“Başına Gelecekleri Biliyordu” adlı öykü – Nuray Bayındır

Osmanbey?de bulunan ünlü bir kitabevinin kapısının önüne gelmişti. Kalbi küt, küt çarpıyordu. Hayatında ilk kez yalan söyleyecekti acaba yüzüm kızarır, sesim titrer mi? diye düşündü. Heyecanı daha da arttı. O gün bir arkadaşından öğrenmişti. Falanca kitap evi, kitabevinde çalışacak eleman arıyordu. Bu iş biçilmiş kaftandı onun için. Bir yıldır Boğazdaki üniversite ile bağlantısını kesmiş beş arkadaşı ile birlikte tuttukları bir evde kalıyordu. Evet kendisini işe alırlarsa hem komün yaşamına ekonomik katkıda bulunabilecek hem de arkadaşları ile bağlantıyı rahatlıkla yerine getirebilecekti. Böyle bir iş için üniversite tahsilinin çok fazla olduğunu düşündü. Orta okul mezunu olduğunu, ingilizceyi kendi çabası ile öğrendiğini söyleyecekti. Kapıyı kitabevinin sahibi yaşlı bir adam açtı. Gönül heyecanını yenmeğe çalışarak bir çırpıda geliş nedenini anlattı. Bu sabah da telefon edip randevu almıştı. Yaşlı adam nazikçe içeri buyur etti kendisini. Nedense bu yumuşak yüzlü üzgün bakışlı insana birden kanı kaynamıştı. İçinden bir ses ??hiç merak etme sen, bu işe alındın bile?? dedi. Gerçekten de öyle oldu. Formalite bazı kağıtları doldurduktan sonra ertesi gün işe başlayabileceğini fakat önce oğluyla konuşması gerektiğini söylemişti yaşlı adam. Sonunda istediği olmuş, kitabevinde kasiyer olarak hemen işe başlamıştı. Kitapları çok seviyordu. Her sabah Beyoğlu?ndaki kitabevini kendisi açıyordu. Haftada iki gün tüm kitapların tozunu alıyor, rafları diziyordu. Patronu üst kata bakıyordu. O da babası gibi kültürlü bir insandı. Saygılı ve güler yüzlüydü kendisine karşı. Astroloji ile ilgiliydi. Yıldız falını da iyi bilirdi. ??Bir gün de senin falına bakarız ?? demişti ama o gün gelmedi. İşten ayrıldığı günü çok iyi hatırlıyordu. Fikret bey daha bir gün önce kitabevini kendisine teslim ederek karısıyla Kanada?ya bir haftalığına tatile çıkmayı düşündüğünü söylemişti. Hastaneye yatması gerekiyordu Gönül’ün. Tedavisi uzun sürecekti, en iyisi kendisinin yerine başka birini bulmalarıydı. Fikret Bey?in yüzünde her zamankinden farklı bir hayret ifadesi aradı, bulamadı. Sanki onun kendisine aniden söylediği işten ayrılma kararını önceden biliyormuş gibi sükunetle karşılamıştı. Ancak üzülmüştü gidişine tabi. Kendisine alışmıştı. Ayrıldığı gün hastalığı ile ilgili mavi kaplı kalın bir kitap hediye etmişti Fikret Bey ve sanki çok önemli bir kişiyle konuşur gibi konuşmuştu kendisiyle. O anı hiç unutmadı. Evet onun yüzünde de sürekli hüzünlü bir ifade vardı. Hep ileriye bakardı konuşurken aynı babası gibi. Gönül bunu çok sonradan fark etti. Kitabevinde çalışırken arkadaşlarının ara sıra gelerek gizliden kitap yürütmelerini görmezlikten geliyor ama için için bunun pek hoş bir davranış olmadığını düşünüyordu. Gurupta bu durumu eleştiri konusu yapsa dışlanacağından korkuyordu. Zaten son zamanlarda kan şekerindeki dengesizlik nedeniyle sık sık içine girdiği bunalımlar yüzünden kendisine iyiden iyiye hasta muamelesi yapmaya başlamışlardı. Müşterinin olmadığı zamanlarda kitap okurdu bol bol. Bir gün Fikret bey?in bir tarafa ayırdığı kitapları dükkanın ortasında boylu boyunca uzanan tezgaha dizerken eline kalınca bir Burçlar kitabı ilişti. Burçlara oldum olası merakı vardı. Hemen Kova burcunun olduğu sayfaları açtı. Olacak şey değildi. Kendisinden bahsediliyordu. Gelecekte başına gelecekler tek, tek yazılıydı bu kitapta. Okuduklarına inanamıyor ama okumaktan da kendini alamıyordu. Gittikçe daha dikkatli okudu ve okuduklarını kafasına kazıdı. Kova burcuna ait sayfalar henüz bitmemişti. Müşteriler gelmeye başladı. Kitabı hemen yerine koydu. ??Yarın vaktim olursa devam ederim??dedi kendi kendine. O gece gözüne uyku girmemişti. Ertesi gün ilk fırsatta burçlar kitabını koyduğu rafta aradı. Bulamadı. Tezgahta da yoktu. Hayır satmamıştı bundan emindi. Peki nereye gitmişti bu kitap? Hayaletlere inanmazdı ama bu kadarı da fazla oluyordu. ??Belki Fikret bey almış olabilir?? dedi içinden ve bir daha da aramadı. Zaten kısa bir süre sonra da kitapçıdan bir daha dönmemek üzere ayrıldı.

Kendisine delirdi demesinler diye kimseye söylememişti okuduklarını. Pardon, sadece birine söyledi. Sonradan hayat arkadaşı olacağını yine bir başka inanılmaz tarzda bildiği ama o zaman bunu aklına bile getirmeden söylediği İsmet?ti sırrına ortak olan. İsmet okuldan sınıf arkadaşıydı. Bir yıl önceydi. Yine aynı sınıftan kendisinin en yakın kız arkadaşına duygusal eğiliminin olduğunu tahmin ettiği kantinde birlikte otururlarken ayaklarını kokusuna dayanamadığı bu insana karşı içinde nedenini o sıralar hiç bilmediği tarifsiz bir öfke duyuyordu. Bir ara okulun revirindeydi. Revir iki katlıydı ve zemin katının okul meydanına bakan küçük pencereleri vardı. Başını gayri ihtiyarı yukarı kaldırmış, tesadüfen oradan geçen İsmeti görmüştü. İşte tam o sırada kafasında tiz bir erkek sesi ?sen bu adamla evleneceksin? dedi. O an kalbinin tam ortasında korkuyla karışık ince bir sızı hissetti. Tabii ki o bu olaya anlam verememiş mümkün olduğunca unutmaya ve gaipten gelen bu sesi beyninden hemen silmeye çalışmıştı. İşte böyle gariplikler oluyordu sık, sık. Başına gelecekleri önceden biliyordu ama olacakların ne rotasını değiştirebiliyor, ne de olacakları engelleyebiliyordu. Sadece biliyordu. ??Belki bu söylediklerime deli saçması diyeceksiniz ama, inanın ki hepsi doğru??dedi Gönül. Evet, burçlar kitabında okudukları da bir bir çıkmıştı. Eksiksiz. Otuz yılda önceden yaşayacağını bildiği olayları tek, tek yaşadı. Yurt dışına çıkacağı ve siyasal bir ortamda bulunacağı belirtilmişti. Doksanlı yılların sonlarına doğru siyasal, sosyal yaşamının doruk noktasına çıkacağı, tanınacağı, bu arada bir Uzakdoğu ülkesine gideceği yazılıydı. Güzel bir kızının olacağı ve onun sorunlarına çok üzüleceğini biliyordu artık. Kendisinin sevdikleriyle kendisini sevenlerin hayat boyu çok acı çekecekleri de ayrıca yer alıyordu okuduğu sayfalarda. Mutlu olmayacaktı, ufak tefek mutluluklarla idare edecekti. Hiçbir zaman zengin olmayacak ama parasız da kalmayacaktı. Daha bunun gibi pek çok olacaklar dizisi. Hemen, hemen hepsi gerçekleşmişti otuz yıl içinde. İsmet tanığıydı. Yaşayacaklarını yaşamadan önce İsmetle yaşam birliği kurduğunda ona anlatmıştı. O inanmak istemese bile söylediklerinin doğru olduğunu biliyordu ya bu ona yeterdi. Birkaç gelişme daha vardı yaşanacak. Bir de kızıyla ilgili olanı onu fazlasıyla ilgilendiriyordu. O kızının mutlu olmasını istiyordu. Kendi bilincini özgür kılarak özgür ve mutlu bir yaşamı olsun tek dileği oydu.

Nuray Bayındır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir