Cemre, İnsan Bilincine Düşünce? – Müslüm Kabadayı

Çocukluk, doğadan ilk kopuşumuzun çığlığı ve oksijenlenmekle ağlamayı tadışımızın bebekliği? Kendimizi var etmek için memeye saldırışımız, sonra çevremize ısınmamız, gülücükler fırlatmamız ve arkasından kahkahalar patlatmamız? Dokunmakla başlayan öğrenmemiz, yürümekle başlayan sıçramalı ve soyutlamalı bilinç edinmemizle gelişir ki?
İnsanın yaşı ilerledikçe, çocukluğuna dönerek kendi gelişimini değerlendirir. Anılarını tazelerken, aslında ?Nerden nereye geldik?? der. O arada daha önce farkına varmadan yaptığı yolculuklar boyunca yol kenarında unuttuklarını da sorgular. Olaylar, durumlar, kişilikler, sözcükler takılır usuna; bu kez onlardan bir kısmının, olmadı birinin peşine takılır. Benim geçenlerde çocukluğumuzda saklambaç ya da körebe oynarken sobe karşılığında kullandığımız ?hantuş?un peşine takılmam gibi. Bu sözcüğün Türkçeye Arapçadan geçmiş olabileceğini düşündüm önce, bizim yöre dışında, yani Hatay?ın Yayladağı ilçesine bağlı köyler dışında pek kullanılmadığını, bölgedeki Arapların da bilmediğini öğrenince Hint-Avrupa dil grubunda geçen ?hand? yani ?el? sözcüğüyle ilişkili olabileceğini düşündüm. Çünkü ebeyi yendiğimizi, atlattığımızı belirtmek için belleğe elimizi vurduğumuzda çıkardığımız bir sözcüktür ?hantuş?. Kürtlerin de bu oyunu oynarken, ?benim elim senin elinin üstünde? anlamında ?desti mın lıser desti te? dediklerini Konya Kulu?ya bağlı Zincirlikuyu köyünden şair arkadaşım Mehmet Ercan söylediğinde, ?hantuş?un da ?el?le ilişkili olduğu kanısına vardım. İnceleyebildiğim sözlüklerde bu sözcüğe rastlayamadığım için, kültürel ortaklaşmalar bakımından önemsemiştim bunun çağrışımlarını.
?El?in bilişsel ve duyusal yeteneklerimizin gelişiminde oynadığı role, burada ayrıntılarıyla değinmemize gerek var mı? ?El ele verince ağır taşın yerinden kaldırılması?ndan tutun da ?el hüneri, göz nuru? olmaya kadar deyim ve atasözlerimizi zenginleştiren birçok özlü ifadeyi burada sıralamak mümkün. İnsanı paylaşım güzelliğinde ortaklaştıran ?el ele vermek?ten hareketle, insan bilincinin doğadan öğrenmekle doğadan kopuş diyalektiğiyle biçimlendiğini söyleyebiliriz. Şubatta başlayan ?ateş topu? olarak betimlenen cemrenin havaya düşmesini, sonra suya, daha sonra da karaya düşmesi izler halk kültüründe. Oysa meteorolojik bilgilerimize göre önce kara, sonra hava, daha sonra da su ısınmaya başlar. Toprak ısınmaya başlayınca da kış uykusuna yatan semenderin yeryüzüne çıkmasını, martta diğer börtü böceklerin canlanması izler. ?21 Mart Newroz?la birlikte doğanın tümüyle yeniden canlanması, karların eriyip doğanın kirinden temizlenmesi anlamına geldiği gibi, Mezopotamya?da insanın Demirci Kawa?nın isyanıyla zalim Dehak?ın zulmünden kurtulmasıyla ilişkilendirilmesi çok anlamlı ve önemlidir.
Kapitalist emperyalizm çağında, yaklaşık yüzyıldır doğayı katleden sermaye düzeninin sınırına her gün biraz daha yaklaştığımızı, ?bilincimize düşen cemre?yle 21 Mart?ta, ?Newroz?da Ortadoğu?dan başlayarak tüm coğrafyalarda yaşayan insanların yüreklerindeki ?ateş topu?yla algılayıp beyinlerindeki ?eşitlik ve özgürlük bilinç sıçraması?yla ?sosyalist aydınlanma çağı?nı başlatacaklarını önermektir bu. İnsanın toplumsal kurtuluşu için, başka seçeneği olan varsa, beri gelsin. ?El?imizin tarihsel birikimi, beynimizin bilimsel bilincine düşürdüğü sosyalist aydınlanma bilinci, bizi, tüm insanlığı yeniden bir ayağa kalkışa davet ediyor. Bu davete icabet edenler, insanlığı ve doğayı yok olmaktan kurtaracaktır. Bu anlamda ?21 Mart Newroz?umuz kutlu olsun!

Müslüm Kabadayı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir