Bütün Atlar Kaybetmeye Koşar – Charles Bukowski, Matthias Schultheiss

Babalığı o kasabada akbabalara bırakmak biraz dokunmuştu. Dünya onun gibi acı çeken üzgün insanlarla doluydu. Yazık ki Meksikalı kız ve yatağını bütün gece için tutmamıştım, üç haftadan beri yattığım gerçek anlamdaki tek yatak o olmuştu. Kuzeye devam ettim…
‘Bukowski’den kaybedenlerin hikayeleri, Schultheiss’in derin çizgileriyle zihnimizi arka sokaklarda gezintiye çıkarıyor.’
(Tanıtım Bülteninden)

Pulp ve erotik savrulmalar – LEVENT CANTEK
(12.02.2014, http://kitap.radikal.com.tr/)
Schultheiss, normalin dışında seyreden insan manzaralarını, marjinalliği, kendi kişisel hikâyeleri olan, aç ve arzu dolu kadın ve erkekleri, insanın insan sevmez doğasını iyi yansıtmış.
Bukowski seviyorsanız, hikâyelerinden çizgi romana uyarlanan Bütün Atlar Kaybetmeye Koşar albümünü mutlaka edinin diyeceğim. Yazının sonunda paylaşılacak bir yargıyı ya da tavsiyeyi peşinen açıkladığımı biliyorum. Sahiden yazara sadakat göstermiş, bunu yaparken de yazarının gerisinde kalmamış nitelikli bir çalışmayla karşılaşacağınıza inanıyorum. İhtimamla çizilmiş, yoğun emek harcanmış, işçilik ve zerafet içeren bir albüm bu. Mathlass Schultheiss, 1946 doğumlu Alman asıllı bir çizer. Endüstriyel üretimlere mesafeli duran, kahramanın değil yaratıcının-auteur?un çizgi romanın temeli olduğuna inanan Avrupalı öncülerden biri. Çizgi romanı sanat sayan, anaakım anlatıların ve geleneksel eğilimlerin dışına çıkarak yeni bir gerçeklik düzlemi kuran Avrupalı üreticilerden söz ediyorum. Schultheiss, çizgi romanın sanat çağında önemli avantgarde dergilerde çizdi, çizgi romanla edebiyatı bir arada düşünen sanatsal arayışların içindeydi. O yıllarda edebiyata yaklaşma arzusu, çizgi romanın küçümsenmesine, bir anlatım aracı olarak azımsanmasına yönelik bir tepkiden çıkıyordu. Ucuzluk, vasatlık, yavanlık ve basitlik, çizgi romanla eşleştiriliyordu. 1970?li yılların Fransa?sında pek çok genç çizgi romancı, bu algıyı kırmak (ve kendi isimlerini duyurmak) adına edebiyatın saygınlığına sığındılar. Çizgi romana göre daha yavaş gelişen hikâyeleri, karakter derinleşmesi ve dramatizasyonuyla edebiyat, onlar için verimli bir kaynaktı.

Schultheis?in özel bir sempati gösterdiği muhakkak ama Bukowski tercihi, yetmişli yılların çizgi romancılarının edebiyatla kurdukları ilişkiyi açıklar nitelikte. Eğri oturup doğru konuşalım, Bukowski, büyük edebiyatın yetkin bir örneği sayılamaz, pulp aurasına yakın bir basitlikte yazıyor her şeyden önce. Dilinden çok hikâyesinin çarpıcılığına dayandırıyor yazarlığını. Argoya, cinselliğe, içkiye ve diğer yasak hazlara yükleniyor. Amerikan taşrası, beat kuşağının yolculuk fantezisi, underground edebiyatının tersyüz edici edep teşhiri, erotik yazının cesur ve doğrudan dili var yazıp çizdiklerinde. Bukowski hepsini andırarak ve hepsinden beslenerek, erkek – ergen bir okura hitap ediyor. Onu farklı ve sahici kılansa, anti entelektüelist tutumu galiba. Taklit ettiği Henry Miller ile kıyaslamak bile farkı gösteriyor sanki. Hal bu olunca, Bukowski kolay anlaşılırlığı, pulp ve erotik savrulmaları, şehrin kenarını sağan ve abartan yönüyle, edebiyatla hemhal olmak isteyen gelenek-karşıtı çizgi roman ekolüne, ana akım anlatılarla didişen genç üreticilere ziyadesiyle uygun. Anlatabilmek için örneklendireyim, Tanpınar değil Ömer Seyfettin, Kafka değil O. Henry daha uygundur çizgi romana. Diyalogların çokluğu, kısa betimlemeler, hızlı değişen mekânlar uyarlamayı kolaylaştırır. Söz sanatlarını kullanıyor olması, çizgi romanı, roman ya da hikâye yapmaz. Görsellik ve ardışıklık ister istemez çizgi romanda daha önemlidir.

Bukowski o kadar az sözcükle anlatır ki, yüksek edebiyattan tiksindiğini söyler; onun için aslolan harbi konuşan insanlar, yoksullar, orospular, ayyaşlar, barmenler ve diğer yoksullardır. Gerisi palavradır. Zenginler, entelektüeller, siyasetçiler, polisler, bürokratlar iki yüzlüdür vs. Siyasetle, sınıfla, yoksullukla ilişkisi diğer pek çok şey gibi yüzeyseldir, sempatiden öteye gitmez. Bu çerçeveden bakarsak, çizgi romanlar da siyaseten çok farklı değildir. Bukowski argosunun, erotizm ve coolluğunun çizgi romana çok uygun olduğunu düşünüyorum. Epeyce kez çizgi romana uyarlanmış olması tesadüf değil. Schultheiss, normalin dışında seyreden insan manzaralarını, marjinalliği, kendi kişisel hikâyeleri olan, aç ve arzu dolu kadın ve erkekleri, insanın insan sevmez doğasını iyi yansıtmış. Bekleyen, dikizleyen, konuşan ve konuşmayan tipleri iyi kullanmış. Moebius havasında çinisi, takdire şayan bir zanaatkarlık gerektiriyor. Özellikli bir çirkinlik ve koyuluk da istiflemiş. Bu yüzden iyi uyarlama-iyi albüm diyorum.

Son çeyrek yüzyılda hemen tüm dünyada koleksiyoncu ya da fan sahipleri olan, çizgi roman tutkunu butik yayınevleri ortaya çıktı. Flaneur de Türkiye?deki örneklerden biri, özellikle yabancı çizgi roman seçimleri ilginç ve tutarlı. İlerde ayrıca hatırlanacaklar.

Kitabın Künyesi
Bütün Atlar Kaybetmeye Koşar
Charles Bukowski, Matthias Schultheiss
Flaneur / Çizgi Roman Dizisi
İstanbul, 2014
144 s.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

“Tek Kanatlı Bir Kuş” – Ayşe Kaygusuz

Next Story

Yoğunlaşmak Gerek / Denemeler 2 – Nejdet Evren

Latest from Charles Bukowski

Charles Bukowski pisi pisiciymiş

Alkol, kadınlar, fakirlik temalarını eserlerine konu edinmesiyle bilinen usta yazar Charles Bukowski’nin şimdiye kadar yayınlanmamış çalışmalarından oluşan yeni kitapları yayınlanacak. Bu gelişmenin sürpriz kısmıysa,
Go toTop