Belinski Ve Aydın Sorumluluğu / Ali Ziya Çamur

Dünya düşün ve edebiyat tarihine baktığımızda önemli, unutulmaz yazılar vardır. Her dönemde insanlığın gelişimine ve onuruna ışık tutan yazılar. Yazarının ölümü üstünden uzun yıllar geçse de yazıldıkları kişiler var oldukça, bu yazılar da hep var olacak, okunacak, ışık saçmayı sürdürecektir. İşte böylesine önemli ve ölmez yazılardan biri de Rus eleştirmen ve düşünür Belinski?nin gene ünlü Rus roman ve öykü yazarı Gogol?a yazdığı mektuptur. Bu mektup, düşün ve edebiyat alanında sorumlu eleştirmenliğin ötesinde aydın olmanın da gereklerini vurgulayan önemli bir metindir.
Vissarion Grigoryeviç Belinski, 1811?1848 yılları arasında yaşamış, Rus eleştirisinin, sosyalist gerçekçi estetiğin temellerini atmış yazar ve düşünürdür. Edebiyatta gerçekçilik, halka bağlılık, demokratik düşünce, toplumsal ilerleme ve edebiyatın bilinçlendirici, aydınlatıcı rolü üstüne eleştirel gerçekçi ve devrimci sanat anlayışını getirmiştir. Bu görüşleriyle, Nekrasov, Herzen, Gonçarov, Turgenyev, Saltıkov-Sçedrin, Dostoyevski gibi genç yetenekli yazarların çevresinde bir araya geldikleri ?Doğallık Okulu?nun kuramsal temellerini atmıştır. Gerek Rus Edebiyatı (Puşkin, Gogol), gerekse Batı Avrupa Edebiyatı (Goethe, Schiller, Hoffman) üstüne incelemeleriyle ve devrimci edebiyatın en önemli siyasal-sanatsal bildirgesi sayılan ?Gogol?e Mektup?uyla, döneminin edebiyat ve sanat anlayışına damgasını vurmuştur. Edebiyat tarihini ve edebiyatın insan üzerindeki etkilerini çok iyi bilen Belinski, eleştirilerinde asla kişiselliğe kaçmamış, yapıtı yaratanın kişiselliğiyle öne çıkarmadan hep yazılan yapıt üzerinde durmuştur.

Lenin, onun edebiyat ve düşün yaşamına getirdiği ve savunduğu olguları şöyle açıklıyor: ?Toprak köleliği döneminde soyluların özgürlük hareketimizden bu aydınlar tarafından tamamen silinip atılmasının öncülüğünü V. Belinski yaptı. Belinski?nin edebî etkinliğini geniş planda yansıtan o ünlü, ?Gogol?e Mektup? adlı yazı, illegal demokrat basının değerinden ve güncelliğinden hiçbir şey yitirmeyen eserlerinden biri oldu.? [1]

Belinski, sansür ve sürgün tehdidi altında sürdürdüğü yaşamı boyunca yazdıklarıyla Rus düşünce ve edebiyat tarihinin köşe taşlarından birini oluşturmuştur. Çarlık ve ortodoksluk kurumlarının yarattığı karanlık sularda el yordamı ile ilerleyen Rus Edebiyatının ayaklarının yere basmasını sağlayarak eleştirisiz, sağlıksız çarpık gelişmesini önlemiştir. Her yazdığı dergide dergi sahipleri zenginleşirken, o veremin tehdit ettiği yoksul bir yaşam sürdürür. Dostları onu Mayıs 1847?de Salzburnn kaplıcalarına gönderir. İki ay süren bu gezisinde hastalığında belirli bir düzelme olmasa da yeni izlenimler kazanır. Buradaki özgürlüğün kendisine verdiği güçle ?Gogol?e Mektup?u kaleme alır. 1848?de öldüğünde acılarının yanı sıra bu yazıdan dolayı hakkında verilmesi olası zindan ya da Sibirya?ya sürgün cezasından da kurtulur. O dönemde, bırakın mektubun yazarını, okuyanlar, üzerinde bulunduranlar bile ağır cezalara çarptırıldılar. Dostoyevski ?Gogol’a Mektup?u bir toplantıda okur. Bu olay, üzerine toplu tutuklamalar başlar. Dostoyevski de Sibirya?ya sürgün edilir.

Öyleyse bu mektupta neler vardı, neler anlatıyordu düzenin öfkesini üzerine çekecek? Belinski; ?Mektup?, ?Müfettiş?, ?Ölü Canlar?, ?Taras Bulba? başyapıtlarının yazarının, bu yapıtlarındaki gerçekçiliğine ve dünya görüşlerine sırt çevirerek Ortodoksluğu ve çarlık düzenini aklamaya giriştiği ?Dostlarla Mektuplaşmalardan Seçmeler? adlı kitabının yayınlanması üzerine yazmıştır bu mektubu. Gogol?un kof inançların gölgesinde ?saraya sığınmak amacıyla yazdığı söylenen? insan akıl ve onuruna aykırı, dinsel çıkarsamalar ve dogmatizme övgülerle dolu kitabına duyduğu öfke ve uyarılar vardır bu mektupta. Bir yandan Gogol?un saptamalarındaki çürüklüğü ortaya çıkarırken, diğer yandan bu umut veren yazarın sapıncına duyduğu üzüntü vardır. Gogol yapıtında, Ortodoks kilisesini ve papazları yüceltir, halkı küçümser, onların cahil bırakılmasının gerekliliğini savunur, dinin yaşamın her alanına girmesi gerektiğini belirtir. Bu arada sık sık çarlık yönetimine de övgüler düzer.

Görüldüğü üzere Gogol, düşünsel ve ahlâki açıdan bir sapma içindedir. Geçmişte yapıtlarıyla haklı bir ün kazanan yazar, bu ününü geliştirmek ve başarısını pekiştirecek yeni yapıtlar üretmek yerine ?benzerine günümüzde de sıkça rastladığımız? kolay bir yola sapar. Çarlığa ve din erkine övgüler düzerek saraya öğretmen olarak yerleşme yani ?köşeyi dönme? heves ve amacına kapılır. Kendisine bu çevrelerden yönelen pembe köpüklü övgüler, ayaklarını yerden keser, edebiyatın gerçekliğinden koparak mistisizmin karanlığına dalar.

Bu görünümden sonra ülkemize baktığımızda Gogol?da görülen sapıncın daha yoğununu çağdaş edebiyatımızda görmek olası. Marksizmden mistisizme ya da liberalizme hatta gericiliğe ve şovenizme kayanlar az mıdır? Adlarını saymaya değmez. Ama bu ?dönüş?le ününü ve bankadaki hesabını arttırmış pek çok şair ve yazar var edebiyatımızda. Ancak edebiyatımızda eksik olan şey, Belinski gibi uyarıcı, cesur ve gür bir sesin olmayışıdır. Postmodernizmle birlikte ideolojisine kavuşan kültür emperyalizmi dünyada ve ülkemizde değer öğütürken; az mı parıltılı yazar ve şairimiz holding ve banka destekli yazarlıkla boyut değiştirme hevesine kapılıp gitmiştir? Edebiyatımızda eleştirmen var mı yok mu tartışmaları sürüp giderken, işte bu noktada Belinski boyutlu bir eleştirmenin eksikliğinin edebiyatımıza egemen olduğunu görmekteyiz.

Belinski, bu kitaptan dolayı duyduğu öfke ve üzüntüyü şöyle anlatır:
?Kitabınızın bütün soylu yüreklerde nasıl bir öfke yarattığını da yayınlanır yayınlanmaz düşmanlarınızın nasıl vahşi sevinç çığlıklarıyla karşılandığını da size anlatabilmem olanaksız. (…) Herkes kitabınızı dünyevi hedeflere semavi yollarla ulaşmak için başvurulmuş kurnazca, ama biraz aşırı kurnazca bir düzen olarak nitelemişse bunun tek suçlusu sizsiniz.?[2]

Belinski, mektupta Gogol?un düşün yapısındaki sapıncı ortaya koyarken, savunduklarının da yanlışlığını, çürüklüğünü belgeleyerek anlatır:
?Siz o güzel uzaklığınızda Rusya?ya tümüyle yabancı kalarak kendi içinizde, kendi dünyanızda ya da sizinle aynı kafadaki insanların çevresinde tekdüzelik içinde yaşıyorsunuz. Bu bakımdan şunun farkında değilsiniz: Rusya, kurtuluşunu mistisizmde, asketizmde[3], pietizmde[4] değil, uygarlığın ilerlemesinde, eğitimde, insanseverlikte görüyor. Ona gerekli olan şey, vaazlar değil (yeterince vaaz dinledi!), dualar değil(çok dua yineledi bunca zamandır!); ona gerekli olan şey yüzyıllardır çamurlar, gübreler içinde yitip gitmiş olan insan onurunun uyandırılmasıdır. Ona gerekli olan şey, kilise öğretisiyle değil, sağduyu ve hakbilirlikle uyum içinde olan hukukun ve yasaların uyandırılması ve bunların olabildiğince katı bir biçimde uygulanmasıdır. Rusya?da bugün bunlar yok. Bunların yerine korkunç başka şeyler var. Ülkemizde insanlar insan alıp satıyor, yani insan ticareti yapıyorlar. Bunu yaparken de Amerika?nın büyük tarımsal işletme sahiplerinin, zencilerin insan olmadığı şeklindeki kurnaz gerekçelerine benzer bir gerekçe ile öne sürmeye gerek görmüyorlar. Ülkemizde insanlar kendi adlarıyla değil, Vanka, Styoşka, Vaska, Palaşka gibi takma adlarla anılıyorlar ve nihayet ülkemizde, kişilik hakları, onurun ve mülkiyetin güvencesi şurda dursun, doğru dürüst bir polis düzeni bile bulunmuyor. Bunun yerine, yalnızca, resmi hırsız ve soyguncuların oluşturdukları büyük şirketler görülüyor. Rusya?nın bugün en can alıcı, en güncel, en ulusal sorunları: köleliğin kaldırılması, cezaların kaldırılması ve hiç değilse var olan yasaların elden geldiğince eksiksiz biçimde uygulanmasının sağlanmasıdır?

Gogol?un geçmişte yazdığı yapıtlara hayranlığını da dile getirmekten çekinmeyen Belinski, son kitabıyla duyduğu hayal kırıklığını haykırır:
?Oysa bu sırada, derin bir gerçekçilik ve olağanüstü bir sanatsallıkla Rusya?nın bilinçlenmesine müthiş bir şekilde katkısı olmuş, Rusya?ya kendini adeta aynada görme imkânını sağlamış yüce yazarımız ne yapıyor? Barbar toprak ağalarına, ?pis suratlı? köylülerin iliklerini ve kanlarını daha çok sömürmesini İsa ve kilise adına öğütleyen bir kitap yazıyor!… Sonra da benden böyle bir şeye öfkelenmememi bekliyor. Canıma kastetmiş olsaydınız bile size duyacağım kin ve öfke, bu utanç verici kitabınızdan dolayı duyacağım öfkeden daha büyük olamazdı….?

Bir uçurumun kıyısında gördüğü yazarı sert bir tavırla uyarır:
?Ve siz, böylesi görüşlerle dolu kitabınızın, çileli bir içsel hesaplaşmanın ve yüce bir ruhsal aydınlanmanın sonucu olarak ortaya çıktığının kabulünü istiyorsunuz! Olamaz! Siz ya hastasınız ve derhal tedavi edilmeniz gerek, ya da… Bu ?ya da?yı söylemeye cesaret bile edemiyorum….. Kamçı vaizliği, cehalet havariliği, irtica şövalyeliği, aydınlanma düşmanlığı, baskı ve şiddet yöntemlerinin övgücü başılığı…. Ne yapıyorsunuz siz? Nerde durduğunuza bir bakın: uçurumun kıyısındasınız!

Belinski, döneminin put kırıcılarındandır. Yönetim erkini çarla paylaşan
Ortodoksluğun ve din adamlarının çürümüşlüğünü korkusuzca açıklar. Yaşadığı dönem içinde Rus halkının karakter ve kanılarını çok iyi gözlemlemiştir. Gogol?u uyarırken Rus halkının karakteristik bir çözümlemesini de yapar:
?Müfettiş? ve ?Ölü Canlar? ın yazarı olan siz, şu iğrenç Rus ruhban sınıfını, katolik ruhban sınıfıyla karşılaştırılamayacak ölçüde üstün bulup bu kepaze insanlar için övgüler düzerken içten olabilir misiniz? Diyelim ki, katolik din adamlarının bir zamanlar hiç değilse bir şeyler yaptıklarını, bizimkilerinse dünyevî iktidarın uşağı ve kölesi olmaktan başka hiçbir şey yapmadıklarını bilmiyorsunuz; iyi ama Rus halkının din adamlarından nefret ettiğini de bilmiyor musunuz? Size göre, halkımız şu edepsiz fıkraları kimin için anlatıyor? Papazlar, onların karıları, kızları, hatta uşakları için değil mi? Madrabaz, et kafa, cennet öküzü… sözlerini kimin için çıkarmıştır bu halk? Papazlar için değil mi? Rusya?da pisboğazlık, pintilik, yaltaklık, yüzsüzlük denilince bir tek papazlar akla gelmez mi? Ve şimdi siz bütün bunları bilmiyorsunuz öyle mi? Garip doğrusu! Size göre Rus halkı dünyanın en dindar halkı. Katmerli bir yalan bu! Dindarlığın temelini pietizm, aşırı saygı ve tanrı korkusu oluşturur. Rus insanı, tanrının adını kıçını kaşıyarak anar. Suzdal?lı kilise ressamlarının ağzıyla konuşur bizim insanımız: ?Olursa, tanrı beğensin, olmazsa, bilmem nereme kadar!…? Dikkatlice baktığınızda siz de göreceksiniz: doğal olarak ateisttir bu halk. Evet, pek çok kör inancı vardır, ama dinsellik dediniz miydi zerresini bulamazsınız. Kör inançlar, uygarlık alanında kazanılan başarılarla yok olur gider….?

Belinski, mektubun ileri noktalarında eleştirinin dozunu yükselterek Gogol?u aptallık ve dâhilik arasında bir seçim yapmaya zorlar:
?Savunduğunuz düşüncelerin tümü Buraçok[5] ve kardeşi tarafından ellenmemiş konu bırakıncaya dek işlendi, sakız gibi çiğnenip durdu. Onlar, sizin savunduğunuz bu öğretiyi çok daha canlı ve tutarlı biçimde savundular ve işi büyük bir cesaretle sonuna dek götürdüler. Öylesine ki, her şeyi Bizans tanrılarına verdiler ve şeytana bir şey bırakmadılar. Oysa siz ne yârdan, ne serden geçiyor ve çelişkiye düşüyorsunuz. Sözgelimi tutarlı olmak dürüstlülüğünü gösterdiniz mi, Puşkin?i, edebiyatı, tiyatroyu savunuyorsunuz. Hâlbuki bunlar, sizin anlayışınıza göre ruhun kurtuluşuna katkıda bulunmaktan çok, onu yıkıma götürecek şeylerdir. Gogol?le Buraçok?un aynı kafa yapısına sahip oldukları gibi bir düşünceyi kimin aklı alabilir? Rus insanının gözünde aşırı yüksek bir yer edindiğiniz için, şimdi hararetle savunduğunuz düşüncelerinizde samimi olduğunuza insanlarımızın inanması çok zor. Aptallara doğal gelen şey, bir dâhiye de öyle gelmez.?

Ve son noktayı önemli bir uyarıyla koyar Belinski:
?Rus halkıyla yöneticileri arasındaki derin sevgi ve muhabbet bağlarına ilişkin övgüleriniz üzerinde uzun boylu duracak değilim. Şu var ki, bu övgüleriniz, başka bakımlardan size yakın olan insanlarca bile onaylanmadı ve sizi onların bile gözünden düşürdü. Benim kanaatimi soracak olursanız, tanrısal güzelliğini doyasıya seyretmeniz için başımızdaki Çarlık yönetiminin yaptıklarını vicdanınıza havale ediyorum (size huzur vereceği ve çıkar saplayacağı söyleniyor bunun); yalnız o güzel uzaklığınızdan seyrederken gene de ihtiyatı elden bırakmayın: çarlık yakından ne pek öyle güzeldir, ne de tehlikesiz. (….) Ve işte, size bu mektubun son sözleri: kibirli bir boyuneğişle gerçekten yüce yapıtlarınızı yadsıyarak nasıl başınıza büyük bir dert açtıysanız, şimdi de içtenlikli bir boyuneğişle son kitabınızı yadsımalı ve eski yapıtlarınıza benzer yeni yapıtlar yayınlayarak bu ağır günahınızın kefaretini ödemelisiniz.?

Bu sürecin sonunda Gogol?u bekleyen acı bir sondur. Dine daha çok bağlanır ve ?çileci? bir yaşam sürmeye başlar. İçine düştüğü ?çilecilik? ve ?gizemcilik? onun iç dengesindeki erinci alt üst eder. Bu erinci bulmak için Filistin?e, kutsal topraklara ziyarete gider. Bu süreçte üzerinde bir tür ruhsal baskı uyguladığı anlaşılan Matyev Konstantinovski adlı bağnaz bir rahibin etkisi altına girmiştir Gogol. Onun emriyle 24 Şubat 1852’de Ölü Canlar’ın tamamlandığı sanılan ikinci bölümünün el yazmalarını yakarı. On gün sonra da yarı çılgın bir halde ölür.

Döneminde Rus düşün ve edebiyat yaşamında etkin bir rol oynayan Rus sosyal demokrat düşüncesinin öncüsü, büyük bir düşünür ve eleştirmen olan Belinski, hâlâ yapıtlarıyla insanlığı bir deniz feneri gibi aydınlatmaya devam ediyor. Yüz elli yılı aşan düşünceleri, ?değerinden hiçbir şey kaybetmeksizin? bize yazar ve aydın olmanın sorumluluğunu, onurunu öğretiyor.

Ali Ziya Çamur
Alıntı: http://emeginsanati.blogcu.com/belinski-ve-aydin-sorumlulugu-ali-ziya-camur_8422881.html

KAYNAKLAR

[1] Sanat ve Edebiyat,V.İ.. LENİN (çeviri:Bülent Arıbaş)Payel Yayınları,İstanbul,19760
[2] Yazılar, V.G.Belinski, (çeviri:Mazlum Beyhan)Yön Yayınları, İstanbul,1989
[3] Çilecilik ;bu sözcüğün içerdiği çile kelimesi alışık olduğumuz çile çekmek boyutundan farklıdır . Bir yaşam tarzıdır aslında. Bize verilen nimetleri (yemede, içmede, giyimde ve hatta zaman konusunda) çok sınırlı kulanarak yaşamı sürdürmektir. Bir tür nefsi arınmışlığın yaşamıdır.
[4] 17. Yüzyılda protestanlık çerçevesinde ortaya çıkan bir dinî akım. Kilisenin formalizminden uzak duran sade ve içli bir gönül dindarlığı anlayışı.Mistisizmin kişisel bir dindarlık idealini savunan türü.
[5] Stepan Anisimoviç Buraçok (1800-1876) :Dinsel-monarşiyi savunan eleştirmen. Dergisinde Puşkin?e, Gogol?e, Belinski?ye şiddetle saldırmıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir