resmin arasına öyle bir kitap koymuştu ki, bu kitap tüm olan biteni özetliyordu adeta. Kitabın yazarı ?Victor Hugo?, adı ise ?Sefiller?di.
Gülümseyerek ve şaşırarak dinlediğim bu öykünün anlatıcısının Sunay Akın olduğunu belirtmeliyim. Öykünün ne kadarının doğru olduğunu bilmemekle birlikte, böylesi bir dönemde uygulanan baskının ne ölçüde olduğuna dair ipuçları verdiğini ekleyebilirim.
Aynı dönemle ilgili yazılan onlarca kitap, öykü ve anıdan sadece biri, bu bahsetmiş olduğum anlatı. Eminim, birebir tanıklıktan yola çıkarak oluşturulan anı kitaplarının sayısı da azımsanmayacak kadar çoktur.
İşte bana yıllar önce dinlediğim bu anlatıyı anımsatan ve tarih penceresini birebir yaşayan gözlerle aralayan romanlardan biri de, Marc Levy?nin ?Özgürlük İçin? romanı.

Ölmek için değil, hayatta kalmak için savaşmak?
1940 Eylül ayının ilk günlerinde, Hitler?in ordusu Polonya?yı işgal etmişti. Fransa?nın savaş ilan etmesinden sonra, Hitler ordusu hızla önce Belçika?yı, ardından Mareşal Petain hükümetinin başa geçtiği Fransa?yı ele geçirdi. Mareşal Petain hükümeti umut edilenin aksine yenilgiyi kabul ederek, halkını barbar bir düzene teslim etmiş oldu.
Ülke içinde yaşayan yabancılar, Hitler ordusunun ayrımcı politikasına teslim edilirken, sürülen, aşağılanan, toplama kamplarına yollanan insanlar tüm dünyanın seyretmekle yetindiği bir kaosla baş başa bırakılmıştı. Tüm bu olan biteni izlemek yerine süregelen tabloyu bozmaya çalışanların sayısı ise her geçen gün artmaktaydı.
Jeannot ve Claude onlardan sadece ikisiydi. Bu iki Yahudi kardeş, özgürlük mücadelesi veren yaşları on beş ile yirmi arasında olan bir grup gencin içerisine katılmıştı. Anne babaları toplama kamplarına yollanan bu gençler, bir taraftan devam eden işgale son vermeye çalışırken, diğer taraftan hayatta kalmaya çalışmaktaydılar.
Toplumun diğer kısmı ise öylesine tepkisizleşmişti ki, onlar için başlarında bir çatı olması ve huzurlu olmaları kafiydi. Komşuları ne kadar acı çekerse çeksin önemli değildi, yeter ki onlar evlerinde huzur içinde yaşasınlardı. Gözlerini kapamayı, kötü şeyler olmuyormuş gibi yaşamayı yeğliyorlardı. Alçak olduklarından değildi, bazıları için hayatın kendisi bile fazlasıyla ürkütücüydü. İnanılması güç olansa, korku her yanı kaplamışken, yaşamaya, bir şeyler yapmaya devam etmenin ve baharın yeniden geleceğine inanmanın güçlüğüydü. Üstelik en zoru, henüz yaşları yirmi bile olmamış bir grup gencin başkalarının özgürlüğü için kendi hayatlarını feda etmeleriydi. İşte Jeannot ve arkadaşları en zorunu, yani ölmek için değil, hayatta kalmak için savaşmayı seçmişlerdi.

Bu dünyadaki hiçbir şeyin özgürlük kadar değerli olmadığını öğreteceksin onlara?
Ölmekte olan bir özgürlük savaşçısının Jennaot?a söylediği son sözler bunlar. Gerçekleştirdikleri mücadeleyi gelecek nesillerin öğrenebilmesi için, özgürlüğün insanların sevgisini sevdiğini, onu tutsak etmek isteyenlerin elinden her zaman kurtulacağını ve zaferi ona saygı duyanlara kazandıracağını söylemesini, yazmasını istiyor ondan.
Jeannot arkadaşının isteği üzerine yazarak anlatmıyor belki bu mücadeleyi, fakat oğlu Marc Levy?nin anlatmasına yardımcı oluyor. Marc Levy babası Raymond(Jeannot) Levy ve amcası Claudee?un Toulouse?de Marcel Langer FTP-MOI müfrezesinde, direniş gruplarında yaşadıkları bu gerçek hikayeyi, kendisinden uzun yıllar gizlemelerine karşın, bir tesadüf eseri öğrenerek yazıya döküyor. Devlet bakanının uzun yıllar sonra babası ve amcasını ödüllendirmek üzere gelmesi ile tüm gerçeği öğrenen Marc Levy, böylece bildiği tek şey olan büyükanne ve büyükbabasının toplama kampında öldürülmüş olmasından fazlasını öğrenerek, yaşananları romanlaştırıyor. Böylece 2. dünya savaşının kara sayfalarından bir kaçına daha aydınlanma olanağı sağlıyor.

Yazan: Canan Koçak

Kitabın Künyesi
Özgürlük İçin
Marc Levy
Çeviren: Ayça Sezen
Can Yayınları / Roman Dizisi
Baskı Tarihi: Haziran 2009
324 sayfa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir