?Sevmek, sonsuz özgürlüklere bir açılımdır.?*(Bilinç Gezgini)

Baharlar doğanın, insanın yeniden doğumudur. Doğum zorlu, sıkıntılı bir süreçtir. Bu bahar bizleri zorlu ve sıkıntılı bir süreç bekliyor.

Bir yandan Filistin?i düşünüyorum. Arafat?ın taş generallerini düşünüyorum. 40 yıldır savaşım veren taş generalleri. Her sabah yaşama, direnişe yeniden uyanmak. Umuda yeniden uyanmak.

Evet savaşlar devam ediyor. Irak, Afganistan dünyanın kanayan yaraları. Öte yandan emekçilerin, ezilen ulusların üzerine çöreklenen ekonomik krizler? yoksulluk, yoksunluk. Gazetelerin üçüncü sayfaları her gün yeni haberlere gebe. Yok olmaya doğru giden dünya. Küresel ısınma, eriyen buzullar, yakılan ormanlar? Doğa barbar kapitalizmin saldırısı altında. Ama bunlara inat Filistinli bir çocuk bugün yine umuda doğuyor.

21. yüzyıldayız? ?Bilgi çağındayız?. İnsanlık nereye doğru gidiyor. Kaç yüzyıl daha sürecek bu savaşlar. Bu sevgisizlik kaç yüzyıl daha sürecek. İnsanlık sorunları çözüyor mu? çoğaltıyor mu? Sorular? Sorunlar?

Kapitalizm sorunları çözemiyor. Sorunları geçiştiriyor ve yeni sorunlar yaratarak kendini varediyor. İnsanın insanı? Erkeğin kadını sömürdüğü bir sistem sorunları çözemez?

AŞK? YENİ İNSANIN DİLİ

Berrin Taş, ?Kadın ve erkeğin konumlarının? yaşama katılma paylarının eşitlenmediği bir ortamda aşktan sözetmek lüks kaçsa da gereklidir. Yeni bir dünya kurma düşünü ancak aşkla kendini varetme kaygusu güden yeni insanlar gerçekleştirebilir.? (Aşk? Yeni İnsanın Dili)

Yeni bir dünya düşleyenler öncelikle kendilerini ve aşklarını yeni baştan kurgulamalıdır. Sistem aşk kavramının içini boşalttı. Sistem aşkı yalnızca cinselliğe indirgedi. Oysa aşk, insanın kendini yeniden var etmesidir. Eşitlikçi bir toplum için bu aşkta kadın ve erkeğin konumu da eşitlenmelidir. Günümüz aşktan söz etme günüdür. Çünkü yaratacağımız aşk, yol arkadaşlığı olacak? yeni bir dünya düşü olacak.

Berrin Taş?ın aşk anlayışı, soran sorgulayan bir anlayıştır. Aşk, iki insan arasında sürekli bir gelişim ve dönüşümdür. Aşk iki insanın kendilerine ıssız, sessiz, sakin adacıklar yaratması değildir. Aşkın insanı harekete geçiren ve dönüştüren gücü vardır. Aşk yıkılması gerekeni yıkar? yakar. Yaratılması gerekeni yaratır. Aşk yıkan, yeni baştan kurgulayan bir özgürlük hareketidir.

?Kayıtsız şartsız kendini verme öyle güçlü duygular yaratır ki? zaten orda karşılık görmemekten söz edilemez. Kayıtsız? şartsızlık kesinlikle teslimiyet değildir? ancak kayıtsız şartsız bağlananlar başkaldırma hakkını ellerinde bulundururlar?bu yüzden dikbaşlıdır aşk. Kişi kime kayıtsız şartsız bağlanacağını bilir? çünkü bilinçli bir seçimdir aşk.? (Aşk? Yeni İnsanın Dili) Berrin Taş aşkın dikbaşlı ve bilinçli bir seçim olduğunu söyler. Çünkü sistemin bilinci ne başkaldırabilir ne de seçim yaptırabilir. Sistemin kendi içinde yarattığı modeller vardır. ?İyi kadın? modeli ?iyi erkek? modeli? bunlarla beraber ?evlenilecek kadın modeli?, ?evlenilecek erkek modeli?? Aşk bu modelleri aşmaktır. Bu modelleri aşamayanlar değil dünyayı kendilerini bile değiştiremezler.

Berrin Taş ile devam edelim. ?Ben aşkı bilmiyorum. Belki bu yüzden aşk üzerine denemeler yazdım. Aşk öğrenilen bir etkinliktir. Ben hep yönlendiren? ya da yöneten değil? öğrenen bir insan olmayı seçtim.? (Aşk? Yeni İnsanın Dili) Öğrenen olmayı seçmek. Herkesin her şeyi bildiği bir ortamda öğrenmeyi seçtiğini söylemek. Ne yönetmek ne de yönlendirilmek. Çünkü aşk insana insan olmayı öğretir. Aşka bir tanım getirmiyor Berrin Taş. Aşk şudur yada budur demiyor. Aşk öğrenilen bir etkinliktir. Herkes kendi aşk sürecini kendisi öğrenebilir. Berrin Taş deneyimlerini aktaran bir yol arkadaşıdır.

AŞK KAVGADIR

Kenti bugüne değin bir çok şair ele almıştır. Kente bakış o şairin yaşama bakışıyla birebir ilintilidir. Kent kimi şairlerde kaçıştır. Romantik bir kaçıştır. Eskiye özlemdir? kimi şairlerdeyse yaşam kavgasının? sınıf savaşımının verildiği mekandır. Sorunu yalnız kentte görmek yerine, kenti kimin yaşanılır yada yaşanılmaz bir duruma getirdiğini şair göstermelidir. Salt sorunu kentte gören bakış, eksik bir bakıştır. Berrin Taş?ta kent izleğini irdeleyelim?

?Dün gece uyuyamadım/bir kenti ağlıyorum/ gözlerimde kaçgun görüntüleri/ / dilini yitiren kent/ söyle/ bir yaşamı güzellemeyi/ sana kim yasakladı/ / şiirlerden yaşama taşınmış insanı arıyordum/ sen insanı tıkanan yollara?/ akmayan sulara gizledin/ bir çocuk babasını öldürdü/ bir kadın bedenini/ bir adam böbreğini sattı/ söyle? kocamış kent/ düşlerimi nereye bıraktın/ / sevgilim?/ bu kent beni hırpalıyor/bir gün?/ / söyle?/ dilini yitiren kent/ sana konuşmayı öğretirsem/ düşlerimi kapatan örtüyü kaldıracak mısın/ /insana gülecekmisin.? (Bir Kenti Ağlıyorum)

Kocamış kent? dilini yitiren kent? İstanbul. Milyonların yaşadığı kent. Kenti kaçgun görüntüler kaplar. Umutlar körelir. Kocayan yalnızca kent değildir, insanı pazara çıkaran kapitalizmdir. Bu şiir kentin pazara çıkarılmasına karşı bir başkaldırı şiiridir. Şair kenti kimin yaşanılmaz duruma getirdiği gösterir. İnsanı pazarda metalaştıran kapitalizmindir.

Berrin Taş?ın kenti, gazetelerin üçüncü sayfa kenti değil, insana gülümseyen kenttir. Şair dilini yitiren kente konuşmayı öğretmekle yükümlüdür. İnsanlara sorunun kaynağını göstermelidir. Kent şairiyle güzelleşir.

Bir Kenti Ağlıyorum kitabı bir başkaldırı eseridir. ??/sen şair/ kalkış/ zamanıdır ateşe gül dikmenin? (Şair). Karamsar bir dönem yaşansa da ateşe gül dikmesini bilir şair. Ateş tüm karamsarlıkların yakılmasıdır. Gül ise büyütülen umuttur. Umudunu yitirmez. ??/ Hayır ağlamayacağım/ tırnaklarınız içimi acıttığında/ size neler yapabileceğinizi göstermek için / doğdum ben/ sabahın serinliğinde bekliyorum/ ne denli çirkinleşebileceğinizi anlamak isterken/ belki bir güzellik umuyorum.? Bir güzellik umududur şairi ayakta tutan. Şair umut taşıyıcısıdır. Kimileyin elinde taşır ateşi? kimileyin ateşi yakar? kimileyin de ateşte yanandır.

?Ağlamaktan yoruldum/ gözyaşlarımın yararı olmadı/ kanı? vahşeti? açlığı yıkayamadım yeryüzünden/ kuşanıp en acımasız sözcükleri/ gitmek istiyorum/ güneşin doğduğu kente.? (Yol Bizi Çağırıyor) Kentin sorunlarını çözememek? Şair sorun nereden kaynaklanır onu gösterir. Kanın? vahşetin? açlığın kaynağı nedir? Şairin gidişi bir kaçış değildir, bir özlemdir. Güneşin doğduğu kente bir özlem. Açlığın, vahşetin olmadığını bir seçenek arayışıdır bu gidiş. Şairin, güneşin doğduğu kente gidişi bir kıvılcımdır. İnsanları harekete geçiren bir kıvılcım. Şairin ?gitmek istiyorum? deyişi, eylem başlangıcıdır. Durağandan harekete, edilgenlikten etkinliğe geçiştir. Şair eylemle varolur.

Aşk, idealist şairler de korunaklar içinde? sorunsuzdur. Sevgili kusursuzdur? her şey yolundadır. Gerçekçi şair de ise aşk, öyle tıkır tıkır işleyen bir saat gibi değildir. Aşk sorunludur. Bu sorunlar yokmuş gibi davranılmaz, sorunlar dile gelir. Çözüm aranır. ??/acır ellerim/ bırakmaz kök saldığı topraklar/ tutar gövdemi/ ya tut ellerimi/ dağla denizi buluşturalım/ ya da nasırlaşmış yüreğini al git/ pusu kurduğun ormanına/ orda acıman gerekmez bir kadına? (Pleplerin Çocuğu). Kadın etkindir? aşkın öznesidir. Korkmaz. Sorgular aşkını sevgilisini. Kadın acınan değildir artık. Ya tut ellerimi? ya da nasırlaşmış yüreğini al git, diyecek güçtedir. Dağ ile denizin zorlu birlikteliğidir aşk.

??/üzülme?/ yeniden yaşatırız yıkıntılardan/ ateşi? harı ve külü/ sesin ve sessizliğin/ kendini sınadığı/ yürümenin ya da dönmenin/ çekiştiği o yer/ birbirimizi ve insanı/ yeniden buluruz.?(Benim Biricik İnsanım) Aşk, yeniden varoluştur. Yıkıntılar içinde ayağa kalkıştır. Kendini ve insanı arama savaşımı. Aşk, iki bireyden çıkan insana giden yoldur. Aşk, toplumsal bir yürüyüştür. Aşkın bir kolunda sevgili, öbür kolunda gelecek düşü vardır. Aşk bunlardan birini yitirirse tökezler. Yere düşer. Aşk, geleceğe yürüyüştür, ama zorlu bir yürüyüştür.

??/ dinle/ dünya kanıyor/ kanıyor aşk/ çırpınan soluğun yaralanmış şarkıları/ konuşturamaz / aşkı koru/ bilmelisin/ aşk kavgadır/ kavgadır barış? (Barış Aşktır) Aşk dünya ile iç içedir. Bu yüzden aşk kavgadır. Hem kendisi için, hem de dünya için kavga.

Kimin Şairi

Her şairin şiirini beslediği bir kaynak vardır. Bunu ister kendisi dile getirsin isterse dile getirmesin, şiir her şeyi söyler. Berrin Taş açık yüreklilikle kimin şiirini yazacağını söyler; ??/ ben bataklığın şarkısını söyleyeceğim/yüzüne sinek konan çocukların şarkısını/ düşlerinde bebeklerle oynayan çocukların/?/ben köprü altlarının şarkısını söyleyeceğim/ on birinde evden kaçan/ on beşinde çöplükte ölen çocukların/?/ben çatısı akmayan bir ev düşleyen/ Ayşe?nin şarkısını söyleyeceğim/ utanmayı unutmamış insanların şarkısını/ açlığın? susuzluğun? sefaletin şarkısını?? (Direnmenin Şarkısı) Bölümler aldığımız Direnmenin Şarkısı şiirinde Berrin Taş seçimi yapar. Şiirlerini ezilenler? çocuklar? Ayşeler? utanmayı unutmayan insanlar için yazar. Görmek istediği yeri, görülmesini istediği yeri yazar. Berrin Taş?ın şiiri sokaktan beslenir. Sesi sokağa yansır.

Sokak tüm sınıfların karşılaştığı yerdir. Varsılların da, yoksulların da sokakları vardır. Berrin Taş?ın şiiri sokaktan beslenir demiştik. Eksik söyledik. Berrin Taş?ın şiiri yoksulların sokaklarından beslenir. Bu bir seçimdir. Şair durmaksızın seçim yapmaz zorundadır.

Berrin Taş?ın sesi, Cumartesi Anneleri?nin sesine karışır. ??/Bir gün habersiz kayboluverdin/ ürkütmüştün ekmeğine göz dikenleri/ seni sokaklarda aradık/ kaldırım taşlarına sorduk/ seni dağlarda?/ seni ormanlarda/ seni kır çiçeklerinde aradık/? (Hasan Ocak?ın Anısına)

ŞAİR ? İNSANLIĞIN YÜKÜNÜ TAŞIYAN HAMAL

İnsanın ayağa kalkışı? mağaradan gün yüzüne çıkışı? alet yapma süreci? konuşması? yerleşik hayata geçişi?yazıyı buluşu? bilimin, felsefenin, sanatın gelişme süreci? heyecanlandırır insanı? Şair, bu insani birikimlerin bir ürünüdür. İnsanın gelişim sürecini içselleştirendir. İnsan nereden nereye geldi ve nereye gidecektir. Şair, heyecanını insanlığın birikimine borçludur. Bu borç onun karamsarlığını engeller. Şair, tarih boyunca umudu sırtlayan olmuştur. Şair hamaldır. Yükü ağırdır. İnsanlık birikimini sırtlar. Gün ne kadar karamsar olursa olsun, şair dikelir.

??/ güçlü bir ses var/ kanayan sularda/ çığlığım/ karanfillerle buluşacak? (Karanfil Buluşması) Karanfil, Berrin Taş?ın şiirde gelecektir. Umuttur. İnsanlığın buluşma yeridir. ??/ Sivas?ta/ Galatasaray?da/ insan elinin değdiği her yerde/ karanfile ağlıyorum/ sevgilinin elinde umuda dönüşen gülümsemeye? (Karanfil Ağlıyor) Sivas ile Galatasaray? Biri yangında katledilen insanların yarasıdır. Öteki kaybettirilen insanların yarasıdır. Ağlayan karanfil, bizim insan yanımızdır.

?Sönmüş kül değil/ fırtınalarım/ hadi gel/ uğultuya bir ateş ver/ dinlensin yorgun bedenim/ / bir ateş ver/ yansın tutuşsun/ köhnemiş ne varsa/ / hadi üzüm bağlarına gidelim/ asma yapraklarında hayat var? (Asma Yapraklarına Çağrı) Şiir yakıcıdır. Yıkıcıdır. El verir ateşe. Köhnemiş ne varsa yakar. Ateşin dönüştürücü gücü vardır. Ateş köhnemişlikten asma bahçelerine geçişi sağlayan güçtür. Bu ateş, insanlığın dönüştürücü gücüdür. ??/ insan hep aynı kül/ tarihin alevinde kalan/ o alev ki/ yanar avuçlarında otuzyedi bedelin/ ateşi taşır geleceğe? (Alev Buluşması) Alev, verilen bedeldir. Dünden bugüne, bugünden yarına insanlığın verdiği bedeldir.

Berrin Taş?ın şiirleri insanı sarsar. Düşündürtür. ?Gözlerini gözlerime dikiyor/ her nasılsa öğrenmiş/ bir tutam acıma istiyor/ karnını doyurmak için/ bir yarım sevinç/ yürüyüp gidiyor kocaman adamlar/ bakıp gidiyor/ süzüp gidiyor aklı başında insanlar/ ah? bir tutam sevinç/ kirli avuçlarda saklanıyor/ ağlamak yetmez/ çığlık?? (Dilenci Çocuk) Berrin Taş için sokağı gören, sokağı anlamaya çalışan şair demiştik. Dilenci çocuk? yabancılaşan insanlar? verilmeyen bir tutam sevinç? yabancılaşmayı yok edecek çığlık? yabancılaşan insanın kendisiyle karşılaşmasıdır Dilenci Çocuk şiiri. Şiir, aynadır. İnsana gerçekliğini gösterir. İnsanların görmediği dilenci çocuk değildir. İnsanlar kendilerini görmezler. Gerçekliklerini görmezler. Şiir gerçekliği gösterdiği için sarsıcıdır.

Yine Açlık şiiri, yabancılaşan insanı anlatan bir şiirdir. ?Açlık şiddettir/ karnı tıka basa doyan/ açlara şiddet uyguladığını bilmeyebilir/ bu şiddeti beslediğini unutturamaz?.

Berrin Taş, kadın ile ilgili konuları geçiştirmeyen, kadın sorunun insanlaşma sürecinde önemli bir yer tuttuğunu düşünen bir şairdir. Karanfil Alevleri kitabındaki Kadın Şarkıları bölümü, kadın sorunlarının önemsenmesinin ürünüdür. Berrin Taş, farklı kadın tiplerini yansıtır şiirlerinde? ?Görücü Usulüyle Evlenmiş Bir Yeni Gelin Türküsü? böyle bir şiirdir. Kadın edilgendir. Kadın umutlarıyla beraber erkeğe sunulan bir nesnedir. ? umudun umudun/ tıpkı gelinliğin gibi askıda/ paramparça bakirliğin/ düşlerin ak çarşafta/ / Odalardan taşan kocaman bir dünyaydı düşlerin/ yaşayacaktın çoğalan gülüşlere sarınarak/ seni bir sözcüğün bitimine bıraktılar/ nokta koyar gibi düşlerinin artışına/ /seni bıraktılar/ seni bıraktılar/ / her koşulda tapılacak pahalı oyuncaklardı/ kocan? evin? bebeğin? çeyiz sandığın/ seni başkalarının düşlerine bıraktılar/ kurtarır gibi kendini yaşamanın yükünden/ / seni bıraktılar/seni bıraktılar/ / sunulan bir ödül oldun başka yaşamlara/ seni bilmediğin bir başlangıcın kıyısına bıraktılar? Kadının konumu o toplumun gelişmişliğini gösterir. Kadın sorunlarını ele alan Berrin Taş, topluma işte sen busun der sanki. Sen henüz insanlaşamamışsın. Sen hala erkek egemen bir dünyanın nesnesisin der. Ne zaman görücü usulüyle evlilikler biter? ne zaman kadınlar kendi düşleri yaşarsa, işte biz o zaman insanlaşacağız der şair. Kadın konusu beylik laflarla geçiştirilir hep. Kadın erkek elele diye. Hayır der şair. Beylik laflara yer yok Önce kadınlar kendi düşlerini yaşamalı ve erkeğe sunulan bir nesne olmaktan kurtulmalıdır. Sonra elele. Kadın erkek elele.

Toplumsal değer kadın üzerine çöreklenmiştir. Evliliği kötü gitse de boşanmaz? boşanamaz çoğu kadın. Yaşadığı eve, kocasına, kendisine yabancılaşır. Bu yabancılaşmanın şiirini yazar. ?Yabancılaşan Bir Ev Kadınının Kocasına Bakışı? şiirinde. ?Bakışların ve sözcüklerin/ sıcaklığını duymak istedim ellerinde/ ellerin yoktu/ soluğun yabancı diyarların/ ayrıksı kokusunu getirdi bana/ / Onu görünce/ duvarlara çarpıyorum/ yok ince? geçirgen bir duygu tülü/ içinde neler olup bittiğini göremiyorum/ / ben kimim/ bir başıma kaldım mobilyalar arasında/ yemek kokuları doyurmuyor kimsesiz benliğimi/ akşamları koşturarak sofra kurduğum/ bu adam kim?

Kadın Şarkıları, erkek egemen düşünceye karşı yazılmış şiirlerdir. Alın size erkek egemen düşüncenin yarattığı dünya. Sonuç? kendine yabancılaşan insan? soluksuz kalan insan. Yabancılaşmayı kırmak, erkek egemen düşüncenin kökünü kazıyarak başlar.

CEHENNEM ŞİİRLERİ

Devlet hapishanelerde reform adıyla, f tipi hapishaneler yaptırdı. F tipi hapishaneler tecrit koşullarının alabildiğince ağır uygulandığı hapishanelerdir. Birey hiçleştirilir. Renksiz? zamansız yaşar. Peki devlet neden f tipi hapishane yapma gereği duydu? devletin amacı; toplumun ilerici damarı devrimcileri sindirmekti. Devrimciler bu hapishanelere girmek istemiyordu. Devrimciler eylemler yaptı. Ölüm orucu direnişi başladı. O dönem burjuva basın ve yazarları arkasına alan devlet, f tipi hapishaneleri beş yıldızlı otelmiş gibi gösterdi. Tarih 19 Aralık 2001? ?Hayata Dönüş Operasyonu? adıyla onlarca devrimci katledildi? sakat bırakıldı? devrimciler f tipi hapishanelere gönderildi.

Bu operasyonla hem devrimciler hem de toplum tecrit edildi. Topluma yılgı politikası uygulanmaya başlandı. Bu anlamıyla 19 Aralık yalnızca bir hapishane operasyonu değil toplumsal bir operasyondur. Bir hesaplaşma operasyonudur. Devlet ile devrimcilerin? devlet ile toplumun karşı karşıya geldiği.

Cehennem Şiirleri bu hesaplaşmanın ürünüdür.

Cehennem Şiirleri, operasyondan bir gün önce 18 Aralık?ta, sanat ile sanatçının durumunu anlatarak başlar. ??/ Nicedir/ uyuyordu sanat/ uçuşan sözcüklerle/ bulanık resimler arasında/ silinmiş insan yüzü/?? 18 Aralık?ı resmediyor Berrin Taş. Silinir insan yüzü? insanı yoksayan bir düzen yada düzensizlik?

19 Aralık?ın ateşi her yeri yaktı. Doğru. Ama annelerin yüreğini başka yaktı. Şair annelerin durumunu anlatır. Anneler de kızları oğulları gibi dört duvar arasındadır. ??/ odalar da dolanır Kezban Ana/ nereye baksa duvar/ duvarlar geçit vermez?? Annelerin savaşımı da kendi duvarlarını yıkmaktır.

Anneler kızları, oğulları için günü geceye, geceyi güne katarak yaşarlar. Uyumak yok onlara. Birinin çocuğu artık hepsinindir. ??/ hadi kalk kız uyuma/ kurt kuş uyumuyor bu gece/ bu gece sokaklar bizim/ senin oğlun benim de oğlum/ Zeliha?nın, Şükran?ın, Leyla?nın oğlu/ Emine?nin, Zehra?nın, Hamiyet?in kızı/ hepsi benim çocuğum??

Anneler kendi benlerinden çıkarlar. Her bir biri kendi çocuğu için değil tüm çocuklar için savaşım verirler.

Katliam başlar?

??/ zaman/ uykunun en tatlı saati/ zaman/ sinsiliğin çalar saati/ günler/ 19 Aralık 2000?de durdu/ zaman/ geçip gitmek istiyordu/ bahar dallarına/ buğday tarlalarına/ gelinciklerin oynaştığı/ yağmurun yıkandığı bir dünyaya/ zaman geçip gitmek istiyordu/ / geçit vermedi bir kurşun/ o ilk çığlık/ yere çaldı zamanı/ zaman paramparça?? Günün en sinsi saatinde katledilir devrimciler. Uykunun en tatlı saatinde. Zaman kaçıp gitmek ister sinsiden, sinsilikten. Bahar dallarına, buğday tarlalarına? 19 Aralık 2000 zamanı durdurur. Devlet koruması altındaki insanları katleder. Kimileri için zaman artık hiç ilerlemeyecek? kimileri içinse zaman paramparça olacak ve hiçbir zaman 19 Aralık 2000?den önce ki gibi olmayacak.

??/ zamanın gözleri/ hep aynı yöne bakıyor/ annelerin gözbebeklerindeki/ acıya takılan/ zamanın gözleri/ hep aynı yöne bakıyor/ /zamanın penceresinden/ gözlerime/ bir fotoğraf düşüyor/ kimbilir/ hangi dünya savaşından/ çalınmış görüntüler/ birer birer bugüne düşüyor/ / bu fotoğraf konuşuyor?/ bu fotoğraf konuşuyor.? Bu fotoğraf önce annelerin acısını yansıtıyor. Evet? bir fotoğraf kimbilir hangi dünya savaşından? Bu savaş temiz yüzlü insanlarla, kirli yüzlerin savaşından? bu savaş yaşamı güzellemeye çalışanlarla, yaşamı köreltenlerin savaşı. Bu fotoğraf Şeyh Bedrettin derisi yüzülürken çekildi? Pir Sultan asılırken? bu fotoğraf Vietnam?da çekildi? Filistin?de? Bu fotoğraf ezen ile ezilenin bir kez daha karşı karşıya geldiği fotoğraf? Bu fotoğraf bir katliamın tanığı? bir annenin acısının tanığı?

Aslında ?suçlu? olmayan ama ?yasalara göre suçlu olanlar? devletçe katledildi. Hem de devletin denetimindeki hapishanelerde.

Zeus?un suç işlediği için bir alev topuna dönüştürdüğü İksion?u çıkarır karşımıza Berrin Taş. İksion yaşananlara bir anlam veremez. Şöyle der; ??/İksion/ Thomas Paine?i/ Robespierre?i dinlerken/ ateşli gözyaşları/ alevli tekerleği ıslatıyordu/ kendi kendine söylendi/ keşke? ah keşke / hiç suç işlemeseydim/ suçun ve cezanın bilinmediği/ bir vatanım olsaydı?/?

Suçun ve cezanın olmadığı bir vatan özlemi? insanlığın özlemini İksion?a söyletir Berrin Taş. Mitolojideki İksion kendisiyle hesaplaşarak değişime uğrar. Berrin Taş İksion?u dönüştürmüştür.

Burjuvazi 1789 da iktidara ?özgürlük, adalet, eşitlik? kavramlarıyla geldi. Ama burjuvazi kavramlarının içini boşalttı. Herkes özgürdü? ama parası kadar. Herkese adalet getirdi? ama parası olana daha çok adalet? herkes eşitti? tabi ki parası kadar eşitti.

Burjuva devriminin iki önemli insanı çıkagelir. Thomas Paine? Robespierre?

Thomas Paine, Robespierre seslenir. ??/ Bastille?i yıkarken parçalandı tırnakların/ ?dünyayı değiştirmek için/ otuz namuslu insan arıyordun?/ ama nurdasın şimdi/ bulamadın otuz namuslu insanı?? Bulunamayan otuz namuslu insan? burjuvazinin geldiği yerdir. Burjuvazinin tükenişidir.

Robespierre, Thomas Paine döner. ?? ?dünyanın herhangi bir yerinde/ hapishanelerim boştur/ sokaklarımda dilenci yoktur/ yaşlı insanlar yoksulluk çekmezler/ vergiler ezici değildir/ ben onun saadetinin koruyucusu/ olduğum için insanlık alemi/ benim dostumdur denirse/ işte o zaman o memleket anayasası/ ve hükümeti ile övünebilir? demiştin/ / görüyorsun/ ölüme alkış tutuyoruz/ yaşamak ve yaşatmak yerine/ övünemiyor hiç kimse/ ?insanlık alemi benin dostumdur diye? ?

Burjuvazi ne hapishanesiz ne dilencisiz bir dünya yaratabildi. Hapishaneler doldu taştı. Değil tek tek bireyler, halklar dilenciye çevrildi.

Burjuvazi devrimci niteliğini yitireli beri yıllar oldu. ?İnsanlık alemi benim dostumdur? diyen Thomas Paine?in düşüncesi gerçekleşmedi.

Cehennem Şiirleri için hesaplaşma şiirleri demiştik. Thomas Paine ve Robespierre kişilikleriyle burjuvazi hem kendisiyle hem de ?insanlık alemi? ile hesaplaşıyor.

Yerin derinliklerinden Antigone görünür? Gücün, güçlülünün karşısında eğilmeyen Antigone. ?? Bir yüktür toprak/ vatan ne tek başına toprak ne de evdir, birinin terini akıttığı yer/ ya da ateşin karşısın/ aciz kalan ev değildir./ Ne de boyun eğdiği yerdir/ bunlar değildir insanın/ vatan dediği.? Anneler Antigone?nin çevresine toparlanır. ??Emine ana/ acıdan dirence dönüşmüş/ sesiyle yanıtladı/ /antigone/ yavrum biricik kızım/ daha önce hiç tanımadım seni/ görmedim yüzünü/ / ama duyuyorum şimdi/ vatan hakkında söylediklerini/ anlıyorum/ zamanın dışında yaşadığını/ ölümlülerin henüz kavrayamadığı/ bir başka mevsimde/ sonsuza dek soluk alacağını/ / Antigone/ yavrum biricik kızım/ Elif?im senin mevsimine göçtü/ boyun eğmedi uğursuza?? Emine Ana?nın gözünde Antigone nasıl haklı ve ölümsüz ise kızı Elif?te o kadar haklı ve ölümsüzdür. Böylece tarih ve annelerin gözü önünde Antigone ile Elif boyun eğmedikleri için hak ettikleri yerleri kazanmışlardır.

Karanlıklar içinde İsmene?nin öfkeli sesi duyulur. ??Eğilmeyi büyüklük ölçüsü sayarım ben/ Korkaklar ?örneğin kızkardeşim-/ Eğilmek gücünden yoksundurlar/ Onların büyüklükleri soğuk bir kasılmadır/ Öyleyse nedir o gururları, erdemleri nedir? İsmene?yi annelerin öfkesi susturur. Hamiyet Ana; ? ? Ne diyorsun sen/ gururmuş erdemmiş/ ağzına yakışmıyor bu sözler/ tam üç evladımı/ kurban verdim ben/ senin gibiler/ rahat yaşasın diye bu dünyada/ direnmekte/ yalnız bıraktın kardeşini/ suçluluk duyuyorsun/ bu yüzden/ eğilmeyi erdem sayıyorsun?? Ayşe Ana; ??iki büklüm eğilmenin/ nesi büyüklük/ çamurla sıvanmışsın sen/ / yerlerde sürünmekle/ ölçülebilir mi hiç/ başını gökyüzüne uzatmak ?? Anneler eğilmeyi erdem sayan İsmene?yi sustururlar.

Antigone yıllar sonra kardeşi İsmene ile hesaplaşır. ??Antigone/ İsmene?nin tam karşısında durdu/ delici bakışları/ kardeşiyle buluştuğunda/ İsmene/ yerin dibine girmek istedi??

Hediye Ana, Antigone?nin ardından bağırır; ?? vatan ne toprak/ ne de ev değilse/ benim oğlum/ niye öldü/ söyleyin/ neden öldü/ oğullarımız/ / göğsünde gizlediği /madalyayı çıkardı/ titreyen elleriyle/ / bakın işte/ adı yazıyor burada/ kahraman oğlumun/ vatanı uğruna/şehit düşen yavrumun?? Hediye Ana?ya ne diyebilir? ?Antigone sustu/ ve acıyla gülümsedi/ oğlunun/ bir hiç uğruna öldüğünü/ yaralı bir ana?ya nasıl söyleyebilirdi?? Acılı bir anneye oğlunun bir hiç uğruna öldüğünü nasıl söylenebilir? Zor bir cevap?

Berrin Taş kızları, oğulları katledilen anneler ile ?vatan için? ölen oğuların, ?madalyalı? annelerini karşı karşıya getirir? Kezban Ana?nın sesi tüm uğultuları bastırır. ?Madalyalı? annelere döner; ?? bizimkilerin/ ne madalyası/ ne de mezarı var/ yok onlar/ / dağlarda taşlarda/ sokaklarda aradık/ bulutlara/ menevşelere sorduk/ su damlasında/ seslerini izledik/ bekledik/ içimize ferahlık veren gelişlerini/ bir zil sesini/ ya da/ tüm acılarımızı unutturan/ gülümseyişlerini düşledik?? Emine Ana konuşmaya başladı. ??Sizin /o madalyalı/ kahraman oğullarınız/ öldürdü bizimkileri/ sanki onlar/ vatanı sevmiyorlardı/ onca acı/ ne uğruna çekildi/ biliyor musunuz?? Anneler ölüme yanıt ararken Anna Seghers görünür sis bulutlarının arasından; ?? ne yazık/ biz yaşamıştık/ daha önce / size olanları?? Sanatın boş bıraktığı alanlara faşizm sızmıştı Almanya?da. Boş bırakılan alana sızan faşizm Avrupa?da yıkıma neden oldu. 2. Paylaşım Savaşı Avrupa?yı yerle bir etti. Şiirin başlangıcında ülkemizde sanat ve sanatçıdan söz etmişti Berrin Taş. Nicedir uyuyan? bulanıklaşan insan yüzü. Sanatın boş bıraktığı alana 19 Aralık sızdı. Onlarca devrimci katledildi.

Anna Seghers sanatçının işlevine değinir; ??Sanatçılar, birey, ulus, insanlık kavramlarını yeniden diriltmek zorundadır. Zehirlenmiş gençlik insan sözcüğünün yaşamda değerlendirilebilen tüm nitelikleriyle, toplumsal yanıyla, açık ve gizli tutkularıyla bireyin ne demek olduğunu yeniden duyumsamalıdır.? Sanatçı, toplumun boşluklarını dolduramadığı an boşlukları dolduracak başkaları çıkacaktır. Sanatçı, insanı her yönüyle ele alabilmeli ve insanı değerleri sürekli ayakta tutmalıdır.

Anna Seghers konuşurken Sufi Rabia görünür. Bir elinde meşale, öbür elinde bir testi su. Son sözü Rabia söyleyecektir. ?? Bu suyla/ cehennemi söndüreceğim/ bu ateşle de / ödül diye beklediğiniz/ cenneti yakacağım/ dedikten sonra aydınlığından anaların üzerine ışıltı bırakarak geleceğe süzüldü.? Rabia suç, ceza, ödül kavramlarını yerle bir eder. Rabia?nın meşalesi ile suyu geleceğin ışıltısını taşır. Ateş ve su, bu ışıltılı günlerin ne denli emek istediğini de gösteriri. İnsan ateşte daha çok sınanacaktır.

Cehennem Şiirleri?nin biçimi öbür şiirlerinden farklıdır. Kimi yerlerde düz yazı, kimi yerlerde alıntılar yapılır. Belki de Cehennem Şiirleri ancak böyle yazılabilirdi. 19 Aralık katliamını geniş bir açıdan ele almış Berrin Taş. 19 Aralık?la kalmamış insanlığı yangına götüren bir süreci anlatmıştır. Bu katliamı yapan kapitalizmi eleştirmiştir. Eli kolu bağlı bekleyen sanatçıyı eleştirmiştir. Hapishanesiz, suçun ve suçlunun olmadığı bir dünya düşünü anımsatmıştır.

BİR OKULDUR YAŞAM?

Peluşko, bir annenin, bir şairin acılarını dışlaştırması? estetize etmesidir. O acı dışlaşmazsa şair orda kalır. İlerleyemez. Peluşko kitabı, her şeye karşın hayatın sürekliliğini gösterir.

21 Ekim 2002 Berrin Taş?ın hayatını etkileyecek bir gündür. Berrin Taş?ın kızı Pelin erken iner hayat treninden.

Pelin?e yazılan bir şiir? Kırmızı Gül Fidanı; ? Dağ çiçeğim/ Pelin?im/ / hoyrat dağ rüzgarlarına bıraktım seni/ kimsenin gülümsemediği soğuk ovalara/ / Pelin?im/ dağ çiçeğim?/ seni içimde tutuyorum/ saklıyorum güzelliğini/ / Pelin?im/ gül dalında/ kırmızı tomurcuk?. Pelin dağ çiçeğidir. Hiçbir şeyin kirletemediği? tertemiz. Pelin, kırmızı bir tomurcuktur.

Ağu şiirinde erken indi der, hayat treninden; ?Yazgım/ ağuyu büyütmek/ ıssız gecelerde/ / acılı günlerimin konuğu/ kan ayaklım/ Pelin?im/ erken indi/ hayat treninden/ / ilkel koyaklarda/ yurdunu arayan/ annesinin/ fırtınalarına doğdu/ savruldu/ kuzayden güneye/ dağudan batıya/ çatladı tohum/ kırıldı dal/ invindi/ parmak uçlarındaki/ nar tanesi/ / kimsesizliğim ortağı/ can yoldaşım/ Pelin?im/ erken indi/ hayat treninden.

Berrin Taş acı yaşarak bile şairdir. Kendi beni onu insanlığın beni ile buluşturur. Bu buluşma şairin benine ilmek ilmek işlediğinden, şiir yolculuğunun sonu şairi insana götürür. Zakkum şiiri, buluşma şiiridir. Şair ile insanın buluşmasını anlatır. Yaşanan acılar, hem şairin hem de günümüz insanın acılarıdır. ?Yürüyorum/ / kent uyanıyor/ yavaş yavaş dökülüyor/ sırrı kaldırım taşlarının/ / kent uyanıyor/ / yürüyorum/ yürüyorum/ yalınayak/ yürüyorum/ rüzgarlarda/ kanatarak/ saçlarımı/ / yürüyorum/ acıtıyor gözlerimi/ her adımda/ oluk oluk kanayan insan/ köpükler saçan ağız/ salya sümük/ kıvranan ten/ irin ve sidik kokusu/ insanlığın çöp tenekesi/ kurt kapanı/ ayaza kesmiş/ çırpınana sokaklar/ / yürüyorum/ / köpek balıkları/ yağmalıyor/ kıyılarımı/ / kanatlarım/ kırık/ / kırık/ bir sabah/ tazeliğinde/ incinmiş/ anılarım/ / hey şair/ serçe kanatlarıyla/ tutunamazsın/ yaşama/ zakkumunu/ yarana batır/ / tutuştursun/ çağlar öncesinden/ kucakladığın/ sancıyı/ / savrulsun küllerin/ kokuşmuş/ bir yüzyılın/ sabah alacasına? Zakkum şiirinde şairin yürüyüşü insanlığın yürüyüşü ile birleşiyor. Şairin sancısı ile insanlığın sancısı bir sabah alacasında buluşuyor.

KÖK SALMAK TOPRAĞA

Berrin Taş?ın son şiir kitabı Gelecek Ağacı. Ağaç kök salar toprağa, toprakla bütünleşir. Duruşu sağlamdır. Kar, ayaz, tipi, fırtına ağaç hepsiyle baş edecek güçtedir. Kökleri toprağa sağlam basan ağaç gelecekten umutludur. Gelecek Ağacı kitabı, Berrin Taş?ın geleceğe ilişkin umutların tazelendiği kitaptır.

?Banyan?, gelecek ağaçlarından biridir. ?Gövdesinde taşan bir/ banyan ağacıyım/ ellerimi yitirdim/ / ötelerde/ parıldayan düş/ sevinçle/ göz kırpıyor/ köklerime.? Banyan ağacının dalları yere sarkar. Toprağı deler. Toprağı delen dallar yeni bir ağaç olarak yeşerir. Berrin Taş evet bir banyan ağacı? filizlendikçe filizleniyor. Yarına sağlam kökler bırakıyor.

İnsan kimileyin yenilenmek ister ve yenilenir. Birey olmayı başaran insan eksikliğini görür. Hep bir arayış içindedir. Bireyleşemeyen şair, şiire kendisi nasıl bakıyorsa şiir odur. Berrin Taş?ın şiir süreci hep daha güzeli aramak üzerine kuruludur. Sürekli değişen kendi içinde hareketli bir süreçtir. Ben yazdım şiir budur demiyor. Şiire tanım getirmiyor. Şiirin yolu yöntemi şudur, budur demiyor. Her şiirle Berrin Taş yeniden kurguluyor kendini.?Benliğim? şiirinde Berrin Taş kendini yeniler. Bir su akıyor// taşları/ sürükleyerek/ temizliyor yaşantımı/ geride/ bedelleri ödenmiş/ benliğim kaldı/ şair/ taşı kendini/ ağaran güne?.

Bedeli ödenmiş yaşamından söz eder. Berrin Taş?ın dediği gibi yaşam bedel ödemektir. Su sürükleyip götürür gitmesi gereken ne varsa. Şair kendini geleceğe taşıyarak yeni bir savaşıma hazırlanır. Şiir kendini geleceğe taşımadığı an tükenir. Berrin Taş kendini geleceğe taşır.

* Bilinç Gezgini, Gelecek Ağacı

Berrin Taş?ın alıntı yapılan kitapları
? Bir Kenti Ağlıyorum, İnsancıl Yayınlar, İstanbul, Ekim 1996
? Aşk? Yeni İnsanın Dili, İnsancıl Yayınlar, İstanbul, Ekim 1997
? Karanfil Alevleri, İnsancıl Yayınlar, İstanbul, Ekim 2003
? Cehennem Şiirleri, İnsancıl Yayınlar, İstanbul, Haziran 2005
? Peluşko, İnsancıl Yayınlar, İstanbul, Ekim 2007
? Gelecek Ağacı, İnsancıl Yayınlar, İstanbul, Mart 2008

Berrin Taş Hakkında Bilgi
1957 Kayseri doğumlu. Adana Kız Lisesi’ni bitirdi. 1978 yılındaki evliliğinden bir kızı oldu. 1990 yılında İnsancıl dergisini Cengiz Gündoğdu ile çıkarmaya başladı. 1998 yılında İnsancıl Atölyesini kurdular. Kültürde Kadın ve Şiir Atölyesinde seminerler vermektedir. 20 yıldır dergi ve atölye çalışmalarının yanısıra insani gerçekçi çizgide eserler vermeyi sürdürüyor.
Eserleri: İnsana Gecikmeden (1992, şiir), İnsanın Ayak Sesleri (1994, şiir), Işığa Doğrulum (1996, deneme), Bir Kenti Ağlıyorum (1996, şiir), Aşk… Yeni İnsanın Dili (1997, deneme), Karanfil Alevleri (2003, şiir), Cehennem Şiirleri (2005, şiir), Peluşko (2007, şiir), Gelecek Ağacı (2008, şiir), Fırtına (2010, şiir), Zamanın Hırçın Soluğu (2010, şiir)
Berrin Taş’ın Fotoğrafı: Kadir İncesu

1 Comment

  1. ellerinize sağlık İnsanokur sitesi yöneticileri…uzun zamandır bir şairin şiiri bu kadar derinlikli ve estetik ölçütler içerisinde değerlendirilmiş ve sizde bunu yayınlamışsınız…Mustafa Özmen arkadaş ellerin dert görmesin…bu yazılarınızın devamını dilerim…hemen şairin kitaplarını edindim ve bu yazı eşliğinde okumaya başladım…

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Açıl Kapı Açıl (5-8 Yaş ) – Aytül Akal

Next Story

Sebzeler Kraliçesi Fasulye – Nemika Tuğcu

Latest from Makaleler

Van Gogh’un kitap tutkusu

Geçtiğimiz haftalarda Paris’in izlenimci koleksiyonuyla ünlü Musée d’Orsay, Antonin Artaud’un Van Gogh: Toplumun İntihar Ettirdiği kitabından yola çıkarak yazar ile ressamı, Artaud ile Van

George Orwell’a ilham veren kitap: Biz

George Orwell‘ın 1984’ünü neden sevdiyseniz, Yevgeni Zamyatin‘in Biz‘ini sevmeniz için en az 1984 kadar nedeniniz var. Üstelik Biz, 1984’ten çok daha önce, 1920 yılında
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ