Çelik atına binmiş kızıl hafif süvariler: Bisikletçi işçiler – Horst Groschopp

bisikletçi_işçiler“Almanya’nın sosyal demokrat bisikletçilerine, sporcu yoldaşlara! Kamu yaşamının tüm alanlarında işçiler ve partili yoldaşlar kendilerini düşmanlarından ayrıştıran bir tutum alıyor ve kendi öz, bağımsız örgütlenmelerinde birleşiyorlar. Biz bisikletçiler de bunun gerisinde kalmak istemiyoruz; bizler de işçi, müzik, jimnastik ve eğlence derneklerinin örneğinden yola çıkmak ve tüm Almanya’yı kapsayacak, değişik kentlerde şubelerini açabilecek bir dernek kurmak istiyoruz. Örgütümüzün amacı, bisikletçilik sporunun geliştirilmesinin yanı sıra ajitasyon hizmetinde bulunmak ve partiyle işçi hareketine olabildiğince çok hizmette bulunmak olacaktır.”

Berlin Halk Gazetesi’nin (Berliner Volksblatt) 2 Ağustos 1893’te yayınladığı bu çağrı, Sosyal Demokrat Bisikletçiler Birliği’nin ilk işaretiydi. Üç yıl sonra Offenbach’taki proleter gezinti ve akrobasi bisikletçileri, Bisikletçi İşçiler Birliği “Solidarität”in (Dayanışma) kuruluşunu gerçekleştirdiler. Kurucular, “Almanya’daki bisikletçi işçileri bir bütün halinde birleştirmenin yalnızca güçlü bir merkezileşme yardımıyla mümkün olduğunu” dile getiriyorlardı.1 Ayrıca bisikletçi işçilere “zaten var olan bisiklet birliklerine katılmanın giderek güçleştirildiği, hatta –gerek maddi zorluklardan gerekse mevcut bisikletçi derneklerinin giderek daha çok milliyetçi vb. kutlamalara alet edildikleri ya da dekorasyon malzemesi haline getirildikleri gerçeğinden kaynaklı olsun– imkânsız hale getirildiği”2 vurgulanıyordu. Bu nedenle 1896 Hamsin Yortusu sırasında Offenbach 3. Bisikletçi İşçiler Konferansı delegeleri ayrı bir ulusal dernek kurmayı kararlaştırdılar. Böylelikle, 1893 yılında kurulan Jimnastikçi İşçiler Birliği’nin ardından kısa süre sonra Alman işçi hareketi ikinci büyük spor örgütlenmesine sahip oldu. 1912’de sosyal demokratlarca yönetilen işçi sporu ve beden eğitimi için merkezi komite içerisinde neredeyse 190 bin üyeye sahip Jimnastikçi işçi dernekleri açık arayla en büyük örgütlenmeydi. Sosyalist işçi derneklerine üye sporcularsa neredeyse yarım milyondu. Bunların yaklaşık 150 bini “Solidarität” birliğine üyeydi. Gezinti bisikletçiliği, bisiklet yarışçılığı, bisiklet futbolu, akrobatik bisikletçilik ve tandem sporu yüzyıl dönümünden sonra, en sevilen kitle sporu ve eğlence etkinliğiydi; bugün futbol nasıl bir yer tutuyorsa öyle.

İşçinin kendisine ait ilk makine

Bisiklet ile birlikte işçiler ilk kez, kendilerine ait bir makineye sahip oluyorlardı. Onu kendi güçleriyle harekete geçiriyor, frenliyorlardı. Yönü, yolu, hızı ve molaları kendi özgür iradeleriyle belirliyorlardı. Bu olgu, bisikletin işçiler arasında böylesine rağbet görmesini arttıran etkenler arasındaydı. Toplu ulaşım aracı bağımlılığından ve elbette masraflarından kurtuluyorlardı. Bisiklet, hepsinden önemlisi işçinin iş piyasasındaki şansını da arttırıyordu. Evlerinden daha da uzaktaki, işçi arayan ve daha yüksek ücret ödeyen fabrikalarda çalışabilir hale geliyorlardı. Krupp şirketi bu nedenle, işçilerinin hareket kabiliyetini sınırlamak ve iş piyasasındaki etkinliklerini azaltmak için bisiklet mülkiyetine lüks madde vergisi konulmasını sağlamaya çalışmıştı. Aslında bir işçinin kendine bir bisiklet satın alabilmesi 1914 öncesinde hiç de olağan bir durum değildi. Henüz bir lüks maddesi durumundaydı ve ancak ortaklaşa satın alınıp kullanılabiliyordu. Bir bisikletin satış fiyatı 1870 ile 1910 arasında 700 Reichsmarktan 30 Reichsmarkına düşmüştü. Ancak bu düşüş bile, bisikleti herkesçe ulaşılabilir bir kullanım nesnesi haline getirmiş değildi. Kimi vasıflı işçi kesimlerinin reel ücretlerindeki artış, teknik ilerlemeyle birlikte seri üretime geçilmesinin fiyatları düşürmesi, özellikle de alçak tekerlekli ve güvenli bisikletin (Bugün standart olan bisiklet türü. – Ç.N.) piyasaya girmesi, işçilerin “bir burjuva moda sporu” sayılan bisiklet ile buluşmasının koşullarını sağladı. İskoç veteriner Dunlop’un 1888’de icat ettiği hava basınçlı tekerlek bisikleti kitlelere ulaştırıyordu. Yine de, Bisikletçi İşçiler Birliği’nin kuruluşundan sekiz yıl sonra bisiklet hâlâ “mülkiyet sahibi burjuva sınıfın ayrıcalığı” durumundaydı.

Burjuva sınıfın bisiklet sevdası

Burjuvazinin bisiklet sporuna ilgisi işçi sınıfından çok daha önce, Baden bölgesinden orman müfettişi Karl Freiherr von Drais’in “Daisine”yi icat etmesi ve Fransız Ernest Michau’un onu bir pedal yoluyla geliştirmesi ile başlamıştı. 1867’de Paris Dünya Fuarı’nda öyle bir ilgi uyandırdı ki, “Michaulinelerle” bir yarışma düzenlendi. Bu adeta sirkvari bir gösteriydi. Michau’un kendisi, icadına “Velocipede” ismini takmıştı. Almanya’da 1869’da İngiliz fabrikatörlerin

teşvikiyle bu taşıtın severlerinden oluşan ilk kulüpler kurulmaya başladı. Ürünleri için pazar arayışında olan fabrikatörler “sporsever çevrelerle irtibata geçmişti”; yani mülk sahibi sınıflardan ilgili çevrelerle. 1870’ten sonra yüksek tekerlekli bisikletler moda oldu. Yüksek tekerlek görece dengeli bir sürüş hızı sağlıyordu ve bu bakımdan Michauline’lerden daha üstündü. Ancak bu taşıta inip binmek özel bir vücut çevikliği gerektiriyordu. İngiliz H. I. Lawson’un zincirli mekanizmanın patentini 1880’de alması, alçak tekerlekli bisikletlerin yeniden rağbet görmesini sağladı. Dunlop’un lastik icadı ise o zamana dek bilinen demir tekerleri yerinden etti ve bisikletin gelişimini mükemmelleştirdi. Ardından birçok yerde kurulan atölye ve fabrikalarda bisikletin seri üretimine geçildi. “Bisiklet fabrikatörleri ticari faaliyetlerini geliştirdiler. Yalnızca bisiklet üretmekle kalmadılar, tamir atölyelerinin de içinde olduğu satış mağazaları ve bisiklet okulları, bisiklet sürme salonları, açık hava ve kapalı bisiklet koşu pisti ve parkurları açtılar ve bisiklet yarışları düzenlediler. Bu yarışların birincilerinden çok, daha iyi satış olanakları bulmayı önemsiyorlardı.” Böylelikle ortaya çıkan rekabet, üretim tekniklerinin de mükemmelleşmesine katkıda bulunuyor ve “fiyatlar düşüyordu; bu da en azından daha iyi ücret alan işçilerin bisiklet sahibi olmasına olanak tanıyordu.” 3 1896’da Chemnitz yakınlarındaki Schönau’da kurulu olan Wanderer işletmeleri yılda 200 bin bisiklet üretiyordu. Bisiklet üretimi birçok teknik ve teknolojik yenilenmeyi getirdi. Daha 1908’de Wanderer işletmeleri, çeşitli bisiklet aksamlarının üretildiği otomatik bir torna tezgahını üretime soktu. Sonrasında otomobil sanayisinin de faydalanacağı icatlardı bunlar. Bisiklet üretimi bağımsız bir rulman yatağı endüstrisinin kurulmasına öncülük etmişti ve tipik otomasyon parçalarının imalatına yol açmıştı.

Bisikletin ‘proleter’ bir spora dönüşmesi

bisiklet4Her şeye rağmen bisiklet sürmek bedensel efor gerektiriyor, gözeneklerden ter akmasına neden oluyordu. Bundan dolayı, –atçılık, kürek, avcılık, tazı yarışları ve gittikçe ilgi görmeye başlayan tenis gibi soyluluk ve büyük burjuvazinin sevdiği kimi spor türleri de aynı etkiye sahip olsa da– “proleterce” görülüyordu. Ve zaten artık işçiler de bisiklet sürdüğüne göre, mülk sahibi burjuva ve küçük burjuva kesimler bu moda spora olan ilgisini kaybetti. Gündelik bir araç haline geldi. Bu nedenle ulusal boyutta burjuva bir örgütün –Alman Bisikletçileri Birliği– kurulması 1919 yazını buldu. Bu da “yaşam reformcuları”nın etkisiyle gerçekleşmişti. Bunun öncesinde bölgeler üstü dernek biçimleri çoğu gezgin bisikletçilere aitti, “Alman Bisikletçiler Birliği” (1884) ve ondan kopma “Genel Bisikletçiler Birliği” burjuva gençlerinin seçkin özel oluşumları olarak kaldılar. Zümreci yargılar ve politik önyargılar işçilerin üye kabul edilmesini engelliyor ya da ihraç olmalarına sebep oluyordu. Böylelikle ulusal Bisikletçi İşçiler Birliği “Solidarität” işçi hareketinin özgün bir başarısını oluşturuyordu. Bisiklet sürmek, özellikle işçiler arasında rağbet görüyor ve birliğe ağırlıkla işçiler üye oluyordu. Modası geçmiş kimi eski bisikletler ucuza satışa çıkıyor ve böylece işçilerin eline geçebiliyordu. Bisiklet sporu etkinlikleri henüz burjuva işletmeci çevreler tarafından düzenleniyordu, ama ücretli işçiler sokakta, travers ya da parke parkurlarda profesyonel sürücüler olarak yarışıyor ya da akrobatik hareketler sergileyerek ün kazanıyorlardı. Hatta bazıları bu etkinliklerden çok düşük ücretler elde ediyordu. Örgütlü bisikletçiler ise bu türden spor faaliyetlerini “ıvır zıvır” olarak görüyorlardı. Onlar tur bisikletçileriydi ya da akrobasi bisikletçiliğini yeğliyorlardı.4

Çelik atına atlayan kızıl süvariler!

Burjuva ve ticari bisikletçiliğe sosyal mesafe koyma tutumundan politik bisikletçilik doğdu. Örgütsel yapılanmasının doruğunda –ki bu aynı zamanda sosyal demokrasiyle sıkı sıkıya bir bağı da beraberinde getirmişti– Bisikletçi İşçiler Birliği kendini işçi hareketinin “kızıl süvarileri” olarak adlandırıyordu. “Parti ve sendika, sınıf mücadelesinin topçusu ve piyadesiyle ilerleyen büyük, sıkı ordusunu oluşturuyorsa, onlar da onun etrafındaki çelik atlarına binmiş kızıl hafif süvarilerini oluşturuyor. Ana gücün her zaman ulaşmadığı arazilere onlar ulaşıyor ve ana gücü için çalışıyor. Bir kez üyelerinde sınıf bilincini uyandırdıktan sonra dosdoğru davanın hizmetine verdiği çelik atına atlıyor ve kafalarda henüz karanlığın hüküm sürdüğü kırsala pedal çeviriyor… ya da… kısa bir süre önce sokak gösterilerinde olduğu gibi birer haberciye dönüşüyor…”5 Dernek akşamlarında eğitimler gerçekleştiriliyor ve sosyalist literatür yaygınlaştırılıyordu. İşçi bisikletçileri seçim dönemlerinde sosyal demokrasiyi desteklemek için afişleme yapıyordu. Gazete ve bildirilerin sevkıyatını dağıtımını yapıyorlardı ve kendilerini “partinin istihkâm erleri” gibi hissediyorlardı. Özellikle kırsal alanlara yaptıkları yolculuklarda böyle hissediyorlardı çünkü kimi zaman köylerde ajitasyon yürütmeye çalışan ilk sosyal demokratlar onlar oluyordu. “Berliner Volksblatt”ta yayınlanan ilk çağrı ile birliğin 1896’daki kuruluşu arasındaki süreçte, proleter bisikletçiler arasında ulusal bir örgütlenmenin yaratılması için yoğun çalışma yürütüldü. Bir dizi sosyal etkenin yanında, ekonomik olanakların merkezileşmesi, bisikletçi işçilerin koşullarını da iyileştiriyordu. Bisiklet ve aksamlar için kooperatif biçiminde işletilen satış mağazaları ve kendilerine ait üretim atölyeleri kurmaya ve sınırlı oranda da olsa sigorta sağlamaya izin veren gerekli ekonomik önkoşullar oluşmuştu. Olabildiğince çok sayıda kentte açılan “şubeler” daha uzun turların düzenlenmesine olanak sağlıyordu. Geceler “sporcu yoldaşlar”ın yanında, ayarlanan konaklama yerlerinde ya da halk evlerinde geçiriliyordu. Tamiratlar gerekli olduğunda çabucak işten anlayan gönüllü yardımcılar bulunuyordu. Dernek yasasına göre yalnızca birlik biçimi vergiden muafiyet getiriyordu; bu durum polis denetiminden de kurtulmayı sağlıyordu.

‘Gevşek örgüt’ modeli tartışması

Bisikletçilerin sosyal demokrasiye açık taraf olması, birliği kuran sosyal demokratlar açısından kendiliğinden anlaşılır bir durumdu. Aslında daha Ekim 1893’te Leipzig’te bir “sosyal demokrat bisikletçiler birliği” kurmak istemişlerdi ama derneklerine resmen izin alabilmek için onu “apolitik bir örgüt” olarak açıklamaları gerektiğini öğrenmişlerdi. 1914’ten önceki proleter kitle örgütlerinin kuruluş ve resmi başvuru işlemlerindeki neredeyse tek tip süreci belirleyen, bisikletçilerin Prusya makamlarından daha liberal olsa da Saksonya makamlarıyla yaşadığı bu –ilk de olmayan– deneyim değildi sadece; aynı zamanda proleter dernek politikasının genel gelişimi de bunda etkili olmuştu. (Bu arada o dönemde ‘kitle örgütü’ tabiri henüz kullanılan bir kavram değildi). Resmiyette Alman işçi hareketi spor, eğitim, müzik, alkol karşıtları, özgür düşünceliler, stenograflar vb. dernekleri “apolitik örgütler” olarak görüyordu, ancak gayrıresmi olarak bunları partinin kurumları olarak, “ön alan örgütleri” olarak kabul ediyordu. “Apolitik örgütler” ilkesi partide yaygın olarak kabul görene dek –bu uzun yılları alan bir süreç oldu– dernekleri destekleyenler “gevşek örgüt” ve “mutebetler sistemini” uygulamaya çalıştılar. Bu sistem, partinin ve sendikal hareketin başlangıç yıllarında, özellikle de Sosyalistler Yasası döneminde rüştünü ispatlamıştı. Ancak zamanla bu ilke geçerliliğini yitirdi. Artık yaygın bir burjuva dernekleşme hareketi gelişmeye başlamıştı ve o da işçilere hitap ediyordu. Aynı şekilde kiliseler de işçileri kendilerine çekmeye çalışıyordu. Yasal zemin, yüzyıl dönümünden sonra daha liberal bir hal almış ve her şeyden önce daha kontrol edilebilir olmuştu, dolayısıyla tüm gevşek örgütlenmelerin işçilerin uzun süreli ilgisini kazanmaya ve kendine bağlamaya uygun olmadığı görülüyordu. Gevşek bir örgütlenme derneklerin sunduğu avantajları ve olanakları sağlayamıyordu. Birliğin kuruluşunun hemen öncesinde, “Der Arbeiter-Radfahrer” (Bisikletçi İşçi) gazetesinin (Nisan 1896) yayınladığı bir makalede “musibeti kökünden kurutmalı” deniyordu. “Sıkı bir merkezileşmeye ulaşmaya çalışmalıyız. Ama bu durumda, engelleyici dernek yasasına takılmamak için programımızın ‘örgütümüzün esas amacı politik ajitasyondur’ pasajını tümüyle çıkarmamız gerek. Peki bunda kötü olan ne? Partiye bir halel gelmeyecektir; şimdiye dek görevlerini layıkıyla yerine getiren bisikletçi yoldaşlar, ondan sonra da –programda bu engelleyici pasaj yazsın ya da yazmasın– görevlerini aynı şekilde yerine getireceklerdir. Aksi taktirde yoldaş değillerdir.”6 Sonra, 24 ve 25 Mayıs’ta Offenburg’ta Bisikletçi İşçiler Birliği “Solidarität” kurulduğunda, 18 kentten 467 üyeyi temsil etmek üzere 12 delege toplandı. İşçi hareketinin tamamı gibi işçi bisikletçiler de faaliyetlerine bir “cemaat” olarak başladılar ve yalnızca onbeş yıl içerisinde büyük bir kitle örgütü haline geldiler.

* Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde kurulan Alman Kültür Tarihi Araştırma Grubu’nun kitap olarak hazırladığı, ancak yayınlanamayan “Alman işçi sınıfının kültür tarihi” çalışmasında yer alan makaleden çevrilmiştir.

1 Handbuch für Mitlglieder des Arbeiter-Radfahrer-Bundes

2 “Solidarität” [İşçi Bisikletçiler Birliği “Solidarität”in üyeleri için el kitabı], Offenbach 1908, sf. 6. 2 Age. sf. 16.

3 Theorie und Praxis der Körperkultur [Bedeneğitiminin teorisi ve pratiği, 1965, Sayı 3, sf. 200/201.

4 Georg Dorfmüller; Der Radsport im Saale [Salonda bisiklet sporu]. Offenbach 1925, sf. 5.

5 Der Arbeiterradfahrer [İşçi Bisikletçi], 15 Ağustos 1910.

6 Handbuch für Mitlglieder des Arbeiter-Radfahrer-Bundes “Solidarität” [İşçi Bisikletçiler Birliği “Solidarität”in üyeleri için el kitabı], Offenbach 1908, sf. 15

HORST GROSCHOPP

ÇEVİREN: OLCAY GERİDÖNMEZ

Kaynak: http://www.evrenselkultur.com/2015/06/celik-atina-binmis-kizil-hafif-suvariler-bisikletci-isciler-2/

Previous Story

Marka, Takva, Tuğra (AKP Döneminde Kültür ve Politika)

Next Story

Vücut Kitle Endeksi (BMI) neden koca, şişko bir yalandır?

Latest from farkettiren yazılar

Milgram deneyi, itaatkarlık ve faşizm

Sosyal psikoloji dendiğinde ilk akla gelen isimlerden biri Stanley Milgram. Erken sayılabilecek bir yaşta hayatını kaybetmesine rağmen toplum davranışını anlamımızı kolaylaştıran pek çok deneye
Go toTop

OKUMA ÖNERİLERİMİZ