Bildiğin Gibi Değil (90’larda Güneydoğu’da Çocuk Olmak) – Funda Danışman, Rojin Canan Akın

Bildiğin Gibi Değil, iki genç araştırmacı Funda Danışman ve Rojin Canan Akın’ın, 90’lı yıllarda çocukluğu Güneydoğu’da geçmiş Kürt gençleriyle yaptıkları on dokuz söyleşiyi bir araya getiriyor.
Yoğun bir şiddet ortamında geçen çocukluklarını ve ilkgençlik yıllarını anlatıyorlar: Türkçe bilmedikleri için gerizekâlı muamelesi gördükleri, zaman zaman ajanlık teklifleri aldıkları eğitim hayatlarını; babalarının, analarının, kardeşlerinin, arkadaşlarının gözlerinin önünde dayak yediği, öldürüldüğü, koruculuğa zorlandığı, evlerinin kurşun yağmuruna tutulduğu aile hayatlarını; sokaklarda, “yanı başlarında sürekli birilerinin öldürüldüğü”, vurulduğu bir ortamda veya BM mülteci kamplarında geçen “gündelik” hayatlarını dinliyoruz onlardan.
Politik söylemler tek tek insanların ne yaşadıklarını gizliyor, örtüyor. Bildiğin Gibi Değil, bu Kürt gençlerinin Batı’daki, büyük şehirlerdeki akranlarına bir iç dökmesi olarak okunmalı. Binlerce insan “çocukluğum sorulduğunda aklıma açlık, rezillik, sefalet, perişanlık, bombalar, savaş uçakları geliyor” diyecek haldeyse, bu gençlerin hemen hepsi “bana yaşatılanları affetmem mümkün değil ama barış mümkün, barış istiyorum” diyorsa, politik kaygılara değil vicdanlara hitap edecek gerçek bir barış ortamı kurabilmek için bu kitaptaki seslere kulak verilmeli.
(Tanıtım Bülteninden)

Onlar vurdu, biz büyüdük kardeşim – Yıldırım Türker
(25/06/2011 tarihli Radikal Gazetesi)
Yeni çıkan bir kitaba dikkatinizi çekmek istiyorum. Bahçe bugün on dokuz genci konuk edecek.
Kitabın adı, ?Bildiğin Gibi Değil?. Altbaşlığı, ?90?larda Güneydoğu?da çocuk olmak?. Rojin Canan Akın ile Funda Danışman 90?lı yıllarda çocukluğu Güneydoğu?da geçmiş on dokuz Kürt genciyle yaptıkları söyleşileri derlemiş.
Tam da şu günlerde ille de okumamız gereken bir çalışma olduğu inancıyla kitabın sunuşunu ben yazdım.
Sözlü tarih çalışmalarının en özlülerinden biri.
Bundan yüzlerce yıl sonraya kalacak bir belge, dolayısıyla.
Onlarca yıldır hayatımızın, önünde kan ve ter döktüğümüz kördüğümünü anlamak için başvuracak insanlık, 90?lı yıllarda çocukluğunu cehennemin tam gözünde geçirmiş insanların anlatısına.
Onları, insan aklının alamayacağı bir zulümle yaralamış olan devlet aygıtının sığ-derin bütün yüzleri var bu kitapta. Kürt isyanının doğuş hikâyesi de.
Ama en önemlisi çocuk gözünden; en çıplak, en güçlü, en kırılgan olanın, insan tomurcuğunun yanı başından bakmaya zorluyor bizi.
Başkasının yarasına gözlerimizi kaçıramadan bakmanın aynasına buyur ediyor.
O yıllardan sağ kalanlar, dev bir yetimler ordusu olarak ulaşabileceğimiz bir mesafede yaşıyor.
Onlara yaşatılan zulüm, insanlık tarihinin en kanlı toplama kamplarını aratmayacak zenginlikte.
Anne Frank?ın güncesi, savaşın, ırkçılığın, vahşetin hikâyesini en kapsamlı tarih metinlerinden daha güçlü hissettirir insana. Hiçbir şey, 13 yaşındaki o hülyalı kız çocuğunun arta kalan sözcükleri kadar yakıcı olamaz.
Bu kitapta da onca işkenceden geçip sağ kalmayı başarmış insanların hikâyelerini dinleyeceğiz. Sanki bir ateşin başında, fısıltıyla anlatılıyormuş gibi.
Onları okurken kendi çocukluğumuzun yaralarıyla yüzleşeceğiz bir kez daha. Çünkü bilirsiniz, ?Gökyüzü gibi şu çocukluk/ Hiçbir yere gitmiyor.?
Gazete yazarı olmaya karar verişim, o yıllara dayanır. O vahşi 92-93-94 yıllarına. Henüz yabancı gazetecilere rehberlik yaparak hayatımı kazandığım yıllar. 1993 yılında ilk olarak gittiğim Diyarbakır üstüne izlenimlerimi yazmıştım ilk dergi yazımda.
Funda ile Rojin de çocuklukları o yıllara denk düşen, o bölgeden iki genç kadın.
Hayran olunası bir sadakat ve sabırla, sağ kalan kardeşlerini dinlemişler, bize sunuyorlar.
19 kadın ve adamın hayatta kalma hikâyelerini okurken bunların hepsinin bizim hikâyemiz olduğunu unutmamalı. Babaları gözleri önünde öldürülen, anneleri dayakla felç edilen, kardeşlerinin ölüsü bir koyakta bulunuveren, hayal gücünü zorlayan işkencelerden geçen, cinsel tacize uğrayan, durmadan üniformalı öğretmenlerden, askerlerden, polislerden dayak yiyen bu çocuklar artık büyüdü.
Hepsinin ilk hatırladığı, ölüm.
Çoğunluk bir yakınlarının paramparça edilmiş bedeniyle karşılaşmışlar daha birer çocukken.
Devletimiz, kirli sarı bir yılışıklıkla ?kardeşimiz? dediği insanların bir kuşağını öldürüp bir kuşağının çocukluğunu nasıl yaralamış. Belki de ancak o üveylerin ağzından dinlediğimizde anlayacağız Kürtleri, isyanı, o toprakların acısını, dağların uğultusunu.
Wanteban?ın anlattığı, ?sanki gözleri yırtılıyor? gibi bakan suskun kız çocuğu Hazal?la tanışın. Babasını konuşturmak için gözleri önünde 9 kişi tarafından ırzına geçilen, layık görüldüğü zulüm karşısında lal olan Hazal?ı.
?Hazal?dan sonra nasıl yaşayabiliriz??i düşünelim sonra. Hep birlikte.
Hazal?ı sağaltacak bir dünyanın harcı nasıl atılır? Duyduğumuz derin tiksinti ve utançla, insan kalarak nasıl baş edebiliriz?
Şu an, hayatımızın en acil sorusu budur.

Kitabın Künyesi
Bildiğin Gibi Değil
(90’larda Güneydoğu’da Çocuk Olmak)
Funda Danışman, Rojin Canan Akın
Metis Yayınları / Siyahbeyaz Dizisi
Yayına Hazırlayan : Tuncay Birkan
İstanbul, Haziran 2011, 1. Basım
312 sayfa

2 Comments

  1. ben çukurcadan rojin. rojin abla mukaddes halama kitap gönderdin ben de alıp okuyacam

  2. kitabın yazarlarının iletişim adreslerini nereden bulabilirim,bu konuda bana yardımcı olabilir misiniz?

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Faşizmin Yargılanması (Leipzig 1933) – Georgi Dimitrov

Next Story

Federico Garcia Lorca’nın faşistlerce öldürülüşü aydınlanıyor

Latest from Politika

SLAVOJ ŽIŽEK: Tabiat zaten kaotiktir, en vahşi afetleri, anlamsız ve öngörülemez felaketleri yaratmaya eğilimlidir. Bizlerse onun hain kaprislerine acımasızca tabiyiz, bizleri kollayıp gözeten Tabiat Ana diye bir şey yok. Tabiatın dengesini bozuyor filan değiliz, sadece onu sürdürüyoruz.

Sakınmanın Yolları Peki, ekolojik tehditler gerçekten de o kadar başa çıkılamaz mı? Liberal kapitalizmin bazı müdafileri çevreci harekete “XXI. yüzyılın Komünizmi” diye dudak büküyor;
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ