Bir çırak çocuk gelmiş öyküleriyle – Öznur Özkaya

Tomris Uyar?ın ?Gerçek bazen gerçeğe tıpatıp benzemeyebilir. Gerçekçi sanatçı, eğer sanatçıysa bize yaşamın sıradan bir fotoğrafını sunmaya çalışmaz, tam tersine gerçekten daha üstün, daha çarpıcı, daha inandırıcı bir gerçek önsezisi aşılar bize. Sanatın özü, önsezinin belli bir biçimde kullanılışı, ustalıklı, bulgucu geçişler aracılığıyla ve yalnız kurgu becerisiyle, önemli olaylara güçlü bir ışık tutup geri kalanları arka plana alarak vermektir. Kısa öykü tek başınalığa dayanan kişisel bir sanattır. İnsanoğlunun yazgısına yöneltilmiş içli bir çığlıktır.? sözleri aklımdan çıkmaz benim.

Kısa öykü, gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktarırken yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay veya durum üzerine odaklanıp okurda yoğun bir etki uyandırması, ironik bir rastlantıyla yaratılan odak noktasının sürpriz sonlara gebe kalması sebebiyle canlıdır, yaşayan edebiyattır. Yazınsal bir kurgunun uzunluğunun insanı etkilemede ölçüt olarak kabul edilemeyeceğinin kanıtıdır ya kısa öyküler, bir solukta okunduklarında özenle kurgulanmış olanları; efsunlu bir şölenin kapılarını aralar okura, elinde tuttuğu meyve tabağıyla.

?Deniz. Durmuş gibi. Az şekerli sabah kahvelerinizi yudumlayıp Pasaport iskelesinin ucuna doğru uzanan güneşi izliyorsunuz. Birazdan denizin üstüne yayılacak ve daha bir aydınlık olacak, biliyorsunuz. Biliyorsunuz çünkü yıllardır aynı denize bakıyorsunuz. Aynı sıkıcı mavilik. Ama sonra birden çırak çocuk geliyor, gülümsüyorsunuz.? (s. 69) İşte tam da böyle oldu tanışmamız Onur Çalı?nın kısa öyküleriyle. Kısa kısa öykülerden oluşan ?Geçen Sene Doğanlar? adlı kitabının sayfalarını çevirdikçe bir ileriye iki geriye, Çalı?nın duru dilinin, gelişmiş ironisinin, çağımız yaşananlarına bakış açısının 77 sayfa boyunca nasıl da heyecanla, hırsla dans ettiğini gördüm. Ne zamandır böylesini okumadığım kısa öyküler kitabın sonunda ?aynı sıkıcı maviliğe? bakanlara göz kırpıyor hınzırca.

O. Çalı; ?Masaya baktı. Masa yuvarlaktı ama köşeleri de vardı. Her bir köşesine sakallı cüceler oturmuşlardı. Çıplaktılar. Hepsinin elinde bir müzik aleti vardı.? (s.33) diyerek hayallerimizin sınırlarını zorluyor, ?İnsan, eğer yeterinceyse, konuşabilir ağrısıyla.? (s.34) derken içimizi burkan o güçlü yumruyu hatırlatıyor. Dahası hislerimize ait renklerin ayrımına varabileceğimizi düşlerken, ?Düşmenin rengi yoktur.? (s.44) sözüyle bileğimize jileti fırlatıyor. Küçük ama iddialı olan bu öykü kitabını elimden bırakmak istemiyorum. Çünkü ?Bu karanlık, dar ve çıkışsız yerde nefesimi azaltıyor bu adam. Bir değil iki kişiyiz şimdi, bir de kapan.? (s.17) Bu ışıldayan ironiyi, renkli ve bir o kadar da haylaz anlatımı pek sevdim ben.

Evet. Evet. ?Deniz. Durmuş gibi. Az şekerli sabah kahvelerinizi yudumlayıp Pasaport iskelesinin ucuna doğru uzanan güneşi izliyorsunuz. Birazdan denizin üstüne yayılacak ve daha bir aydınlık olacak, biliyorsunuz. Biliyorsunuz çünkü yıllardır aynı denize bakıyorsunuz. Aynı sıkıcı mavilik. Ama sonra birden çırak çocuk geliyor, gülümsüyorsunuz.? (s. 69) Kitabın kapağına bakarken ben de gülümsüyorum şu an. Bir çırak çocuk gelmiş öyküleriyle, yeniliği, iyiliği, güzelliği – tezatlarını hiçe saymadan – müjdelercesine.

*Geçen Sene Doğanlar, Onur Çalı, Alakarga Yayınları, Ocak 2013.

Öznur Özkaya

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir