Bilime adanmış bir yaşam: Galileo Galilei “Dünya, yine de dönüyor…”

galileiTarihin sayfalarına dönüp baktığımızda, bilimsel yöntemin gelişmesine katkıda bulunmuş pek çok bilim insanı görüyoruz. Bu kişilerin arasında hayattayken buluşları sayesinde saygı görenleri olduğu kadar, kimi zaman saygınlıkları, kimi zaman özgürlükleri, hatta bazen de canları pahasına bilimsel yöntemi savunmuş olanları da var. Galileo Galilei bu ikinci gruba girenlerden biri ve hatta belki de en önemlisi.

Galileo Galilei 1564 -1642 yılları arasında yaşamış, bilim devriminde azımsanmayacak katkısı olmuş bir bilim insanı. O dönemlerde yaşamış çoğu bilim insanı gibi tek bir alanda sınırlı kalmamış; fizik, matematik, astronomi ve felsefe konularında çalışmalarda bulunmuş. Sıkılıkla kendisinden modern gözlemsel astronominin babası ve modern bilimin kurucusu olarak bahsedilir.

Evrenin merkezi mi? Güneşin etrafı mı?

Kilisenin ve dini öğretilerden köken alan dogmaların hüküm sürdüğü orta çağda, ağırlıklı olarak kabul gören güneş sistemi modeli Dünya merkezli sistem modeliydi (Jeosentrik Model). Aristo’nun betimlediği bu modelde, Dünya evrenin merkezi olarak kabul ediliyor, tüm gök cisimlerinin dünyanın etrafında döndüğüne inanılıyordu. Tarih içinde zaman zaman tek tük bilim insanı Güneş merkezli sistem (Heliosentrik Model)fikrini ortaya sürdülerse de, bu fikirler genelde felsefi tartışma boyutundan öteye gitmemiş ve hiçbir zaman genel olarak kabul görmemişti. 1543 yılında Polonya’lı Nikolas Kopernik “Semavi Kürelerin Dönüşü Üzerine” isimli kitabı yayınladı ve bu kitapta ilk kapsamlı Güneş merkezli sistem teorisini ortaya sürdü. Bu teorinin Avrupa’daki Rönesans ortamında yavaş yavaş yayılması ile çeşitli bilim insanları teoriyi incelemeye ve tartışmaya başladılar. İşte Galileo da bu bilim insanlarından biriydi.

Yıldızsal Haberci

Her ne kadar pek çoğumuz teleskobu keşfeden kişiyi Galileo olarak bilsek de bu doğru değil, ancak Galileo’nun teleskobu ilk defa gök cisimlerini incelemek için kullanan insan olduğunu söyleyebiliriz. Orta çağda teleskop benzeri dürbünler denizcilikte sıklıkla kullanılıyordu. Galileo 1609 yılında Hollanda’da yaşayan bir optik bilimci olan Lippershey’in teleskop benzeri bir düzenekle çok uzakları görüntüleyebildiğini duydu ve kendi optik bilgisini kullanarak cisimleri 30 kat yakın ve bin kat büyük gösterebilen benzer bir cihaz geliştirdi. Yaptığı teleskopla Galileo, Samanyolu, Ay, Venüs, Jüpiter ve Satürn’ü gözlemledi ve bu detaylı gözlemlerini, ekli çizimleri ve vardığı sonuçları ile birlikte 1610 yılında Venedik’te Yıldızsal Haberci (Siderus Nuncius) isimli kitabında yayınladı.

Siderus Nuncius için o zamana dek yazılmış en kapsamlı Astronomi kitabı denebilir. Galileo, o zamana kadar bulutsu bir madde sanılan Samanyolunun aslında milyonlarca yıldızdan oluştuğunu, yüzeyi pürüssüz sanılan Ay’ın kraterleri olduğunu, Ay-Güneş ve Dünya konumuna göre Ay’ın aydınlık yüzeyinin nasıl değiştiğini detayları ile kitabında anlattı. O tarihe kadar varlığı bilinmeyen Jüpiter’in en büyük dört uydusunu ilk defa gözlemledi ve bunları son derece aslına uygun şekilde resmetti.

Galileo’nun yaptığı gözlemler, o zamana dek sorgusuz şekilde Dünya-merkezli sisteme inanan bilim insanlarını derinden rahatsız etti. Öyle ya, artık evrendeki her şeyin Dünya etrafında dönmediği, küçük de olsalar bazı gök cisimlerinin başka gezegenlerin –Jüpiter’in – etrafında döndüğü bulunmuştu. Aristo kozmolojik modeline göre uzaydaki tüm cisimler kusursuz ve pürüzsüz birer küre olması gerekirken Ay’ın yüzeyinin kraterlerle dolu olduğu ortaya çıkmıştı. Aristo modelini derinden sarsan bu buluşlar hakkında herkes Galileo kadar heyecanlı değildi, hatta dogmaları bilimin önünde tutan bazı bilim insanları Galileo’nun teleskobuna şüpheyle yaklaştılar.

Galileo’nun çağdaşlarından olan ve Aristo sistemini savunan Cesare Cremonini, kuşkuyla yaklaştığı Ay ve Jüpiter ile ilgili bulguları teyit etmek için Galileo’nun teleskobu ile gökyüzüne bakmayı dahi reddetmişti.

Bir başka matematik profesörü teleskoptan bakıp kendi gözleriyle Jüpiter’in uydularını görmüş olduğu halde Galileo’nun cihazının hileli olduğuna, dürbün olarak doğru çalışmasına rağmen gökyüzüne çevrildiğinde insanı kandırdığına karar vermişti. Hatta Jüpiterin uydusu olarak görünen cisimleri teleskobun içine Galileo’nun yerleştirdiğine kendini inandırmıştı.

Yaşadıkları dönemin dayattığı inanışların esiri olan ve kendi inançlarını sarsmamak için gözlem yapmayı reddeden bu bilim insanlarına Galileo’nun verdiği tepki dikkate değer:

Floransa’daki profesörlere teleskobumla Jüpiter’in uydularını göstermek istiyorum, ancak ne onlara ne de teleskoba bakıyorlar. Bu insanlar, doğada incelenmesi, gözlenmesi, araştırılması gereken bir şeyler olduğunu düşünmüyorlar. Onlara göre bilim, metinleri karşılaştırıp tartışmaktan ibaret.

Yaptığı gözlemler, topladığı veriler ve Kopernik teorisi ile ilgili edindiği bilgiler ışığında modern bilimsel yöntemin temellerini atan Galileo, evrenin merkezinin Dünya olmadığı ve Dünya’nın Güneş etrafında döndüğü sonucuna vardı. İlk eseri Siderus Nuncius’tan sonra Katolik Kilisesi tarafından Güneş merkezli teori konusunda herhangi bir çalışma yapmaması konusunda uyarılmış olsa da bilime olan inancı üstün geldi ve 1632 yılında “Diyalog (İki Ana Dünya Modeli Üzerine Diyaloglar)” adlı eserini yayınladı.

Galileo’nun Engizisyon mahkemesinde yargılanmasına neden olacak bu eserde, biri Dünya merkezli diğeri Güneş merkezli evren sistemini savunan iki bilim insanının kurgusal tartışmasına yer verilmişti. Kitap boyunca bu iki karakter tartışıyor ve sonuçta Kopernik sistemi savunucusunun görüşleri baskın çıkıyordu.

Kitabın üstü kapalı da olsa Güneş merkezli sistemin doğruluğunu savunuyor olması nedeniyle Kilise Galileo’yu Roma’ya çağırdı. Burada Engizisyon mahkemesi tarafından yargılanan Galileo “Kafirlik” suçu nedeniyle ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Mahkemede olanların detaylarını bilmiyoruz. Ancak mahkemenin yayınladığı bildiriye göre Galilieo sıkı bir “sorgu”ya tabi tutuldu ve sorgulama sonrasında da “suçunu” yazılı olarak itiraf etti. O zamanki engizisyon mahkemelerinde sorgulama denen sürecin aslında işkence olduğu bugün bilinen bir gerçek. Suçunu “itiraf” eden Galileo, yaşı ve sağlık durumu nedeniyle 1633 yılında ömür boyu ev hapsine mahkum edildi ve 9 yıl sonra, 1642’de evinde vefat etti.

Galileo’nun Diyalog’ları 1835 yılına dek Katolik Kilisesi’nin Yasaklanmış Kitaplar listesinde yer aldı. Ancak yasaklı bir kitap olmasına rağmen, Galileo’nun fikirleri bir çığ gibi yayıldı. Zaman içinde Aristo’nun modeli terk edildi ve Güneş Merkezli Sistem Teorisi tüm bilim dünyasınca benimsendi.

1992 yılında, insanoğlunun Ay’a ayak basıp Galileo tarafından çizilen kraterleri kendi gözüyle görmesinden 23 yıl, Voyager’in ilk defa Galileo’nun varlığını duyurduğu Jüpiter’in uydularının yanından geçmesinden 13 yıl sonra Papa II. Jean Paul tarafından kaleme alınmış resmi bir özür ile Galieo’ya itibarı iade edildi.

“Dünya yine de dönüyor…”

Galileo’nun öyküsü, bilimin dogmanın güdümüne girdiğinde neler yaşanabildiğinin çok çarpıcı bir örneği.

Bu öyküden çıkarılacak iki sonuç var:

Bilimsel gerçekler ne kadar bastırılırsa bastırılsın açığa çıkarlar. Galileo’nun bulgularının Katolik Kilise tarafından yasaklı olduğu dönemde bile bilime yön vermesi bunun en güzel örneği. Bilim, kendisine yön vermeye çalışan ideolojik, politik, dini etmenlere, her tür baskı, yasak ve yasaya rağmen, doğası gereği sonunda galip gelecektir.

Bilimsel yöntemden uzaklaştıkça ve verilerin işaret ettiği sonuçları kabul etmek yerine belirli ideolojileri haklı çıkartmak için manipülasyonlara başvurdukça yanılgılara düşmemiz kaçınılmaz. Galileo’nun teleskobundan bakmayı bile reddeden bilim insanlarını her zaman anımsamalı ve bilimin dogmalardan, kişisel ve kültürel inanç ve şartlanmalardan uzak, politikadan bağımsız, bilimsel yönteme uygun şekilde yürütülmesini sağlamalıyız.

Mahkeme kararından hemen sonra Galileo’nun mırıldandığı gibi(*): “Dünya, yine de dönüyor…”

(*) Bilim tarihçilerinin elinde “Dünya yine de dönüyor” cümlesini Galileo’nun söylediğini kesin olarak kanıtlayan bir kaynak mevcut değildir. Buna rağmen genel popüler kültür bu cümleyi uzun bir zamandır Galileo’yla bağdaştırmıştır.
Bu yazı acikbilim.com’ daki “Dünya Yine de Dönüyor… Bilimsel Yöntem, Dogma Ve Galileo Galilei” başlığıyla yayınlanan yazı kısaltılarak alıntılanmıştır.

Kaynak: Dunyalilar.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir