“Barbarları Beklerken” – Sadık Güvenç

“Hiçbir şey hayal edebileceklerimizden kötü olamaz.”

Asıl barbar kim?
İşgalci mi barbar, işgal edilen topraklarda eskiden beri yaşamakta olan halklar mı?
Sözde uygarlık götürme adına insanların yaşama biçimine, geleneğine, kültürüne, toprağına, suyuna, balığına, ağacına, evine barkına, karısına, kızına el koyan “uygar” sayılıyor da; bu yer benim, bu ağaç, bu su, bu yaşam benim diyen “barbar” oluyor.

Güney Afrikalı yazar J. M. Coetzee, bu romanında dünyanın herhangi bir yerindeki hayali bir imparatorlukta olabilecek olayları anlatıyor. Bu hayali imparatorluğun sınırındaki bir kasabanın yöneticisi bir sulh hâkiminin bakışından aktarılıyor olaylar.

Hakim, rahatına düşkün olduğu kadar uçkuruna da düşkündür. Sakin bir yaşam sürmektedir. Kasaba halkından toplanan vergiler, oradaki yönetici ve askerlerin iyi yaşamasına yetmektedir.

Karakola hırsızlık suçlamasıyla getirilen üç kişiden biri sorgu sırasında işkencede ölür. Bu ölümden korkan zanlılardan biri olan çocuk, karakol komutanının istediği şekilde konuşur ve “barbarların isyan hazırlığı içinde olduğunu” söyler.

Albay Joll, istediği bilgiye böylece ulaşınca devletin bekası adına hazırlıklara başlar. Ayaklanma hazırlığı yapan barbarları gafil avlamaktır amacı. Yörenin yoksul balıkçıları için zor günler başlar. Albay yakaladığı herkesi işkenceden geçirmekte ve ayaklanmayı önlemeye çalışmaktadır. Tutsaklara karşı uygulanan insanlık dışı davranışlardan tiksinen Hakim, görevi ve kişiliği arasında bocalamakta, bu olanlara karşı çıkmaktadır. Bir yandan da Albay’ın imalı yaklaşımlarından ürkmektedir.

Hakim, işkence gören, tacize uğrayan bir dilenci kızı korumasına alır. Kız, korkudan görme yeteneğini büyük oranda kaybetmiştir. Şaşı bakmaktadır. Hakim, kıza iyi davranır, onun ruh sağlığının düzelmesine yardımcı olur. Aralarında ruhsal yakınlık gelişir. Bir süre sonra Hakim, kızı ailesine teslim etmek için göçebe halkın peşine düşer. Zor koşullarda yolculuk edilir. Kızın ailesi bulunur ve kız teslim edilir.

Hakim geri döndüğünde kasabada çok şeyin değiştiğini görür. Barbarlara savaş açılmış, Albay, yönetime el koymuştur. Hakim de Barbarlarla işbirliği yaptığı için vatana ihanet etmiştir ve tutuklanır.

Albay Joll, Hakim’e işkence yaptırır. Onu halkın gözünde küçük düşürmek için elinden geleni yapar.
Kasabada bir sürü olay yaşanmakta ve her türlü hırsızlık, adam öldürme, çapulculuk “barbarlara” mal edilmektedir. Beklenen barbarlar ortaya çıkmamaktadır.

Romanda sömürgeci yönetimler eleştirilmektedir.
Albay Joll, otoriteyi temsil etmektedir. Otorite, kendi varlığını hissettirmek için hayali düşman yaratmaya her zaman muhtaçtır. Romandaki hayali düşman “barbarlar” yöre halkıdır. Bir türlü beklenen ayaklanmayı gerçekleştirmemektedirler. Onlar göçebe, avcı, hayvancılıkla geçinen yerli halktır. Albay Joll gibilere göre onlar olmamalıdır, ölseler gerektir.

Sulh Hakimi, görevi ile insanlığı arasında gel gitler yaşayan ve bu kadar orantısız güce dur diyemeyen devlet edamıdır. Yaşadıkları, yeri geldiğinde yanlışa yanlış diyebilecek konuma gelmesi için iyi bir ders olmuştur ona. İşkence gördükçe “barbarların” insani yönünü keşfetmiştir. Sonunda işe yaramaz bir meczup edilmiştir otorite eliyle.

Dünyanın her yerinde işkence, otoritenin kendini koruması için uygulanan aşağılık, insanlık dışı bir eylemdir. İçinde sevgi kırıntısı barındıramayan zorbaların yapabileceği bir şeydir işkence.
2003 yılı Nobel Edebiyat ödülü sahibi John Maxwell Coetzee’nin 1980’de yayımlanan romanı Barbarları Beklerken, 211 sayfa, Can Yayınları, Dost Körpe çevirisi, 3. basımı 2012.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir