Nedense, kırk yıl sonra, aklıma geldi: Cafer.

Cafer, Antakya / Dursunlu köyünden ve benim de arkadaşımdı. Cafer, sinemaya meraklı ve bir gün ben de ”artist” olurum, hülyasıyla doluydu. Bir Pazar gününde, Antakya / Dursunlu, Mansurgiller Kahvesi’ned, bana: ” Feyyaz okudun mu, İrfan Atasoy, bir film sahnesinde, motosikleti ile, bir apartmandan diğer apartmana ”uçarken” düşmüş, hastahanede, yaralı…” diye heyecanla anlatıyordu. Ben de, çayımı yudumlarken, ” inşallah, ölmez! Demiştim. Demez olaydım. Cafer: ”Feyyaz, Feyyaz!!! İrfan Atasoy’lar ölmez! Hâlâ öğrenemedin mi?”

Kafamı öne eğip, haklısın dedim…

Evet….İrfan Atasoylar ölmez, Caferler de ölmez!

Cafer, budur. Antakyalı / Dursunlu köyünden, arkadaşım Cafer, böyle bir tiptir. Umut dolu, hülya dolu bir şahsiyettir. Artist olma sevdasıyla kendini, Cüneyt Arkın ve İrfan Atasoy ile özdeşleştirirdi, fiziki olarak değil, hülya olarak kendini o tiplerle aynı tutardı. Bir gün bana:

”Feyyaz, artist olmak için, ne mezunu olmak gerekiyor?” diye sormuştu.

Ben de, ”vallahi bilmiyorum, duyduğum kadarı ile ”artistlik” yetenek işiymiş, yeteneğin varsa, sen de artist olursun…” demiştim.

Baktı, baktı… ”Ben de bir gün ”aksiyon” yani ”hareketli” bir artist olacağım, dedi. Cüneyt Arkın gibi, İrfan Atasoy gibi…”

İnşallah dedim.

”Olacağım, olacağım. İlerde adımı duyarsın, Feyyaz” dedi…

Antakya / Dursunlu Köyü – Mansurgillerin Kahve’sindeki sohbet böyle kapanmıştı.

Aradan üç hafta geçmemişti ki, yine köyde, Dursunlu köyünde, beni yakaladı: ”Feyyaz, vaktin varsa, şimdi gel, eve gidelim, sana ilginç şeyler göstereceğim.” dedi.

Ben de merakta kaldım. Olur dedim.

Eve ulaştık, bir baktım ki, bahçesi, spor alanına dönüşmüş: Çimentodan yapmış olduğu halterler, yerde uzanan minderler. Ağaçtan ağaca bağlanan tarzani ipler, yumruk geliştirici kum torbaları…

Gerçekten, Cafer, Cafer olmaktan çıkmış, Cafer-i Tayyar olmuştur: Uçan Cafer!

Cafer dedim, seni tebrik ediyorum. İster artist ol, istersen olma, ama sen gerçekten bir cafer-i tayyar’sın dedim.

” Ne, niye Cafer-i Tayyar olayım ki”, diye sordu.

Belki bilmezsin, ama bizler, Aleviler olarak, aynı zamanda, Cafer’i Tayyarız. Yani hepimiz Hz.Ali’nin kardeşleriyiz. Dedim.

Cafer: ”Bir şey anlamadım,” dedi

Önemli değil, uzun konudur. Cafer isminden yola kalkarak, bana Cafer-i Tayyar’ı hatırlattın. Bu açıdan Cafer-i Tayyar, dedim. Ama gördüğüm kadarı ile gerçekten Cafer-i Tayyar’sın, yani uçan Cafer’sin!

Devamla, bak, bahçene bak: mükemmel bir spor ve artistlik bahçesi. Temrin yaparken de gördüm. Tam bir tayyardın, yani uçan kuş gibiydin.

Bana bakarken, Arapçayla:

Kendi Cafer-i Tayyarını muhafaza et, ilerde, Alevilik tarihinde yer alan, ”Mute Savaşını ve Cafer-i Tayyarı” anlatırım. Ev’e davet ettiğin için de çok teşekkür ediyorum…

Evet…Aradan kırk yıl geçti, nedense aklıma, Antakya’dan, Antakya / Dursunlu köyünden, Cafer aklıma geldi.

Cafer, umut dolu, hülyalarla dolu Cafer.

Cafer, artist Cafer.

Cafer: Cafer-i Tayyar!

Antakya, Dursunlu köyündeki Cafer’e ve özellikle Cafer-i Tayyarlara selam olsun!

Faiz Cebiroğlu
faizce@hotmail.com

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

Previous Story

Sabahattin Ali’nin sevdiği şairler ve yazarlar

Next Story

Yeni İnsan – Sadık Güvenç

Latest from Faiz Cebiroğlu

Hoşça kal, büyük şair Semih El-Kasım…

Hoşça kal, büyük Filistinli, devrimci, direnşçi şair: Semih El-Kasım. Aramızdan fiziki olarak ayrıldın ama Filistin için yazdığın direniş şiirlerin yaşıyor, halklaşıyor… Şiirlerin, şu anda,

Katiller Türkiye’si – Faiz Cebiroğlu

Türkiye, katiller ülkesine döndü Yerüstü katilleri, yeraltı katilleri. Çoğu zaman bombalar yağar üzerimize, Roboski?de olduğu gibi. Cesetlerimiz her tarafa yayılır. Yerüstüne serpiliriz!
Go toTop