İnsan düşünür, ne düşündüğünü düşündüğünde ise düşünmüş olduğunu düşünür. Düşüncenin düşüncesi doğar bundan. Düşüncenin düşüncesi, düşüncenin karşı-tezidir. Her iki düşünce çatışır ve yeni bir düşünce çıkar ortaya. Yeni olan bu düşünce bir bilgi kaynağıdır. Ancak yoğrulmamış ve ham bir bilgidir henüz. Bu durum yeniyi sorgulayan bir düşüncenin habercisi olup ilk iki durumdan farklı noktaya düşer. Bu aşamada düşünceye dayalı düşünce ile, bilgiye dayalı düşünce ayrışmaya başlarlar. Sentezlenirler ve sentez çelişkiye düşmeden bir yeni düşünceyi doğurur. ? buna çelişkisiz sentez adını veriyorum- Çelişkisiz sentez bir yapı oluşturur. Bu aşamada düşünce eylem ile zıtlaşır, pratiğin katılımı ile yeni bir çelişki yaşanır. Yapısal düşünce bir temel taş olmadan önce pratik ile çelişkisini yaşamak zorundadır. ?buna zorundalık ilkesi diyorum-
Düşünceye dayalı düşünce, bilgiye dayalı düşünce ve yapısal düşünce pratik ile kendilerini doğrulamak için yep yeni bir çelişkiyi yaşarlar ve bunu görmek isterler. Yeni olan durumu düşüncenin eylem-pratiği ile yaşadığı öz-denetim olarak yorumlamak mümkündür. Bu aşamada dengeyi yaratmak isteyen bir kaos/dengesizlik yaşanmaya başlar. İlk düşünce pratik ile sentezlenir ve bir yapı taşı oluşturur. Düşüncenin eylem pratiği ile sentezlendiği yapı taşları oluştuğunda ilk düşünce kendiliğinden yok olur. Bu son durumda ise denetlenebilir bilgi/düşünce doğar.
Denetlenebilir bilgisel düşünce eş-düzey düşüncelerle yeni bir çatışmaya girer. Eş-düzey düşünceler arasındaki çatışma bir belirsizliğe yol açarlar önce. Hiyerarşik bir duruşları yoktur onların. Bu son durum yoğunluğun atmasına neden olur. Çatışma en yüksek noktalarda yaşanmaya başlar. En küçük parçacık bile çok büyüktür artık. Doğrusal çizgi bu çatışmaların sonucunda ortaya çıkarlar. Doğrusal sonuçlar ortaya çıktıklarında onlar artık birer veridirler.
Temel taşından veriye dönüşen düşünce yeni bir düşünceyi doğurur. Düşüncenin sonsuz devinimi böylece pratikle sonsuz çelişkisini yaşar. Bilgiye dayalı pratik ile doğrulanan düşüncelerin yoğrulmasında zaman ögesi akışkandır. Zaman yeniyi yıpratma çelişkisini yaratır. Tortusal düşünce zaman ile başka boyutta farklı bir çelişki içerisindedir. Tortusal düşünce zaman ile girdiği çelişkide öncelik kazansa da bu durum onun saf/rafineri olduğunu göstermez. Bu son durum ile düşünce farklı bir boyut kazanarak görecelenir. Göreceli düşünce yapısal veri düşünce ile bir çelişki yaşamaya başlar. Çizginin sürekli değiştiği, çıtanın yükselip alçaldığı dilimler arasında düşünceler tutunmaya çalışırlar. Bu aşamada düşünceler kendileri ile bir kırılma yaşarlar. Güncele düşenler yok olur, diğerleri sonsuzlaşırlar…
Küçüksu,
16 Ağustos 2008
TANIMLAR
Düşünceye dayalı düşünce;
Düşüncenin kendisi ile çelişkiye girip dışına çıkması düşünceden kaynaklanıyordu. İlk düşünce olmasaydı ? sonsuzluk içinde ilk yoktur aslında ancak burada anlattığım olguyu tanımlamak için ilk kelimesini kullanmak zorundayım- Düşünceye dayalı düşünce ortaya çıkmayacaktı. Düşüncenin kendisiyle farklılaşmasına düşünceden kaynaklı olduğu için; ?düşünceye dayalı düşünce? tanımını verdim.
Bilgiye dayalı düşünce;
Düşünceye dayalı düşünce düşündüğünün bilgisidir. Bu zıtlıktaki düşünceler bilgiye dayanıyorlardı. Bu ise her iki düşüncenin dışındaki bir olgudur. Düşündüğünün bilgisi kendisine dayalı bir düşüncedir ve bu nedenle ? bilgiye dayalı düşünce ? adını verdim. Burada çelişki yoktu ve çelişkisiz bir sonuç düşünce-düşünceye dayalı düşünce ve bunların bilgisiyle oluşan yeni bir düşünce ortaya çıkıyordu ki buna da ?çelişkisiz sentez? adını verdim.
Zorundalık ilkesi;
Düşünce temelini maddeden alır. Bu nedenle düşüncenin ortaya çıkması bir eylemliliktir. Bu eylemliliği yaratamadığı sürece belki bir düş olarak kalacaktır. Düşünce kendisini ortaya çıkarmak istiyor ise eylem/pratik ile çelişerek doğruluğunu yaratmak ister; bunu yapmak zorunda olduğu için buna da ? zorundalık ilkesi? dedim
Yapısal düşünce;
Düşünce karşı düşüncesi ile sentezlenip bilgisel düşünce ile çelişkisiz düşünceyi yarattığında pratik ile yaşayacağı çelişkiyi doğrulanarak aştığında o artık salt bir düşünce değil bir maddi olgu gibi bir yapının temel taşı gibidir. Soyut değil somutlaşmış demektir. Buna da ?yapısal düşünce? dedim
Denetlenebilir bilgisel düşünce,
Yapısal düşünce ile somutlaşan olgu her yer ve zamanda yeniden doğruluğu/yanlışlığı irdelenebilir hale gelmektedir. ?denetlenebilir bilgisel düşünce? olarak tanımladım
Tortusal düşünce;
Burada düşüncenin somutlaşarak zaman içerisinde görecelileşerek yok olmayıp çökelti oluşturarak çelişkisini ivme kaybetmiş olsa da sürdürdüğünü; tarihsel birikimde hep var olduğunu anlatmak istemiştim
ÇELİŞKİSİZ SENTEZ/ZITLARIN SESSİZ DİYALOGU
İlk düşünce, ?aydınların halkın önünde olması gerekir? tezine dayanıyor olsun.
Düşünceye dayalı düşünce bu tezin alanından çıkarak karşı bir tez geliştirir. Aydınların halkın önünde olması gerekir mi? Gerekmez mi? Sorusuna ?hayır? yanıtını vermekle karşı tezini geliştirir. Düşünceye dayalı düşüncenin karşı-tezi ise ?aydınlar halkın önünde değil, öncüsü olmalıdır? şeklinde ortaya çıkar.
Bu aşamada düşünce zıtların sessiz diyalogunu yaşar.
Her zaman karşı-tez tezin içinde vardır. Zıtların birliğidir söz konusu edilen ve bilinen.
Bilgiye dayalı düşünce ile düşünceye dayalı düşünce bu aşamada çelişkisiz olarak bir senteze doğru ilerleyişlerini sürdürürler. Temel taşı olmadan önce bu ilerleyişte ve ortaya çelişkisiz yapısal yeni bir düşünce ortaya çıkar. Yapısal düşünce ?aydınların hem önde ve hem öncü olması? düşüncesidir.
Düşüncenin temel taş/temel düşünce ve aynı zamanda denetlenebilir düşünce olması için yapısal düşüncenin eylem/pratik ile çelişkisini yaşaması, yaratması, çözümleyici olması gerekir.
Yapısal düşünce şuydu: ?aydınlar halkın önünde ve öncüsü olmalıdır?
-aydın kime denir, neye göre belirlenir, ölçüsü nedir tartışması devre dışı bırakılmıştır; çünkü tanım hepsini içine alacaktır-
Aydının önde olması halkı küçümsemesi değil, sorumluluğu üstlenmesidir. Gerektiğinde ateşi ilk göğüsleyecek kişi olması demektir. Yapısal düşünce ile aydın halkın öncüsü olurken eylemsel olarak halkın içinde olmaya gereksinim duyacaktır. Tarihsel bilginin, kültürün aktarılması aydın ile halk arasında eylem pratiğinde yaşanacak diyalog ile mümkündür. Aydın olanın kullandığı dil/söylem halkın söyleminden doğal olarak farklılık gösterir. Aydın olanın halkı ile kucaklaşması yalnızca düşüncelerinin doğruluğunda değil, onun karşı-duruşuna göstereceği sabır, dayanıklılık, yüksek-gönüllülük, özveri ve gerektiği yer ve zamanda onun düzeyine inebilmesinde yatar. Halk bir öz ise aydın onun dışında hiçbir şey olmadığını bilmek durumundadır. Eylem pratiğinin zorluğu bir kaos/düzensizlik/dengesizlik doğurur. Bu dengesizlik iki yönlü yaşanır ve süreçte yakınlaşmayı sağlar. Halkı ile kucaklaşmayı başardığında aydının yapısal düşüncesi bir temel taşına/düşünceye dönüşür ve bu aşamada ilk düşünce kendiliğinden yok olur. Bu aşamada halkı ile kucaklaşamayan aydının öncü ve önde olamayacağı düşüncesi bir bilgi olarak doğar. Artık bu bilgi denetlenebilir bir bilgidir.
Denetlenebilir olan bilgi her toplum ve zamanda sınanabilme olanağı verir bize. Nasıl mı?
– halkı ile bütünleşmeden de ve kucaklaşmadan da aydın her zaman sorunların çözümleyicisidir düşüncesi ki bu aydın hastalığına/sapmasına
– halkı ile bütünleşen ve kucaklaşan aydının hem önde hem öncü olarak , halkı ile birlikte yapacağı yürüyüş ile toplumsal sorunların çözümünde yer alan bir olgu olarak var olmasına
şeklinde denetlenebilir bir bilgiye dayalı düşünceyi ortaya çıkartacaktır.
Görüldüğü üzere ilk düşünce ?tez- yok olmuş ancak ortadan kalkmamıştır. ?Düşünceler asla yok olmazlar- İlk düşünce tortu olarak çökmüştür. Tortular pasif virüslere benzer. Tortuların her zaman aktif duruma gelme riskleri ve özellikleri vardır. Bu hiçbir zaman unutulmamalıdır.
EŞ-DÜZEY DÜŞÜNCE
Denetlenebilir bilgisel düşünce: ?halkı ile kucaklaşan aydının önde ve öncü olabileceği, kucaklayamayanın ise önde ve öncü olamayacağı? şeklinde ifade edilmiştir.
Eş-düzey düşünce nedir: eş-düzey düşünce yapısal düşüncenin karşı-tezidir.
Yapısal düşünce: ? aydınların halkın önünde ve öncü olması? ise
Eş-düzey düşünce de: ?aydın olanın halkın/emekçinin ardında ve öncünün halkın kendisi olması ? düşüncesine dayanır.
Bu iki düşünce eş-düzeyde ve zıt düşüncelerdir. Telif edilemezler. Hiyerarşileri yoktur. Bu nedenledir ki eş-düzey düşüncelerin çatışması bir o kadar yoğun ve gürültülü/sarsıntılı olacaktır.
Eş-düzey düşüncenin de yapısal düşünce gibi eylem/pratik ile denetlenmiş olması gerekir ki eş-düzey bir düşünce oluşturabilsin.
İlk düşüncesi halkın önde olmasına dayanır bundan doğan düşüncenin düşüncesi ise öncü olması gerektiği çelişkisini yaratır ve çelişkisiz sentezlendiklerinde ise halkın önde ve öncü olması düşüncesine doğru yapısal düşünce olarak doğar. Pratikle çelişkisinde ise emekçi halkın öncü olmadığı bir yapının sonuç doğurup doğurmayacağı ile somutlaşır.Buradaki denetlenebilir bilgisel düşünce ise halkın öncü ve önde olmadığı çözümlerin sonuç doğuramayacağı esasına dayanır. Bu temel düşünce yer ve zamandan bağımsız olarak her toplumsal yapılanmada denetlenebilir bir düşüncedir artık. Bu da onun eş-düzeyde olduğunun göstergesidir.
Her iki eş-düzey düşüncenin çatışma noktası aydın ve halkın ayrıştırılıp ayrıştırılamayacağı noktasında düğümlenir. Tam bu noktada çatışmanın büyüklüğü ve uzlaşmazlığından her iki düşünce bir-birlerine göre göreceleşirler.
Pratiğin tüm düşünceleri görecelileştirmesi ilkesi ile karşı karşıya bulunmaktayız. Pratik tüm düşünceleri göreceli hale getirir. Bu durum her hangi bir hastalığın teşhis ve tedavisine ve bir problemin çözüm yöntemine benzer. Reçeteler ve çözümler farklılaşırlar. Zaman faktörü devreye girer ve yıpratma eğilimindedir. Göreceli olanlar zaman faktörü ile birlikte ışığın kırılması/eğrisel bir boylamda yol alması gibi kırılır/eğrilirler. Bu son durum eş-düzey düşüncelerin doğrusal bir düşünceye ve verisel olmaya dönüşmelerinden önceki aşamada kuantum fiziği ile eşleşmeleridir. Eş-düzey düşünceler yer ve zamana göre öncelik kazanır ve karşılıklı olarak yek-diğerine göre pratikle doğrulanabilirlik çelişkisini yaşarlar. Eğilir ve bir birlerine yaklaşırlar. Doğrusal veri düşünce bu çatışmaların birikimi sonucunda ortaya çıkar. Çıkan sonuç ise; aydın olanın halkının önünde,öncü,içinde,her yerinde olması düşüncesidir. Halkı aydınından, aydını halktan kopuk ve ayrı değildir, doğrusal düşüncesi ve verisel sonucu ortaya çıkar. Bu son durum ilk eş-düzey düşüncelerden farklıdır ve güncele değil geçmişe güne ve geleceğe yöneldiğinden kalıcı özellik taşır. Varılan son nokta denetlenebilir bir bilgisel düşünce olmakla birlikte bir tez olarak çelişkisini de içinde taşımayı sürdürecektir. Bu çelişki nedir ?
Özde yatan çelişki ?aydın ve halk arasındaki tüm farkın ortadan kaldırılmasıdır? Varılan çelişki çok daha büyüktür. Bu ise yeni bir konu başlığı olacaktır…
Küçüksu
23 Ağustos 2008
Nejdet Evren
Güzel eline sağlık