Her gün rastladığımız insanların aslında ne kadar komik, ne kadar kinci, ne kadar sahtekâr, ne kadar cani, ne kadar talihsiz olduklarını biliyor muydunuz?
Herkesin birbirinden ilginç, dramatik, gülünç ya da ibretlik bir hikâyesi vardır…
‘Yak Gitsin’ insana dair, güldüren, düşündüren, kahreden ve ders çıkarılması gereken öykülerle dolu bir kitap.
(Tanıtım Bülteninden)
Çakal Gazeteci
Her kezâ memlekette bir gazetede spor muhabiri iken kalkıp yurtdışına geldiğinde büyük ve önemli bir gazetede muhabirliğe başlamıştı Raşit. Türkçesinin bozukluğundan, gazeteciliğin anlamı, ilkeleri, kapsadığı alan, haberin tanımı, önemi, içeriği gibi konuları hiçbir zaman öğrenmediğinden her gittiği yerde yer edinememiş, mesleğinin onurunu, kalemini satmama, araştırıp incelemeden haber yapmama gibi konulara Fransız kaldığından gazetecilik dünyasında yer edinememişti.
Semih Abisi ne yapıp ona,
Ne olursanız olun, “çakal gazeteci” olmayın da!
Üstat ne demek bu? Nedir çakal gazeteci, kimdir bunlar?
Sensin oğlum işte. Gazeteci olmayıp gazeteci olduğunu sananlar.
derdi.
Raşit Hamburg’a ilk geldiğinde gazeteciliğini de beraber getirmişti. Öğrendiği, uyguladığı, yarım gazeteciliği yani. Mesleğinin doğası gereği herkese dürüst ve eşit davranmaya uzaktı. Meslekdaşlarını kıskanır, onların başarılarını hırslanarak izler, ciddiye alınmayıp adam yerine konulmadığında sataşacak yer arardı. Çakal gazeteci gazetecilikten geçinemiyordu. Zaten çalışıp parasını alan birkaç istisna dışında, Raşit ve benzerleri hobi uğruna gazetecilikle uğraşırlardı. Çakal gazeteci önemli biri olmak istiyordu, toplantılara davet edilmek, özel şahsi telefonlar almak, davetiyelerle çağrılmak istiyordu.
Gazeteciliğin ana ilkeleri, haberin bir haber olabilmesi için hangi sorulara yanıt vermesi ona yabancıydı. Ortaya sinsi sorular atar, gözüne birini kestirir, aldığı çarpık yanıtlarla haber yaptığını sanırdı. Toplantılara gitmezdi, uzaktan yalan yanlış, atmasyon haber yapmaktan usanmazdı. Gerçi habere gitse, eline bir basın açıklaması tutuşturulsa bile o bununla ne yapacağını bilemezdi. Verilen mesajı anlamaz, kendi istediğini yazar, yorumlardı. Çakal gazeteci en büyük gazeteci benim, takılırdı. Her türlü alçakgönüllülüğe uzaktı. Eline geçen fırsatta saldırıp belden aşağı vurmayı severdi, en iyisi de arkadan saldırmakta ustaydı. Kişiliksiz, zavallı, ezik yitik biriydi Reşat. Gazeteci olduğunu sanar, ama bununla sadece çevresindeki sıradan ve basit insanları kandırırdı.
Çakal gazeteci o gazeteden atılıp, bu gazeteden kovulunca çareyi bir internet gazetesi açmakta buldu. Dile, habere, gazeteciliğe her türden hakaretin, haksızlığın, yakışıksızlığın ve seviyesizliğin yer aldığı tam bir paçavrayı yayına sundu.
Politikacıların yalakası oldu çakal gazeteci. Yemekli toplantıların değişmez müdavimi, yaltakçı, dalkavuk tipli biriydi. Kendini bir şey sanırdı ama o hiçbir şeydi. Bir şeyler olmaya, yapmaya çalışıyordu ama kökende herhangi bir samimiyet ve ciddiyet olmadığından saldırgan bir çakal gazetecilik zihniyeti ortaya çıkıyordu. Habere gitmeden haber yapan, çağrılmadım diye ona buna saldıran, can sıkıntısından onu bunu kendisine hedef alan çakal gazeteci tam bir soytarıydı. Mesleğin ciddi bir denetim yapısı, ahlaki yaptırımları olmadığından yasalar izin verdiğince çakallık yapmaya bayılıyordu.
Herhangi bir röportajı bilmezdi, araştırmacı gazetecilik yabancı bir sözcüktü, haber ve yayın anlayışında ilkeler, uygulanması, sadık kalınması gereken kurallar çakal gazeteciye uzaktı. Bir gün bir sporcuya çatardı, günü gelir bir lokantayı, başka bir gün bir bakkalı yargılayıp asardı ucuz sayfalarında. Türkçe doğru dürüst bilmediğinden alt alta hatasız üç cümle yazamıyordu. Yine gün gelir hedef tahtasına bir derneği, bir iş adamını veya herhangi birini oturturdu.
Çakal gazetecinin allahtan öyle güçlü, yığınlara hitap eden, bir şeyleri değiştirebilecek, etkileyebilecek gücü, çapı, çeperi yoktu. Yalancıydı, sahtekârdı, olmadığı, bulunmadığı yerde haber yapardı ve bu kesinlikle yalan yanlış bilgilerle dopdolu olurdu. Yarım aklıyla edebiyatçılara akıl verir, politikacılara doğru yolu gösterir, ben devletin gazetecisiyim diye kendini yırtmasına rağmen ciddiye alınmazdı. Görüntüsü gibi kafasında, entelektüel dünyasında da pek bir şey yoktu. Hamburg’un en usta gazetecisi takılır, diğer meslektaşlarını küçümser, en büyük gazeteci geçinirdi. Uyumsuzdu, kuralsızdı, ucuzdu.
Çakal gazeteci ömrü boyunca insanlığa, genele, kamuya hizmet için hiçbir şey yapmadı. Hep sataştı, hep aşağıladı, mesleğini elinde her an asılacak bir tetik gibi kullanmayı maharet ve marifet sandı. Bir halt olmadığını, olamayacağını anladıkça karnına ağrılar giriyor, saçları dökülüyor, sağa sola saldırganlığı artıyordu.
Tarih bilmezdi bizimkisi, genel kültürü zayıftı, Türkçe dışında başka yabancı dil bilmezdi, Almanya’da yaşıyor olmasına rağmen Almanca öğrenmesi gerektiğini bilmezdi, az okurdu, elindeki metinleri yoğurup haber çıkaramayacak kadar yeteneksizdi. Gazetecinin olmadığı yerde çakallık yaparak gazeteciymiş gibi takılırdı. Kimi korkar çekinirdi üzerine basmaktan, kimi alaya alır takmazdı adam bile değil diye. Gazeteciliğin yüzkarası çakal gazeteciye meslekdaşları da dahil kimseler bir şey yapamıyordu. Yakışan bir basın konseyi olmadığından çakal gazeteci istediği özgürlüğe sahip olduğunu sanıyordu. ….
(Devamı: …
Yak Gitsin / Süleyman Deveci
Favori Yayınları / Öykü
ISBN: 9786054794874
Ebat: 14 x 20 cm
Sayfa: 130 s.
1. Baskı
Kapak : Leyla Çelik
Editör : Turgut Türksoy