Beynimdeki Şeytan Filmi ve Anılar 1966 – Ayhan Hüseyin ülgenay

Ankara’daki provalar bitince İstanbul Efendisi oyununun kadrosu Adana’ya geldi.Ayın tam ortası,maaşlar 17 gün sonra geldi Allahtan hazırlıklı gelmişim bunu düşünemeyenler çok zor durumda kaldı Oyunun bütün kadrosu küçük Saat?e yakın AĞBA oteline yerleştirildi.Birinci sınıf bir otel en üst katında bir gece kulübü var.Sahne alan gurup dünya karması gibi, her ülkeden sanatçı var genellikle caz çalıyorlar zenci bir kadında arada bir Balat söylüyor.Adana’da ki en iyi arkadaşım Kamil SÖNMEZ daha sonrada onunla dostluğumuz hep devam etti.Birde Muharrem isimli bir çocuk var, saz çalıyor bende o sıralar kamil SÖNMEZ İN teşviki ile türkü söylüyorum.Saz çalmayı da denedim ama olmadı.Adana Şehir Tiyatrosunda Kuaför olarak çalışan ikide kız kardeş var onların sayesinde gençler arasında bir gurup oluştu.Bazı geceler oyun bitiminde hep beraber Ergün UÇUCU NUN denetiminde tirenle Mersin?e gidiyoruz.Palmiye ağaçları ile kaplı denize sıfır bir park var.Gurup halinde orada yemekler yeniyor,sabaha kadar oturup sabahleyin kahvaltıdan sonra Adana?ya geri dönüyoruz.Park çok güzel doğallığı bozulmamış insan kendini TAHİTİ DE zannediyor.Adana?da o kadar güzel vakit geçiyor ki uyumaya pek vakit yok. Ayakta uyumaya alıştım.Tiyatroda çalışan kuaför kardeşlerden ufak olanı ile aramızda bir yakınlık oluştu ablasının da iznini alarak ilerde evlenmeye karar verdik.Kardeşler Almanya?ya işçi olarak yazılmışlar davet bekliyorlar.Onların arkasından bende evlenmek için Almanya?ya gideceğim. Alınan karar böyle kimseye bir şey söylemiyoruz.Daha sora oyunun bitiminde ben Ankara?ya geldim Onlar bir müddet sonra Almanya?ya gittiler.Mektuplaşıyoruz Hürriyet Gazetesinde ölüm haberi yayınlandı Almanya da bir genç bununla arkadaş olmak istemiş o da Ankara da bir sözlüsü olduğunu söyleyerek ret etmiş buna sinirlenen Alman genci de onu öldürmüş.Daha sonra aynı gazete bu olayı ablasının anlatımı ile tefrika olarak verdi yazıda ablası ismimi vermeden Devlet Tiyatrosunda ki sözlüsü olarak belitmiş. Günlerce uyuyamadım.Hiç bir şeye bu kadar üzülmemiştim. Hala olayı hatırlayınca bir müddet tesirinden kurtulamam.Oyun Adana?daki süresini doldurunca Ankara?ya geri döndü.Bir hafta Ankara da kaldık, daha sonra Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosun da perdelerini açtı.Çekirgeye giderken tam fuarın karşısında bulunan DİYAR OTEL de kaldık.Bütün kadro o otele yerleşti. Oyun 01.03.1966 Tarihinde prömiyer yaptı.Oyun devam ederken pek önemli bir olay olmadı. Yanız bir akşam oyun bitiminde otele gitmek için bindiğimiz servis arabasında oyunda baş rolü oynayan Vedii CEZAYİRLİ oturacak bir yer bulamayınca figüranlar otele yürüyerek gitsin diye bir öneride bulundu ertesi akşam bütün figüranlar otele yürüyerek gittik . Olayı protesto eden Ergün UÇUCU ve diğer genç olan aktörlerde birlikte bizimle beraber yürüyünce, iki gün sonra İdarenin herkes otobüse binecek talimatı ile işler normale döndü ama figüranlar otobüste yer olsa da hep ayakta gitti, kimse bir daha oturmadı. Oyun Pazartesi günleri tatil .Ben her Pazar akşamı Bandırmaya gidiyorum. Halamı ve çocukluğumuzu beraber geçirdiğimiz Halamın kızı Hümeyra YUCA YI görmeye, herkesi ve Bandırmayı tekrar görmek çok güzel. Hümeyra Lisede Okuyor ertesi gün zamandan istifade etmek için, onunla okuluna kadar beraber yürüyorum.Bizi yan yana gören kız arkadaşları??Halamın oğluna hey,sarılsam boynuna hey?? diye bizimle dalga geçiyorlar.

Bursa da pek yapacak bir şey yok.Tiyatro dönüşü,genellikle otele geldikten sonra yürüyerek otobüs terminaline gidiyorum.Orada bir sabahçı kahvesi var oraya çok değişik karakterli ve başından çok olay geçmiş kişiler geliyor.Onların masalarına oturup çay ısmarlayarak arkadaşlıklar kuruyorum.Gideceği bir yerleri olmayan bu insanlar benimle sabaha kadar sohbet ediyorlar, ilerde yaşantıları ve anlattıkları olaylar hayatıma ve sanatıma yön vereceğini düşünüyorum.Sanatıma tesirleri oldu mu bilemem ama seneler içersinde yaşantıma yön verdikleri de bir gerçek.Yazımın sonunda oradan esinlenerek yazdığım bir şiiri de yayınlayacağım.

O seneler Bursa film çekimleri için bir cennet, İstanbul un yakın oluşu çekim yapılacak mekanın fazla oluşu Bursa?yı cazip hale getiriyor. Çarşı sahnesinde usta AGOP tiplemesini oynayan Lütfi baba (ILKICI) bana o akşam yandaki otelde bir film çevrildiğini kendilerinin yapılan teklif üzerine Uludağ?daki cesedin bulunması çekiminde oynadıklarını,oteldeki çekimlerde oynamak için genç bir aktör aradıklarını kendisinin benim oynayabileceğimi söylediğini, istersem yarın yandaki İLMAN otele giderek ( DİYAR OTEL ile yan yana,filmin bütün kadrosu bu otelde kalıyor.) rejisörle tanışabileceğimi söyledi.Ertesi gün otele gittim çekim vardı.Rolü oynayacağımı söyledim.17.03.1966 tarihinde bursa da fuarın karsısındaki OTEL İLMAN DA ( Filimde, otelin iç sahne çekimleri Ankara da bulunan STAD OTEL olarak gösterilmiş) yapılan çekimler de Ünsel AYBERK, Sami HAZİNSES ile beraber BEYNİMDEKİ ŞEYTAN filminde Otel Görevlisini oynadım.Filimdeki İsmimde Ayhan .Filimde üç ayrı bölümde gözüküyorum .Ama bu üç bölüm bir seferde çekildi.

Devlet Tiyatrosu sanatçısı Lütfi ILKICI YA ben hep baba derim isterseniz neden öyle söylediğimi ve aramızdaki bu yakınlaşmaya sebep olan olayı da anlatayım. İkinci dünya harbinde doğmuşum. Babam asker olduğundan BALYE de vazifeli. Almanların Yunanistan?ı işgalinden sonra herkes sıranın Türkiye ye de geleceğini düşünüyor.Babam da güvenliğimiz için bizi dedemin yanına Yozgat?a göndermeye karar veriyor.Başka ulaşım aracı olmadığından tabi tirenle, babam asker oluşundan dolayı çok zorda olsa tirende yer buluyor.Fakat kompartımanlar hep dolu olduğundan annem koridorda seyahat etmek zorunda.Annem koridorda iki çocukla nasıl seyahat edeceğini düşünürken tam karşısında bulunan kompartımanın kapısı açılarak bir bey anneme, şayet isterse kompartıman?da ona da yer vereceklerini söylüyor.Annemin teşekkür ederek kompartımana girmesi üzerine, hemen anneme bir yer bulunuyor, o bey bir ip çıkarıp bana bir salıncak yapıyor.Daha sonra da yerde kağıtları yakarak mamamın hazırlanmasına yardım ediyor.Annem kendisine yardım eden kişinin bir kumpanya sahibi olduğunu kompartımanda ki herkesin sanatçı olduğunu öğreniyor.Ertesi gün sanatçılar arasında bulunan gözlerinden özürlü şarkıcı bir kadın, yüksek sesle şarkı söylüyor.Tabi hemen trende bulunan gençler kompartımanın önüne yığılıyor,izdiham o kadar büyük oluyor ki olay çıkıyor bu olaydan sonra annem kumpanya sahibine, sanatçının bir daha böyle şarkı söylememesi için rica da bulunuyor. Neden diye sorulduğunda kendisinin bir subayın eşi olduğunu böyle bir olaya karışırsa adının çıkacağını belki kocasının bile askerlikten atılacağını izah ediyor.Kumpanya sahibinin de tabi biz küçük insanlarız demesi üzerine,annem öyle düşünmediğini sanatçının çok değerli olduğunu şimdi bazı zümrelerin öyle düşünmesine rağmen yirmi sene sonra ne olacağını kimsenin bilemeyeceğini söylüyor.Onun üzerine kumpanyanın sahibi kağıtlar yakarak mamasını hazırlanmasına yardım ettiği çocuğun, ipten yaptığı salıncağının önüne gelerek ellerini açıp, Allahtan dilerim senin çocuğunda ilerde sanatçı olsun diyor.Ailem İstanbul Efendisini seyrederken annem Lütfi babayı tanımış,haber gönderip çıkışta görüşmek istediğini bildirmiş.Oyun sonunda ben yanlarına gittiğimde,Lütfi ILKICI eşi ile beraber ailemle sohbet ediyordu.Çok şaşırmama rağmen sonucu bekledim ,annem oğlum BALYE den Yozgat?a giderken tirende sana o baktı kağıtları yakarak mamanı pişirdi diyince ikisinin de gözleri doldu.Lütfi babam ne kadar içten dua ettiyse on dokuz sene sonra onunla aynı sahneyi paylaştık, karşılıklı oynadık.Bu olayı yazmak istedim çünkü inanın benim hayatım film senaryosu gibi bazen düşündükçe bana bile garip geliyor.Allah rahmet eylesin.Lütfi babam çok efendi bir adamdı.Bana her zaman oğlum diye hitap etti.Ama o ortamda ve o olayın üstüne bana duamı etmiş bedduamı etmiş ona hiçbir zaman karar veremedim.Ben Balye doğumluyum ama nüfus cüzdanım dedem tarafından Yozgat ta çıkarıldığından doğum yerin de Yozgat yazıyor.

Agah ÖZGÜÇ ün hazırladığı SE-SAM Türkiye Sinema Sahipleri Meslek Birliğinin yayınladığı TÜRK FİLİMLERİ SÖZLÜĞÜ 1914 ? 1973 İSİMLİ CALIŞMANIN 1. ci cildinde BETNİMDEKİ ŞEYTAN Y.;Mümtaz Alparslan / S.;Naci ERHUN ( Rene Clement?nun ?? Plein Soleil ?? ( 1960 ) isimli filminden) / G.y.; Mükremin Şumlu / O.;Ünsel AYBEK,Devlet DEVRİM,Talat GÖZBAK / Y.e.Dost F.( Mümtaz ALPASLAN) K.; Kendi adına bir bankadan para çeken. Arkadaşını öldürüp,sevgilisi ile ilişki kuran bir adamın öyküsü olarak verilmiş. Aynen yayınlıyorum.Çalışma acele ile hazırlanmış,hem filmin konusu hem de oynayanlar eksik verilmiş.Film 1966 Dost Film yapımı 33 mm ( sb) 97 dakika.Konusu ise şöyle;Kirli işler yapan zengin bir adamın yanında çalışan,onun kirli işlerine yardım eden saf bir delikanlı.Zengin adamım verdiği çeki bankadan tahsil ederken para çekmeyi öğrenir paranın cazibesine kapılır, çekin koçanı cebinde kalır.Daha sonra Zengin adam sevgilisi ile Bursa ya giderken onu da yanında götürür.Zengin adamın sevgilisi ile Ulu dağda aralarında bir iletişim doğar.Zengin adamı öldürerek, paralarını bankadan çeker.Zengin adamın sevgilisi ile evleneceği zaman yakalanır.
Tespit edebildiğim kadarı ile filmin çekim ve oyuncu kadrosu şöyle;

BEYNİMDEKİ ŞEYTAN

Yönetmen ; Mümtaz ALPARSLAN
Reji Asistanı ; Rıskı ÖZDEMİR
Senaryo ; Naci ERHUN
Görüntü Yönetmeni; Mükremin ŞUMLU
Kamera Asistanı ; Erol SAYIBAŞI
Işık Şefi ; Naim BAHADIR
Dekor ; D. Ali DEMİR

OYNAYANLAR;

Turgut ; Mümtaz ALPARSLAN
Çiçek ; Devlet DEVRİM
Fikret ; Ünsel AYBEK
Komiser ; Hüseyin PEYDA
Atıf ; Talat GÖZBAK
Resepsiyon Memuru ; Sami HAZİNSES
Otel Görevlisi Ayhan ; Ayhan Hüseyin ÜLGENAY
Çelebi ; ?
Çiçeğin Annesi; ; ?
Cesedi bulan 1 adam ; Lütfi ILKICI
Cesedi bulan 2 adam ; Osman DALOĞLU

Okuyucularıma Filmin nasıl çekildiğini de yazmadan yazıyı bitirmek istemiyorum. Çekime başlamadan önce rejisör size yapılacak olan çekimdeki mizanpaj?ı söylüyor.Bunu aklınızda tutmanız gerekli,çekim yapılırken ne söyleyeceğini de kimse bilmiyor, kamera ile orantılı olarak Suflör kendine bir yer buluyor.Hemen nerde olduğunu tespit etmeniz gerekli çünkü çekim yapılırken onun söyleyeceği şeyleri tekrarlayacaksınız.Kameraman makineli tüfeğin arkasında ateş etmeyi bekleyen asker gibi duruyor.Derken aklınıza rolünüzün ne olduğu ve filimin konusunu sormak geliyor.Filmin konusu çok kısa,oynayacağınız tip biraz daha fazla anlatılıyor.Prova ile kaybedilecek zaman yok.Hemen çekime geçiliyor,kamera o kadar gürültülü çalışıyor ki kendinizi inşat işçisi gibi hissediyorsunuz.Bu arada rol yapmanızda lazım.Yürüyün deniyor yürüyorsunuz.Suflör bağırarak neler söyleyeceğinizi söylüyor,o arada aklınıza ağzınızdan çıkanlarla yaptığınız hareketlerin uyumlu olup olmadığı geliyor.Çekimin bitiminde şaşkınsınız.Sizin için ne düşündüklerini merak ediyorsunuz.Rejisör aferin evladım çok iyi idi diyor.Benim bulunduğum sahnelerin çekimi iki gün sürdü,yani benim film artisti olmamın tamamı iki gün, ama çok güzel bir tecrübe idi,filmin kameramanı Mükremin ŞUMLU ile de ile de arkadaş oldum bana kameranın nasıl çalıştığını gösterdi.Çekimin bitiminde de filmin negatifinden bölümler ve parçalar keserek bana verdi bunlardan fotoğraf olur yaptıra bilirsin dedi.Yayınlanan resimlerden benim bulunduklarım o bana verilen filmin negatiflerinin fotoğrafa dönüşmüş şekli, diğerleri negatiflerinden yayınlandı. Oynadığım bölümde bir de benim tek çekimim var Sami HAZİNSES in bana bağırmasını mimiklerle güçlendirmem lazım.Rejisörden izin isteyerek ayna önünde biraz prova yaptım.Sonra çekim yapıldı.Başarılı olduğum söylendi. Yayınladığım resimler den bazıları filimde yok,bir bölümü rötuşlanmış.

Ertesi gün öğle yemeği için Çekirgede bulunan karagöz heykelinin ilersinde, Bursa?ya hakim bir tepenin üzerinde bulunan Karagöz Lokantasına gidildi.Devlet DEVRİM gelmedi. Yemek sırasında yapılan sohbette filmin finansını Ünsel AYBEK tarafından karşılandığını İstanbul da Bey oğlun da bir ayakkabı mağazası sahibi olduğunu öğrendim.Yemek sonrası lokantadan ayrılırken garsonlar kapıya çift sıra dizilerek bizi yolcu ettiler bahşiş verip el sıkarak teşekkür etmekte bana düştü.Sonra ben tiyatrodaki yaşantıma döndüm.Çok istememe rağmen Devlet DEVRİM ile tanışmak mümkün olmadı.Bu şansı değerlendirip öyle bir sanatçı ile tanışamadığıma daha sonra çok üzüldüm.Yazımı bitirmeden o tarihlerde çekilen film?lerin çok zor şartlarla çekildiğini ve bizim sanatçılarımızın hepsinin de çok kabiliyetli ve çok değerli kişiler olduklarını da belirtmek isterim. Yayınladığım resimler ve Efemeralar kendi koleksiyonumdandır. Bu anım EKİN SANAT Aylık Edebiyat ve Düşün Dergisinin 99 sayısının 10 ? 12 sayfalarında yayınlandı.

SABAHCI KAHVESİ
‘ ESKİ TERMİNAL BURSA 1966 ‘

Halamın kızı, çocukluk anılarım Hümeyra YUCA anısına

Kapıdan içeri girince
Karşıda ATATÜRK resmi
Altında yan yana
Cumhurbaşkanı ve Başbakan
Ufacık bir masa
Arkasında duvara asılı
Geyikli duvar halısı
Çay ocağının yanında makamı
Elinde fokurdayan nargilesi
Müessese sahibi
Yaşlı kahveci

Karşısındaki duvarda çizili
Çayırda otlayan koyunlar ve çoban
Yağlı boya yapılmış resim
Nikotin ve is kiri olmasa
Daha güzel görünecek
Duvar boyunca
Yan yana dizilmiş sandalyeler
Talim yapan askerler gibi
Bir kaç eskimiş tahta masa
Yanan sobanın dumanına
Karışır öksürük sesleri

Saat yirmi ikiden sonra
Yer bulmak zorlaşır
Yan yana oturur insanlar
Gözleriniz ihanet eder size
Izdırap haline gelir uyku
Saat başı elinize tutuşturulan
Kaynamış çay
Uykunuzu açmaz belli ki
Başınız göğsünüze düşünce
Elindeki tepsiye, hızlı hızlı vurur
Çayı dağıtan kişi

Yavaş yavaş güneş doğar
Ezan sesi gelir uzaklardan
Baş?ı boş dolaşan birkaç kedi
Hareketlenir terminal
Elinizdedir otobüs bileti
Kulaklarınızda hala
Kaşınızda sabahlayan adamın sesi
Otobüs hareket etmeden, gözleriniz kapanır
Artık bir anı olarak kalır
Bursa otobüs terminalindeki
Sabahçı kahvesi

AYHAN HÜSEYİN ÜLGENAY 09.10.2010

[srizonfbalbum id=64]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir