Aşk eylemdir. Hemde insanlığın yarattığı en görkemli eylemdir. Bir yanıyla sevgidir, bir yanıyla kavga, bir yanıyla savaştır, bir yanıyla barış. Aşk doğası gereği birçok çelişkiyi içinde barındırır. Bundan ötürüdür ki, insanlık birçok tanım yapmıştır bu kavrama. Üzerine en çok düşünülen kavramlardan biri olmuş. Aşk, kimini insana, kimini tanrıya, kimini doğaya bağlamış. Herkes kendince aşka tanımlar bulmaya, aşk kavramının içeriğini doldurmaya çalışmış. Aşk, insanları nereye götürürse götürsün, gittiği yerlerin tozunu almış. Aşkın dokunduğu yerler canlanıvermiş.

Aşk, ilk bakışta iki insanın birbirine duyduğu büyük sevgidir. Biz buna aşkın ilk basamağı diyebiliriz. Ama aşk burada kalmaz. İki insanın beninde sıkışıp boğulmaz. Aşk iki insanın sevgisini aşar, sokağa çıkar, öbür insanlara duyumsatır varlığını. Aşk rüzgar olur, yağmur olur, tohum olur, toprağa, doğaya karışır.

Toza Toprağa Bulanmak?
Aşk dendiğinde, toplumsal bilincin bize ilk öğrettiği bir kadın ya da erkeğin sevilmesidir. Sonra sessiz, sorunsuz o sevgi bir yaşam boyu sürer. Bu toplumsal bir kandırmacadır. Neyse ki yaşam kısa süre içinde bunun böyle olmadığını gösterir. Aşk öncelikle sessizlik değil çok sesliliktir. Bu gürültü patırtı anlamında çok seslilik değil, bir orkestranın yarattığı, uyumlu, ritmik olan çok sesliliktir. Aşk sorunsuzluk değil, bir sorunlar yumağıdır. Sorunları aşmak için insanın kendisini, insanın öbür insanı etkinliğe çağırdığı bir eylemdir.

Aşk anlayışı, toplumsal bilincin kıskacını aşmak zorundadır. Yoksa bir kör düğüme dönüşür aşk. Bocalar durur insan. Çünkü bizlere öğretilen aşk, sorunsuz bir gül bahçesi, dört duvar arasında iki insanın ?hoşça zaman? geçirmesidir. Hayır… Aşk ?hoşça zaman? geçirmek değildir. Sokağa çıkmaktır. Sokağın tozuna toprağına bulanmaktır aşk. Tozu toprağı sevmektir. Tozdan topraktan kaçanların işi değildir. Onlar pinekleye dursunlar, yaşam sürüp gitmektedir.

Biz pineklemeyelim dedik, düştük yollara. Karşımıza, sokağın tozunu toprağını yutmuş bir şair çıktı. Berrin Taş… Yanında yol arkadaşı Cengiz Gündoğdu, artlarında onlarca insan. Yürüyorlar… Aşkla yürüyorlar. İnatla yürüyorlar. Bizde düştük peşlerine birlikte yürüyoruz.

Aşk Bildirisi… ?Aşk… Yeni İnsanın Dili?
Berrin Taş, Aşk… Yeni İnsanın Dili yapıtının giriş bölümde şöyle der; ?Kitap iki kişilik dünyalardaki duygulanımları anlatmaktan çok yaşamın bütünüyle aşkla yoğrulması gerekliliğini amaçlıyor.?(1) Berrin Taş’ta aşk kavramı, iki kişilik duygulanımları aşar, tüm yaşamı sarmalar. Aşk insanı, yaşamı sınırlamaktan öte, sınırları kaldıran bir kavramdır. Cesarettir aşk. Yaşamın karmaşasına korkusuzca girebilmektir.

Berrin Taş, şöyle sürdürür; ?Bu kitap aşksız bir mücadelenin başarısızlık anlamına geleceğini anlatmak için yazıldı.?(2) Berrin Taş?ta, aşk ile mücadele bir bütündür. Berrin Taş, Aşk… Yeni İnsanın Dili yapıtıyla, günümüz insanına bir aşk bildirisi sunar.

Aşk Özgürlüktür…
Berrin Taş’ın bildirisini irdelemeyi sürdürelim. ?Sistemin değerleriyle yaşamak kendini öteki insandan korumayı… kırılmamak için kendini savunmayı gerektirir. Kişiler ne denli büyük düş kırıklıklarına uğrayabilecekleri korkusuyla kendini bütünüyle veremezler… bu durum aşkın bütün yaşamı kaplamasına… yaşamın aşkla yoğrulmasına engel olur. Aşkın olmazsa olmaz koşulu özgürlüktür… zaman ve mekan aşkın önünde eğilir.?(3) Aşk yaratabilmek için, insanın öncelikle sistem ile hesaplaşması gerekmektedir. Sorunların ana kaynağının ne olduğu bilinmeden sorunlar çözülemez. Sistemin burgacından sıyrılamayan insan bütünlüklü bakamaz. Bu bakış eksikliği insanı yanılsamalara düşürür. Yanılsamalı yaşam, korkutur insanı. İnsan bu korkuyu yıkarsa özgürleşebilir ancak. Aşk özgürlüğü, özgürlük aşkı büyütür. Biri olmadığında öbürü eksik kalır. Bundan ötürü aşk özgürlüktür, özgür topraklarda kök salar.

Aşk Yıkıcıdır… Yaratıcıdır…
Berrin Taş’ta aşkın yıkıcılığı aynı zamanda bir yeniden yaratım sürecidir. ?Aşkta kişiler gizlenemez… birbirlerini oldukları gibi görürler… bu gelişmemiş tırıl yanlarında ortaya çıkması demektir… yıkıcıdır aşk bu nedenle. Beğenmediği ne varsa kırar geçirir… ama kırıp dökebilmek için kişilerin ölçütleri olmalıdır… sarsılmaz bir direngenlikle değerlerin geçerli kılınması gerekir. Aşkın yaratıcılığı o noktada belirginleşir… kırar… döker… onarır.. sarar… sarmalar yeni bir insan yaratır.? (4) Aşk insana eksik yanlarını gösterir. Bununla birlikte yanlış kurgulanmış yaşamları sorgular. Aşk, insan için yol açıcı bir süreçtir. Bu süreç, durağan değildir. Aşk, insana eksik yanını, yanlış yanını gösterdiğinden, sürekli yeniler kendini. Aşk devingendir. Yıkar onarır, yıkar onarır. Aşk insanı olduğu yerden alır, başka bir yere götürür. Aşkın bu güçlüklerine direnen insan, kendini yeniden yaratır. Aşkın bu devingenliği, dönüştürür. Aşkın yıkıcılığını kavrayamayansa, göçük altında kalır. Edilgindir, kurtulmak için bile çırpınmaz. Kurtarılmayı bekler.

Sanatçılar, şairler için aşk bir yaratım sürecidir. Aşk ile sanatçı, hem kendini, hem toplumu yeniden yaratır. Toplumsal değerleri sorgular. Sorgulatır. Sanatın yıkıcılığı, toplumun kokuşmuş değerlerini alaşağı eder. Yeni değerler yaratır. Aşk ile sanat… Hem insanı, hem toplumu dönüştüren itici iki etmendir. Yıkıcılar korkutur ?toplumsal düzeni?. Bundan ötürü sanatçıları, şairleri pek anlamak istemezler. Anlaşılmalarını da önlerler.

Bilinçli Bir Seçimdir Aşk?
Berrin Taş, aşkın dikbaşlılığını şöyle anlatır. ?Ben zaten karşılıksız aşktan söz etmedim… kişiler birbirlerine önceden belirlenmiş bir modele göre aşık olmazlar… yalnızca aşkı yaşarken kayıtsız şartsız bir kendini verme vardır. Kayıtsız şartsız kendini verme öyle güçlü duygular yaratır ki… zaten orda karşılık görmemekten söz edilemez. Kayıtsız… şartsızlık kesinlikle teslimiyet değildir… ancak kayıtsız şartsız bağlananlar başkaldırma hakkını ellerinde bulundururlar… bu yüzden dikbaşlıdır aşk.?(5) Aşk karşılıksız değildir. İki insanın birbirine karşı duyumsadıklarıdır. Aşkta insan kendini, öbür insana güvenle bırakır. Bu bırakış güçlü bir aşkın etkisiyle olur. Bu teslimiyet anlamına gelmez. Teslimiyetteki karşılık aramamak, farklıdır. Teslimiyette insan kendinden, yaşamından verir. Verir? Verir? Bu vermenin sonu yoktur. Teslimiyet boşa kürek sallamaktır. Aşk bunun tam tersidir. Aşk sevgiliye kayıtsız şartsız vermektir. Ama bunu yaparken, yaşama bir anlam katmaktır. Aşkın bilinçli teslimiyetinde insan, ?küçük hesapları?, ?küçük insanı? ortadan kaldırır. Aşk bu nedenle yaşama karşı dikbaşlı bir duruştur. Sistem insanı ?küçük hesaplar? yapmaya iter. Bu hesaplara giren insan, yanı başında duran yaşamı göremez. Aşk, ?küçük hesapları?, yerle bir eder. Bundan ötürü aşk, yaşamı sarmalayan dikbaşlı bir başkaldırıdır.

Berrin Taş şöyle sürdürür; ?Kişi kime kayıtsız şartsız bağlanacağını bilir… çünkü bilinçli bir seçimdir aşk.? (6) İnsan kime bağlanacağını bilmelidir. Bu durum, bir bilinç durumudur. İnsan seçim yapacağının bilincine varmalı öncelikle. Bazı şeyleri biz seçemeyebiliriz. Sözgelimi, ailemizi kendimiz seçemeyiz. Ama arkadaşlarımızı, dostumuzu, sevgilimizi kendimiz seçebiliriz. Bu seçim hakkını insanın kullanabilmesi için, uygun koşullar yaratılmalıdır. Bilinç durumu, belli düzeyde bilgi, birikim istediği gibi, bir yaşam deneyimi de ister. Tüm bu deneyimlerle birlikte bir seçim yapılabilir. Aşkın bilinçli seçimi, ardında bir yaşanmışlığı barındırır. Kimileri bu yaşanmışlığı, bilgi, birikimi reddeder. Sözgelimi ?ilk görüşte aşk? diye bir uydurmaca vardır. Aşk bilinçli bir seçimse, ayakları yere sağlam basar. İnsan tanımadığı, bilmediği birine aşık olabilir mi. Bizim ülkemizde olur. Ama bu aşklar genellikle gazetelerin üçüncü sayfalarına konu olur. İlk görüşte aşkın sonu, ?karşılıksız aşk?a kadar uzanır. ?Karşılıksız aşk? deyimi başlı başına sorunlu ama kullanılıyor. Aşk iki insan arasında yaşandığından aşka karşılıklı ya da karşılıksız denmesi doğru değildir. Biri öbürünü sever daha doğrusu sevdiğini sanır o kadar. ?İlk görüşte aşk? ya da ?karşılıksız aşk?ta aşk sanı durumundadır. Aşk bilinçli bir seçim olduğunda ise kavramlaşır. Ete kemiğe bürünür.

Aşk… Kadın?
Berrin Taş, hem kendi sürecine hem de kadına genel bakış üzerine şöyle der; ?Geldiğim nokta şu… bir kadın özgürleşebilmek için kalıpları kırma mücadelesi vermeden hiçbir erkekle insan kavramında buluşamaz. Çünkü sistem erkektir… ve bugün birlikte aynı eziyeti çektiğim… sistemin kültürüne karşı birlikte mücadele ettiğim arkadaşlarımın bile bir kadının insanlaşabilme mücadelesini derinden hissedebileceğini sanmıyorum.?(7) Berrin Taş’ın kadının özgürlüğüne ilişkin savaşımında şunu görüyoruz. Öncelikle cinsiyetimizle hesaplaşmalıyız. Kadının bu hesaplaşması, erkeğin hesaplaşmasına göre kat kat daha zorludur. Çünkü sistemin kendisi erkektir. Toplumsal yaşam, erkeğe göre düzenlenmiştir. Kadın çok gerilerden gelir. Kadının olduğu kadar erkeğinde cinsiyetiyle hesaplaşması gerekir. Sistemin dayattığı ?erkeklik?ten sıyrılmalı, insan olma arayışına girmelidir. Bunu başaramayan erkek aşk yaratamaz. Kadın ile erkeğin insan üst kavramında bulaşabilmeleri için, cinsiyetlerinin bilincinde olmaları, durumlarını sorgulayabilmeleri gerekmektedir. Mücadele içindeki erkekler bile birçok sorunu görmelerine karşın, söz konusu kadın sorunu olunca görmezlikten gelirler. Kadın sorunu irdelenmeden, anlaşılmadan ne insan olunabilir, ne de insani bir aşk yaratılabilir.

Berrin Taş, gelenekleri irdeler. Şöyle bir çıkarsama yapar; ?Burdan bakarsak köhnemişe tepki gösteren kadın geleneklerin koruyucusu erkektir.?(8) Berrin Taş, kadının yeniliğe açık devrimci yapısına karşın, erkeğin tutuculuğuna değinir. Erkek bu tutuculuğunu kırmalıdır. Aşk geleneklerin gölgesinde büyümez. Gölgede kalan aşk solar.

Öğrenilen Bir Etkinlik… Aşk?
Berrin Taş, aşkın öğrenilen bir etkinlik olduğunu savunur. ?Aşk öğrenilen bir etkinliktir. Ben hep yönlendiren… ya da yöneten değil… öğrenen biri olmayı seçtim. Sürekli öğrenmeye açık olabilmek gerçekte bildiklerinden o kadar da emin olmamak anlamına geliyor. Kuşkuyla yaklaşmak insanı geliştiriyor. İnsana dair öğrendiklerimiz aşkımızı da belirliyor.?(9) Aşk, insanı yaşamın öğrencisi yapar. Sürekli öğrenme isteği, insanı geliştiren bir yöntemdir. Bu öğrenme isteği aşkı daha da canlı kılar. Bildiklerine kuşkuyla bakabilmek, insanı geliştirdiği kadar bilgeleştirir de. Çünkü; kuşku, kör inadın üstesinden gelir. İnsan, zaman zaman bildiğini düşündüğü şeyleri bir daha gözden geçirmeli. Bu bir kayıp değil, kazanç olur. İnsan zaman zaman kendini, düşüncelerini, aşkını denetlemeli, gözden geçirmelidir. Bu denetlemeyi, eksikliğini gören insan yapabilir. Ancak öğrenmeye açık insan aşk yaratabilir.

Berrin Taş’ın Aşk… Yeni İnsanın Dili yapıtı, aşkın bir yaratım olduğunu anlatır. Berrin Taş’ta aşk, öğrenilen, öğretilen bir eylemdir.

Aşkla?
Aşk… Yeni İnsanın Dili yapıtının ardından Berrin Taş’ın şiirlerine doğru yolculuğa çıkıyoruz. Berrin Taş şiirleri aşkla yazılan şiirlerdir. İlk yapıtı İnsana Gecikmeden 1992?de yayınlanır. Bir Gülüşün şiiri, aşkın yaşamdaki yerine ilişkin bir şiirdir. ?Bir gülüşün / sildi / korkularımı / anımsattı / yaşadığımı // bir gülüşün / bu sabah / hücrelerime sindi / uçuşturdu / gölgeleri / saydamlığıyla / sevgilim / ayazda üşümüş / bu yürek senin? (10) Aşk insana güven verir. Bundan ötürü, sevgilinin bir bakışı, bir gülüşü çok şey anlatır. Bir Gülüşün şiirinde sevgilinin gülüşü, korkuları siler, ona yaşadığını anımsatır. Aşk yaşamın duyumsanmasıdır. Aşkın hücrelere sinmesi ise aşkın tüm yaşamı etkileyen gücüdür. Ayazda üşüyen yürek, ısınır. Aşk tüm benliği sarar. Aşkın hem somut, hem soyut gücünü, sevgilinin gülümsemesinde görürüz.

Beşinci Mevsim?
Uyanmak şiiri sevgiliye çağrıdır. ?Sığar mı güne beşinci mevsim / uzatsan ellerini bahar gelecek / kaldırım kenarındaki çiçek / caddelere yürüyecek / tohumlar serperek peşin sıra / / Biriken özlemlerin yanardağ / uzatsan ellerini……? Aşkın yaratıcılığıdır beşinci mevsimi yaratan. Aşk tüm yaşamı, evreni, doğayı değiştirip, dönüştürebilecek güçtedir. Beşinci mevsim aşkın dönüştürücü gücünü simgeler. Mevsimler yaratan, mevsimler değiştiren gücünü. Aşkın dönüştürücü etkisi belirli bir süreç gerektirir. Bu süreç emek ister. Aşk için harcanan emek şiirde el ile simgelenir. Uzanacak el, aşk için verilen emektir.

Sevmek İnsana Gitmektir?
Berrin Taş’ın ikinci yapıtı İnsanın Ayak Sesleri 1994’te yayınlanır. Gecenin Işığa Uyanışı şiiri, insana aşkla yöneliştir. Şiirin ilk bölümü; ?Korkma…. sevgini söylemekten / insan olmaktır biraz da / yüreğini yerlere sermek / görmektir…. titreyen sessizliğini fırtınaların / gecedeki kıpırdanışlarını ruhun / dinlemektir…. söylemeden bir şeyleri / pınar olup akmaktır çağıldayarak… / senden-bana / benden sana?.(12) Sevdiğini söyleyebilmek… İnsan sevdiğini söylemekten korkar kimileyin. Reddedilmekten korkar, bir aşk yaratamamaktan korkar… bir çok şey sayılabilir. Ama bir şeyi denemek, sonuçlarına ne olursa olsun katlanmak cesaret ister. Nedir insan yüreğinin yere serilmesi… Duygularını gizli yaşamak isteyebilir insan. Kendi kabuğuna çekilir. Oysa Berrin Taş, yüreğini yere sermekten korkmamalı insan der. Fırtınaları duyumsayabilmektir aşk. Söylenmemiş, konuşulmamış sözcükleri duyabilmektir. Berrin Taş’ta aşk, iki insanla sınırlı kalmaz. Pınar olup çağıldayan aşk, iki insanın beninden çıkıp, yeryüzüne, denizlere, okyanuslara akar.

Şiirin ikinci bölümü; ?Susma…. karanlıkta ağladığın anlara / insan olmaktır biraz da / gözyaşlarını yanına almak / sezmektir…. oluştaki heceyi bir anda / gecede kaybolan ötüşlerini insanın / bilmektir…. öğrenmeden bir şeyleri / buhar olup erimektir uçarak…. /senden-bana / benden-sana?. Şiirin bu bölümünde aşk, insana yöneliştir. İnsan olmaktır. Karanlıkta ağlamak, gözyaşlarını yanına almak… İnsani duyguların aşkla ortaya çıkmasıdır. Aşk, kuytuda saklı insan yanımızı ortaya çıkarır. İlk bölümde aşk için; korkma, gör, dinle diyordu Berrin Taş. İkinci bölümde ise; susma, sezinle, bil diyor. Berrin Taş’ın bu çağrıları, aşkın insanı edilginlikten kurtarıp, etkinliğe götürmesidir.

Şiirin son bölümü şöyledir; ?Kaçma…. ıssızlıktan kaybolduğun yıllardan / insan olmaktır biraz da / ağrılarla yaşamaya alışmak / anlamaktır…. dün yiten soluğunu insanın / olanı duymaktır parmak uçlarında / korkma… sevmek insana gitmektir / gecenin ışığa uyanışıdır aslında?. Berrin Taş’ın sevgiliye seslenişleri bu bölümde de sürer. Kaçma, gör kendini der. Ağrılarla yaşamaya alışmak… Kimi ağrılar insanın içinde yer eder. Kalır. Söküp atmaya çalışırsın, atamazsın. Alışmalı insan ağrılarıyla yaşamaya. Aşk, parmak uçlarına değin duyumsatır yaşamı. Berrin Taş yineler; korkma der. Sevmek insana gitmektir. İnsanın ışığa yönelmesidir aşk.

Berrin Taş’ın Gecenin Işığa Uyanışı şiiri, aşkın iki insan beninden çıkıp, yaşamla yoğrulduğu bir şiirdir. Berrin Taş’ın ?senden-bana / benden-sana? akışı, iki insanın aşkla, evrene akışıdır.

Ütopya?
Aşk, yeni kentler, yeni ütopyalar yaratmaktır. Berrin Taş, ütopyasını Senin Kentinde Yaşıyorum ile şiirleştirir. ?Ben senin duygularının eviyim / dönüp dolaşırsın sokaklarda / bulmak için kendini bana gelirsin? (13) Şair, sevgiliye seslenir. Senin duygularının eviyim der. Aşk, sevgilileri birbirine bağlar. Biri olmayınca öbürü eksik kalır. İkisi bir araya gelince bir bütün olurlar. Bu bütünlük bir ütopyaya dönüşür. Ütopyanın bir yanında sevgili, öbür yanında insanlık vardır. Sevgili insanlığa, insanlık sevgiliye dönüşür.

Şiirin ikinci bölümü; ?Senin kentinde yaşıyorum….. orda / örümceklerin bile bir anlamı / tozlanmış sehpalar yerlere atılmış şişeler / gazeteler geçip giden yaşamın karşısında / zamana direnen hiç değişmeden kalanı simgeliyor / hızla sarsılan değerlerin yanında senin kentin / güvenli bir sığınak?. Aşk, yaşamın sorgulanmasına dönüşür. Sevgiliyle aynı düşler paylaşılır. Bir yanda yerle bir edilen değerler, bir yanda düşlerini yitirmeyen aşk. Sevgilinin güvenli sığınağı, aslında insanlığın güvenliği sığınağıdır. İnsanın değerler için savaşımıdır güvenli sığınak. Bu sığınak, bu düş insanı yaşama bağlar. Güne hazırlar. Bu sığınak yaraları sağaltır, umutları diriltir. Tüm değerler yerle bir edilse bile, düşler insanlığı ayakta tutmaya yeter. Yeter ki insanlık düşlerini yitirmesin. Aşk, düşleri sımsıkı sarmalayan güvenli bir sığınağa dönüşür.

Şiirin üçüncü bölümü; ?Sen koruyansın insanın binlerce yılda biriktirdiğini / sen yıkansın kendini bilmeyenin sarsılmaz saltanatını?. Aşk, insanlığını binlerce yıllık birikimini taşır. İnsan olmanın farkındalığını yaşar sevgili. Sevgili, tür bilincini özümsemiştir. Tür bilinci, aşk, şiir, sevgili yan yana gelir bu bölümde. Yan yana gelen bu sözcükler sarsar yeryüzünü. Depremler yaratır. Kendini bilmeyeninin saltanatını yıkar. Şairlerden, yazarlardan korkulmasının nedeni budur. Onların kullandıkları sözcükler, yarattıkları imgeler yalnızca birer sözcük değildir. Yeri geldiğinde yıkıcı birer nesneye dönüşürler.

Berrin Taş, şiirin dördüncü bölümünde ütopyasına değinmeyi sürdürür; ? Senin kentin güvensizliği çağrıştırır / neye dayandığını bilmeyene / Senin kentinde şarkılar Spartaküs’ü anlatır / duyarlılıklar sokakta ceketini satan adamın / görüntüsünden bağımsız değil / Senin kentinde duygular değiştirilmez parayla… / para karnını doyurmak içindir… / biriktirmek için değil / senin kentinde duygulanımlar insanı barındırır / çaresizliği değil? Sevgilinin kenti, ütopik bir kenttir. Yaşamda değerler yaratamayanların güçlükle yaşayabileceği bir kenttir. Bu kent insanlığın değerlerini sahiplenir. Spartaküs’e şarkılar söyler. Yaşamdan bir görüntü şiirleşir… Sokakta ceketini satmak zorunda kalan adam… Kim bilir hangi sokakta satılır bu ceket. Berrin Taş’ın benine nasıl işler bu olay. Unutmaz sokakta ceketini satan adamı. Onu da alır sevgilinin kentine. Sevgilinin kenti, sokakta ceketini satmak zorunda kalanların da kenti olacaktır. Sokakta yaşayan çocukların, kadınların, yaşlıların kenti. Aşk yerleşik yaşamı tersyüz etmeyi sürdürür. Her şeyi alan, satan para hükümsüzdür bu kentte. Berrin Taş, paranın hükümsüz olduğu bir dünyayı yaşar. Para, yalnızca karın doyurmak için kullanılan bir pula dönüşür. Biriktirilmez ne para ne pul. İnsanı küçültüp, parayı yücelten sistemin karşısına, insanı yüceltip, parayı pula dönüştüren bir düştür sevgilinin kenti. Berrin Taş, sistemi, sistemin simgesiyle vurur. Parayla? Parayı, pula dönüştürerek, paranın yerine kendi simgesini koyar. Sevgilinin kentinde en büyük değer, insandır. İnsan, kentin simgesidir.

Şiirin beşinci bölümü, aşka konulan kuralları kaldırır. ?Senin kentinde aşk yenilmez öteki insanın / koyduğu kurallara….. çünkü öteki insan / aşktan bağımsız değil….. aşk insansız değil? Aşka kural konmayan bir kent… Her yıl onlarca kadın cinayete kurban gidiyor. Bu cinayetlerin adı, namus oluyor, töre oluyor, yasak aşk oluyor. İnsanın insanı sevmesine olanak tanınmıyor. Aşk için kuralları, aile koyuyor, devlet koyuyor, töre koyuyor. Bir tek birbirlerini seven insanlar kural koyamıyorlar aşklarına. Sevgilinin kenti, birbirini seven insanların kentidir. Aşka bir kural konacaksa, bunu birbirini sevenler koyar. Berrin Taş, aşka geçit vermeyen bir yapıyı yıkar. Bir aşk kenti kurar.

Beşinci bölüm şairler içindir; ?Senin kentinde acılar paylaşılınca azalır… / çoğalan dirençtir yalnızlığa / Senin kentinde şiirler insan yaratır / şairler kimsesiz değil?. Berrin Taş, sevgilinin kentinde paylaşılan acılara değinir. Günümüzde de acıların paylaşılınca azalacağı söylenir. Ama acıları paylaştığı kadar, yaraları da kaşır günümüz insanı. Yani paylaşılınca azalan acılar sözü, günümüzde çoğu kez bir deyimdir yalnızca. Şiirlerin insan yarattığı bir kent… ?şairler kimsesiz değil?, der Berrin Taş. Bu şairlerin yarasıdır. Şairini, sanatçısını anlayan, onlara değer veren bir toplum düşü. Çünkü toplumların yükü sanatçıların, şairlerin omzundadır. Ama kimse bu yükü görmez.

Şiirin altıncı bölümü; ?Senin kentinde ayağı kırık bir koltuk bile yalnız değil…. / güneşte kurumaya bırakılmış başı eğik yaşlı adam / sevgiyle ayağa kaldırılır / Senin kentinde eski kerevet solmuş minderler / anıları canlı tutmak içindir / Senin kentinde demir yığınlarının üstünde oynayan…. / kapıda unutulmuş birkaç çocuk ağlarken küskün değil?. Yalnızlaştırılan insanlar için de sığınaktır, sevgilinin kenti. İnsana dayatılan şu; bir şey eskidi, kırıldı mı at gitsin. Ama birçok yaşanmışlık vardır o nesnede. Sistem yaşanmışlıkları görmez, çöpe atar. İnsanı geçmişten, gelecekten koparır. İnsan yalnızca anı yaşar. Ayağı kırık koltuk, solmuş minder… bu nesnelerin her birinde anılar, yaşanmışlıklar saklıdır. Bize dayatılan, solmuş olanı çöpe at. Yenisini al. Kırık olanı çöpe at. Yenisini al. Söylenmek istenen şu, yaşanmışlıkları çöpe at. Anı yaşa. İnsan, nesneleri çöpe atsa bile yaşanmışlıklar çöpe atılabilir mi. Nesnelerin bile yalnızlaştırılmadığı bir kenttir, sevgilinin kenti. Berrin Taş, sokakta yaşamak zorunda bırakılan bir insanı anlatır. ? güneşte kurumaya bırakılmış başı eğik yaşlı adam?, sokağın karmaşası, yazın yakan güneş, kışın donduran soğuk rüzgarlar, kurutur yaşlı adamı. Yaşam boyun büktürür. İnsan sevgisi uzanmaz yaşlı adamın, bedenine, benliğine. Sevgilinin kenti, kimseyi sokağa düşürmemek üzere kurgulanmış bir kenttir. Sokaktaki insan sevgiyle ayağa kaldırılır. İnsan, sokağa düşen bir nesneye dönüşmez.

Şiirin yedinci bölümü sevgilinin kentine bir güzellemedir. ?Senin kentinde binalar türküler söyleyerek yapılır… / ekmek paylaşılır yorgunluğun ardından / Senin kentinde insanlar yalan söylemez… / korkmaz hiç kimse gerçeğin çıplaklığından / Senin kentinde sessizlik ölüm değil?. Berrin Taş’ta aşk yeni bir yaşam sunar insanlara. Gündelik yaşamdan sıyrılır. Bir kent düşler Berrin Taş, türkülerle binalar yapılan, ekmeğin bölüşüldüğü bir kent. İnsanların yalan söylemediği bir kent düşlemek… Günaydınların, merhabaların, gülümsemelerin bile yapmacık olduğu bir yerde, yalansız dolansız bir dünya düşlemek. Sanatçının, şairin gizilgücü bu olsa gerek. Karamsar, kötümser günlerde bile bir çıkış yolu bulabilmeleridir.

Şiiri şöyle bitirir; ?Senin kentinde her gün yeniden doğuyorum.? İnsanı diri tutan düşlerdir bu düşler. Yaşanılası bir dünya düşü bile insanı heyecanlandırır. Berrin Taş, bu heyecanı duyumsar. Bundan ötürü her gün yeniden doğar. Berrin Taş, Senin Kentinde Yaşıyorum şiirinde, bir insanlık düşü yaratır. Aşk, insanlık düşünü toplumsallaştırır.

Çeki Düzen Vermek?
Berrin Taş’ın Bir Kenti Ağlıyorum yapıtı 1996 yılında yayınlanır. Pleplerin Çocuğu şiiri, aşkı sorgular. Aşkı sorgulamak, sevginin hurda deposuna dönüşmesini önler. İlişkilere zaman zaman çeki düzen vermek gerekir. Üzerindeki tozları almak, silkelenmek gerekir. Pleplerin Çocuğu, yaşama çeki düzen veren bir şiirdir. ?Çölün susuzluğunda kurumuş hoyrat bir daldın / kuşku sevmeni engelliyordu / sana sevmeyi öğrettim?(14) Sevmeyi öğretmek… İlişkilerde sorumluluk alan olur. Sevme, öğrenilen, öğretilen bir eylemdir. Soluk alıp vermeyi güzelleyen bir eylemdir. Sevmeyi öğrenmek emek ister ama öğretenin emeğini de unutmamak gerekir. O hem emeğini ortaya koyar, hem sabrını. Sabırla bekler. Bir ağacı büyütürcesine büyütür aşkını. Ağacı sular, budar. Gün gelir, ağacın meyve vermesini de bekler. Sevmeyi öğretenin beklentileri karşılanmalıdır. Bu hem emeğe, hem sabrına sunulan saygıdır.

Pleplerin Çocuğu, şöyle sürer; ?o acımasız dikenlerini / sınır tanımaz yüreğimde denedin / besbelli güvenmek istiyordun / duygularımı acıtarak direncimi ölçtün / ben varoluşunu sevdim / varlığında çiçeklenen insanı / ben bana benzemeyen yanlarını sevdim / seni sen yapan yağmurları?. Bu bölümünde sınanmayı aşan sevgilinin sesi duyulur. Sevgiliye seslenilir. Sevgilinin varlığında çiçeklenen insanı görebilmek… Bu aşkına, sevgisine, sevgilisine ilişkin değerlendirme yapan bir insan sesidir. Aşkını anlamlandırmaya çalışır Berrin Taş. Sevgilinin yapıp ettikleriyle, iç dünyasını bir araya getirir. Sevgilinin yapıp ettiklerini değerlendirmek kolaydır. Bir de yapıp etmedikleri var. Bunu görebilmek için de sevgiye, sevgiliye çokça emek harcanmalıdır. Berrin Taş aşkı için çokça emek harcar.

Bu bölümün bir başka önemli yanı var. O da şu; ?ben bana benzemeyen yanlarını sevdim / seni sen yapan yağmurları?. Aşk, birbirinden farklı insanların buluşmasıdır. Aşk, sevgiliyi kendine benzeterek ya da ona benzemeye çalışarak bir yere varamaz. Aşkta, iki birbirinden farklı insan vardır. O insanı o yapan kişiliği, karakteri vardır. Bunlardan arın, kişiliğinden, karakterinden sıyrıl da öyle sevgili olalım denilemez. İnsanın değişebilecek yanlarını değiştirmesi istenir de, değişmeyecek yanlarını değiştirmesi istenemez. Aşkta, iki insan da kişiliğini, karakterini ortaya koyar. Bu aşkı varsıllaştırır. Güzelleştirir. Ya bu kadın değişmiyor ya da bu adam değişmiyor, dendiğinde bu ayrımı iyi belirlemek gerekir. Bu ayrım gözetilmelidir. Zorlama istekler aşkı sarsar. Onun için, sevgiliyi sevgili yapan özelliklerin ayırdında olmalı insan. Aşk kısır döngülerle yıpratılmamalı. Berrin Taş bu ayrımı yapar. Bu ayrımla sevgi, sevgili, aşk anlamlandırılır. Sevgiliden yapabilecekleri istenmelidir. Bu tutum aşk için, ön açıcı bir davranıştır. Berrin Taş, sevgide ön açıcı olmayı yeğler. Dayatmacı olmayı değil.

Sevgiliyi tanımlar; ?sen ekmeğini dağları yırtarak kazanan / pleplerin çocuğu?. Birlikte yol alınan, birlikte yürünen insanı tanımlamaktır bu. Aşkta, sevgilinin kim olduğu, nasıl biri olduğu tanımlanmalıdır. Berrin Taş, sevgiliyi ?pleplerin çocuğu? diye tanımlar.

İnsan sevgiliyi tanımladığı kadar kendini de tanımlamalıdır. Bu bir anlamıyla insanın kendini sorgulamasıdır. Ben kimim, nasıl biriyim demesidir. Berrin Taş, kendini de tanımlar; ?ben utanmaların gizlenmelerin / kıyıda beklettiği yosunlaşmış tortu?. Bu aşk, dağların oğluyla, denizlerin kızının buluşmasıdır. Dağ denizleri, deniz dağları çeker.

Dağlarla denizlerin buluşması yaratıcı sancılara gebedir. ?Beni okyanusa at / dalgalarla boğuşalım desem / gelmezsin / çağırsan dağları yırtmaya / ben gelemem / acır ellerim / bırakmaz kök saldığım topraklar / tutar gövdemi?. Berrin Taş, sevgiliyi de kendini de görür. İki karakter hem karşı karşıyadır, hem yan yanadır. Herkes, kendi karakterini yaşar. Kimse kimsenin karakterini değiştiremez. Aşk, iki karaktere yan yana yürümeyi öğretir.

Şiirin son bölümü aşkın yaşama çekidüzen verdiği bölümdür. Bu aşk için gereklidir. Yapılması gerekendir. Berrin Taş sevgiliye seslenir; ?ya tut ellerimi / dağla denizi buluşturalım / ya da nasırlaşmış yüreğini al git / pusu kurduğun ormanına / orda acıman gerekmez bir kadına?. Berrin Taş, sevgiliye ellerini uzatır. El, Berrin Taş şiirinde önemli bir imgedir. El, eylemdir. Ya tut ellerimi, bu aşkı sürdürelim, ya da bu sürüncemeden kurtulalım, der. Aşkın başlangıcı ne kadar cesaret isterse, sürdürmek de o kadar cesaret ister. Hele birde aşkın bittiğine ilişkin karar alabilmek başlı başına cesaret ister. Aşkın sorumluluğunu her durumda da sırtlanabilen bir kadındır Berrin Taş. Aşk, kimileyin tıkanır. Ya bu tıkanıklık aşılmalı, ya da bu aşk yük olmaktan kurtulmalıdır. Yaşam bu durumu, istense de istenmese de dayatır. Bu dayatma, aşkın bir üst aşamaya sıçrama çabasıdır. Bu süreç sancılıdır. Pleplerin Çocuğu, bu sürecin şiire yansımasıdır. Aşkta tıkanıklık, aşka çeki düzen verilmesi anlamına gelir. Sorunu görmek, çeki düzen vermenin ilk aşamasıdır. Pleplerin Çocuğu, aşka çeki düzen vermenin şiirleşmesidir.

Yoklukta Açan Gül?
Aşk, insanın sürekli kendini yeniden yaratımı olduğundan korkutur sistemi. İdealist düşünürler, iktidarlar, aşkın yaratıcılığına karşı sürekli savaşmışlardır. İnsanı belirli kalıplara sokmak isteyenler ?ideal aşk? tanımları yapmışlar. İnsanı bu ?ideal aşk?ın ardından sürüklemek istemişlerdir. Oysa her insan ayrı birer dünyadır. Her bir dünyanın aşk anlayışı farklı farklıdır. Aşk yaratıcı olmuş, kendini sorguladığı kadar yaşamı sorgulamış, devleti sorgulamış, savaşı barışı sorgulamıştır. Bundan ötürü aşk yaratmanın önü hep kesilmeye çalışılmıştır. Aşk tüm engellemelere karşın çıkar bir yol bulmuş, aşka dayatılan kalıpları kırmıştır.

Berrin Taş, insana dayatılan kalıpları şiirlerle kırmıştır. Barış Aşktır şiiri, savaş çığırtkanlarına aşkla verilen bir yanıttır. ?İçimde uyanan duyguyu / kim yalanlayabilir / hangi yasa koyucu / bir aşkı durdurabilir / güveniyorsan kurallarına / çık sokağa / egsoz dumanları / aşkın yokluğudur ?(15), bu şiirde aşk toplumsal bir eleştiriye dönüşür. İnsan için yasalar çıkarılmadığı sürece, istenildiği kadar yasalar konsun, yasalar kaldırılsın. Sokak sistemi ele verir. Egsoz dumanıyla insan, doğa katledildiği sürece, yasalar sokakta hükümsüzdür. Berrin Taş, temel sorunu ortaya koyar. Temel sorun insandan yana olmak ya da olmamaktır. Sorunu dallandırıp budaklandırmaya gerek yoktur. Sorun basit, yasalar insan için mi, değil mi. İnsanlık savaşımını, kendi yasalarıyla yapar. Bu yasaların, yazılıp çizilmeye, onaylanmaya gereksinimi yoktur. İnsanlığın yasaları sokaktadır. Sokak yaşamın merkezidir. Berrin Taş meydan okur yasa koyuculara. İşte sokak der, siz yasa koyucular, yasalarınızı alıp gelin der. Sokakta kimin hükmü geçerli görelim der. Bu gücün, bu cesaretin ardında, insana, insanlığa duyduğu güven yatar. Aşk, bu şiirde, yasa koyuculara karşı, insani bir dünyanın simgesine dönüşür.

Berrin Taş şiirde yeni bir düş yaratır, bu düşünün ardında gider; ?Kanatları çırpınan bir çocuk / vitrinleri seyrediyor / Spartaküs’ü arayor / Romalı askerler / sen buyuruyorsun / aşka geçit yok / aşka geçit yok?. Berrin Taş, Spartaküs’e uzanır. Spartaküs’ten günümüze yanılsamanın sürdüğünü söyler. Spartaküs’ün kavgası sürmektedir. Romalı askerler yüzyıllardır Spartaküs’ü aramaktadır. Spartaküs ile Romalı askerler tarihin her sayfasında karşı karşıyadır. Roma, sömürenlerin simgesi, Spartaküs kavganın simgesidir. Romalılar buyururlar aşka geçit yok, aşka geçit yok. Romalıların karşısına Spartaküs dikilir. Spartaküs’ten, vitrini seyreden çocuğa değin kavga sürer. Kavganın adı aşktır. Aşka geçit var, aşka geçit var.

Berrin Taş aşk için kırıp, dökmeyi sürdürür. ?aşkın insanı barındırmıyorsa / sözetme çocukların gözyaşlarından / özenle kurduğun tümceler / haykırıyor konuşmadan / aşka yasak koy / aşka yasak koy?. İnsanı barındırmayan, cafcaflı söylevlere, yalanlara karnı toktur Berrin Taş’ın. Yalanların ardında yatan amaç aşkı bitirmektir. Aşka yasak koymaktır. Oysa aşk yasaklarla önlenemeyecek denli güçlüdür.

Berrin Taş, bir resim çizer zihinlerde. Bir yanda Berrin Taş, şairler, sanatçılar, öbür yanda yaşamı kirletenler. Dünyayı kirletenleri karşısına alır. İpliklerini pazara döker. ?Kanatları çırpınan bir çocuk / atom bombasının külleri arasında / annesini arıyor / sen korkular büyütüyorsun / gizlendiğin kuytularda / aşk tehlikedir / tehlikelidir aşk / ürkütüyorsa aşk seni / yüreğini yokla / direncini ölç / söyle… / yoklukta açan gülü kim tutuklayabilir?. Atom bombasını atanlar yargılandı mı. İnsanlık suçu işleyenler kimdi. Neden yargılanmadılar. Gerçi kim kimi yargılayacak. İnsanlık suçu işleyenleri, insanlık suçu isleyenlerin mahkemesi mi yargılayacak. Hayır. İnsanlık suçu işleyenleri ancak sanatçılar yargılayabilecek güçtedir. Bombalanmış bir kentin çocuklarını şairler anlar. Küller arasında yeniden doğar insan. Bombalanmasaydı o kentler kim bilir kaç insan birbirini sevecekti. Ne çok aşklar yaşanacaktı o kentte. Atom bombası yalnızca o kentlere atılmamıştır. Dünyayı aşkla sevenlere gözdağı vermek içinde atılmıştır. Gerek insan olsun, gerek doğa olsun aşk ile bombaların üstesinden gelir. Yoklukta açan gül, başkaldırıdır. Doğanın başkaldırısıdır. Hadi gülü de tutuklayın, kurutun, der Berrin Taş. Bombaların gücü yetmeyecektir gülü kurutmaya. Berrin Taş, binlerce yıllık birikimiyle savaşır, atom bombalarıyla. Şiir bombadan daha da tehlikelidir. Ama şiir can almaz, alamaz. Tek bir cana bile kıyamaz. Savaşçıdır şair. Silahı, zihinlerdeki şiirdir.

Şair dünyanın dört bir yanında savaşır. Yurdu dünyadır şairin. Japonya’da on yıllar önce atılan bombadan da sorumluluk duyar, otuz yıl önce Nurhak Dağları’nda sıkılan kurşundan da. Şair, geçmişten geleceğe bir köprüdür. Bundan ötürü, şairin zamanı yaşadığı günle sınırlı değildir. ?Kanatları çırpınan bir çocuk / dağlar / kurşunlanırken / Nurhak’ta yürüyor / sen suskular besliyorsun / kararmış şafaklara / dinle / dünya kanıyor / kanıyor aşk / çırpınan soluğun yaralanmış şarkıları / konuşturamaz / aşkı koru / bilmelisin / aşk kavgadır / kavgadır barış?. Berrin Taş, şiirde çırpınan çocuk imgesini kullanır. Çocuk, atom bombasını, kurşunlanan dağları yaşar. Çocuk acılar görmüş, acılar yaşamıştır. Çocuk umut dolu yarınlar ister. Umut aşktadır. Aşk çocuklar için korunmalıdır. Aşk için kavgalar verilmelidir. Büyük kavgalar. Bu kavgalar ki, büyük barışın habercisidir. Barış suskunluklarla gelmez, büyük kavgaların, büyük aşkların ardından gelir.

Menekşelerin Çırpınışı?
Berrin Taş’ın Karanfil Alevleri yapıtı 2003?te yayınlanır. Aşka ilişkin söylenecek daha çok şey vardır. Vitrine Bırakılan Aşk Biter şiiriyle, aşk yanılsaması yaşayanları şiirleştirir Berrin Taş. Bu yanılsamaya bakalım; ?Sevdin onu / yaşamının bir yerlerine usulca bıraktın / geceye çekilirken gövden / sabahı bekleyen gün ışığı / orda olacak sandın / duymadın elleri ne kadar soğuktu / görmedin yalnızdı korkuyordu / sevdin… / yitip giderken gün / menekşeler çırpınıyordu?.(16) Aşk yanılsaması şöyle olur. İki insan birbirini sever. Bir kere birbirlerini sevdiler ya, yaşam boyu bu sevgi sürer sanırlar. Yaşam boyu garantili aşk var mıdır. Pazara sunulan bir meta mıdır aşk. Aşk bir süreç, aşkı besler, büyütürsen bir yaşam boyu, hatta yaşamdan da uzun sürer. Aşkı beslemez, büyütmezsen hemencecik solar yaprakları. Kurur.

Sevgili, alınıp köşeye yerleştirilen bir nesne değildir. Aşkta yaşamımızın süsü, vazosu, biblosu değildir. Aşk yaşamın kendisidir. Aşkı süse dönüştürme, yaşamı süse dönüştürmedir. Hiçbir şey olduğu yerde kalmadığı gibi, insan da, yaşam da, aşk da olduğu yerde kalmaz. Değişir. Israrla yaşamın değişmediğini savunanlar var. Varsın savunsunlar. Değişimi kabul etmeyen, göremez, duyamaz. Yalnızca sanır. Sevgilisinin onu sevdiğini sanır. Yaşamın güllük gülistanlık olduğunu sanır. Her şeyin yolunda gittiğini sanır. Sanır da sanır. Elleri buz kesen sevgiliyi görmez. Duyumsayamaz onun yalnızlığını. Sevmekle aşk başlar. Sevmekle her şeyin bittiğini düşünenler, yanılsamalı bir yaşam sürerler. Menekşelerin çırpınışını ne görürler ne duyarlar.

Gülümseyen Bulutlar?
Aşkın insana duyumsattığı güzel duygular vardır. Aşk, görünürü değiştirir. Gökyüzünün rengi, denizlerin köpürmesi, esen rüzgar… hepsini güzelleştirir. Berrin Taş’ın Aşk şiiri bu duyguların şiire yansımasıdır. ?Yağmur bir başka yağıyor / günlerin rengi değişti?.(17) Görünür ile insan beninin arasına aşk girince, görünür değişime uğrar. Biz buna aşk halleri de diyebiliriz. Aşk sıradan olanı, sıradışı yapar. Her zaman yağan yağmur başka yağar, günlerin rengi değişir.

Aşk halleri sürer; ?sabah / kapı aralıklarından / perde kıvrımlarından / günaydın dedi / sabah sesinde / sessiz bir öpücükle / girdi camlardan içeri / sabah sensin?. Sevgili sabah olur, ışık olur. Kapıdan, pencereden girer. Sessiz bir öpücüktür sevgili.

Sevgili, şairin evrenine gelen konuktur. ?sevincini tut / rüzgar uyanmasın / tut / sağanak altında bekleyen fırtınayı / / bir konuk geldi evrenime / bulutlar gülümsüyor?. Aşk o denli güçlü ki, doğayı bile değiştirir. Bulutlar gelen konuğu gülümseyerek karşılar. Aşk yeryüzünden gökyüzüne elinin değdiği her şeyi canlandırır. Aşkın ayakları yere bassa da başı göğe erer. Bir yanı toprak, bir yanı buluttur aşkın.

Bilinç Gezgini?
Berrin Taş’ın Gelecek Ağacı yapıtı 2008’de yayınlanır. Yapıtın Bilinç Gezgini bölümü özdeyişlerden oluşur. Bu özdeyişlerden birinde Berrin Taş şöyle der; ?Sevgini korumazsan eğer dilediği yere gider, sonra da şaşkın şaşkın bakınıp ne oldu diye sorma.?(18) Bu sözler belki de kulağa küpe yapılmalı, aşk korunmalıdır. Aşk bir yandan korunmalı, bir yandan da aşkın evreni genişletilmelidir. Hımbıl hımbıl yan gelip yatılırsa, aşk alıp başını gider. Başka bir kadın ya da erkeğe gider. Bu böyle sürüp gider. Sorun hep başka yerde aranır ama sorun emek harcanmayan sevgidir, emek harcanmayan aşktır. Ne olduğunu bile anlamaz insan. Ortada kalır. Aşk boş bırakılmaya gelmez.

Yine Bilinç Gezgini bölümünden bir özdeyiş; ?Kendini verirken eksiliyorsan, yanlış yerdesin.? Aşk kendini vermektir. Ama verirken bile bir şeyler kazanabilmektir. Hem kendinden verip, hem de eksiliyorsan o zaman durup düşünmek gerekir. Yanlış bir yerdeyse insan, yerini değiştirmelidir. Duraksamamalıdır.

Ötelere Uzanan Dallar?
Gelecek Ağacı şiiri, yol arkadaşlığını anlatır. ?Birbirimize / baka baka / yaşlanıyoruz / aynı toprakta /yan yana / / aşk / o senin şakıyan sesindir / yoklukta cıvıldayan kanarya / sabah sevecenliği küskün papatyaya / aşk / o senin ellerindir / iri adımlarla geceyi öğüten / sözlerindir / birbirimize / baka baka / yaşlanıyoruz / aynı toprakta / yan yana?. (19) Zaman, ilişkilerin üzerinde tortu bırakır. Bu tortu çoğunlukla görülmez. Öylece yaşanır. Ama bir kavganın içindeyse insan, yol arkadaşıysa, sevgisine toz kondurmaz. Kavga insanı, aşkı diri tutar. Yaşamın ne olduğu, yaşlanmanın ne olduğu kavramlaşır. Akıp giden zamanın değeri bilinir. Birbirine baka baka, aynı toprakta, yan yana olmanın değeri anlaşılır.

Tarihin Sütü?
Zamanın Hırçın Soluğu yapıtı 2010’da yayınlanır. Tarihin Sütü şiiri, aşkı için, ateşi ellerinde saklayan yalnız adamın şiiridir. ?Beni bekler ötelerden / bir yalnız adam / / beni bekler / avuçlarında güneşi tutmuş / / beni bekler / sabah akşam / beni bekler ötelerde / ellerinde saklıyor ateşi / beni bekler / beslemek için tarihin sütüyle uzak yüzyıllara?(20) Sevgili için ateşi avuçlarına almak… Bu yalnız adamın direncini gösterir. Yangınlardan gelmiştir adam. Yeni yangınlara doğru gitmektedir. Elindeki ateş yüzyıllar öncesinin ateşidir. Bu ateş, insanlığı ilerleten, insanı karanlıktan, mağaradan çıkaran ateştir. Ateş insanlığın birikimidir. Sevgiliye sunulan süt, insanlığın acılarından, sevinçlerinden, savaşlarından, barışlarından süzülüp gelmiştir. Tarihin sütü, aşkla sunulur. Aşkla içilir.

Aşk Savunusu?
Berrin Taş’ın, Aşk… Yeni İnsanın Dili yapıtı için aşk bildirisi demiştik. Berrin Taş şiirlerinde aşk; kavgadır, dirençtir, umuttur, yeni bir dünya düşüdür. Aşk, her dizede insanı, insanlığı savunan birer bildiriye dönüşür. Berrin Taş’ın aşk anlayışı, sürekli kendini yenileyen, içinde çelişkiler, çatışkılar barındıran yaratıcı bir süreçtir. Bu süreçte gün gelir, sevgiliyle yan yana yürünür, gün gelir, sevgi, aşk, sevgili, yaşam sorgulanır. Bu sorgulamalar, insanın beninden çıkmasını sağlar. İnsan toplumsallaşır. Sorgulayan insan, sorgulayan bilinç yol alır.

Aşk, insana, yaşama değerler katar. Değerler yaratır. Yılgınlığı, mızmızlığı, suskunluğu, edilginliği söküp atar. İnsanı elinden tutar ve ayağa kaldırır. Aşk insan içindir, insandan yanadır. Tam da bu nedenden ötürü aşk savunulmalıdır. İnsan için? İnsandan yana?

1) Berrin Taş, Aşk… Yeni İnsanın Dili, İnsancıl Yayınları, İstanbul, 1997
2) Berrin Taş, a.g.e.
3) Berrin Taş, a.g.e.
4) Berrin Taş, a.g.e.
5) Berrin Taş, a.g.e.
6) Berrin Taş, a.g.e.
7) Berrin Taş, a.g.e.
8) Berrin Taş, a.g.e.
9) Berrin Taş, a.g.e.
10) Berrin Taş, İnsana Gecikmeden, İnsancıl Yayınları, İstanbul, 1992 (Bir Gülüşün)
11) Berrin Taş, a.g.e. (Uyanmak)
12) Berrin Taş, İnsanın Ayak Sesleri, İnsancıl Yayınları, İstanbul, 1994 (Gecenin Işığa Uyanışı)
13) Berrin Taş, a.g.e. (Senin Kentinde Yaşıyorum)
14) Berrin Taş, Bir Kenti Ağlıyorum, İnsancıl Yayınları, İstanbul, 1996 (Pleplerin Çocuğu)
15) Berrin Taş, a.g.e. (Barış Aşktır)
16) Berrin Taş, Karanfil Alevleri, İnsancıl Yayınları, İstanbul, 2003 (Vitrine Bırakılan Aşk Biter)
17) Berrin Taş, a.g.e. (Aşk)
18) Berrin Taş, Gelecek Ağacı, İnsancıl Yayınları, İstanbul, 2008 (Bilinç Gezgini)
19) Berrin Taş, a.g.e. (Gelecek Ağacı)
20) Berrin Taş, Zamanın Hırçın Soluğu, İnsancıl Yayınları, İstanbul, 2010 (Tarihin Sütü)

Previous Story

Yılmaz Güney’in Hikayeye Merak Sarması ve Yargılanışı – Hazırlayan: Zahit Atam

Next Story

Yazar – Metin Çözümlemesi Işığında Kafka ve Prag – Erinç Büyükaşık

Latest from Berrin Taş

Berrin Taş Şiiri 6 – Mustafa Özmen

Soğuk bir kış günü İstanbul’da? Yollar kar, buz, trafik. Televizyonlar, radyolar, gazeteler söz birliği etmiş. ?Sokağa çıkmayın? diyorlar. Kar darbe mi yaptı acaba. ?Sokağa

Berrin Taş Şiiri 4 – Mustafa Özmen

Platon’un bilindik adalet tanımı şuydu; ?Adalet, güçlünün işine gelendir.? Günümüz adaletinin de uyguladığı budur. Bu adalet kavramı; soğuk mahkeme duvarlarını, yasaları, düzmece tutanakları, gözaltıları,
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ