“Bu fikir ve eylem yüzyılında, sosyal ilerlemenin, insanlığın mutluluğu yollarında; insanın birey olarak ödevi ne ise, sosyal toplulukların, örgütlerin, politikacıların ödevleri ne ise, sanatçının da ödevi odur: Sosyal gelişmeyi hızlandırmak, köhnemiş gerçekleri değiştirmek, insanın insanca yaşamasını sağlayarak, şartları hazırlamak ve sosyal görevde bilfiil vazife almak, hayata bilfiil katılmak.

Hayatımızın ve aşkımızın şarkısını söyleyen şair, hakkımızı koruyan şair, ulusumuzdan yana olan şair, hümanist şair, barışçı şair, bizleri birbirimize sevdiren şair, kötülüklerin yok edilmesi için savaşan şair; meydan senindir. Sanatın ve düşüncen gerçek olsun.”
Enver Gökçe

Enver Gökçe’yi yeniden okurken – Sennur Sezer
(28/12/2001 tarihli Radikal Kitap Eki)

“İnsan nasıl yaşarsa öyle düşünür. Sanatçı bizi nasıl düşündürmüşse öyle yaşamıştır. Ve bizleri de o türlü bir yaşayışa ve düşünceye çağırmaktadır. İnsan yaşayışının mahiyeti ve ortak özelliği budur.” Enver Gökçe’nin Yeryüzü dergisinde yayımlanan ‘Sanat ve Sanatçı Üstüne’ başlıklı yazısındaki bu bölüm, şairleri, özellikle Enver Gökçe’yi çözümlemek için önemli bir ipucu. Şairin şiirleri nasıl yaşadığının, bize neler düşündürmek istediğinin bir yansımasıysa, Enver Gökçe’nin Bütün Şiirleri’nde görüntü ne? Bu sorunun ikili bir yanıtı var bence. Bir yanda “Gülden ağır söylenemiyecek” bir sevgili, bir yanda “kan gider, kan revan” bir yaşamak. “Bir yanda ölüm / Hayırlıydı / Yaşamaktan / Bir yanda / İçi sevdalarla / Dolu / Yemyeşil / Bir daldı” hayat.
Enver Gökçe (1920 – 1981), biz 60 Kuşağı’nın, söylencesiyle tanıdığı kişilerdendir. 1962’de Pablo Neruda’dan çevirdiği şiirler kitaplaştığında, bu şiirlerin çeviricisinin usta bir şair olduğu seziliyordu. Bu şairin şiirlerini okumak istediğimizde, bu şiirlerin çoğunun hapishane günlerinde yitip gittiğini öğrenmiştik. Gündeme gelişi, kitaplarının yayımlanışı 70’li yılları buldu: ‘Dost Dost İlle Kavga’ (1972), ‘Panzerler Üstümüze Kalkar’ (1977). Bu yıl Evrensel Basım Yayın, sanat üstüne yazılarını, yarım kalan şiirlerini, bu kitaplarla birlikte Bütün Şiirleri başlığıyla yayımladı. Kitapta yer alan Yusuf ile Balaban Destanı, günümüzde yeniden okunduğunda değişik bir görünüm kazanmakta :
“Ve döne döne ateş / Döne döne madde /…/ Döğüşe döğüşe madde / Değişe tokuşa madde / Öyle bir vakte erdi ki devran / Döne döne esir / Döne döne gaz / Döne döne atom / Döne döne madde / Döğüşe çekişe madde / Ve zaman değişe değişe / Yosun titreşe, yeşilleşe / Işık dura değişe”.
Gazlar dönmekte, bir bulutsu oluşmakta. Bir gezegen mi yoksa bir samanyolu mu? Şairin neredeyse gürültü ve ışıltıyla yansıttığı bu oluşuma nereden geldik? Bir kıyamet görüntüsünden : “Gökler yarıla dürüle / Dağlar savrula devrile / Kırıla döküle yıldız / Sular evrile çevrile”.
Enver Gökçe doğanın zincirlerinden boşandığı bir değişim anını anlatmaktadır. Bir yanda var olan bir dünya yıkılmakta, öte yanda
ışıldayarak yeni ber dünya doğmaktadır.
Bu kıyamet görüntüsü, bir başka görüntüyle noktalanır : “Öyle bir vakte erdi ki devran / Ha dedi kırdı zincirini /
İçerdeki adam / Demir bağrışa bağrışa / Zindan çağrışa çağrışa”.
Zindanda, zincirlerini kıran destan kahramanı Yusuf’tur. Yusuf, zincirlerini kırışını, dört kitaptan daha büyük olduğuna inandığı şu görüşle açıklar: “Demek su kimin / Toprak kiminse / Motor, elektrik ve ışık kiminse / Demek sultan odur. Demek insan bölük bölük / Yaşıyorsan ölüyorsun demek / Nasıl yaşıyorsan öyle düşünüyorsun demek / Demek insan / En yüce mertebede hayvandır / Yeni anladım / Alet kullanan ve yapan”. Yusuf, “Bir yanda / Kurtuluş savaşları / Bir yanda esaret / Bir yanda termonükleer çağ / Bir yanda balistik şirret”in yaşandığı bu dünyanın gizini, bu uyanışla anlayacaktır. Sorunları da “Evvel madde, ahir fikir”le çözecektir.
Enver Gökçe’nin, bir düşünceyi bu kadar akıcı bir dille ve sinema benzeri görüntüyle yansıtmasının altında şiirinin köklerinden birinin doğup yaşadığı bölge türküleri oluşunun da payı var kuşkusuz.

Kitabın Künyesi
Bütün Şiirleri – Dost Dost İlle Kavga – Panzerler Üstümüze Kalkar
Enver Gökçe
Evrensel Basım Yayın
Basım Tarihi : 04 – 2001
Sayfa Sayısı : 166

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

DAYAN HA YIKILMA
Acı
Bir
Rüzgardır
Eser
Dağlardan
Ovalardan
Kapkara
Kanını
Kurutur
Yoksulların
Sonra
Kıtlık
Pahalılık
Ve
Faşizm
Dayan
Ha
Yıkılma…

Ülkemiz
Yoksul
Ülkemiz
Fakir
Ve
İşçiler
Öğrenciler
Düşer
Yanyana
Düşer ya
Vatanın
Bir
Yanı da
Ölür.
Ve Şahin Aydın
Kerim Yaman
Böyle
Düşüyorsa
Bir
Bir
İnsan
Daha
Özgür
Olsun
Diyedir.

Enver GÖKÇE

DOST

Ben berceste mısraı buldum
Hey ömrümce söylerim
Gözden, gezden, arpacıktan olsun
Hey ömrümce söylerim!

Bizsiz Ilgaz’ın çam ormanları güzel değildir.
Hayda günlerim hayda
Sırtını düşmana verdikçe
Murat dagları güzel değildir,
Dost dost ille kavga!

Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm,
Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, ela göz;
Biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak;
Biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday,
Ayın onbeşi;
Biz olmasak Taşova’nın tütünü, Kütahya’nın çinisi,
Yani bizsiz
Anne dizi, kardeş dizi, yar dizi
Güzel değildir.

Gel günlerim gel de dol
Gel Aydınlım İzmirlim,
Gel aslanım Mamak’tan
Erzincan’dan Kemah’tan
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan!

Adana’nın pamuğu dokumada;
Diyarbakır, Afyon, Kütahya fabrikada
Ümit işkencede mahzun
Tenim, ayaklarım uryan
Ekmek işkencede mahzun
Ve Divrik’in demiri arabada
İşçi-köylü ve işçi birarada

Söyle türküler yadigarı kardeş
Söyle ağrılar yadigarı kardeş
Neden alınterleri
Nimetler, haklar haram oldu sana
Gel gunlerim gel de dol
Gel Aydınlım İzmirlim
Gel aslanım Mamak’tan
Erzincan’dan, Kemah’tan
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan
Sana selam olsun
Hürriyetlerin meçhul olduğu dünya
Canım Türkiye,
Memleketimiz!
Calısşn halklarıyla ümmi
Calışan halklarıyla garip,
Irgadı, esnafı, madencisi, iptidai aletleri
Kadınları, erkekleri, hapishaneleri;
Başı boş suları, dumanlı vadileri, yoz topraklarıyla,
İşşizleri, realist şairleri, mücahitleri,
Sokak şarkısı, keten helvası,
Akşam Haberleri satanlarıyla memleketim

Sana selam olsun
Sürgünler, mahkumlar, hastalar
Alacağın olsun
Seni İstanbul seni
Seni Bursa, Çankırı, Malatya,
Sizlere selam olsun üniversiteler!
Öğretmenleri alınmış kürsüler,
Öğretmenler
Sizlere selam olsun
Hürriyeti yazan eller, dizen eller
Sizlere selam olsun makineler
Entertipler, rotatifler, bobinler
Bu gülünç, aşağılık,
Namussuz şeyler dışında,

Sana selam olsun
Zincirin zulmün kar etmediği,
Kırbacın kar etmediği
Büyük tahammül!

Gel günlerim gel de dol!
Gel Aydınlım, İzmirlim,
Gel aslanım Mamak’tan
Erzincan’dan, Kemah’tan
Düşmanlar selam ister
Gözden, gezden, arpacıktan

Enver GÖKÇE

PANZERLER ÜSTÜMÜZE KALKAR

Panzerler
Üstümüze
Kalkar
Armut
Çiçeğindeyiz
Meğer
Sokakta
Düşenler
Var
Ve
Okulda
Gösteride
İşkencede
Ve
Mağarada
Kışda
Karda
Kıyamette
Silahlı
Silahsız
Ve
Yalnız…

Enver GÖKÇE

ONLAR YOKSUL ETİ YERLER

Bak
Şu
Dağlara
Alı
Al
Moru
Mor
Saf
Saf
Omuz
Omuza
Dünya
Elvan
Elvandır.

Bu
Dirlik
Düzenlik
Kavgasında
Yunus
Kollar
Daldırma
Gül
Ve
Yürek
Kocamandır.
He
Vallah
Kocamandır.
Kalabalık
Yücedir
Kalabalık
Vatandır
Ah
Len
Ah
Onlar
Yoksul
Eti
Yerler
Ve
İçtikleri
Kandır.

Enver GÖKÇE

KİRTİM KİRT (*)

Can yoktu ki sevdala düşe,
Kurt yoktu ki kızıl kana üşe
Yoktum ki yol geçe
Yoktun ki haber ulaşa
Gül yoktu ki, dal yoktu ki..
Ve döne döne ateş
Döne döne madde
Gökler yarıla dürüle
Dağlar savrula devrile,
Kırıla döküle yıldız
Sular evrile çevrile
Döğüşe döğüşe madde
Değişe tokuşa madde

Öyle bir vakte erdi ki devran
Döne döne esir
Döne döne gaz
Döne döne atom
Döne döne madde
Döğüşe çekişe madde
Vuruşa vuruşa madde
Ve zaman değişe değişe
Yosun titreşe, yeşilleşe
Işık dura değişe
Öyle bir vakte erdi ki devran
Ha dedi kırdı zincirini
İçerdeki adam
Demir bağrışa bağrışa
Zindan çağrışa çağrışa
Şöyle buyurdu ki Yusuf

Dört kitaptan daha büyük :
“Demek bu hayat,
Önce sana bana yük
Demek su kimin
Toprak kiminse
Motor, elektrik, ve ışık kiminse
Demek sultan odur.
Demek insan bölük bölük.
Yaşıyorsun ölüyorsun demek.
Nasıl yaşıyorsan
Öyle düşünüyorsun demek
Demek insan
En yüce mertebede hayvandır
Yeni anladım
Alet kullanan ve yapan.
Tilki tarlayı masallarda sürer,

Manyetoyu çeviremez tavşan.
Devril başımdaki kader
Dökül dilimdeki yalan
Tutuş beynimdeki kibrit
Kirtim kirt
Kirtim de kirt
Kirtim de kirtim
Kirtim kirt”
Bir yandan demirciler
Demir döğe denge denk
Bir yandan boyacılar
Boya vurur renge renk
Bir yanda
Kurtuluş savaşçıları
Bir yanda esaret

Bir yanda termonükleer çağ
Bir yanda balistik şirret
Evvel madde
Ahir fikir
Dolan göğümdeki hava
Salın yanımdaki fakir
Salın proleterya
Geber başımdaki bit
Kirtim kirt
Kirtim de kirt
Kirtim de kirtim
Kirtim kirt

Enver GÖKÇE

(*) Kirtim kirt : Halı tezgahlarının çalışırken çıkardığı ses.

YUSUF İLE BALABAN DESTANI

Bu Yusuf’un Dünyaya Bir Hoş Geldiğidir

1.

Ay karanlık
Gecedir.
Anamdır.
Yatar Of’ınan.
Kıpır kıpır
Ağrısı şuracığında,
Karnının
En yumuşak
Yerindedir
De gayri
Gel kan-revan
Türkülerle gel,
Ağıtlarla
İnce sularla.
Yusuf kardaş,
Ak kardaş!
Bu senin
Dünyaya,
Hoş gelip
Sefalar
Getirdiğindir.

2.

Bir hışımla
Geldi geçti
Şu dağları
Deldi geçti
Kim?
Kim?
Kim?
Kim?
Kim olacak?
Yusuf
Yusuf.

3.

Bentleri
Yıktı
Su;
Kısrağı
Aştı
Aygır at.
Yaşamak
Değişti
Gün oldu.

Enver GÖKÇE

FAKÜLTENİN ÖNÜ

Fakültenin yanı demirden köprü
Fakültenin önü bir sıra kavaktı
Biz bir garip yiğit kişiydik
Bütün hürriyetler bizden uzaktı

Faşistler camlara yürüdüler
Kürsüleri kırdılar, höykürdüler
Tığ teber şahı merdan
“Tanrı Dağı kadar Türktü bunlar
Hıra Dağı kadar müslüman.”
Ve de kanlı bıçaklı düşman
……………………
……………………
Gökler ışıyordu yer yer
Ortalık ala şafaktı.

Enver GÖKÇE

MEMLEKETİMİN ŞARKILARI

Ben, bizden olan bütün insanların dostu;
Adı, haritalarda bile bulunmayan
Bir köyündenim Anadolu’nun.
Güzel şeylere hasrettir memleketim,
Güzel şeylere hasret bu dünya.
Yıllardır, kanda ve ateşte mısralarım
Yanan şehirlerin,
Ağır tankların tekerlekleri arasında.
Biliyorum,
Yaylım ateşlere girilmiştir gönlümüzce
Pasifik kıyılarından Volga’ya kadar.
Benim arzumanım kaldı
Hürriyet boylarında tank oynatanlarda.
Bütün kıtalarda
Tulu arzda, islam içinde, küffar içinde
Mülhit, mümin ve vatanseverim.

Fakir, cefacı topraklarım içinde
Mendil tutanım, diz vuranım, baş çekenim
Zeybekte, halayda, tamzarada…
Ben küçük Yusuf’um Çit köyünde
Çapak çapak ela gözlerim;
Kıl keçim kısır, annemin memesi yara.
Benim saçlarım belik belik,
Bıyıklarım burma burma
Gözlerim kara kıyma renginde, ama
Erzincan oynamış ağlamışım
Irgatlık etmişim el kapısında.
Dolu vurmuş bahçelerimi,
Çekirge inmiş tarlarıma.
Ben bir yolcuyum hemşeri
Manisa bağlarından geçtim
Aydın incir tarlalarından.
Çığlıklar getirdim
Üzümleriyle beraber çürür gibi düşen
İnsanlarımdan.
Sıcak tuzsuz gevreklerinizi yemişim
Alaca karanlıkta… Buca’lı işçilerim.
Unutur muyum seni
Derdini, ekmeğini bölüştüğüm
Türküleriyle bizi ağlatan memleketlim.
Karadeniz’in Rumelikarı tütünü,
Bende türküler oldu ağlamaklı,
Bende türküler oldu dizim dizim.
Doldurdum sineme, ciğerlerime,
Doldurdum derdi mihneti
Pamuk tozunu, kömür tozunu;
Memleketimin şarkıları kadar acı çektim.

Ben Ahmet Çavuş’um
“Attığım kurşunlar gitmezdi boşuna
“Şimdi kuzgunlar iner taze leşime”.
“İki kere kesemden everdiğim”
Dost dediğim kıydı bana.
Ben Kürtoğluyum derim ki “Yiğitlik kadim”
Ben Nazif’im “Urfa’ya karşı vurdular beni”
Ağlasın Urfa.
Ben şairim
Halkların emrinde, kolunda, safında.
Satırlarım vardır kahraman,
Satırlarım vardır cılız, cesur ve sıtmalı.
Ahdim var :
Terli atlet fanilalı göğüslerden
Püfür püfür geçeceğim.
Bir de aşıkım, kanlıbıçaklı
Yar için serden geçeceğim.
İnan ki ciğerparem, inan ki sevgilim
Bu hususta :
“Üçten, beşten, senden geride kalan değilim”

Enver GÖKÇE

Previous Story

KARL LİEBKNECHT

Next Story

Sırrını Surlarına Fısıldayan Şehir: DİYARBAKIR – Şeyhmus Diken

Latest from Enver Gökçe

Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ